İyas İbn Muaviye el-Müzenî

Amr´ın atılganlığı, Hatim´in cömertliği, Ahnef´in yumuşaklığı, İyas´ın zekası. [1]

Müminlerin eıniri Ömer İbn Abdulaziz bu gecesini, gözlerini hiç yummadan, zihni meşgul ve uykusu k´açmış olarak geçirdi.

Şam´ın bu soğuk gecesinde onu, insanlar arasında adalet tera­zisini tutacak, onlar arasında Allah´ın nazil ettiğiyle hükmedecek, hak konusunda hiçbir korku ve hevese kapılmayacak birisini Basra´­ya [2] kadı tayin etme meselesi meşgul ediyordu.

Bu iş için iki kişi bulmuştu. Onlar: Dini bilgi, doğruda sebat, fi­kir açıklığı, kesin görüşlülük ve anlayış derinliğinde birbirlerine eşit­tiler, adetâ atbaşı yanşıyorlardı...

Ne zaman birinde, onu diğerine tercih ettirecek bir meziyet bul­sa, öbüründe de bu meziyetin dengini buluyordu.

Sabah olunca ?o sırada Şam´da bulunan? Irak valisi Adiyy İbn Ertât´ı çağınp ona şöyle dedi:

Ya Adiyy!

İyas İbn Muaviye el-Müzenî´yle el-Kasim İbn Rabîa el-Harîsî´yi biraraya getir, Basra kadılığı konusunda onlarla konuş ve birisini ora­ya tayin et, dedi.

Adiyy: Baş üstüne, ey müminlerin emiri! dedi.

Adiyy İbn Artat, İyas´la el-Kasim´i biraraya getirip şöyle konuştu:

«Müminlerin emîri -Allah başımızda uzun süre bıraksın- bana, bi­rinizi Basra kadılığına tayin etmemi emretti.

Siz ne düşünüyorsunuz?»

Her biri arkadaşı hakkında: «O, bu makama benden daha lâyıktır» dedi.

Yine birbirlerinin fazilet, ilim ve fıkıhlarını anlatabildikleri kadar anlattılar

Adiyy : «Bu meseieyi kesin bir neticeye bağlamadan buradan çı­kamazsınız» dedi.

İyas ona şu cevabı verdi:

Ey vali! «Beni ve el-Kasim´i Irak´ın fakîhleri Hasen el-Basrî [3] ve Muhammed İbn Sîrin´den sor. Onlar bizim aramızdaki farkı daha iyi bilirler».

El-Kasim o ikisini ziyaret eder onlar da onu ziyaret ederlerdi. Fa­kat İyas´ı onlara bağlıyan hiçbir bağ yoktu...

El-Kasim anladı ki İyas onu zor duruma düşürmek istiyordu. Vali onlara sorarsa, onlar ei-Kasim´i tavsiye edeceklerdi.

Hemen valiye dönüp şöyle dedi:

«Ey vali! Ne beni ne de onu hiç kimseye sorma. Kendisinden baş­ka ilâh olmayan Allah´a yemin ederim ki İyas, Allah´ın dini konusun­da benden daha bilgilidir ve hakimliği daha iyi bilir...

Eğer ben bu yeminimde yalancıysam, yalan uydurduğum halde be­ni kadılığa getirmen sana halâ! olmaz...

Eğer doğruysam faziletliyi az faziletliye tercih etmen senin için caiz değildir...»

İyas valiye dönüp şu konuşmayı yaptı: «Ey vali!

Sen bir adamı getirdin kadılık yapmaya davet ettin. Onu cehen­nemin kenarında durdurdun. O kendisini ondan Allah´tan hemen af di­leyebileceği ve korktuğu şeyden kendini kurtarabileceği yalan bir ye­minle kurtardı».

Adiyy ona şu cevabı verdi: «Böyle bir anlayışa sahip olan kimse kadılığa uygun ve lâyıktır».

Dfiha sonra onu Basra kadılığına tayin etti.

Zahid Halife Ömer İbn Abdülaziz´in Basra´ya Kadı olarak seçtiği bu zat kimdi, acaba?

Hatim et-Taî´nin cömertliğine dair darb-ı meseller olduğu gibi, onun da zekâ, anlayış ve sürat-i intikaline (çabuk anlamasına) dair darb-ı meseller vardır. Meselâ:

El-Ahnef İbn Kays´ın [4] hilmi (yumuşaklığı) Amr İbn Madîkerib´in [5] atılganlığı gibi.

