Seleme İbn Dinar

Hikmet ağzına, Ebu Hazim´inkinden daha yakın olan kimseyi görmedim.[1]

Hicretin 97. senesinde, müsiümanlann halifesi Süleyman İbn Abdülmelik Peygamberlerin babası Hz. İbrahim´in (a.s.) çağrısına cevap

vermek üzere mukaddes diyara gitti... Develeri hızla Emevîierin baş­kenti Şam´dan Medine-i Münevvere´ye doğru yürüdü.

Halife Ravza-i Mutahhara´da namaz kılma, Allah´ın Resulü Hz. Mu-hammed´e selâm verme arzu ve özlemi içindeydi.

Halifenin kafilesi kurra, muhaddis, fakih, alim, amir ve komutan­larla doluydu.

Halife Medîne-i Münevvere´ye varıp konaklayınca, ileri gelen ki­şiler ona hoş geldin demeye geldiler.

Fakat Medine´nin kadısı, büyük alim, güvenilen imamı Seleme İbn Dînar halifeye hoş geldin demeye gelenler arasında yoktu.

îüleyman İbn Abdülmelik, hoş geldine gelenleri karşılama me­rasiminden sonra bazı arkadaşlarına:

«Şüphesiz zaman zaman temizleyen ve pasları gideren kimseler olmazsa madenlerin paslandığı gibi ruhlar da paslanır» dedi.

Onlar: «Evet, müminlerin emîri!» dediler.

Müminlerin emîri: «Medine´de Resûlüİlah´ın (s.a.v.) sahabilerin-den bazılarını görmüş, bize öğüt verecek birisi var mı?» dîye sordu.

«Var, müminlerin emiri!

O Ebu Hazim el-A´rec´tir» diye cevap verdiler.

Halife sordu: «Kim bu Ebu Hazim el-A´rec?»

Şöyle cevap verdiler: «Medine´nin alimi, imamı ve birçok saha-bey-i kiramla görüşmüş tabiîlerden biri olan Seleme İbn Dinar´dır».

Halife: «Onu nazik bir şekilde bizim yanımıza gelmesi için davet

ediniz» dedi.

Gidip onu davet ettiler.

Seleme gelince, ona hoşgeldin deyip yanına oturttu ve sitemli bir şekilde ona:

«Bu yüz çevirme de ne oluyor, Ebu Hazim?» dedi.

Şöyle cevap verdi; «Ne yüz çevirmesi, benden ne gördün mü­minlerin emîri?»

Halife: «Halk beni ziyaret etti de sen beni ziyaret etmedin?» de­di. O da şöyle cevap verdi:

«Yüz çevirme ancak tanıdıktan sonra olur.

Sen beni daha önce tanımıyordun. Ben de seni tanımıyordum. Benden hangi yüzçevirmeyi gördün?»

Halife yanındakilere: «Şeyh mazeretinde haklıdır, halife ise site­minde haksızdır» dedi.

Daha sonra Ebu Hazim´e dönüp:

«Ruhun bazı önemli halleri vardır. Sana onları açıklamak istedim,

Ebu Hazim!» dedi.

Ebu Hazim: «Söyle bakalım, müminlerin emiri! Yardım istenecek olan Allah´tır» dedi.

Halife: «Ebu Hazim! Biz niçin ölmek istemiyoruz?» dedi.

Ebu Hazim: «Çünkü biz dünyamızı imar ettik, ahiretimizi de ha-rabettik.

Böyle olunca, mamur olandan harap olana gitmek istemiyoruz»

eledi.

Halife. «Doğru söyledin» dedi ve sözüne şöyle devam etti: «Ebu Hazim! Yarın Allah´ın katında bizim için neler var bilmek isterdim?»

Ebu Hazim buna şöyle cevap verdi: «Amelini Allah´ın Kitab´ına sun, bunu görürsün».

Halife: «Onu Allah´ın Kitab´ımn neresinde bulurum?» dedi.

Ebu Hazim: «Onu şu sözünde bulursun; iyiler şüphesiz nimet içindedirler. Allah´ın buyruğundan çıkanlar cehennemdedirler» diye cevap verdi.

Halife: «O halde, Allah´ın rahmeti nerededir?» dedi.

Ebu Hazim şöyle cevap verdi: «Allah´ın rahmeti iyilik yapanlara yakındır».

Halife sordu; «Yarın Allah´ın huzuruna nasıl gelinecek?»

