Belagat İlmi

I. Fesahat

Fesahat: lugatta; açıklama ve ortaya koyma mânasını ifâde eder. Çocuk, açık ve seçik bir şekilde konuştuğunda denilir.

Istılahta ise; fesahat, kelimede, kelâmda ve mütekel-limde bulunan bir vasıftır.

1- Kelimenin fesahati: Kelimenin tenâfür-i huruf-tan, kıyâs´a aykırı olmaktan ve garabetten salim olma­sıdır.

a) Tenâfür-i hurûf: Kelimede bulunup, dile ağır gelmesini ve talaffuzunu güçleştirmeye sebeb olan bir vasıftır. Meselâ: Sert toprak için deve dikenine; tatlı temiz suya; ve bükülmüş ipe; demek gibi. [Ayrıca yağmurlu bulut için kullanılanj kelimeleri, kolay talaffuz edilip kulağa hoş gelirler. Fakat aynı mâna için kullanılan kelimesinin hem talaffuzu zordur, hem de kulağa ağır gelir. [1]

b) Kıyâs´a aykırı olması: Kelimenin, dil kaidelerine aykırı olmasıdır. Meselâ: el-Mütenebbî (öl. 354/965)´nin aşağıdaki şiirinde bulunan kelimesinden şeklinde bir çoğul yapması gibi: «Eğer bazı insanlar, devlet için bir kılıç gibi iseler, insanlar içinde, borazan ve davul gibi ( yâni içi boş olan hûnersiz) kimseler de vardır.» Çünkü kurala göre kelime­sinin kırık çoğulu şeklindedir. Yine el-Müte-nebbî´nin aşağıdaki şiirinde bulunan kelimesi de böyledir:

«Oğullarım, gerçekten alçak ve (benimle) ilgilenmeyen kimselerdir. Kalblerinde hiç benim sevgim yoktur.» Kai­deye göre; sözkonusu kelimenin idgam ile şek­linde gelmesi gerekir. Bu cümledeki son kelimenin de şeklinde idgamla [2]gelmesi gerekir.

c) Garabet: Mânâsı (herkes tarafından] bilinmeyen bir kelimenin kullanılmasıdır. Meselâ: Toplandı mânâsım ifâde etmek için; dönmek için; ve şiddetlenmek için; kelimelerini kullanmak gibi.

2- Kelâmın fesahati: Kelâmda (sözde) bulunan kelimelerin fasîh olmalarıyla berabar, sözün, bir arada bulunan «tenâfür-i kelimât» tan, ten ve «ta´kîd» den salim olmasıdır.

a) Tenâfür; sözün dile ağır gelmesini ve talaffuzunun zorlaşmasını gerektiren bir vasıftır. Meselâ:

« Şeriât´m arşını yüceltmeye, ancak senin gibi kimseler başlar, Harb´in mezarı yanında hiçbir mezar yoktur. »[3]

«O, cömerttir. Onu övdüğümde, insanlar da benimle birlikte onu över. Fakat onu kınadığımda ben yalnız başına kınarım. »

b) Za´f-ı te´lîf: Bir sözün, meşhur olan nahiv kural­larına ay kın olmasıdır. Şâirin, aşağıdaki beytinde lafız ve rütbe (mânâ) bakımından önce geçmemiş olan bir söze, zamir ile işaret etmesi gibi;

« Ebu´l Ğaylân [ bir çeşit cinn J´in oğulları, kendisinin ıtiyarhğı ve onlara daha önce yaptığı iyilik yüzünden onu, Sinimmâr [4]gibi cezalandırdılar.»

SAYFA 18-19 EKSİK[5]

II. Belagat

Belagat; Lugatta, varmak ve ulaşmak mânasına gelir.

Çünkü herhangi bir kimse maksadına ulaş­tığı zaman; Konvoy, şehre vardığı zaman da; denilir.

Istılahta ise; hem söz (kelâm)´ün, hem de mütekel-limin vasfı olarak kullanılır.

1- Kelâmın belagatı: Bir sözün hem fasih (kusur­suz) olması, hem de durumun gereğine (muktezâ-yı hâle) uygun olmasıdır (Yâni yerine ve adamına göre söz söy­lemektir).

a) Hâl: « Makam olarak da ifâde edilir. » Mütekellimi, özel bir tarzda konuşmaya mecbur eden(sürükleyen) durumdur.

b) Muktezâ: Muktezâ´ya durumun gereği de denilir, Sözün, özel bir tarzda söylenmesini gerektiren duruma «muktezâ» denir; Örneğin övme, ibarenin itnâb[6] şeklinde söylenmesini gerektiren bir durumdur. Muhatabın zekî olması, ibarenin icaz[7] üslubuyla söylemesini gerekten bir durumdur. Öyle ise övme ve zekâ´nm her biri birer hâl, itnâb ve icâz´m her biri, muktezâ, sözü (kelâmı) itnâb ve icaz şeklinde söylemek de onun muktezâya uygun olmasıdır, diye­biliriz.

2- Mütekellim (konuşan kimse)´in belagatı: «Hangi gaye ile olursa olsun» mütekellimin meramını ( Muktaza-i hâle uygun) beliğ bir kelâmla (açık-seçik bir sözle) açıkla­yabildiği bir kabiliyettir.

Tenâfür, zevk ile; kıyâsa muhalefet, sarf ilmiyle; zaf-ı te´lîf, ve lafzî talcîd nahiv ile; garabet, arapçayı çok iyi bilmekle; ma´nevî taldd, beyân ilmiyle; hâl ve muktezâsı da ma´ânî ilmiyle bilinir. Öyle ise belagatı öğrenmek isteyen kimsenin; luğat, sarf, nahiv, ma´ânî ve beyân ilimlerini iyi bilmesi, bu ilimlerle birlikte zevk-i selîm (sezme kabiliyeti ) sahibi olması ve arapçayı çok iyi bilmesi gerekir. [8]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] el-Belâgatü´1-vâzıha, s. 5.

[2] Teftâzânî, Muhtasaru´l-me´ânî, s. 15.

[3] Türkçe örnekler: Koşüllaştırılmıştık, kırk küp kırkının da kulpu kırık küp .

[4] Sinimmâr, Rum asıllı bir ustadır. Nu´mân al- Lahmîye, Küfe dışında bir köşk yapmış . Bu köşkü çok mükemmel yapmıştı. Başkalarına böyle bir saray yapmaması için Nu´mân, onu mükâfat olarak sarayın üstünden yere atarak öldürttü. Artık bu olaydan sonra iyilik yapıp cezalandırılan kimseler için bu olay bir darb-ımesel oldu. (bk. İbnu Manzur, Lisanü?l-?arab? IV, 338.)

[5] Dr. Nusrettin Bolelli, Belâğat, M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 15-19.

[6] Itnâb : Maksadı alışılmış olan ibareden fazla sözle ifâde etmek veya ibareye söz katmaktır .

[7] İcaz : Lafzı az, mânası çok olacak surette meramı ifâde etmektir.

[8] Dr. Nusrettin Bolelli, Belâğat, M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 20-21.