Fetih
İstanbul’un fethi - 10
Fetih deyince beş şeyi hatırlamamız gerekir: "Birincisi Fatih'i, Fatih Sultan Mehmed'i, O'nu kutlu bir müjdeye iten iman aşk ve azmi unutmayın!
İkincisi; Hocası Akşemseddin Hazretlerini... O Akşemseddin ki, "sadece sorulana cevap verip kenara çekilirim" düşüncesinde olmayıp, manevi olduğu kadar, sabahlara kadar mücahitleri siperlerde ziyaret ederek onlara verdiği moral ve gayretlerini de unutmayın!
Üçüncüsü Ulubatlı Hasan'ı... Köyünde iman ve şehadet şuuruyla yetişmeseydi, şehid olacağını bile bile o surlara çıkabilir miydi Ulubatlı Hasan?
Dördüncüsü Ebû Eyyub el Ensari'yi... O Eyyub el Ensari ki, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'i, Mekke'den Medine'ye Hicret edince O'na ilk iman edip evinde ağırlayan daha sonra da yine O'nun övgüsüne mazhar olabilmek için, 90 yaşında, İstanbul surlarının dibine gelip burada şehid düşmesini..
İstanbul'un fethi - 9
Fetih, "açma" anlamında... Kilitli gönüllerin İslâm'a açılması... Fetih, sevgi ve hoşgörüdür. Bütün insanlığın huzur ve mutluluğunu istemektir. Bütün insanlık Rabbini tanısın, huzur ve mutluluk içinde yaşasın ve cennete girsin niyetiyle çalışmak ve "Sevgi medeniyeti"ni kurmaktır. İşgal, fethin tam zıddıdır. Çünkü işgalde öldürme, soykırım, sömürme, baskı, zorbalık, zulüm, işkence ve intikam duygusu vardır.
Bugün dünya yeni fetihlere muhtaçtır. Gönüllerin fethine... Huzur ve barışın insanlığı kuşatması için... İnsanca yaşamak için... Zulüm ve sömürünün sona ermesi için... İnsanlığın mutluluk ülkesine kanat açması için: "Dünya yeni bir Osmanlı'ya muhtaç."
"Delikanlım işaret aldığın gün atandan,
Yürüyeceksin, millet yürüyecek ardından
İstanbul’un fethi - 8
II. Mehmed, İstanbul kuşatması konusunda hiçbir tedbiri elden bırakmadı. Araştırdı, plânlar hazırladı, Rumelihisarı'nı yaptırdı, toplar döktürdü, gemiler yaptırdı. İstanbul'u hem karadan, hem de denizden kuşatmak üzere hazırlık yaptı. Kuşatma öncesi, plânı, konunun uzmanlarıyla son defa gözden geçirdi.
29 Mayıs 1453 Salı günü, sabah namazından sonra zırhını giydi, kılıcını kuşandı ve atına bindi. Askerine son hücum emrini verdi. "Geçit vermez" olarak tanımlanan dev surlar, çok iyi hesaplanmış top atışlarına direnemedi. 53 günlük kuşatma sonunda fetih gerçekleşti. İkinci Mehmed, Hocası Akşemsettin önde olmak üzere ordusuyla birlikte Topkapı'dan İstanbul'a girdi. Artık bundan sonraki ünvanı "Fatih" olacaktı.
İstanbul’un fethi - 7
Fâtih Sultan Mehmed Hân, daha sonra otağına çekilip devlet erkânının tebriklerini kabul ederken, Haliç sûrlarını Cebeli Ali Bey, Tekfur sarayı sûrlarını Karaca Bey, Marmara sûrlarını ise Kapdân Hamza Bey geçip şehre girmişler, daha sonra Vezir Zağanos Paşa büyük birlikleriyle şehre dahil olmuş ve o gün henüz öğle olmadan şanlı askerimiz Aksaray taraflarında saf tertibatı almıştır.
Fâtih Sultan Mehmed Hân, fetih günü öğleden sonra, hocası Akşemseddin önde olmak üzere ordusuyla birlikte Topkapı'dan şehre girmiş ve Bizans halkının tezahüratı, gazilerimizin Tekbîr ve Ezan sesleri arasında ilerleyip Ayasofya'ya gitmiştir. Fatih ve ordusu şehre girerken kadınlara, çocuklara, sivil halka ve aman dileyenlere dokunmadı. Mabedlere zarar vermedi. Halkı, inançlarında serbest bıraktı. Hatta Bizans halkı şehrin yeni hükümdarını çiçek ve alkışlarla karşıladı. Çünkü Bizans yönetimi halkına zulmetmiş; halk arasında "Bizans külâhı görmektense, Osmanlı sarığı görmek daha iyidir" sözü yaygın hale gelmişti. Halk, Osmanlı'nın hak ve adalete bağlılığından haberdardı.
