Urve İbnu´z-Zübeyr

Cennetlik bir adama bakmak kimi memnun ederse o, Urve İbnu´z-Zübeyr´e baksın.[1]

Akşam güneşi altın ipliklerini Allah´ın evinden çekip terden ısla­nan insanların onun temiz avlusunda gidip gelmelerine m´üsaade ettik­ten sonra, ResûlüMah´ın (s.a.v.) büyük sahabîlerinden ve büyük tabiî­lerden daha hayatta olanlar arasında Ka´be´yi tavaf edenler Lâ ilahe illa´llah ve Allahu ekber sözleriyle gökleri çınlatmaya ve her tarafı dualarla doldurmaya başladılar.

En sonunda insanlar, heybetli ve celalli bir şekilde Mescid-i Ha-ram´ın ortasında duran Kâbe-i Muazzama´mn etrafında gruplar halin­de oturmaya başladılar.

Gözlerini onun eşsiz güzelliğiyle doldurmaya, aralarında lüzum­suzluk ve günah işleme olmayan konuşmalar yapmaya başladılar.

Rükn-ü Yemanî´nin [2] yanına, yüzleri parlak, soyları şerefli ve elbiselerinden güzel kokular saçılan dört genç oturmuştu. Sanki on­lar elbiselerinin beyazlığı, kalplerinin sevgisiyle Mescid-i Haram´daki birkaç güvercin gibiydi.

Bu dört kişi, Abdullah İbnu´z-Zübeyr, kardeşi Mus´ab İbnu´z-Zü-beyr, kardeşleri Urvetu. İbnu´z-Zübeyr ve Abdulmelik İbn Mervan´dı.

Konuşma temiz kalpli gençler arasında yumuşak ve sakin bir şe­kilde devam ediyordu. Az sonra birisi şöyle dedi: ? Her birimiz Allah´tan arzu ettiği şeyi istesin.

Zihinleri geniş gayb aleminde dolaşmaya başladı. Hayalleri yeşil umutların bahçelerinde gezinmeye devam etti.

Abdullah İbnu´z-Zübeyr şöyle konuştu:

«Benim idealim Hicaz´a hükmetmek ve halifeliği elde etmektir...»

Kardeşi Mus´ab ise şunları söyledi:

«Ben de Küfe ve Basra´ya hükmetmek istiyorum. Bu hususta be­nim karşıma hiç kimse çıkmasın.,.»

Abdulmelik İbn Mervan ise şu konuşmayı yaptı: «Siz bunlarla yetiniyorsunuz, ben ancak bütün yeryüzüne hükmet­mekle... Ve Muaviye İbn Ebu Süfyan´dan halifeliği elde etmekle ye­tiniyorum».

Urve İbnu´z-Zübeyr ise susup hiçbir şey söylemedi.

Diğerleri ona dönüp:

«Ya sen ne istiyorsun, Urve?» dediler.

Urve şu cevabi verdi:

«Allah dünya işlerinden arzu ettiğiniz şeylerde sizi mübarek kıl­sın.

Bana gelince ben insanların benden Rablerinîn kitabını, pe herlerinin sünnetini ve dinlerinin hükümlerini aldıkları, ilmiyle amel eden bir alim olmayı ve ahirette Allah´ın rızasını kazanmayı ve onun cennetine kavuşmayı istiyorum...»

Daha sonra günler geçti ve bir de gördük ki Abdullah İbnu´z-Zü-beyr´e, Yezid İbn Muaviye´nin ölümünden sonra halife olarak biat edi­lir ve o da Hicaz, Mısır, Yemen, Horasan ve Irak´ı idaresi altına alır...

Daha sonra, istediği yerden uzakta Kâ´be´nin yanında şehid edilir...

Bir bakıyoruz ki Mus´ab İbnu´z-Zübeyr, Kardeşi Abdullah ta­rafından İrak Valiliğine getiriliyor, o da Valiliğini savunurken öldü­rülüyor.

