İbadet
Her Gün Beş Miraç
Her ezan bir davet.
Duyduğun müezzinin sesidir; o sadece bir memur, verilen emri yerine getirmektedir.
Davetin sahibi O’dur, Allah; gözlerden gizlenen, gönüllere seslenen...
Huzuruna davet etmektedir.
Aslında hep huzurunda olanları, her an yaratması altında bulunanları, her bir ezanla huzurunda durmaya davet etmektedir.
Kendisinin farkına varmaya davet etmektedir...
Beş vakit namaz, Miraç Gecesi’nin hediyesidir. Peygamberliğin on ikinci yılında... Çilelerle dolu on bir yılın sonunda, yücelerden gelen bir hediye...
Namaza Durmak
Durmak gerek. Zira durmayınca, “tevakkuf etmeyince”, arada bir “vakfe” yapmayınca hakikate “vâkıf” olamazsınız. Durmayınca durulamazsınız. Durulacak yer Allah’ın huzurudur.
Yunus Emre’nin “Dur erte namazına” nakaratlı bir salâtnâmesi var. “Erte” veya “irte namazı” sabah namazı demektir. Bu şiirinde Yunus’un “kıl erte namazını” yerine “dur erte namazına” ifadesini tercih etmesi hayli manidardır.
Türkçenin eski metinlerinde de, halk arasında da “namaza durmak” tabiri çok kullanılır. Bu öyle lâf olsun diye söylenmiş bir söz değildir. Ecdadın, her sahada olduğu gibi dili tasarruf ederken de dinin en ince çizgilerini gözetmekteki titizliğini, ibadet şuurundaki derinliğini gösteren mühim bir misaldir. Öyleyse şu “namaza durmak” ifadesi üzerinde biraz durup düşünmelidir.
Durmak, durulmaktır
Gözümün Nuru Namaz
Huzurdadırlar.
Alınlarında secde izleri,
Rükûda kıyamdadırlar.
Tekbir, salât ve selamlarda...
Huzurda oldukça huzurdadırlar.
Huzur ve emniyettedir çevreleri.
Çünkü taş toprak secde yeridir.
Zikirdir namaz, duadır...
Şükürdür, teslimiyettir, tevazudur...
‘Sana geldik’ demektir.
Her ne ki bize lazım, hepsi namazdadır.
Dünya ve ahiretten tüm nasibimiz ondadır.
Hollandalı siyahi bir genç vardı. Çehresi temiz, yüzü nurlu, bakışı aydın, alnı pırıl pırıl. Huzur ve itimat telkin eden simasını belli belirsiz bir hüzün, kalın dudaklarını hafif bir tebessüm süslüyordu. İç alemindeki berraklık dışına aksetmiş gibiydi. Muhabbetle bağrınıza basıp kucaklamak hissine kapılıyordunuz.
Onbir Ayın Sultanı Ramazan
“…Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar…
(İşte) Allah bunlar için bağış ve büyük bir mükafat hazırlamıştır. (Ahzâb, 35)
“Ramazan ayına erişip de bağışlanmayana yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.” (Hadis-i şerif, İbn Hibban, II, 140.)
Ramazan’ın insanın gizli bazı özelliklerini ortaya çıkarması
Öncelikle, usta bir kalemin Ramazan ayının insanlar üzerindeki etkilerini birkaç paragrafta nasıl özetlediğine bakalım. Eski İstanbulluların ağzından çıkan bu ifadelerden pek çoğu Ramazan ayı boyunca yanımızda yöremizde hâlâ dile getirilmektedir sanırım.
İbadete Sevin Günaha Üzül
“Seni, ibadetin (iyi amellerin) mutlu eder ve günahın üzerse, sen tam olgun (kâmil) bir müminsin.”
(Hadis-i Şerif; Tirmizî, Ahmed b. Hanbel)
En muteber altı hadis kaynağından ikisinde yer alan yukarıdaki hadis-i şerif, tam ve olgun mümini öz bir şekilde tarif buyuruyor. Buna göre ibadet etmesi, doğru yolda olması ve ihsan üzere bulunması onu mutlu eder, sevindirir. Günahları ise üzer. İşte bu hal üzere olan mümin, kâmil mümindir.
Müslüman kişi iyi hal üzeredir, daima iyi hal üzere olmayı hedefler. Kalbindeki Allah korkusu bu hedefe ulaşmada en büyük yardımcısıdır. Bu korku onu yönlendirir ama asla ümitsiz bırakmaz. Çünkü Allah korkusu diğer korkulara asla benzemez. İçinde saygı, hayranlık, güven ve muhabbet de barındırır. Bu yüzden Allah korkusu aynı zamanda O’nun engin rahmet hazinelerine dair ümidi besler, kalbe hoşluk verir.