Kasr (Tahsis Etmek)

Kasr, sözlükte; "hapsetmek" veya "tahsis etmek" mânasına gelir. Nite-kim; bir şeyi kendine tahsîs eden kimseye; denilir. Kendi nefsini Rabbinin ibadetine vakfeden kimse İçin; denilir.[1] Istılahta ise; bir şeyi (kavramı), özel bir tarzda, başka bir şeye tahsis etmektir. Yâni bir şeyin başkalarında bulun­mayıp ancak bir şeyde bulunduğunu söylemektir. Bulunan şeye "maksûr" kendinde bulunan şeye "maksurün ´aleyh denilir.

En meşhur kasr metodlan dört tanedir.

a) Nefy (olumsuzluk) ve istisna: Bu durumda nefy edatından sonra "maksûr" olan kelime, onun ardından da istisna edatı ve "maksurün ´aleyh" getirilmek suretiyle kasr yapılır.

b) edatı ile yapılır. Bu durumda, bu edattan sonra "maksûr" ve hemen ardından "maksurün ´aleyh"in gelmesi gerekir.

c) atıf edatları ile kasr yapılır. Önce "maksûr" zik­redilir ve "maksurün ´aleyh" bu edatlardan sonra getirilir.

d) Sonradan gelmesi gereken şeyi (kelimeyi) Öne almakla yapılır. Bu du­rumda "maksurün aleyh" öne geçirilmiş olan kelimedir.

e) Zamirii´1-fasl ile kasr yapılır.

Özetle denilebilir ki: her kasr´ın iki unsuru vardır. Bunlar, "maksûr" ve "maksurün aleyh?tir.[2]

Kasr, iki unsuru itibariyle iki kısma ayrılır:

a) Sıfatı, mevsufta kasretmek (daraltmak),

b) Mevsufu sıfatta kasretmek (daraltmak)[3]

Konu ile ilgili bazı misaller:

Kasrı yapmanın çeşitli yollan vardır. Bunların en önemlileri şunlardır:

1) Olumsuzluk ve istisnadır :

«Çalışkandan başka kimse kazanmaz.»[4]

«Bü, ancak değerli bir melektir.»[5]

« Şevki, ancak bir şâirdir.»[6]

2) (ancak):

«Hayat, ancak yorgunluktur.[7]

«Anlayan ancak Alidir.»[8]

Allah, tek bir ilâhtır.»[9]

ûfe ancak sizin gibi bir insanım. Bana, ilâhınızın yalnız bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor.»[10]

3) «Iâ» veya » «Ja » «bel» veyahut a «lâkin» gibi kasr edatı denilen bağlaçlardan biriyle.

«Yeryüzü hareket ediyor, sabit değildir.»[11]

«Yeryüzü sabit değildir, bilâkis hareket ediyor.»[12]

«Yeryüzü sabit değildir, fakat o hareket ediyor.»[13]

«Muhammed ayakta değil, bilâkis Zeyd ayaktadır.»[14]

«nesirciyim, nazımcı değilim.»[15]

« Ben, muhasip değilim bilâkis katibim.»[16]

«Yer sabit değil, fakat hareket ediyor.»

( doktorum, mühendis değilim.»

«Onun, bolca bağışlamasına hayret edilmez. Fakat onun malının, bağış zamanına kadar sağlam kalmasına hayret edilir.[17](Çünkü herhangi bir şeyi biriktirmek ve tasarruf etmek onun âdeti ve huyu değildir.

