Zikretmek ve Hazfetmek

Zikr, sözlükte; fiilinin masdan olup bir şeyi anlatmak, korumak : ve anmak manasına gelir. Bir Meânî terimi olarak; söylenilmesi lazım ge­len sözün ibarede bulundurulmasıdır.[1]

Hazf, sözlükte; fiilinin masdan olup bir şeyi (sözü) düşürmek, atmak ve zikretmemek manasına gelir. Bir Meânî terimi olarak; söylenil­mesi icab etmeyen sözün ibarede zikredilmemesidir.[2]

Cümlede, müsnedün ileyhin (mübtedâ veya fail) zikredilmesi esastır. Dinleyiciye, bir şey hakkında bilgi verilmek istendiği zaman şöyle hareket edilir: Bir cümlede verilen hükme, hangi lafız delâlet ederse, o lafzı zikret­mek; mânası cümlenin gelişinden anlaşılan diğer lafızları da hazfetmek esastır. Bu her iki kural, çakıştığında; duruma göre hareket edilir ve aşağıda zikredilecek olan herhangi bir sebepten dolayı zikretmek veya hazfetmek­ten biri diğerine tercih edilir.[3]

1- Zikri (kelimeyi söylemeyi) gerektiren sebepler şunlardır:

a) Fazla açıklama yapmak ve izah etmek:

«Onlar, Rablerinden bir hidâyet Üzeredirler ve kurtuluşa ermişler ancak onlardır.»[4] Bu âyette (dilijî) kelimesi iki defa zikredilmiştir.[5]

Hz. Ali (r.a.), bir sözünde şöyle demiş:

«Dünyan için, ebediyen yaşıyormuşsun qibi çalış- Ahiretin için de yarın ölecekmişsin gibi çalış.» Hz. Ali, burada kelimesini iki defa tekrarlamıştır. Halbuki ikinci cümlenin başında bu kelimeyi tekrarlamasaydı yine cümle anlaşılırdı.[6]

b) Bir hükmü, sonradan inkâr etmemesi için, onu muhataba ikrar ettir­mek maksadıyla zikredilir. Meselâ; Bir hakim, bir şahide:

«Bu Zeyd, zimmetinde bu kadar borcun olduğunu ikirar etti mi?»[7] demesi ve şahidin de ona; zimmetinde bu kadar borç metinde bu kadar olduğunu ikrar etti,»[8] şeklinde cevap vermesi ile bu gaye gerçekleşir.

c) Muhatapla konuşmaktan zevk almak:

«Ey Musa! Sağ elindeki nedir? Musa dedi: "O benim asam (değneğim)dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda başka ihtiyaçlarım (faydalanacağım şeyler) de var.»[9] Hz. Musa, Yüce Allah´ın cevabında; "o benim değneğimdir." demekle yetinebilirdi. Ancak o, zevk aldığı konuşmayı uzatmak için, Yüce Allah´a verdiği cevabı uzatmıştır.[10]

ç) Müsnedün ileyhi zikretmekten hoşlanmak: Bu da çok fazla sevilen bir şeyin ismini anmakla gerçekleşir. Meselâ: «Al­lah, rabbimdir, Allah bana kafidir.» Bu misalde, kelimesi, iki defa tekrarlanmıştır.[11]

d) Muhatabın zekâ seviyesinin düşük olduğuna işaret etmek: reygamberimiz kimdir? diye soran birisine:

«Efendımiz Muhammed peygamber imizdir.» diye cevap vermekle bu maksat gerçekleşir.[12]

« ibrahim bunu ilahlarımıza sen mi yaptın? dediler. İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyor -larsa onlara sorun" dedi.»[13] Buradaki makam, soru soranların zekâ sevi­yelerinin düşük olduğuna işaret etmek için, müsnedin kelimesinin iki defa zikredilmesini gerektirdi.[14]

e) Muhatabın batıl inancını reddetmek:

Mesela; Allah, üç ilâhın üçüncüsüdür, diyen kimsenin bu inancını reddet-mek için ona; «Allah, birdir.» denir.

Yüce Allah´ın: diriltecek şu çörümüş kemikleri? dedi.» mealindeki sözünden sonra: onları ilk defa yaratmış olan (Allah) dirilte­cek.»[15] şeklinde cevap vermek.

f) Saygı göstermek:

«Hükümdar geldi mi?» diye soran birisine;

«Seyfüddevle, geldi.» şeklinde ismini zikrederek ce­vap vermekle hükümdarın büyüklüğüne işaret edilir.[16]

g) Muhatabı küçümsemek ve onu hor görmek:

«Falanca geldi mi?» diye soran kimsenin cevabında; «Suçlu geldi.» şeklinde onu küçümsemek ve hor görmek maksadıyla kelimesini zikrederek cevap vermek.[17]

2- Hazfı gerektiren sebebler şunlardır:

a) Herhangi bir durumu, muhatap dışında kalan kimselerden gizlemek

için.

Meselâ; Ali´yi kasdederek; «O, geldi.» demen gibi.[18]

b) Makamın darlığından dolayı: Bu da ya acıdan sızlanmak için yapılır.