Yine Abdulmelik îbn Mervan´m da babasının ölümünden sonra halife olduğunu, Abdullah İbnu´z-Zübeyr ve kardeşi Musab´ın asker­leri tarafından öldürülmesinden sonra müslümanların hepsinin onun halifeliğinde karar kıldıklarım görüyoruz.

Daha sonra o, zamanındaki dünya hükümdarlarının en büyüğü oluyor.

Acaba Urve İbnu´z-Zübeyr´İn durumu nasıldı?. Geliniz, başından İtibaren onun hikâyesine başlayalım.

Urve İbnu´z-Zübeyr Hz. Ömer´in halifeliğinin bitmesine bir se­ne kala, şanı ve makamı, en yüce müslüman evlerinden birinde doğ­muştu.

Babası, Resûlüllah´ın (s.a.v.) havarisi [has adamı), İslâm´da kı­lıç çekenlerin ilki ve cennetle müjdelenen on kişiden bîri olan ez-Zü-beyr İbnu´l-Avvam´drr.

Annesi, «iki kemerli» lâkabını alan Esma Bint Ebu Bekr´dir.

Anne tarafından dedesi Allah´ın Resûlü´nün halifesi ve mağara­daki arkadaşı Hz. Ebu Bekr´dir.

Babaannesi, Resûlüllah´ın (s.a.v.) halası Safiyye Bint Abdulmut-talib´tir.

Teyzesi, müminlerin annesi Hz. Aişe´dir.

Hz. Aişe defnedildiğinde kabre kendisi inmiş ve onun mezarını bizzat elleriyle düzeltmişti...

Bu soyluluktan başka bir soyluluk...

İman şerefinin ve İslâm´ın yüceliğinin dışında bu şereften başka bir şeref olabileceğini zannediyor musunuz?.

Urve, Kâ´be´İ Muazzama´nın yanında Allah´tan dilediği arzusunu gerçekleştirmek için ilim tahsiline yönelip Resûlüllah´m [s.a.v.) saha­besinden geride kalanlarını ganimet olarak kabul etti.

Onların evlerine gidip gelmeye, arkalarında namaz kılmaya, onla­rın toplantılarına devam etmeye başladı. Böylece o, Ali İbn Ebu Talib, Abdurrahman İbn Avf, Zeyd İbn Sabit, Ebu Eyyub el-Ensarî, Üsame İbn Zeyd, Saîd İbn Zeyd, Ebu Hurayra, Abdullah İbn Abbas, en-Nu´man İbn Beşir´den hadis rivayetinde bulundu... Teyzesi müminlerin annesi Hz. Aişe´den birçok hadis aldı. Dinleri konusunda müslümanların ken­dilerine başvurdukları Medine´nin yedi fakihinden birisi oldu.

Allah´ın, kendilerini, halkın ve memleketin işlerini gözetmeye lâ­yık gördüğü idareciler onların [yedi fakihin) yardımlarını isterlerdi.

İşte bunun içindir ki, Ömer İbn Abdulazîz, el-Velîd İbn Abdulme-lik´in valisi olarak Medine´ye geldiğinde halk ona gelip hoş geldin

dediler.

Öğle namazını kılınca o, başlarında Urve İbnu´z-Zübeyr olmak üze­re Medine fakihlerinden on kişiyi çağırdı.

On fakih Ömer İbn Abdulaziz´in yanına gelince, onları buyur edip oturmalarını söyledi. Arkasından Allah´a hamd ve lâyık olduğu şekilde övgüde bulunup şu konuşmayı yaptı:

«Ben sizi, mükâfat göreceğiniz ve bana hak yolunda yardımcı ola­cağınız bir iş için davet ettim.

Ben bir işi ancak sizin görüşünüz veya sizin yanınızdakilerin gö­rüşüyle kesin sonuca bağlamak isterim.

Eğer siz birinin bir başkasına haksızlık ettiğini görürseniz veya size bir memurumun zulmü olursa, Vallahi, sizden bunu bana ulaştır­manızı istiyorum.