«(Gerçek) yetim babası ölen kimse değildir. Bilâkis yetim, ilim ve edeb yetimidir.» (Yâni ilim ve edepten yoksun olan kimsedir.)[18]

«Hayvansal yağı yeme! Bilakis bitkisel yağı ye!.» [19]

«Kişi, elbiseleriyle değil, fakat edebiyledir.[20]

«insanlara değil, yalnız Allah´a şikâyet ederim ki; Ben yeryüzünün kaldığını ve dostların gittiğini görüyorum.»[21]

4) Cümlede bir kelimenin, normal olarak zikredilmesi gereken yer­den önce zikredilmesi:

«Ancak sana kulluk ederiz. Ve ancak sen-den meded umarız.»[22] gibi,

«Biz, sadece çalışan adamları överiz. »[23]

KASRIN KISIMLARI:

Kasr, hakîkî ve nisbî olmak üzere iki kısma ayrılır:

1- Hakikî kasr: Kavramlar arasındaki tahsisin başka şeye göre değil, bilâkis hakikat ve gerçeğe uygun olmasıdır. ŞÖyleki; hakîkî daraltma; maksimi, maksûrün aleyh dışına taşımamak üzere bir kavramın diğer kav­rama tahsîsidir. Şehirde Ali´den başka kâtip bulunmadığı zaman;

« Şehirde, Ali´den başka hiçbir kâtip yoktur,» demek gibi[24]"

« Allah´tan başka hiç bir ilâh yoktur.»[25]

«Mısırı, Nil nehrinden başka ne­hirler sulamaz. Veya Mısırı, ancak nil nehri sular.» Yâni Mısır toprağını sulamak, Nil nehrini aşarak dünyadaki diğer nehirlere geçmeyen bir nite­liktir.[26]

«Rızık veren, yalnız Allah´tır.» Bu misaldeki râzıkhk vasfı da Allah´tan başkasına geçmez. Bu kasırlara hakîkî daraltma denir.[27]

2- İzafi (nisbî) kasr: Kavramlar arasındaki tahsis, belirli bir şeye göre yapılırsa buna izafî daraltma denir. (Veyahutta daraltma, başka bir şeye izafetle meydana gelir.) Misâl: «Zeyd, yalnız ayaktadır.» Yani Ali, oturma vasfına değil, ayakta olma vasfına sahiptir. Bu daraltma­dan maksat, ayakta bulunma vasfından başka, bütün vasıfların Ali´den kaldırılması demek değildir.[28]

Sadece Basan cesurdur.» Bu misaldeki daraltma, mevsurun sıfata kasrı (tahsisi) nevilidendir.[29]

«Ali´den başka cömert yoktur.» Yani, Ali belirli bir şahısa (Mesela Halife) göre daha cömerttir. Çünkü Ali´nin herkesten cömert olduğunu söylemek gerçeğe uygun bir cümle değildir.[30]

Hakikî ve izafî kasrlarm herbiri; Ya sıfatı mevsufa (niteleyeni, nitele-nene) tahsis etmek suretiyle yapılır. Meselâ: «Ali´den başka hiçbir süvari yoktur.» Veya mevsufu sıfata tahsis etmek suretiyle yapılır.[31]

«Muhammed, sadece bir elçidir.» Yani o da ölebilir.[32]

2- Izâfî kasr (daraltma): Muhatabın durumuna göre üç kısma ayrılır.[33]

a) İfrâd kasrı: Muhatab, bir şeyin aksine inandığına veya muhatab bir varlıkta ayrı ayrı vasıfların toplandığına inamrsa, mütekellim, o varlığın bu sıfatlardan birine inhisar ettiğini bildirmek için bu tarz daraltmaya baş­vurur. Misal: Muhatab, Ahmed´in hem doktor, hem mühendis olduğuna inanırsa mütekellim;

«Ahmed, sadece doktordur,» derse bu çeşit bir da­raltma yapmış olur.

