Tavus İbn Keysan
«Şimdiye kadar Tavus İbn Keysan´ın benzeri hiç kimseyi görmedim».[1]
Hidayet yıldızlarından eilisiyle aydınlanan, nurun bürüdüğü ve üzerine nur fışkıran...
Kalbinde nur... Dilinde nur olan... Nurun peşinde koşan...
Muhammed medresesinin (okulunun) büyüklerinin elli tanesinin elinde yetişen...
îşte bu, îman sağlamlığı, Konuşmada samîmîlik, Dünyanın geçici olduğunda yücelme, Allah´ın rızasında fedakârlık.
Hak sözü söylemenin pahası ne kadar ağır olursa olsun, onu açıktan haykırma konusunda Resûlüliah´ın (s.a.v.) sahabesine ait bir tablodur.
Muhammed´in medresesi ona, dînin nasihat olduğunu; Ailah için, kitabı, peygamberi ve müslüman imamlar ve halk için nasihat olduğunu öğretmişti.
Tecrübe ona, bütün iyiliğin, idarecinin yanında başladığını ve onun yanında bittiğini öğretmişti.
Çünkü idareci iyi olursa, idare edilenler de iyi olurdu. Eğer idareci bozuk olursa, idare edilenler de bozuk olurdu...
İşte Tavus [2] lâkaplı Zekran İbn Keysan. Ona bu lâkap verilmişti, çünkü o fakihlerin Tavusu ve çağında onların en önde geleniydi.
Tavus İbn Keysan yemen halkmdandı.
O sırada Yemen Valiliği Haccac İbn Yusuf´un kardeşi Muhammed İbn Yusuf es-Sekafî´nin üzerindeydi.
Haccac´m otorite ve gücü artınca kardeşini Yemen´e vali olarak göndermişti...
Abdullah İbnu´z-Zübeyr hareketini bastırdıktan sonra Haccac´m uyandırdığı korku artmıştı.
Muhammed İbn Yusuf kardeşi Haccac´m kötülüklerinden birçoğunu zatında topluyordu. Fakat onun iyiliklerinin hiçbiriyle övünmüyordu.
Kış günlerinden soğuk bir günün sabahında, yanında Vehb İbn
Münebbih´le [3] birlikte Tavus îbn Keysan onun huzuruna girdi.
Onlar Muhammed İbn Yusuf´un yanındaki yerlerini alınca Tavus ona öğüt vermeye başladı.
Halk da onun önünde oturuyorlardı.
Vali haciplerinden (odacı) birine. «Bir taylesan [4] getir ve onu Ebu Abdirrahman´ın omuzlarına at» dedi.
Hacip, değerli bir taylesan getirip onu Tavus´un omuzlarına attı. Tavus öğüt verirken gittikçe coşuyordu.
Sükunetle omuzlarını hareket ettirmeye başladı. Nihayet tayle-sani omuzundan attı, ayağa kalkıp oradan ayrıldı...
Muhammed îbn Yusuf öyle öfkelendi ki yüzü, gözü kıpkırmızı kesildi.
Ancak hiçbir şey söylemedi...
Tavusla arkadaşı dışarı çıktıklarında Vehb, Tavus´a şöyle dedi:
«Vallahi, onun bize öfkesini uyandıracak´bir durum yoktu...
Eğer ondan taylesanı alıp satsaydın, parasıyla fakir ve zavallılara sadakalar verseydin, sana ne zarar gelir ve şerefinden ne eksilirdi».
Tavus şu cevabı verdi:
«Eğer ben, benden sonraki alimlerin:
Tavus aldığına göre biz de alırız... demelerinden ve sonra aldıkları şey konusunda söylediklerini yapmamalarından korkmasaydım, bu dediğin şey olurdu».
Sanki Muhammed İbn Yusuf, Tavus´a karşılık vermek, ondan intikam almak istiyordu.
Ona bir tuzak olarak, içinde yediyüz dinar altın bulunan bir kese hazırlamıştı. Maiyetinden becerikli birisini seçip ona şöyle dedi: «Bu keseyi Tavus İbn Keysan´a götür ve ona vermeye çalış.
Eğer onu senden alırsa, sana bol bahşiş ve giyecekler verir, seni en yakın arkadaşlarımdan yaparım».
Adam keseyle birlikte çıkıp Tavus´un oturduğu San´a yakınlarındaki Cened denilen köye geldi.
Yanına varınca onu selâmlayıp halini hatırını sordu ve:
«Ey Ebu Abdirrahman! Bu, valinin sana gönderdiği harçlıktır» dedi.
Tavus: «Benim ona ihtiyacım yok» dedi.