Urve İbnu´z-Zübeyr ona hayır duada bulunup Allah´tan onun için doğruluk ve istikamet diledi.

Urve İbnu´z-Zübeyr ilmi amelle birleştirmişti. O sıcağı kavuru­cu günlerde oruç tutar, karanlık gecelerde namaz kılardı. Dili Allah Teâlâ´nın zikriyle daima ıslak olurdu.

Bunlardan başka o, Allah´ın kitab´ınm dostu ve onu okumaya tut­kundu...

O, her gün yüzüne bakarak Kur´ân´ın dörtte birini okurdu. Geceleyin de Kur´ân´i ezbere okurdu.

Onun, gençliğinin başından beri, biraz sonra anlatacağımız bir olay hariç, ölünceye kadar bunu terkettiği kendisinden duyulmamıştır.

Urve İbnu´z-Zübeyr namazda, içinin rahatlığını, gözünün bebeğini ve yeryüzündeki cennetini bulurdu. Onu güzel ve mükemmel bir şe­kilde yapar ve uzatabildiği, kadar uzatırdı...

Onun hakkında şu anlatılır: O kısa bir namaz kılan birisini gö­rür. Namazını bitirince adamı yanına çağırır ve ona şunları söyler:

«Yeğenimi Senin. Rabbinden istediğin birşey yok mu?..»

Adam cevap verir:

«Vallahi, ben tuza varıncaya kadar herşeyi namazımızda Allah Teâlâ´dan istiyorum».

Urve İbnu´z-Zübeyr´in eli çok cömertti...

Cömertliğinin eserlerinden birisi şudur: Medîne bahçelerinin en büyüklerinden olan bir bahçe ona aitti. O bahçede tatlı su, gölgeli ağaçlar ve yüksek hurma ağaçları vardı...

O, ağaçlarını, hayvan ve çocukların zararlarından korumak için bahçesini yıl boyu çitlerle çevirtirdi. Meyveler olgunlaşıp insanların canı onları yemek isteyince, halkın, bahçenin içine girebilmesi için etrafındaki çitlerin çoğunu kalçhrtırdi...

Halk işlerine gelip giderken oraya girerler, yiyebildikleri kadar

meyvelerden yerler, götürebildikleri kadar da götürürlerdi.

O, bu bahçeye her girişinde Allah Teâlâ´nın şu sözünü tekrar ederdi:

«Bahçene girdiğin zaman, mâşaallah, kuvvet ancak Allah iledir, demeli değil miydin?..» [3]

El-Velîd İbn Abdülmelik´in [4] halife olduğu yıllardan birinde, Al­lah Teâlâ Urve İbnu´z-Zübeyr´i, ancak İmânın yerleşip doldurduğu gö­nüllerin sahiplerinde görülen bir İmtihandan geçirdi.

Müslümanların halifesi Urve İbnu´z-Zübeyr´in kendisini ziyaret etmesini istedi. Urve, onun ziyaretini kabul etti. En büyük oğlunu ya­nına aldı. Huzuruna gelince halîfe, onu çok iyi karşıladı.

Daha sonra, başına istemediği olaylar geldi.

Şöyle ki: Urve´nin oğlu, Safkan atlarla gezinmek için bir ahıra girdi. Bir hayvan ona öldürücü bir çifte attı ve çocuğun ölümüne se­bep oldu.

Canı yanan baba, oğlunun kabrinden toztoprak olan ellerini çırpar çırpmaz ayaklarından biri kemik veremine tutuldu. Bacağı şişip kabar­dı. Hastalık ağırlaşmaya ve şaşırtıcı bir hızla ilerlemeye başladı.

Halîfe, misafir için her taraftan doktorları çağırttı...

Onun herhangi bir şekilde tedavisini istedi...