«Bana nasılsın dedi? Hasta(yım), devamlı uykusuz(luğum) ve uzayıp giden üzüntü(m var), dedim.»[19]

Veya bir fırsatı kaçırmaktan endişe edildiği için, hazf gerekir. Misâl: Avcının Ceylân. demesi gibi[20]

c) Sözü kısa keserek genelleştirmek:

(kullarını) selam yurduna (Cennete) davet eder.»[21] Yâni "bütün kullarım davet eder." Çünkü mef ûlün hazfı, umuma delâlet eder.[22]

ç) Mef ûl kasdedilmediği için, geçişli bir fiili geçişsiz fiil haline getirme­kle hazf yapılır.

«De ki: Hiç bilen­lerle bilmeyenler bir olur mu ?.[23]

Fiilin (meçhul kipin), nâib-i faile isnad edilmesi de hazıftan sayılır. Failden bir zarar meydana gelir veya ona bir zarar dokunur endişesiyle veya fail, bilindiği için veyahutta fail bilinmediği için veya gaye fiilin mey­dana geldiğini belirtmek olduğu için fail hazfedilir.[24]

Meselâ: «Mal, çalındı.»[25]

«insan zayıf yaratılmıştır .»[26]^ Burada zikredilen sebeplerden başka; kasemin ve şartın cevabı hazfedil-diği gibi; abesle meşgul olmaktan sakınmak; kötü şeyleri ağza almamak; kutsal bir şeyden bahsetmemek; şiirin kafiyesini korumak; müsnedün iley-hin herkes tarafından bilinen bir şey olması gibi bazı diğer sebeplerden do­layı da hazf yapılır.[27]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Mu´cemü´t-mekâyis fi´l-iuğa, s.388 ; el-Kâmus, s. 507-508; Lisânü´l-´arab, 4/310-311; el-Külliyyât, s. 465-457; Edebiyat Lügati, s. 184.

[2] el-Kâmus, s. 1032; Lisânü´l-´arab, 9/39-40; el-Külliyyât, s. 384-385; Edebiyat Lügati,s. 52.

[3] Delâilü´l-i´câz, s. 146 vd; Miftâhu´l-´ulûm, s. 176; Nihâyetü´l-îcâz, s. 337 vd.; el-Izâh, 1/ c111-112; el-Mutavvel, s. 67-69; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 56-57; İlmü´l-Me´ânî, s. 132; Cevâhiru´l-belâğa, s. 117-119; el-Câmi´, s. 31-33; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 79; W-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/312-328; Mecâmi´u´l-edeb, Hm-i Me´ânî´, s. 128; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 456-458, 492-493; Mu´cemü´l-belâğati´l-´arabiyye, s. 155-159, 231; Edebiyat Lügati, s. 52, 184; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 55-56.

[4] Bakara suresi, 2/5.

[5] Beyzâvî, s. 10; Safvetut-tefâsîr, 1/32; el-Mutavvel, s. 58; İlmü´l-Me´ânî, s. 132; Cevâhiru´l-belâğa, s. Î18; ´Ulûrnü´l-helâğa, s. 79; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/318; Mu´ce-mü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 492.

[6] el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/321.

[7] Cevâhiru´l-belâğa, s. 118; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 80; Mu´cemü´l-belâğati´l-´arabiyye, s. 231.

[8] Cevâhiru´l-belâğa, s. 118; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 80; Mu´cemü´l-belâğati´l-´arabiyye, s. 231.

[9] Tâhâ suresi, 20/17-19.

[10] el-Mutavvel, s. 69; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 58; İlmü´l-Me´ânî, s. 133; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/320; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 492.

[11] Cevâhiru´l-belâğa, s. 118; İlmü´l-Me´ânî, s. 133-134.

[12] İlmü´l-Me´ânî, s. 134.

[13] Enbiyâ suresi, 21/62-63.

[14] İlmü´l´Me´ânî, s. 134-135; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/321.

[15] Fâ5fn suresi, 36/78-79; ayrıca bk., Ulûmü´l-belâğa, s. 80.

[16] Cevâhiru´l-helâğa, s. 119.

[17] Cevâhirul-belâğa, s. 119; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 80.

[18] Cevâhirul-belâğa, s. 120; el-Câmi´, s. 31;´ ´Ulûmü´l-belâğa, s. 83.

[19] Miftâhu´l-´ulûm, s. 176; el-îzâh, 1/109; el-Mutavvel, s. 68; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 57; İlmü´l-Me´ânî, s. 124; Cevâkiru´l-belâğa, s. 120; el-Câmi´, s. 31-32; Mu´cemü´l-belâğati´l-´arabiyye, s. 158.

[20] el-Mutavvel, s. 68; Cevâhiru´l-helâğa, s. 120; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/339.

[21] Yûnus suresi, 10/25.

[22] el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/339.

[23] Zû´mer suresi, 39/9.

[24] Ulûmü´l-helâğa, s. 84-85.

[25] el-Belâğa, s. 21.

[26] Nisa suresi, 4/27; ayrıca bk., el-Belâğa, s. 21.

[27] el-îzâh, 1/111-112; el-Mutavvel, s. 68; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 56-58; İlmü´l-Me´ânî, s. 126-131; Cevâhiru´l-helâğa, s. 120-121; el-Câmi´, s. 31-33; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 83-84; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/336-349; Mu´cemü´l-mmtalahâü´l-belâğiyye, s. 456-458, 492-493; Mu´cemü´l-belâğati´l-´arabiyye.s. 155-159.