Keseyi kabul etmesi için her çareyi denedi, ama o kabul etmedi...
Onu ikna etmek için her yolu denediyse de o reddetti...
Tavus´un bir dalgınlığını yakalar yakalamaz keseyi evin duvarındaki küçük bir pencereye koyup valiye döndü ve şöyle dedi:
«Ey vali! Tavus keseyi aldı».
Muhammed İbn Yusuf bundan dolayı memnun oldu ve onun hakkında konuşmadı.
Bunun üzerinden birkaç gün geçince iki adamını, keseyi ona götüren adamla birlikte gönderdi.
Onlara Tavus´a şöyle demelerini emretti: «Valinin elçisi yanılmış,
başkasına gönderildiği halde, parayı sana vermiş.
Biz o parayı senden geri almak ve sahibine götürmek için geldik». Tavus: «Ben validen hiç para almadım ki onu geri vereyim» dedi.
Onlar: «Hayır» aldın, dediler. Tavus keseyi ona getiren adama dönüp: .
«Ben senden birşey aldım mı?!» dedi.
Adam korkarak: «Hayır, ancak parayı senden habersiz olarak şu pencereye koydum» dedi.
Tavus: «İşte pencere, içine bak» dedi.
O ikisi pencereye baktılar ve keseyi üzerine örümcek ağı örülmüş bir halde konulduğu gibi buldular. Keseyi alıp valiye geri götürdüler.
Sanki Azîz ve Celîl olan Allah, bu hareketinden dolayı Muhammed İbn Yusuf´a kısasa kısas yapmak,
Kısasını da insanların gözü önünde tatbik etmek istemişti...
Peki bu nasıi olmuştu?
Tavus İbn Keysan kendisi anlatır:
«Mekke´de haçtayken, Haccac İbn Yusuf es-Sekafî bana yanına gitmem için haber gönderdi. Yanına varınca, hoşgeldin dedi ve beni kendine yakın bir yere oturttu... Bana bir minder verip ona dayanmamı istedi...
Daha sonra, hac ibadeti ve diğer konularda halledemediği bazı şeyleri bana sormaya başladı.
Biz bu durumdayken, Haccac birisinin Ka´be çevresinde yüksek sesle telbiye getirdiğini (Lebbeyk Allahümme lebbeyk dediğini) duydu. Telbiye getirenin sesi kalpleri titretiyordu...
Haccac: «Bu telbiye getireni hemen bana getirin» dedi. Adam Haccac´a getirildi. Ona şöyle dedi:
«? Sen kimlerdensin be adam!»
«? Ben müslümanlardanım»,
«? Sana bunu sormadım, sadece memleketini sordun^
«? Yemen halkmdanım».
«? Valinizi (yani kendi kardeşini) ne halde bıraktın?». ?? Onu büyük ve iri, iyi giyimli, çok biner, çok girer, çıkar bir halde bıraktım...»
«? Sana bunları sormadım».
«? o halde bana neyi sordun?»
«? Sana, size karşı davranışını sordum».
«?, Onu zalim ve gaddar olarak...
Mahlûka [yaratılana] itaatkâr, Halik´a (yaratan´a) asi olarak bıraktım».
Yanındakilerden utancından Haccac´ın yüzü kızardı ve adama:
«Onun, benim yanımdaki yerini bildiğin halde, seni onun hakkında böyle konuşmaya sevkeden nedir?» dedi.
Adam şöyle cevap verdi: «Onun, senin yanındaki yerinin, benim Allah´ın katındaki yerimden daha kıymetii olduğunu mu zannediyorsun.
Halbuki ben Allah´ın evine ziyarete gelmiş, Peygamberini tasdik eden ve ona olan borcunu ödeyen birisiyim».
Haccac verecek cevap bulamayıp sustu. Tavus şöyle dedi:
«Adam hemen kalkıp izin istemeden veya kendisine izin verilmeden çekip gitti».
Arkasından ben de kalktım ve kendi kendime şöyle dedim:
«Adam salih (iyi) birisi, onu takip et ve insan kalabalıkları arasında kaybolup gitmeden önce onu yakala».
Onu takip ettim. Kabe´ye gelmiş, örtüsüne sarılmış, yanağını duvarına koymuş:
«Allahım! Sana sığınıyorum... Senin yanında korunuyorum...
ANahım! Beni, cömertliğine güvenen, cimrilerin cimriliğinden kurtularak senin garantinden hoşnut, bencillerin elierindekilere ihtiyaç duymayanlardan et.
Allahım! Senden yakın ferahlığını...
Kadîm iyiliğini...
