Nida

Nida, sözlükte çağırma mânâsına gelir.[1] Terim olarak; nida, fiili yerinde kullanılan bir edatla, sözü söyleyen kişinin muhatabından ken­disine yönelmesini istemesidir.[2]Nida için şu sekiz edat kullanılır:

Yâ, Hemze, Ey, Â, Ây, Eyâ, Heyâ ve Vâv´dır. Hemze ve Ey yakın mes­afede olanları, diğerleri de uzakta olanları çağırmak için kullanılır.[3]

Bazen uzak bir şey, «konuşan kimsenin gönlünde, devamlı bulunduğu için veya aklından çıkmadığı için» sanki hazır ve yakınmış gibi kabul edi­lir, ve "hemze" veya "ey" nida edatlarıyla çağrılır. Şâirin aşağıda zikredi­len beytinde olduğu gibi:

«Ey Nu´mânü´l-Erâk vadisinde ikâmet edenler! İnanınız ki sizler (her ne kadar zahiren uzak iseniz de fakat hakikaten) benim kalbimin ortasında ikâmet ediyor gibisiniz. »[4]

Bazen çağırılan kimsenin şanının yüceliğine ve rütbesinin yüksekliğine işaret etmek için, yakın olan şey, uzak gibi kabul edilir ve uzak için vaze­dilmiş herhangi bir nida edatıyla çağırılır. Hattâ bu durumda çağırılan kim-senin mertebesi, konuşan kimseden yüksek olması hususu, mesafe bakı-nnndan uzaklık olarak kabul edilir. Yanında bulunduğun halde, bir kölenin efendisine şöyle demesi gibi: efendim!».Veya muhatabın mertebesinin aşağılığına işaret etmek üzere, uzak için vazedilen çağırma edatı kullanılır. Meselâ: Birisinin yanında bulunan kimseye şöyle demesi gibi: «£y 6w adam!». Veya dinleyici, uyku veya dalgınlak gibi durumlardan dolayı gafil ise veya zihnî dağınık olursa, sanki bulunduğu verde bulunmadığına işaret etmek üzere, uzak için vazedilen nida edatı kul-lanilır. Meselâ: Gafil olan bir kimseye şöyle denir: «Ya falan­ca!»[5]

Konu ile ilgili bazı misaller:

Ebû´t-Tayyib el-Mütenebbî, gözaltında bulunurken valiye yazdığı bir mektupta şöyle dedi:

«r£y benim köleliğimin sahibi (efendim)! Ve i§i gücü, gümüşten bağışları yapan ve köleleri azad eden kimse! "Ümidim kesildiğinde ve ölüm şah da­marı kadar bana yaklaştığında seni (imdadıma) çağırdım.»[6] Ebu Tayyib, valinin kendi kalbine yakın.olduğunu, her zaman hatırında olduğuna ve bir an onu unutmadığına işaret etmek üzere bu misalde "hemze"yi uzakta bu­lunan birisine çağırmak için, kullanmıştır.

Ebû Nüvâs, Ebu Ali el-Hasan b. Hânî´(öl.l95/811), şöyle demiş:

«Ey Allahım! Eğer günahlarım çok olmakla büyük olsalar bile, Senin affı­nın daha büyük olduğunu kesin olarak bilirim.»[7]

Bu misalde çağırılanın şanı yücedir. Yücelikteki uzaklığı, mesafedeki uzaklık gibi kabul edilmiştir. Bundan dolayı, şanının yüceliğine işaret et­mek üzere mütekellım, Allah´a çağırmak için, uzakta bulunan kimselere nida etmede kullanılan yâ"yı kullanmıştır.

«işte onlar atalarımdır. Ey Cerîr! Toplantı yerleri bizi bir araya getir­diğinde, sen onlara benzeyenleri bana getir!»[8]

Bu misalde, mütekellimin inancına göre çağırılan kimse önemsiz ve değersiz bir şahıstır. Sanki çok alçak olması, çok uzak olması gibi kabul edilmiştir. Ve böylece uzaktakilere nida etmede kullanılan nida edatı (L) "yâ", kullanılmıştır.