Ebu Hazim cevap verdi: «İyilik yapan, uzakta olanın ailesinin ya­nına geidîği gibi gelir.

Kötülük yapan da, efendisinin yanına götürülen kaçak köle gibi gelir».

Halife hüngür hüngür ağladıktan sonra şöyle dedi: «Bizim için iyi olmak nasıl mümkün olur? Ebu Hazim!» Buna da şöyle cevap-verdi: «Büyüklenmeyi bırakırsınız ve faziletli olursunuz».

Halife sordu: «Ya bu para ne olacak? O konuda Allah´tan kork­ma yoiu nasıldır?»

Ebu Hazim cevap verdi:

«Onu hakkıyle aldığınız...

Ehline verdiğiniz...

Eşit olarak taksim ettiğiniz...

O konuda halk arasında adil olduğunuzda».

Halife: «Ey Ebu Hazim! Bana insanların en faziletlisi kimdir? Söy­le bakalım» dedi.

Ebu Hazim şöyle cevap verdi: «İzzeti nefis ve takva sahibi olan­lardır».

Halife: «Ebu Hazim! En doğru söz hangisidir?» dedi.

Ebu Hazim: «Hak sözdür ki, kişi onu, hem korktuğu hem de bir-şey umduğu kimsenin yanında söyler» dedi.

Halife sordu: «En çabuk kabul edilen dua hangisidir?» Ebu Hazim: «İyinin iyi için yaptığı duadır» dedi. Halife sordu: «Sadakanın en faziletlisi hangisidir?» Ebu Hazim: «Parası olmayanın, başına kakmadan ve sıkıntıya sok­madan yoksulun eline verdiği sadakadır» dedi.

Halife: «İnsanların en akıllısı kimdir, Ebu Hazim!» dedi.

O da şu cevabı verdi: «Bîr adam ki Allah Taâlâ´nın itaatini kaza­nır, onunla amel eder, sonra da insanlara onu gösterir» dedi.

Halife sordu: «İnsanların en ahmağı (aklı ve fikri en bozuk olanı) kimdir?»

Ebu Hazim cevap verdi: «Arkadaşı zalim olduğu halde, onun he-vasıyla idare edilen bir adamdır ki ahiretini başkasının dünyası karşı­lığında satmış olur».

Halife sordu: «Ebu Hazim! Bizimle birlikte olmak ister misin? Böylece sen bizden alırsın ve biz de senden alırız».

Ebu Hazim: «Hayır, ey müminlerin emiri!» dedi.

Halife: «Peki, niye?» diye sordu.

Ebu Hazim: «Size biraz güvenmekten ve Allah´ın bana dünya yor­gunluğunu ve ahiret azabını vermesinden korkuyorum» dedi.

Halife: «İhtiyacını bize söyle, Ebu Hazim!» dedi. Bunun üzerine Ebu Hazim sustu ve cevap vermedi. Halife sözünü tekrar etti: «Ebu Hazim! ihtiyacını bize söyle, ne-kadar olursa olsun sana onu verelim».

Ebu Hazim şu cevabı verdi: «İhtiyacım beni ateşten kurtarman

ve cennete sokmandır...»

Halife: «Bu benim işim değil, Ebu Hazim!» dedi.

Ebu Hazim: «Benim bundan başka ihtiyacım yok, müminlerin emi­ri!» dedi.

Halife şöyle dedi: «Benim için dua et. Ebu Hazim!»

Ebu Hazim şu duayı yaptı: «Allah´ım! Kulun Süleyman senin dost-Irrındansa ona dünya ve ahiret iyiliği ver. Eğer düşmanlanndansa, onu ıslah et, sevdiğin ve razı olduğuna ulaştır».

Oradakilerden birisi şöyle dedi: «Müminlerin emirine geldiğinden beri söylediğin en kötü söz budur...

Sen müslümanların halifesini Allah´ın düşmanlarından yaptın ve onu incittin».

Ebu Hazim şöyle cevap verdi: «Aksine sen ne kadar kötü konuştun,

Allah alimlerden, doğruyu söylemeleri konusunda söz almıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ´Onu insanlara açıklayacaksınız ve giz­lemeyeceksiniz´».

Sonra halifeye dönüp:

«Ey müminlerin emiri! Bizden önceki milletlerin amirleri, alimle-rindekileri istemek için onlara geldikleri sürece daima hayır ve afi­yetleydiler.