Ve güzel adetini istiyorum, ey alemlerin Rabbi...»
Daha sonra onu bir insan dalgası alıp götürdü ve o gözümün önünden kayboldu. Artık anladım ki bundan sonra ona kavuşma imkanı yoktu.
Arefe günü akşamı onu, müslümanlarla birlikte giderken gördüm. Ona yaklaştım ve şöyle dediğini duydum:
«Allahım! Haccımı, yorgunluğumu ve bitkinliğimi kabul etmediy-sen, benden, kabul etmemekle birlikte başıma gelene verdiğin ecirden bari beni mahrum etme».
Daha sonra halkın arasında gitti...
Karanlık onu örttü...
Onunla karşılaşmaktan ümidimi kesince:
«Allahım! Benim ve onun duasını kabul et...
Benim ve onun ricasına cevap ver...
Benim ve onun ayaklarını, ayakların kaydığı günde sabit kıl...
Beni, Kevser havuzunda onunla bir araya getir, ey cömertlerin en cömerdi!»
Tavus lâkaplı, yüce tabiî Zekvan İbn Keysan´la bir daha birlikte olmak üzere...
Allah ondan razf olsun ve onu razı kılsın. Huld cennetlerini onun makamı kılsın...[5]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Amr İbn Dînar
[2] Tavus : Görünüşü güzel, boynu uzun bir kuştur. Alim ve saühierden birçoğu Tavus diye adlandırılmıştır
[3] Vehb İbn Münebbih : Ehl-i Kitab´la ilgili haberleri bilen İran asılh Yemenli bir tabiîdir
[4] Taylesan : Büyük zatların giydiği yeşi! renkli, pahalı bir giysi.
[5] Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/322-327.
Hidayet yıldızlarından eilisiyle aydınlanan, nurun bürüdüğü ve üzerine nur fışkıran...
Kalbinde nur... Dilinde nur olan... Nurun peşinde koşan...
Muhammed medresesinin (okulunun) büyüklerinin elli tanesinin elinde yetişen...
îşte bu, îman sağlamlığı, Konuşmada samîmîlik, Dünyanın geçici olduğunda yücelme, Allah´ın rızasında fedakârlık.
Hak sözü söylemenin pahası ne kadar ağır olursa olsun, onu açıktan haykırma konusunda Resûlüliah´ın (s.a.v.) sahabesine ait bir tablodur.
Muhammed´in medresesi ona, dînin nasihat olduğunu; Ailah için, kitabı, peygamberi ve müslüman imamlar ve halk için nasihat olduğunu öğretmişti.
Tecrübe ona, bütün iyiliğin, idarecinin yanında başladığını ve onun yanında bittiğini öğretmişti.
Çünkü idareci iyi olursa, idare edilenler de iyi olurdu. Eğer idareci bozuk olursa, idare edilenler de bozuk olurdu...
İşte Tavus [2] lâkaplı Zekran İbn Keysan. Ona bu lâkap verilmişti, çünkü o fakihlerin Tavusu ve çağında onların en önde geleniydi.
Tavus İbn Keysan yemen halkmdandı.
O sırada Yemen Valiliği Haccac İbn Yusuf´un kardeşi Muhammed İbn Yusuf es-Sekafî´nin üzerindeydi.
Haccac´m otorite ve gücü artınca kardeşini Yemen´e vali olarak göndermişti...
Abdullah İbnu´z-Zübeyr hareketini bastırdıktan sonra Haccac´m uyandırdığı korku artmıştı.
Muhammed İbn Yusuf kardeşi Haccac´m kötülüklerinden birçoğunu zatında topluyordu. Fakat onun iyiliklerinin hiçbiriyle övünmüyordu.
Kış günlerinden soğuk bir günün sabahında, yanında Vehb İbn
Münebbih´le [3] birlikte Tavus îbn Keysan onun huzuruna girdi.
Onlar Muhammed İbn Yusuf´un yanındaki yerlerini alınca Tavus ona öğüt vermeye başladı.
Halk da onun önünde oturuyorlardı.
Vali haciplerinden (odacı) birine. «Bir taylesan [4] getir ve onu Ebu Abdirrahman´ın omuzlarına at» dedi.
Hacip, değerli bir taylesan getirip onu Tavus´un omuzlarına attı. Tavus öğüt verirken gittikçe coşuyordu.
Sükunetle omuzlarını hareket ettirmeye başladı. Nihayet tayle-sani omuzundan attı, ayağa kalkıp oradan ayrıldı...
Muhammed îbn Yusuf öyle öfkelendi ki yüzü, gözü kıpkırmızı kesildi.