« Ey dünya malını (ulaşılamayan gayeler için) toplayan kimse! Öleceğin halde (dünya malını) kime topluyorsun?» Bu Örnekte, muhatap gafil olduğu için uzakta bulunan kimse gibi kabul edilmiştir.Ve böylece burada uzak için kullanılan nida edatı "eyâ", kullanılmıştır.[9]

«dünyada uzun süre yaşayıp ömrü boş sözlerle tüketen, nefsini fâni ol­acak şeyler uğrunda yoran, haram veya helal (demeden mal) toplayan kişi! Farzedelim ki dünya kendiliğinden sana doğru sevkedilir. Bunun gidişi, yok olmaya doğru değil mi?»[10]

Ebu´l-´Atâhiyye, yukarıdaki beytinde; yakın olan kimseyi, gafil olup zihni dağınık olduğu için, uzakta bulunan kimse yerine kabul etmiştir.

a) Nidanın değişik anlamda gelmesi ile ilgili misaller:

Bazen nida esas mânası dışında, cümlenin gelişinden anlaşılan diğer mânalarda da kullanılır- Bunlar; kınama, menetme, hasret çekme, (iğrâ) kışkırtma, istiğâse (yardım dileme), veya teşvik etme gibi mânâlardır.[11]

1) Menetme için kullanılan nida:

« kalb! Sana yazıklar olsun. Çünkü sen, (yerinden) fırladığında (atış­larını yaptığında) öğüt vereni dinlemedin ve kınamadan da korkmadın.»[12]

2) Hasret çekmek ve inlemek için kullanılan nida:

£´ıy Ma´n´in mezarı! Kara ve deniz her ikisi de onunla dolmuş iken (O yere ve denize sığmaz iken), sen nasıl onun cömertliğini toprakla örttün?»[13] ´fi kâfir söyle diyecek: Ah ne olur­du, keşke ben toprak olsaydım.»[14]

3) Kışkırtmak ve teşvik etmek için kullanılan nida:

Zülumdan şikayet eden kimseye şöyle demen gibi: Mazlum! Konuş![15]

4) Yardım istemek :

Allah! Seni, müminlerin yardımına çağırıyo­rum.»[16]

Araplar! Sizi, Filistine yardım etmeye çağırıyo­rum.»[17]

«Ey güçlüler! Sizi, güçsüzlere yardım etmeye çağı­rıyorum.»[18]

5) Ağıt yakmak :

* Hayret! Alçak kimse, nice defalar üstünlük iddiasında bulunur. Ve ne yazık ki; faziletli kimse, nice defalar kusurunu ortaya koyar.[19]

«Ah yazık oldu Muhammed´e[20]

«Ah ciğerimi» îaljJlj d« Ah babam!»[21]

6) Taaccüb :

«Yazıklar olsun o kullara ki; kendilerine gelen her bir peygamberle alay ediyorlardı.»[22]

sakının ki günahkâr) nefis şöyle diyecektir; " Allah´ın yanında yaptığım ku­surlardan dolayı yazık bana!»[23]

"Vay başıma gelene!"dedi."Ben bir koca kan iken çocuk mu doğuracağım? işte kocam, o da ihtiyar. Bu gerçekten tuhaf bir şey.» [24]

«ilkbaharın güzelliği ne kadar caziptir! [25]

7) Temennî :

Keşke Kâruna ve­rilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat şu ki o, çok büyük servet sahibi­dir.»[26]

a . ´We olurdu kavmim bilseydi! Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendillerine ikram edilen kullarından kıldığını.»[27]

8) Tezekkür ):

fySelmâ´mn iki evi (konaklama yeri)! Size selam olsun. Geçen zamanlar acaba geri döner mi»[28]

9) Can sıkıntısı :

Ey´Selmâ´nın evleri (konaklama yerleri)! Selmanız nerede? Bundan do­layı biz ona ağladık ve (Selmâ´yı burada bulmadığımız için) bu yurtlar için de ağladık. »[29]

10) İhtisas Allah´ın rah­metime bereketi üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övül­meye lâyıktır), meciddir (cömertliği boldur).»[30]

Allahım! Bizlerle- yâni biz asker­lerle- düşman zelil kılınır.»[31]

ben adama- güvenilir!»[32] «Sizin ilminizle, -ey genç­ler- vatan güçlü, ve kuvvetli olur ve kalkınır.»[33]

b) Nida ile ilgili bazı diğer misaller:

«Ey Falan! Sana izin verilinceye kadar konuşma! »[34]

Ey falan! Uyanık ol! Çünkü kötü­lükler seni kuşatmıştır.»[35]

c) Nida ile ilgili âyetleri okuyunuz.