Ali ve Hasan´m her ikisinin de cesur olduğuna inanan kimseye; « «Cesur, Ali´dir. Hasan değildir.» demek gibi.

b) Kalb kasrı: Muhatabın, bir şeyi yanlış anladığını bildirmek için yapıhr. Misâller: Elindeki paranın altın olduğuna inanan bir kimseye; «Bu para, ancak altın taklididir,» dememiz gibi. Ali´nin değil de Halil´in yolcu­luğa çıktığına inanan kimsenin bu görüşünün doğru olmadığını belirtmek üzere şöyle denilir: «Aliden başka kimse yolculuğa çıkmadı. »[34]

c) Belirtmeli (tâyin) kasrı: Muhatab, bir kanaata varma hususunda kar­arsız olduğu durumda bu türlü daraltmaya baş vurulur. Yarışmayı kazanan kimsenin Zeyd ve ´Amr´dan hangisi olduğunda tereddüt eden kimseye; " «Yarışmayı, ´Amr kazanmadı, bilâkis Zeyd kazandı,» diye cevap vermen gibi.[35]

Kasırdaki sıfattan maksat, nahivdeki sıfat değildir. Ancak herhangi bir şeyi niteleyen bir kelime olabilir. Yâni faili niteleyin fiil, mef ûlu niteleyen fiil, zil´hâh niteleyen hal ve içinde yapıldığı zaman veya mekan zarflan ile nitelenen fiil olabilir. Ayrıca mübtedâyı niteleyen haber de olabilir.[36]

3- Kasr, aşağıdaki kelimeler arasında yapılır.

a) Mübtedâ ve haber arasında.

« Muhammed, ancak bir elçidir.»[37]

b) Fiil ve faili arasında yapılır.

«Yalnız Muhammed başarılı olur.» «Yalnız Ali geldi.»[38]

c) Fail ile meful arasında yapılır.

« Zeydi, yalnız Amr dövdü.

Muhammed, yalnız bahçeyi gördü,[39]

ç) İki meful arasında yapılır.

«Muhammede yalnız bir kitap verdim.»[40]

d) Hâl ve zi´I-hâl arasında yapılır.

Ali ancak binerek geldi.»[41]

e) Fiil ile´mef ul-ü mutlakı arasında yapılır.

Ben yalnız bir darbe vurdum.[42]

Biz, onun yalnız bir zandan ibaret olduğunu sanırız.[43]

f) Fiil ile mef ul-ü ma´ahu arasında yapılır.

«Ben, ancak duvara paralel olarak yürü­düm.»[44]

4- Kasrla ilgili bazı âyetler:

«Onlara: yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler. Şunu bilin ki onlar, bozguncuların ta kendileridir, fakat anlamazlar. »[45]

«Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı ... haram kıldı.»[46]

«Mesih, Meryem oğlu Isadır, O ancak Allah´ın elçisidir.» Burada, mevsuf "İsâ", sıfata "pey­gamberliğe" tahsis edilmiştir.[47]

«Sana ancak tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.»[48]

«Kulları içinde ancak âlimler, Allah´tan (gereğince) korkar.» Bu misalde, sıfat "korkmak", mevsufa

"âlimlere" tahsîs edilmiştir. Aynı zamanda fiil, faili ile tahsîs edilmişitir. Maksûr : ibaresi; maksûrün aleyh: kelimesidir.[49] «Doğrusu, ancak akıl sahipleri bunları doğru düşünür.» Buradaki tezekkür (hakkıyla düşünme) sıfatı, gerçekten akıl sahiplerini geçmez ve onlar dışında kalan insanlara ulaşmaz[50] ancak ondan korkanları uyarır-stn.»[51]

« Allah´tan başka hiç bir ilâh yoktur.»[52] «Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir....» Bu misalde, mübtedâ haber ile tahsîs edilmiştir. Maksûr: maksûrün ´aleyh:[53]

«Hiç kimse yok ki; Ölümü Allah´ın iznine bağlı olmasın.»[54]

«Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim. ... Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.»[55]

«Başarmam ancak Allah´ın yardımı iledir. Yalnız O´na dayandım ve yalnız O´na dönece­ğim.»[56]

«Onlara, bizi sadece Allah´a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, defler.» [57]

«inkâr edenler müstesna, fıiç kimse Allah´ın ayetleri hakkında tartışmaz.» [58]

«Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir:»[59]

«Bitin ki dünya hayatı aldatıcı zevk­ten başka bir şey değildir.» Bu misalde; maksûr: kelimesidir. Maksûrün ´aleyh ise: ibaresidir. Bu misâlde, mübtedâ ile ha­ber tahsîs edilmiştir.[60]

«Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez. »[61]

«Israiloğulları: sayılı bir­kaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır, dediler.»[62]

D? ki; Allah´ın bizim için yazdı­ğından başkası bize asla erişmez.»[63]

5m ancak değerli bir melektir.»[64]

bir insandan başkası değiliz.[65]

jeym hazineleri yalnız bizim yanımızdadır.»[66]

«Onlar, ancak hayvanlar gibidir­ler, hattâ onlar daha şaşkın haldedirler»[67]

...ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır. »[68]

.«Işte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resulün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet (millet) kıldık. »[69]

«işte doğru olanlar bunlardır.» Bu misalde mübtedâ ve haber arasında zamirü´1-fasl bulunur.[70]

«Asıl soyu kesik olan, şüphesiz sana hınç besle­yendir.»[71]

«Andolsun, ölseniz de Öldü-rülseniz de Allah´ın huzurunda toplanacaksınız.»[72]

«Biz sadece Allah´a dayanırız.»[73]

«Mülk O´nundur, hamd O´nadir. Her şeye gücü yeten O´dur.[74]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Mu´cemü´l-mekâyis fı´l-luğa, s.891-892 ; el-Kâmus, s. 595; Lisânü´l-´arab, 5/97-99; Miftâhu´l-´ulûm, s. 288; et-Ta´rîfât, s. 220; el-Mutavvel, s. 204; Muhtasar u´l-me ânı, s. 172; el-Külîiyyât, s. 716-717; Keşşâfü ıstılâhâti´l-fünûn, 2/1184; İlmü´l-Me´ânî, s. 146; Cevâhiru´i-belâğa, s. 179; Vlûmü´l-belâğa, s. 135 ; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/ 523; el-Belâğatü´l-´arabiyye, İlmü´l-Me´ânî, s. 373; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 97.

[2] et-Ta´rîfât, s. 220; Mu´terakû´l-akrân, 1/136; el-îtkân, 2/796; Miftâhu´l-´ulûm, s. 288; el-Mutavvel, s. 204, 210-211; Muhtasaru´l-me´ânU s. 172; Keşşâfü ıstılâhâti´l-fünûn, 2/ 1184; el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 27-Jlmü´l-M e´ânî, s. 146; Cevâhiru´i-belâğa, s. 1%´Vlûmü´l-belâğa, s. 135; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/523; Mecâmi´u´l-edeb, İlm-ı M e´ânî, s. 188; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-´arabİyye, s. 288; el-Belâğatü´l-´arabiyye, İlmü´l-Me´ânî, s. 373; Mucemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 559; Mu´cemü´l-belâğatı´l-´arabiyye, s. 554; Edebiyat Lügati, s. 87; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 97.

[3] Delâilü´l-i´câz, s. 328-358; et-Ta´rîfât, s. 220; Mu´terakü´l-akrân, 1/136; el-hkân,!} 796; Miftâhu´l-´ulûm, s. 288; el-Mutavvel, s. 205; Muhtasam´l-me´ânî, s. 172; Keşşâfü ıstılâhâti´l-fünûn, 2/1184; el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 217-218; İlmü´l-Me´ânî, s. 146; Cevâhiru´i-belâğa, s. 179; ´Vlûmü´l-belâğa, s. 135; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/523;
[4] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 216.

[5] Yusuf suresi. 12/31.

[6] Vlûmü´l-belâğa, s. 142.

[7] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 216.

[8] el-Belâğa, s. 23.

[9] Nisa suresi, 4/171.

[10] Fussilet suresi, 41/6.

[11] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 216.

[12] /!.£.£., aynı yer.

[13] A.g.e., aynı yer.

[14] Mu´cemü´l-mustalahâti´l-helâğiyye, s. 470.

[15] el-Belâga, s. 24.

[16] A.g.e., aynı yer.