Ancak hiçbir şey söylemedi...
Tavusla arkadaşı dışarı çıktıklarında Vehb, Tavus´a şöyle dedi:
«Vallahi, onun bize öfkesini uyandıracak´bir durum yoktu...
Eğer ondan taylesanı alıp satsaydın, parasıyla fakir ve zavallılara sadakalar verseydin, sana ne zarar gelir ve şerefinden ne eksilirdi».
Tavus şu cevabı verdi:
«Eğer ben, benden sonraki alimlerin:
Tavus aldığına göre biz de alırız... demelerinden ve sonra aldıkları şey konusunda söylediklerini yapmamalarından korkmasaydım, bu dediğin şey olurdu».
Sanki Muhammed İbn Yusuf, Tavus´a karşılık vermek, ondan intikam almak istiyordu.
Ona bir tuzak olarak, içinde yediyüz dinar altın bulunan bir kese hazırlamıştı. Maiyetinden becerikli birisini seçip ona şöyle dedi: «Bu keseyi Tavus İbn Keysan´a götür ve ona vermeye çalış.
Eğer onu senden alırsa, sana bol bahşiş ve giyecekler verir, seni en yakın arkadaşlarımdan yaparım».
Adam keseyle birlikte çıkıp Tavus´un oturduğu San´a yakınlarındaki Cened denilen köye geldi.
Yanına varınca onu selâmlayıp halini hatırını sordu ve:
«Ey Ebu Abdirrahman! Bu, valinin sana gönderdiği harçlıktır» dedi.
Tavus: «Benim ona ihtiyacım yok» dedi.
Keseyi kabul etmesi için her çareyi denedi, ama o kabul etmedi...
Onu ikna etmek için her yolu denediyse de o reddetti...
Tavus´un bir dalgınlığını yakalar yakalamaz keseyi evin duvarındaki küçük bir pencereye koyup valiye döndü ve şöyle dedi:
«Ey vali! Tavus keseyi aldı».
Muhammed İbn Yusuf bundan dolayı memnun oldu ve onun hakkında konuşmadı.
Bunun üzerinden birkaç gün geçince iki adamını, keseyi ona götüren adamla birlikte gönderdi.
Onlara Tavus´a şöyle demelerini emretti: «Valinin elçisi yanılmış,
başkasına gönderildiği halde, parayı sana vermiş.
Biz o parayı senden geri almak ve sahibine götürmek için geldik». Tavus: «Ben validen hiç para almadım ki onu geri vereyim» dedi.
Onlar: «Hayır» aldın, dediler. Tavus keseyi ona getiren adama dönüp: .
«Ben senden birşey aldım mı?!» dedi.
Adam korkarak: «Hayır, ancak parayı senden habersiz olarak şu pencereye koydum» dedi.
Tavus: «İşte pencere, içine bak» dedi.
O ikisi pencereye baktılar ve keseyi üzerine örümcek ağı örülmüş bir halde konulduğu gibi buldular. Keseyi alıp valiye geri götürdüler.
Sanki Azîz ve Celîl olan Allah, bu hareketinden dolayı Muhammed İbn Yusuf´a kısasa kısas yapmak,
Kısasını da insanların gözü önünde tatbik etmek istemişti...
Peki bu nasıi olmuştu?
Tavus İbn Keysan kendisi anlatır:
«Mekke´de haçtayken, Haccac İbn Yusuf es-Sekafî bana yanına gitmem için haber gönderdi. Yanına varınca, hoşgeldin dedi ve beni kendine yakın bir yere oturttu... Bana bir minder verip ona dayanmamı istedi...
Daha sonra, hac ibadeti ve diğer konularda halledemediği bazı şeyleri bana sormaya başladı.
Biz bu durumdayken, Haccac birisinin Ka´be çevresinde yüksek sesle telbiye getirdiğini (Lebbeyk Allahümme lebbeyk dediğini) duydu. Telbiye getirenin sesi kalpleri titretiyordu...
Haccac: «Bu telbiye getireni hemen bana getirin» dedi. Adam Haccac´a getirildi. Ona şöyle dedi:
«? Sen kimlerdensin be adam!»
«? Ben müslümanlardanım»,
«? Sana bunu sormadım, sadece memleketini sordun^
«? Yemen halkmdanım».
«? Valinizi (yani kendi kardeşini) ne halde bıraktın?». ?? Onu büyük ve iri, iyi giyimli, çok biner, çok girer, çıkar bir halde bıraktım...»
«? Sana bunları sormadım».
«? o halde bana neyi sordun?»
«? Sana, size karşı davranışını sordum».