Daha sonra, ilmi öğrenip dünya malı kazanmak için´onu amirlere getiren sefih insanlar ortaya çıktı...

Böylece amirler alimlere ihtiyaç duymadılar...

Onlar perişan olup Aziz ve Celil olan Allah´ın gözünden düştüler.

Eğer alimler amirlerdekilerden uzak dursalardı, amirler de on­ların ilimlerine rağbet ederlerdi.

Fakat onlar amirlerdekilere rağbet ettiler ve amirler de onlardan uzak durdular...

Ve onları küçük gördüler...» dedi. Halife: «Doğru söyiedin...

Ebu Hazim! Bana biraz daha öğüt ver. Hikmet, ağzına senden da­ha yakın olan kimseyi görmedim» dedi.

Ebu Hazim şöyle cevap verdi: «Eğer sen öğüdü kabul edip onu yerine getirenlerdensen sana yeterli derecede konuşurum...

Eğer öyle değilsen, boş yere konuşmam gerekmez...» Halife: «Ebu Hazim! Bana tavsiyede bulunmanı istiyorum». Ebu Hazim: «Evet sana kısaca tavsiyede bulunacağım...

Azîz ve Celîl olan Rabbîni tazim et. Seni yasak birşeyden yasak­ladığında seni görmekten...

Sana birşeyi emrettiği zaman seni kaybetmekten... onu tenzih et yani o seni görür ve kaybetmez». Daha sonra Allah´a ısmarladık dedi Ve oradan ayrıldı.

Halife ona şöyle dedi: «Allah öğüt veren alime mükâfatını versin».

Ebu Hazim evine varır varmaz müminlerin emirinin ona içi dinar­larla dolu bir kese gönderdiğini ve kendisine şöyle yazdığını gördü: «Bunları harca, bende senin için benzerleri çok».

Ebu Hazim onları geri gönderdi ve ona şöyle yazdı: «Ey mümin­lerin emîri! Senin bana sormanın şaka, benim sana cevabımın batı! olmasından Allah´a sığınırım.

Vallahi, senin için buna razı olamam...

Kendim içinse nasıl razı olabilirim?!

Ey müminlerin emîri! Eğer bu dinarlar sana söylediğim sözlerin karşılığıysa mecburi hallerde leş ve domuz eti o dinarlardan daha he­lâldir... Şayet o paralar benim müslümanların BeytüimaMndeki hak-kımsa ben bu hakta beni ve bütün müslümanlan eşit hale getirdim?!»

Seleme İbn Dinar´ın evi ilim ve iyilik isteyenler için suyu tatlı bir kaynaktı...

Bu konuda dostlarıyla öğrencileri arasında hiçbir fark yoktu...

Bir defasında yanına, oğluyla birlikte Abdurrahman İbn Cerir gel­di. Onun yanındaki yerlerini aldılar, onun halini hatırını sordular ve ona dünya ve ahiret saadeti dilediler.

O, daha güzeliyle onların selâmına cevap verdi. Hoşgeldiniz, de­di ve sohbete başladılar. Abdurrahman İbn Cerîr ona sordu:

«Ebu Hazim! Kalp uyanıklığını nasıl elde ederiz?»

Şu cevabı verdi: «Vicdanları düzeltince büyük günahlar affedilir...

Kul günahları terketmeye karar verince kalp uyanır.

Abdurrahman! Azıcık dünya malının bizi ahjretin çok amelinden alıkoyduğunu...

Seni Azîz ve Ceiîl olan Allah´a yaklaştırmayan her nimetin birer ceza olduğunu unutma».

Abdurrahman´ın oğlu ona sordu: «Bizim şeyhlerimiz çok, onlardan hangisine uyalım?»

Seleme cevap verdi: «Yavrum! Her zaman Allah´tan korkan ve ayıp yapmaktan çekinen, çocukluğunda nefsini düzeltip bunu ihtiyar­lığına bırakmayan kimseye uy.

Bil ki yavrum! Güneşin doğduğu hiçbir gün yoktur ki ilim iste­yene nevası [lüzumsuz istekleri) ve ilmi gelip onun göğsünde iki düş­manın mücadele ettiği gibi mücadele etmesinler.

Eğer ilmi hevasına galip gelirse onun günü kârlı bir gündür. Şayet hevasi ilmine galip gelirse onun günü zararlı bir gündür».