Fakat doktorlar, kemik vereminin bütün vücuduna geçmeden ve ölümüne sebep olmadan önce Urve´nin bacağının kesilmesinin şart olduğuna karar verdiler...

.Urve, çaresiz bunu kabul etti.

Cerrah bacağı kesmeye geldiğinde, yanında eti yarmak için neş­ter ve kemiği kesmek için testereler getirdi.

Doktor Urve´ye : «Keserken acı duymaman için bir yudum müskir [sarhoş edici] içirmeyi düşünüyorum» dedi.

Ürve :

«Yapamam, mümkün değil?..

Ümit ettiğim sıhhat ve afiyet karşılığında hiçbir haramdan istifa­de edemem» dedi.

Doktor ona :

«Öyleyse uyuşturucu verelim» dedi. Urve : «Acısını duymadan organlarımdan birini kaybetmek istemiyorum. Bunun sevabını Allah´tan bekliyorum» dedi.

Cerrah bacağı kesmeye niyetlenince, birkaç kişi Urve´ye doğru1 ilerlediler. Urve :

«Bunlar da ne oluyor» dedi. Ona :

«Onlar seni tutmak için getirildiler. Herhalde fazlaca acı veriyor olmalı ki, kendine zarar verecek bir şekilde ayağını çektin, denildi» Urve :

«Onları geri çevirin...

Benim onlara ihtiyacım yok. Umarım ki, zikir ve teşbihle, ben sizi bunu yapmaya mecbur etmem...»

Daha sonra doktor gelip neşterle eti kesti. Kemiğe ulaşınca üze­rine testereyi koydu ve testereyle onu kesmeye başladı.

Urve şöyle deyip duruyordu:

«Lailâhe illallah, Allahu ekber.»

Cerrah testereyle kesmeye devam ediyor, Urve de lailâhe illallah ve Allahu ekber diyordu. Nihayet bacak kesildi...

Arkasından demir kepçelerde-yağ kaynatıldı, kanın fışkırmasını durdurmak ve yarayı iyileştirmek için o yağlar Urve´nin bacağına sü­rüldü. Bunun üzerine Urve, o gün Allah´ın kitab´ını okumasına engel olan uzun bir baygınlık geçirdi...

Gençliğinin başından beri ilk defa kaçırdığı şey bu hayırlı işti. Urve ayılınca kesilmiş bacağını istedi, bacağını ona verdiler... Şöyle diyerek onu eliyle evirip çevirmeye başladı :

«Beni gece karanlıklarında mescidlere senin üzerinde götürten kimse iyi biliyor ki ben, hiçbir harama seninle yürümedim.»

Daha sonra Ma´n İbn Evs´in [5] şu beyitlerini misâl olarak getirdi:

«ömrüne yemin olsun ki, bir şüpheden dolayı elimi sunmadım.

Ayağım beni hiç bir kötülüğe götürmedi.

Ne kulağım ne de gözüm beni bir kötülüğe götürdü.

Ne fikrim ne de aklım bana o kötülüğe gitmede yol gösterdi.

Biliyorum ki benim başıma gelen benden önce hiçbir kimsenin

başına gelmemiştir».-

Büyük misafirinin başına gelen belâlar El-Veiid İbn Abdulmelik´in ağırına gitmişti.

O, oğluna sabretmiş, birkaç gün içinde de bacağını kaybetmişti.

Halifelik konağına aralarında kör bir adamın bulunduğu Beni Absli bîr kafilenin indiğini öğrendi. El-Velid, kör adama kör olmasının sebe­bini sordu. Adam şöyle cevap verdi:

«Ey müminlerin emîri! Beni Abs içinde, malca benden daha zen­gin, çoluk çocuğu benden daha fazla hiç kimse yoktu.

Ben, çoluk çocuğum ve malımla birlikte kavmimin evlerinin bu­lunduğu bir vadiye yerleşmiştim. Benzerini görmediğimiz bir sel fe­lâketine uğradık.