İstanbul’un fethi - 6
Mum Donanması:
1453 yılının 28/29 Mayıs gecesi, aynı yılın 6 Nisan Cuma günü başlayan Bizans muhasarasının son gecesidir. Şanlı ordu bu geceyi "Mum Donanması" yaparak geçirmiştir. O gece, bu mum donanması denilen ateş ve ışık şenliği, hava karardıktan sonra başlamış ve Marmara'dan Haliç'e kadar uzanan bütün muhasara hattında bir anda kandiller, fenerler, mumlar, meş'aleler ve öbek öbek ateşler yakılmış, donanmamızın gemileri de aynı şenliğe katılmış ve böylece Bizans, ateşten bir çember içine alınmıştır.
Bu ışık deryası içinde yükselen Tekbîr ve Tehlîl sesleri, Bizanslıların mâneviyatını yıkmış, gözyaşlarıyla birbirini çiğnercesine Ayasofya'ya koşan halk, imparatorla beraber bütün devlet ve saray erkânının da katıldığı son âyine iştirak etmiştir!.. Bu mum donanması harekatı, ilhamını, kaynağını şu hadis-i şeriften almıştır: Amr b. Avf (R.A.)'den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
İstanbul’un fethi - 5
Fatih, padişah olmadan önce ve sonra hep İstanbul'u düşünmüştür. Gece rüyalarında gördüğü, hayallerini süsleyen zafer, İstanbul'un fethidir. Çünkü daha şehzadeliği döneminde, küçük yaşta İstanbul sevdasına tutulmuştu. Hocalarının öncülüğünde Fetih Suresi ve Fetih Hadisi'ni mütalâa ediyor; İstanbul, rüyalarını süslüyordu. Hatta çocukluk oyunları bile İstanbul üzerineydi.
İkinci Mehmed, bu işe kendisini öylesine kaptırmıştı ki, bazan bu düşünceyle dalıp gidiyordu. Birinde Hocası Molla Gürani'yi beklerken yine dalmış, hocasının derse girişini fark edememişti. Molla Gürani seslendi:
- Mehmed! Bu ne hal? İrkilerek kendine geldi ve şöyle cevapladı:
- Kusuruma bakmayın, Hocam!.. Bir sevgilimiz var: İstanbul... Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin fetih hadisi aklıma geldi de...
İstanbul'un fethi - 4
Büyük hedefleri büyük insanlar kovalar. Müslümanlar Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in gösterdiği o günün iki süper gücünden birinin merkezini İslâm'a açmayı hedeflerin ve şereflerin en büyüğü bilmişlerdir. Sonuçta, belli bir disiplini, geleneği ve teknolojisi bulunan genç Fatih'in komutasındaki Osmanlı ordusu bu görevi yerine getirmiş ve böylece hadisimizdeki büyük takdirin sebebinin anlaşılmasını sağlamıştır. Demektir ki bu büyük peygamberî övgünün temelinde İstanbul'un stratejik konumu ve dolayısıyla çağlar boyu müslümanların gündemine çok ciddi olarak girecek olan tebliğ ve medeniyet meselesi yatmaktadır. Fethin maksat ve hedefleri doğrultusunda hareket edenlerin bu büyük övgüden nasiblerini alacakları şüphesizdir. O halde iş, fethe ve fâtihe lâyık olmaya çalışmakta, Ayasofya dâhil fetih emanetlerine sahip çıkmakta toplanmaktadır.
Bir de şu hadis-i şerifi arz etmek istiyorum: Cabir b. Semüre (R.A.) den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
İstanbul’un fethi - 3
Bir de Fetih Hadis-i şerifinde verilen mesaja temas etmek istiyorum. Fakat önce peygamberî bir uygulamadan söz etmemiz uygun olacaktır. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, başlangıçtan beri ashâb-ı kiram bunaldıkça, gelecek parlak günleri ve İslâm hâkimiyetini haber vererek onları, hem teselli etmiş, hem de tam bir dayanıklılık göstermeleri noktasında eğitmiştir. Meselâ; Habbab b. Eret (R.A.) şöyle demiştir: İslâm'ın ilk günlerinde Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, Ka'be'nin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada kendisine Kureyş müşriklerinin işkencelerinden şikâyet ettik:
- Yâ Resûlellah! Bizim için ALLAH'tan zafer dileyemez misin? Bunların zulmünden kurtulmamız için ALLAH'a duâ edemez misin? dedik. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz yüzü öfkeden kıpkırmızı olduğu halde hemen oturdu ve şöyle buyurdu:
İstanbul’un fethi - 2
Milletimizin şeref ve zaferlerle süslü muhteşem tarihi içindeki en büyük zaferlerden birisi de: Hiç şüphe yok ki 29 Mayıs 1453 yılında gerçekleştirilen İstanbul'un fethidir. Binaenaleyh, biz bugün İstanbul'un fethinin 557. yıl dönümünü idrak etmenin mutluluğu içerisindeyiz.