? Ey insanlar! Sizi yaratan Rabbinize ibâdet ediniz!...»[36]

«Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna, Yavrucuğum! (sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.»[37] Hz. Nuh´un oğlu, uzakta bulunduğu için nida edatı aslına uygun olarak uzakta bulunan birisini çağırma için kullanılmıştır.

«Ey Musa! Dedi, senin büyülenmiş ol-duğunu sanıyorum.»[38]

gamber dedi ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur´ân´ı büsbütün terkettiler.»[39]

Bu ayette, peygamber, kavmi için üzüntüsünü belirtmesi ve onların cehen­nem ateşinden kurtulmalarını şiddetle istemesi nedeniyle onların iman et­melerini, hasret çekerek bekliyor. Bundan dolayı burada uzak nida için vaz­edilen edat kullanılmıştır.[40]

«£!y insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir.»[41] Yüce Allanın şöyle buyurmuş:

Hâmân! Bana yüksek bir kule yap. Belki onunla yollara, göklerin yollarına ulaşırım da...»[42] Bu ayetteki nida, yapılması mümkün olmayan (yâni o günkü şartlarla göklere ulaşması mümkün değildi) bir mânada kullanıldı­ğından dolayı, uzak için vazedilen nida edatı kullanılmıştır.

edenler! Seslerinizi Peygamber´in sesinin üstüne yükseltmeyiniz.[43]

?Ey iman edenler! Eğer birfâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın,..[44]

Ey iman edenler! Yap­mayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?»[45]

« Ey örtünüp bürünen ( Resulüm)! Bi­razı hariç, gece kalk namaz kıl.f»[46]

Ey bürünüp sa-rınan (Resulüm)! Kalk ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini yücelt. Elbi­seni tertemiz tut.»[47]

«(Resulüm!) De ki: Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. »[48]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Lisânü´l-´arab, 15/315; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 50.

[2] el-Bürhân, 2/323; Mu´terakü´J-akrân, 1/339; el-İîkân, 2/896; Miftâhu´l-´ulûm, s. 323;

el-İzâh, 1/245; el-Mutavvel, s. 244; Muhtasarul-me´ânt,s.ll el-Kiilliyyât,s.9O7; Keşşâfü ıstılâhâti´i-fünûn, 2/1435; el-Belâğatü´1-vâzıha, s. 212; İlmü´l-Me´ânî, s. 114. 115; Cevâhiru´l-helâğa, s.104; et-Câmi´, s. 66; ´Ulûmü´l-helâğa, s. 76; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/240; Mecâmi´u´l-edeb, İlm-i Me´ânf, s. 180; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-´arabiyye, s.402-403; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 658; Mu´cemü´l-helâğati´l-´arabiyye, s. 671-672; Edebiyat Lügati, s. 65, 118; Edebiyat Bilgi ve Te­orileri, s. 50.

* Türkçe misaller: Ey kimsesiz âvâre çocuklar! Hele sizler... Hele sizler... Ey, yaradilmışlarm sultânı sen! Ey Alî! Sen ne zaman uslanacaksın! Yâ Rabbe´l-´âlemin! (bk. Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 50-51).

[3] el-Belâğatü´l-vâzıha, $. 212; İlmü´l-Me´ânî, s. 115-116; Cevâhiru´l-belâğa, s. 105; e/- Câmi´, s. 66; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 76; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/241; Mu´cemü´l- belâğati´l-´arabiyye, s. 672.

[4] el-Mutavvel, s. 244; el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 212; İlmü´l-Me´ânî, s. II6; Cevâhiru´l´ belâğa, s.105; el-Câmı",s. 67.

[5] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 212; İlmü´l-Me´ânî, s. 116; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 76; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/241; Cevâhiru´l-belâğa, s. 105; el-Câmi´, s. 67.

[6] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 210.

[7] Age., aynı yer.