Sel, benim malımı, ailemi ve çocuklarımı alıp götürdü. Bana sa­dece bir tek deve ve yeni doğmuş bir bebek bırakmıştı.

Deve huysuzdu. O, yanımdan kaçtı gitti...

Çocuğu yere bırakıp deveye koştum.

Bulunduğum yerden biraz ayrılır ayrılmaz, çocuğun feryadını duy­dum...

Döndüm baktım ki, onun başı bir kurdun ağzında, kurt onu ye­mekte...

Koştum ama kurtaramadım çünkü kurt onun işini bitirmişti...

Deveye yetiştim. Yanına vardığımda, ayağıyla yüzüme bir çifte attı, alnım parçalandı ve gözüm kör oldu.

Böylece bir gecede kendimi ailesiz, çocuksuz, malsız ve gözsüz bir halde buldum..,»

El-Velîd hacibine [odacısına) :

«Bu adamr misafirimiz Urve İbnu´z-Zübeyr´e götür. Hikâyesini ona anlatsın, o da bilsin ki insanlar içinde ondan daha büyük belâlara uğ­rayanlar varmış.»

Urve İbnu´z-Zübeyr Medine´ye götürüldü ve ailesine teslim edil­di. Urve onlara hemen şöyle söyledi: «Gördüğünüz şey sizi korkutmasın...

Azîz ve Celîl olan Allah bana dört oğul verdi, sonra onlardan bi­rini aldı ve üçünü bana bıraktı...

Ona hamdolsun.

O bana iki bacak, iki kol verdi. Sonra onlardan birini aldı ve üçünü bana bıraktı...

Ona hamdolsun,

Allah´a yemin olsun ki, Allah benden azını aldı ve çoğunu bı­raktı...

O bana bir aciö belâ gönderdiyse, defalarca bana afiyet verdi,..»

Medîne halkı,.imam ve âlimleri Urve İbnu´z-Zübeyr´in geldiğini duyunca, ona yardımda ve taziyede bulunmak için evine akın ettiler... İbrahim İbn Muhammed İbn Talha´nın şu sözü ona yapılan en güzel taziyeydi:

«Müjde, Ebu Abdullah! Organlarından birisi ve çocuklarından biri­si senden önce cennete gitti.

Bütün parçaya tabi olur inşallah!...

Allah Teâlâ senden bizi, kendisine muhtaç olduğumuz ve ihtiyacı­mız yok diyemediğimiz ilmini, fıkhını ve görüşünü bıraktı... Allah, senin ilmini hem sana hem de bize faydalı kılsın...

Allah, sana sevabını vermeye ve hesabını güzel yapmaya ke­fildir,»

Urve İbnu´z-Zübeyr, hayatı boyunca müslümanlar için bir hidayet, ışığı, kurtuluş rehberi ve hayır davetçisi oldu...

Özellikle daha çok çocuklarının terbiyesine genellikle de diğer müslüman çocuklarının terbiyesine önem verdi, onları yönlendirecek hiçbir fırsatı kaçırmayıp bunu bir ganimet bildi ve onlara faydalı ola­cak nasihatleri de hiç ihmal etmedi.

Bu sebepledir ki o daima çocuklarını ilim tahsiline teşvik etti. Onlara şöyle derdi:

«Yavrularım! İlim öğrenin ve ona hakkını verin...

Siz bir kavmin küçükleri iseniz de belki Allah sizi ilimle onların büyükleri haline getirir.» Sonra şunu ilâve ederdi:

«Ne yazık kî, dünyada cahil bir ihtiyardan daha çirkin hiçbir şey yoktur!..»

Onları, sadakayı Allah rızası için verilen bir hediye saymaya da­vet eder ve şöyle derdi:

«Yavrularım! Sizden birisi kavminin şereflisine hediye etmeye utanacağı şeyi Rabbine hediye etmesin...»

Şüphesiz Allah Teâlâ şereflilerin en şereflisi, yücelerin en yü­cesi, kendisi için seçim yapılacak kişilerin en lâyığıdır.