29 Mayıs 1453, Türk ve dünya tarihinin son derece önemli bir dönüm noktasıdır. Bin yıla yakın bir geçmişi bulunan ve fakat çürüyüp-dağılmış, bozulup-kokuşmuş, maddi ve manevi bir ahlaksızlığın batağında çırpınmakta olan Bizans İmparatorluğu bu tarihte bir daha dirilmemek üzere can vermiştir. Bu bakımdan İstanbul'un fethi; sadece bir ilin, bir beldenin fethi değil; tarihe damgasını vuran, çağ değiştiren önemli bir hadisedir. İstanbul'un fethinde sadece iki ordu değil, ayrı iki dünya çarpışmıştı.
Bu mücâdele âdeta, Hakk ile bâtılın, aydınlık ile karanlığın mücadelesi idi. Bu zafer, Ortaçağ'ın karanlıkları üzerinde doğan bir adalet ve insanlık güneşi olmuştur. Bu tarihten itibaren yeni bir çağ açılmış, bin yıllık bir geçmişi bulunan Bizans İmparatorluğu tarihe karışmıştır.
İstanbul’un Fethi
İstanbul'un fetih hazırlıkları bir yıl önceden başlatıldı. Kuşatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü. 1452 yılında Boğaz'ın kontrolünü sağlamak için Rumeli hisarı inşa edildi. 16 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturuldu. Asker sayısı iki kat arttırıldı. Bizansın yardım almasını engellemek için yardım yolları kontrol altına alındı. Ceneviz'lilerin elinde bulunan Galata'nın da savaş esnasında tarafsız kalması sağlandı. 2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı öncü kuvvetleri İstanbul önlerinde görüldü. Böylece kuşatma başladı. Fetihin kronolojisi şu şekildedir :
6 Nisan 1453: Fatih Sultan Mehmed otağı Konstantinopolis önlerinde, St. Romanüs Kapısı Şimdiki Topkapı önüne kuruldu. Aynı gün şehir, Haliç'ten Marmara'ya kadar kuşatıldı.
6-7 Nisan 1453: İlk top atışları başladı. Edirnekapı yakınındaki surların bir kısmı yıkıldı.
Bir Fetih Rüyası
– Bunu nasıl söylersin? Nasıl yok dersin?
– Ben söylemiyorum. Tarih söylüyor. İnsanlık tarihinde böyle şeyler hep var olagelmiştir. Kendi tarihlerinde önemli hadiseleri ölümsüzleştirebilmek için o hadiseyle ilgili bir kahraman ve bir efsane oluştururlar ve kendi yalanlarına zamanla kendileri inanır hale gelirler. Bizim Ulubatlı Hasanımız da böyle bir şey işte.
– Dikkatli ol. Senin bu kadar basitleştirdiğin husus, bir milletin ruh dünyasının yansımasıdır. Neye nasıl yaklaşacağının farkında değilsin!
– Hissî davranma! Ben sana somut gerçeklerden, araştırmamın neticesinden bahsediyorum. Sense en ufak bir araştırma dahi yapmadan konuyu aklınla, bilginle savunamadığın için inadınla desteklemeye çalışıyorsun.
İstanbul'u Aç Gülzâr Yap
Fetih, “kapalı veya örtülü bir şeyi açmak” demektir. Bizim fetihlerimizde açılan şey ise, insanların kafa ve gönüllerini hakikate kapatan, onların ilâhî mesajın ışığını almasına mani olan “küfür örtüsü”dür.
On beşinci asır tarihçilerinden Yazıcıoğlu Ali, “Selçuknâme”sinde Osman Gazi’nin dilinden manzum bir vasiyetnâmeye yer verir.
“Gönül kerestesi ile
Bir yeni şehr ü bâzâr yap
Zulmeyleme rençberlere
Her ne ister isen var yap.”
diye başlayan ve:
“Osman, Ertuğrul oğlusun
Oğuz Karahan neslisin
Hakk’ın bir kemter kulusun
İstanbul’u aç gülzâr yap.”