[8] el-Belâğatü´l´vâzıha, s. 210; İlmü´l-me´ânî, s. 116.

[9] Adı geçen eserler, aynı yerler.

[10] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 212; İlmü´l-Me´ânî, s. 116-117; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/ 245.

[11] el-İzâh, 1/245; eî-Muîavvel, s. 245; el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 212; İlmü´l-Me´ânî, s. 116; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/241; Cevâhiru´l-belâğa, s. 105-106; el-Câmi´, s. 67-68; Mu´cemü´l-belâğati´l-´arabiyye, s. 672.

[12] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 211.

[13] Age., aynı yer ; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/249; Cevâhiru´l-belâğa, s. 106; el-Câmi´, s. 69; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 659.

[14] Nebe´suresi, 78/40; ayrıca bk., Mu´terakü´l-akrân, 1/340; el-İtkân, 2/896.

[15] el-îzâh, 1/245; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 245; el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 211; Cevâhiru´l-belâğa, s. 106; el-Câmi´, s. 67.

[16] Cevâhiru´l-belâğa, s. 106; el-Câmi´, s. 68;´Ulûmü´l-belâğa, s. 77; Mu´cemü´l-belâğa­ti´l-´arabiyye, s. 672.

[17] el-Câmi´, s. 68.

[18] İlmü´l-Me´ânî, s. 118.

[19] Mu´cemü´l-belâğaü´l-´arabiyye, s. 672

[20] Cevâhiru´l-belâğa, s. 106; ´Ulûmii´l-belâğa, s. 77.

[21] Hmü´l-Me´âm, s. 118.

[22] y&w>î ?re«. 36/30; ayrıca bk., el-Bürhân, 2/325; Mu´terakü´l-akrân, 1/340; el-İtkân, 2/896; Safvetü´t-tefâsîr. 3/11-12; et-Tefsîrü´J-münîr, 23/6; el-Belâğatü´î-´arabiyye, V 247.

[23] Zümer suresi, 39/56; ayrıca bk., Safvetü´t-tefâsîr, 3/86; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/ 247.

[24] Hûd suresi, 11/72; ayrıca bk., Safvetü´t-tefâsîr, 2/24; et-Tefstrü´l-münîr, 12/106; W-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/249.

[25] İlmü´l´Me´ânî, s. 118.

[26] ATasm suresi, 28/79; ayrıca bk., el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/248.

[27] Yâsîn suresi, 36/26-27; ayrıca bk., el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/248.

[28] Cevâhiru´l-belâğa, s. 106; el-Câmi´, fi- 69; Vlûmü´l-belâğa, s. 77.

[29] el-Mutavvel, s. 245; Cevâhiru´l-belâğa, s. 106; el-Câmi´, s. 69; ´Ulûmü´î-belâğa, s. 77; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/250; Mu´cemü´l-belâğati´l-´arabiyye, s. 672.

[30] Hûd suresi, 11/73; ayrıca bk., Mu´terakü´l-akrân, 1/339; el-İtkân, 2/896; Cevâhiru´l-belâğa, s. 107.

[31] el-Câmi s. 69.

[32] Mu´cemü´l-mustalahâîi´hbelâğiyye, s. 658.

[33] İlmü´l´Me´ânî, s. 118.

[34] el-Belâğatul-vâzıha, s. 214.

[35] Age., aynı yer.

[36] Bakara suresi, 2/21; aynca bk., eî-Bürhân, 2/323; Muîerakü´l-akrân, 1/339; el-İtkân, 2/895.

[37] Hud suresi, 11/42.

[38] İsrâ suresi, 17/101.

[39] Furkân suresi, 25/30.

[40] el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/242.

[41] el-Hacc suresi, 22/1.

[42] Mü´min suresi, 40/36.

[43] Hucürât suresi, 49/2.

[44] Hucürât suresi, 49/6.

[45] Saff suresi, 61/2; ayrıca bk., el-Bürhân, 2/324.

[46] Müzzemmil suresi, 73/1-2; aynca bk., Mu´terakü´i-akrân, 1/339; el-İtkân, 2/895.

[47] eİ-Müddessir suresi, 1AJ-A.

[48] Kâfirûn suresi, 109/1.