[17] el-Belâgatü´1-vâzıha, s. 223.

[18] Cevâhiru´l-helâğa, s. 189.

[19] el-Beiâğatü´l-´arabiyye, 1/536.

[20] Delilü´l-Belâğati´l-vâzıha, s. 119.

[21] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 220.

[22] Fatiha suresi, 1/ 5; ayrıca ble, el-Külliyyât, s. 717; el-Belâğatü´l-´arahiyye, İlmü´l-Me´ânî, s. 385.

[23] el-Belâğatü´I-vâzıha, s. 220.

[24] Miftâhu´I-´ulâm,s.28&; eî-îzâh, İ/214; Muhtasaru´I-me´ânî, s. 173-175; el-Küîüyyât, s. 717; Keşsâfü ıstüâhâîi´l-fünûn, 2/1184; el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 219; İlmü´l-Me´ânî, s. 152; Cevâhiru´l-belâğa, s. 183; ´Ulûmü´l-heîâğa, s. 141; el-Belâğaîü´l-´arabiyye, 1/ 523-524; el-Belâğatü´î-´arahiyye, İlmü´l-Me´ânî, s. 376; Mecâmi´u´l-edeb, I im-i Me´ânî, s. 190-191; Mu´cemÜ´l-mustalahâti´l~belâğiyye, s. 468-469; Mu´cemü´l-betâ-ğati´l-´arahiyye, s. 179, 362-363; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 100-101.

[25] Muhammed suresi, 47/19; aynca bk., el-İtkân, 2/796; el-Belâğatü´î-´arabiyye, 1/525.

[26] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 218.

[27] Age., aynı yer.

[28] Miftâhu´l-´ulûm, s. 288; el-Mutavvel, s. 211; Muhtasaru´I-me´ânî, s. 173-175; el-Külliyyât, s. 717; Keşsâfü ıstılâhâti´l-fünûn, 2/1184; el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 219; İlmü´l-Me´ânî, s. 152; Cevâhiru´l-belâğa, s. 183; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 141; £^-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/523-524; el-Belâğatü´l-´arabiyye, İlmü´l-Me´ânî, s. 376; Mecâmi´u´l-edeb, İlm-iMe´ânî, s. 90-9; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 468-469; Mu´cemü´l-belâğati´l-´arabiyye, s. 179, 362-363; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 100-101.

[29] el-Belâğatü´l-vâzıha, s. 218.

[30] Age., aynı yer.

[31] el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/524-525.

[32] Al-i ´İmrân suresi, 3/144; aynca bk., Mu´terakü´l-akrân, 1/136; el-İtkân, 2/796; Miftâhu´l-´ülûm, s. 289; Safvetü´t-tefâsîr, 1/234; et-Tefsîrü´l-miinîr, 4/105; el-Belâğa-tÜ´l-´arabiyye, 1/524,

[33] el-Külliyyât, s. 717; Cevâhiru´l-belâğa, s. 186.

[34] Cevâhiru´l-belâğa, s. 186.

[35] Muhtasaru´l-me´ânî, s. 176-177; Cevâhiru´l-helâğa, s. 186;´Ulûmü´!-belâğa, s. 142-143; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyyc, s. 469-470; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 101.

[36] Mu´cemü´l-mustalahâii´i-belâğiyye, s. 469; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/525.

[37] Ali İmran suresi, 3/144; aynca bk., Muhtasaru´l-me´ânî, s. 191; el-Belâğatul-´arabiyye, Îîmü´l-Me´ânî, s. 378; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 143; Mu´cemü´l-mustalahâü´l-belâğiyye, s. 468

[38] Muhtasaru´l-me´ânî, s. 9;´Ulûmü´l-belâğa, s. 143; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye- s. 468.

[39] Delâilü´l-i´câz, s. 340; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 191; Mu´cemü"l-mustalahâti´l-belâğiyye> s. 468.

[40] Muhtasaru´l-me´ânî, s. 9´,´Ulümü´l-belâğa, s. 143; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye*s. 468.