Onlara, insanları tarif eâer ve onların cevherlerini tanıtır ve şöyle derdi:

«Yavrularım! Bir adamın iyi bir iş yaptığını görürseniz, o insanla­rın gözünde kötü birisi olsa bile, ondan hayır umunuz. Çünkü onda o iyi işin benzerleri de vardır...

Bir adamın kötü bir iş yaptığını görürseniz, o halkın gözünde iyi bir adam olsa bile ondan sakınınız. Çünkü onda o kötü işin benzerleri de vardır.

Biliniz ki, iyilik benzerlerine de işaret eder... Kötülük de benzerlerine işaret eder».

Onlara, yumuşak davranmalarını, güzel söz söylemelerini ve gü­ler yüzlü olmalarını tavsiye eder ve şöyle derdi :

«Yavrularım! Hikmette şöyle yazılıdır.

Sözünüz güzel olsun, güler yüzlü olunuz ki, insanlar yanında ken­dilerine bahşişde bulunanlardan daha sevimli olasınız».

Halkın konfor ve rahata meylettiklerini gördüğünde, onlara Resû-lüllah´ın (s.a.v.J çektiği sıkıntı ve zorluklan hatırlatırdı.

Muhammed İbnu´l-Münkedir [6] şunu anlatmıştır.

Urve İbnu´z-Zübeyr benimle karşılaştı ve elimden tutup şöyle de­di: «Ey Ebu Abdullah!.»

Ben de: «Emret» dedim.

O da şöyle dedi:

«Annem Aişe´nin (r.a.) yanına gitmiştim». Bana :

«Yavrum» dedi. Ben de:

«Buyur» dedim. O:

«Vallahi, biz Resûlüllah´ın (s.a.vj evinde ne ateşle ne de başka birşeyle bir ışık yakmadan kırk gece kalmıştık» dedi. Ben şöyle sor­dum:

«Anneciğim! Hayatınızı ne ile sürdürüyordunuz?!.» O da şu ce­vabı verdi:

«İki siyahla, yani hurma ve su İle».

Nihayet, Urve İbnu´z-Zübeyr, hayırla dolu, itaatla yüklü ve takva ile süslü yetmiş bir yıl yaşadı.

Eceli geldiğinde onu oruçlu olarak karşıladı...

Ailesi orucunu açması için ısrar etti ama o kabul etmedi...

Kabul etmedi çünkü o iftarını Kevser ırmağının [7] üzerindeki... Huru´l-în (cennet hurilerinin ellerindeki... ve gümüş gibi parlak şişe­lerdeki suyla açmak istiyordu [8]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Abdulmelik İbn Mervan.

[2] Rükn-ü Yemanî : Kâ´be-i Muazzama´nın köşelerinden biri.

[3] Kehf Sûresi, 39

[4] El-Velîd İbn Abdulmelik : Emevî hülifolerinin altıncısıdır. Onun zamanında is­lâm devleti en yüksek noktaya ulaşmıştır.

[5] Beni Müzeyne kabilesinden muhadram bir şair.

[6] Muhammed İbnu´l-Münkedir: Medîneü bir tabiîdir. Hicrî-130 senesinde vefat etmiştir,

[7] Kevser Irmağı: Cennette bir ırmak.

[8] Urve İbnu´z-Zübeyr hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki eserlere Ikınız:

1 İbn Sa´d, et-Tobakatu´l-Kübra, 1/406; H/382, 237; 111/100; İV/167; V/334;V1H/102.

2. Ebu Nuaym, Hıiyetu´l-eviiya, il/176.

3. İbnu´i-Cevzî, Sıfatu´s-safve, li/87.

4. İbn Hallikan, Vefeyatu´l-a´yan, İli/255.

5. El-Belâzurî, Ensabu´l-eşraf (fihristlere bakınız}.

6. İbn Hazm, Cemheratu Ensabi´l-Arab (fihristlere bakınız).

Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/147-157.