Abdurrahman İbn Cerîr tekrar sordu: «Ebu Hazim! Bizi çoğunluk­la şükretmeye teşvik ediyorsun. Şükrün hakikati nedir?»

Seleme buna da şöyle cevap verdi: «Organlarımızdan her birinin üzerimizde şükür hakkı vardfr».

Abdurrahman: «Gözlerin şükrü nasıldır?»

Seleme: «Onlarla bir iyilik görürsen onu ilân edersin, şayet bir kötülük görürsen onu saklarsın».

Abdurrahman: «Kulakların şükrü nasıldır?»

Seleme: «Onlarla bir iyilik duyarsan, onu ezberlersin, eğer bir kötülük duyarsan onu gömersin».

Abdurrahman; «Ellerin şükrü nasıldır?»

Seleme: «Onlarla sana ait olmayanı almamandır...

Onlarla Allah´ın haklarından olan bir hakka engel olmamandir...

Abdurrahman! Birisinin şükrünü sadece diliyle yapıp bütün or­ganlarını ve kalbini ona iştirak ettirmemesi seni aldatmasın. O ada­mın hali elbisesini sadece elinde tutup giymeyen adamın hali gibidir.

Bu onu ne sıcaktan ne de soğuktan korur».

Yıllardan birisinde Seleme İbn Dînar, Allah yolunda cihad için Bizans ülkelerine giden müslüman ordularıyla birlikte yola çıktı...

Ordu son konaklama yerine varınca düşmanla karşılaşmadan çarpışmaya girmeden önce istirahat etmek istedi.

Orduda emevî komutanlarından birisi vardı. O, birisiyle Ebu Hazim´e şu haberi gönderdi:

«Komutan, kendisiyle konuşman ve ona bilgi vermen için seni davet ediyor».

Ebu Hazim komutana şu mektubu yazdı: «Ey komutan!

Ben dini dünya ehline götürmeyen ilim ehlini gördüm.

Zannetmiyorum ki sen beni bunu yapanların ilki olmam istiyorsun..

Eğer bize ihtiyacın varsa sen gel...

Selâm senin ve beraberindekilerin üzerine olsun».

Komutan onun mektubunu okuyunca yanına gitti ve onun halini hatırını sorup gönlünü aldıktan sonra şöyle dedi:

«Ebu Hazim! Bize yazdığını öğrendik. Bizim yanımızdaki itibarın ve şerefin daha da arttı.

Bize nasihatlarda bulun, Allah bundan dolayı sana mükâfat ver­sin».

Ebu Hazim nasihat etmeye başladı. Söyledikleri arasında şunlar vardı:

«Ahirette seninle birlikte olmasını istediğin şeye bak. Dünyada ona düşkün ol...

Orada seninle birlikte olmanı istemediğin şeye bak ve burada

ondan uzak dur...

Ey Komutan: Bilki, eğer senin yanında bâtıl rağbet ve revaç gö­rüyorsa sana batılla uğraşanlar ve münafıklar gelirler ve etrafını sa­rarlar...

Eğer senin yanında hak rağbet görüp revaç buluyorsa etrafını ha­yır ehli sarar ve o konuda sana yardımcı olurlar...

Kendin için tatlı olanı seç».

Ölüm Ebu Hazim el-A´rec´e yönelince, arkadaşları ona: «Kendini nasıl buluyorsun Ebu Haztm?» dediler. ,

Şöyle cevap verdi: «Dünyada karşılaştıklarımızın en kötüsünden kurtulursak, bizi o dünyadan kurtaran zarar vermez.

Sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: ´İnanıp yararlı iş yapanları Rah­man sevgili kilacaktir´» [2]

Ruhunu teslim edinceye kadar bu ayeti kerimeyi tekrar edip durdu. [3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Abdurrahman İbn Zeyd

[2] Meryem, 96.

[3] Seleme İbn Dinar hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız

1. Tabakatu Halife, s. 264.

2. Tarîhu´l-Buharî 11/78.

3. Eî-Tarîhu´s-Sağîr^ M/47.

4. E!-Cerhu ve´t-ta´dil, IV/159.

5. Hilyetu´l-evliya, ill/229,

6. Tehzîbu´t-tehzîb, IV/143.

7. Tehzîbu İbn Asakir, VI/216, 228.

8. Hulasatu tezhibi´l-Kemal, 147.

Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/252-260.