[41] Uh´imü´l-helâğa, s. 143; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 468.

[42] Mıı´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 468.

[43] Câsiyye suresi, /32; ayrıca bk., Mu´cemü´l-mustalahâti´l-helâğiyye, s. 468.

[44] Mu´cemül-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 468.

[45] Bakara suresi, 2J\A2 aynca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 358; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 190; Cevâhiru´l-helâğa, s. 184; ´Ulûmü´l-belâğa, s. 140.

[46] el-Bakara suresi, 2/173; aynca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 328; Mu´ierakül-akrân, 1/138- 2/798.

[47] Nisa 4/171; aynca bk., Safvctü´t-tefâsîr, 1/ 323; et-Tcfsîni´l-mimîr, 6/43.

[48] Rad suresi, 13/40; aynca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 345.

[49] Fâtır suresi, 35/28; ayrıca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 338-339; el-Belâğatü´l-´arabiyye, İlmü´l-Me´ânî, s. 386.

[50] Zümer suresi, 39/9; ayrıca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 354; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâğiyye, s. 469.

[51] en-Nâzi´ât suresi, 79/45; ayrıca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 330, 354; el-Belâğatul-´arabiyye, llmü´l-Me´ânı, s. 386.

[52] .4/-/ 7mr4ff jwrwi, 3/ 62; ayrıca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 328; el-İtlcân, 2/ 797; W-Belâğatü´l-´arabiyye, İlmü´l-Me´ânî, s. 384, 398.

[53] Âl-i İmrân suresi, 3/144; ayrıca bk., Safvetü´t-tefâsîr, 1/234; Mu´terakü´l-akrân, 1/136; el-İîkân, 2/798; et-Tefsîrü´l-münîr, 4/105; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 188.

[54] Ali imrân suresi, 3/145.

[55] Mâide suresi, 5/117; ayrıca bk., Mu´terakü´l-akrân, I /137; el-İtkân, 2/797; Miftâhu´l-´u/ûm, s. 290; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/543; el-Belâğatü´l-´arabiyye, İlmü´l-Me´ânî, s. 391.

[56] Hudsuresi, 11/88; ayrıca bk., İlmü´l-Me´ânî, s. 153.

[57] ez-Zümer suresi, 39/3.

[58] Ali İmran suresi, 40/4; ayrıca bk., Sqfvetü-t-tefâstr, 4/113; Ü-Tefstrü´l-münîr, 24/72.

[59] Ahkaf suresi, 46/17; ayrıca bk., Safnm´t-tefâsîr, 3/ 202; et-Te/strü´l-müntr, 26/40

[60] Ali İmran Suresi, 3/185.

[61] Nur Suresi, 24/3; ayncabk, M«´tera*«7-a*rd«, 1/146; eUıkân, 2/806.

[62] el-Bakara suresi, V İO; «ynaibk^Mu´terakü´l-akrân, 1/145; rf-ÂM/ı 2/805-üetagatül-´arabiyye, 1/538.

[63] Tievbe Suresi, 9/51.

[64] Yusıtf suresi, 12/31.

[65] İbrahim suresi, 14/11; ayrıca bk., Muhtasaru´l-me´âm s 189.

[66] el-Hıcr suresi, 15/21.

[67] Furkân suresi, 25/44.

[68] el-Bakarasuresi,2/5; ayncabk., Mu´terakü´l-akrân, 1/140; el-İtkân, 2/S00

[69] Bakara suresi, 2/ 143; ayrıca bk., el-İtkân, 2/803; el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/538.

[70] //a^r suresi, 59/ 8.

[71] Kevser suresi, 108/3.

[72] y4/-/ ´İmrân suresi, 3/ 158; aynca bk., el-Belâğatü´l-´arabiyye, 1/538.

[73] A´râf suresi, 7/89; aynca bk., Safvetü´t-tefâsîr, 1/460; et-Tefsîrü´i-münîr, 9/6.

[74] Teğabün suresi, 64/1.