«?, Onu zalim ve gaddar olarak...
Mahlûka [yaratılana] itaatkâr, Halik´a (yaratan´a) asi olarak bıraktım».
Yanındakilerden utancından Haccac´ın yüzü kızardı ve adama:
«Onun, benim yanımdaki yerini bildiğin halde, seni onun hakkında böyle konuşmaya sevkeden nedir?» dedi.
Adam şöyle cevap verdi: «Onun, senin yanındaki yerinin, benim Allah´ın katındaki yerimden daha kıymetii olduğunu mu zannediyorsun.
Halbuki ben Allah´ın evine ziyarete gelmiş, Peygamberini tasdik eden ve ona olan borcunu ödeyen birisiyim».
Haccac verecek cevap bulamayıp sustu. Tavus şöyle dedi:
«Adam hemen kalkıp izin istemeden veya kendisine izin verilmeden çekip gitti».
Arkasından ben de kalktım ve kendi kendime şöyle dedim:
«Adam salih (iyi) birisi, onu takip et ve insan kalabalıkları arasında kaybolup gitmeden önce onu yakala».
Onu takip ettim. Kabe´ye gelmiş, örtüsüne sarılmış, yanağını duvarına koymuş:
«Allahım! Sana sığınıyorum... Senin yanında korunuyorum...
ANahım! Beni, cömertliğine güvenen, cimrilerin cimriliğinden kurtularak senin garantinden hoşnut, bencillerin elierindekilere ihtiyaç duymayanlardan et.
Allahım! Senden yakın ferahlığını...
Kadîm iyiliğini...
Ve güzel adetini istiyorum, ey alemlerin Rabbi...»
Daha sonra onu bir insan dalgası alıp götürdü ve o gözümün önünden kayboldu. Artık anladım ki bundan sonra ona kavuşma imkanı yoktu.
Arefe günü akşamı onu, müslümanlarla birlikte giderken gördüm. Ona yaklaştım ve şöyle dediğini duydum:
«Allahım! Haccımı, yorgunluğumu ve bitkinliğimi kabul etmediy-sen, benden, kabul etmemekle birlikte başıma gelene verdiğin ecirden bari beni mahrum etme».
Daha sonra halkın arasında gitti...
Karanlık onu örttü...
Onunla karşılaşmaktan ümidimi kesince:
«Allahım! Benim ve onun duasını kabul et...
Benim ve onun ricasına cevap ver...
Benim ve onun ayaklarını, ayakların kaydığı günde sabit kıl...
Beni, Kevser havuzunda onunla bir araya getir, ey cömertlerin en cömerdi!»
Tavus lâkaplı, yüce tabiî Zekvan İbn Keysan´la bir daha birlikte olmak üzere...
Allah ondan razf olsun ve onu razı kılsın. Huld cennetlerini onun makamı kılsın...[5]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Amr İbn Dînar
[2] Tavus : Görünüşü güzel, boynu uzun bir kuştur. Alim ve saühierden birçoğu Tavus diye adlandırılmıştır
[3] Vehb İbn Münebbih : Ehl-i Kitab´la ilgili haberleri bilen İran asılh Yemenli bir tabiîdir
[4] Taylesan : Büyük zatların giydiği yeşi! renkli, pahalı bir giysi.
[5] Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/322-327.
TABİİNİN BÜYÜKLERİ
- Ata İbn Rebah
- Amir İbn Abdullah et-Temîmî
- Urve İbnu´z-Zübeyr
- Er-Rabî İbn Hüseyin
- İyas İbn Muaviye el-Müzenî
- Ömer İbn Abdülaziz ve Oğlu Abdülmelik
- El-Hasenu´l-Basrî
- Kadı Şureyh
- Muhammed İbn Sirîn
- Rabiatu´r-Rey
- Raca İbn Have
- Amir İbn Şurahbîl El-Hımyerî
- Seleme İbn Dinar
- Saîd İbnu´l-Müseyyeb
- Saîd İbn Cübeyr
- Muhammed İbn Vasi el-Ezdî
- Ömer İbn Abdilaziz
- Muhammed İbnu´l-Hanefiyye
- Tavus İbn Keysan
- El-Kasım İbn Muhammed
- Sile İbn Eşyem
- Ali İbn El-Hüseyn
- Ebu Müslim El-Havlanî
- Selim İbn Abdillah İbn Ömer
- Abdurrahman İbn Abdillah El-Gafikî
- Abdurrahman El-Gafiki
- Necaşi
- Ebu´l-Aliye Rufey İbn Mihran
- El-Ahnef İbn Kays - 1
- El-Ahnef İbn Kays - 2