Hatta Ebu Tem mam Ahmed İbnu´l-Mutasım´ı medhederken şöyie demiştir:

Amr´ın atılganlığı, Hatim´in cömertliği». Ahnef´in hilmi (yumuşaklığı), İyas´ın zekâsı. . Geliniz, bu zatın hayat hikâyesini başından alalım...

Bu zatın şahane hayat hikâyeleri arasında eşsiz ve enteresan bir hikâyesi vardır.

İyas îbn Muaviye İbn Kurre el-Müzenî, hicretin 46, senesinde Ne-cid´de Yemâme bölgesinde doğdu.

Ailesiyle birlikte Basra´ya gitti, orada yetişti ve tahsilini orada yaptı...

Çocukluğunda Şam´a gider gelirdi. Sahabeyi Kîram ve büyük ta­biîlerden yetişebildiklerinden hadis aldı. Müzeyne kabilesine mensup çocukta, çocukluğundan itibaren asalet ve zekâ işaretlen belirdi.

Daha o küçük çocukken halk, onun haberlerini ve güzel sözlerini birbirlerine aktarırlardı...

Onun ehl-i zimmetten olan bir yahudinin dershanesinde aritme­tik öğrendiği anlatılmaktadır. Yahudi arkadaşları öğretmenin etrafında toplanırlar, dinî meseleleri konuşmaya başlarlardı. O da bilmesinler diye onları dinlerdi.

Öğretmen İyas´ın arkadaşlarına:

«Şu müslümanlara hayret etmiyor musunuz? Çünkü onlar cennet­te yemek yiyeceklerini ve ihtiyaç için çıkmayacaklarını iddia ediyor­lar» dedi.

İyas ona dönüp : «Hocam! Şu anda sözünü ettiğiniz konuda ko­nuşmama izin verir misiniz?» dedi.

Öğretmen : «Evet, buyurun!» dedi.

Delikanlı sordu :

«Bu dünyada yenilen her şey tamamen dışkı olarak mı çıkar?

Öğretmen : «Hayır» dedi.

Delikanlı sordu :

«Peki çıkmayan şey nereye gider?» Öğretmen cevap verdi: «Vücudun beslenmesine gider». Delikanlı sordu :

«Dünyada yediklerimizin bir kısmı beslenmeye gidiyorsa, cen-nettekilerin hepsinin beslenmeye gitmesini nasıl inkâr ediyorsunuz?»

Öğretmen eliyle işaret ederek ona :

«Allah senin gibi delikanlıyı kahretsin» dedi.

Çocuğun yaşı yıl yıl ilerler, onunla birlikte, her yerde or.jn- ze-. kasına dair haberler de ilerler.

Anlatılır ki : Henüz çocukken Şam´a gitmişti. Şam halkından, bir ihtiyarla bir hak konusunda anlaşmazlığa düştü. Delille onu ikna et­mekten ümidini kesince, onu kadının makamına davet etti.

Kadının huzurundayken, İyas hiddetlenip hasmına karşı sesini yükseltti...

Kadı ona : «Çocuk! Sesini alçalt Hasmının yaşı ve mevkisi büyüktür» dedi.

İyas : «Ama hak ondan daha büyüktür», diye cevap verdi.

Kadı öfkelenip :

«Sus...» dedi.

Delikanlı :

«Sustuğumda delilimi kim söyleyecek» dedi?!.

Kadı daha çok kızdı ve şöyle söylendi.

«Kadılık makamına girdiğinden beri sadece batıl şeyler söyledi­ğini görüyorum».

İyas da : «Allah´tan başka ilâh yoktur. O tektir. Ortağı yoktur..» Bu hak mıdır yoksa batıl mıdır?

Kadı sakinleşip :

. «Haktır.,. Kâ´be´nin Rabbine yemin olsun ki o haktır...» dedi.

Muzeyne´li delikanlı ilme sarıidı şeyhlerde ona karşı saygı uyan­dıran, güven veren ve yaşının küçüklüğüne rağmen onlara hocalık ya­pacak bir dereceye ulaşıncaya kadar ilim tahsil etti.

Yıllardan birinde, halife olmadan önce Abdulmelik İbn Mervan Basra´y´ ziyaret etmişti. O gün henüz bıyıkları terlememiş taze bir de­likanlı olan İyas´ı gördü. Ayrıca yeşil tay!esanları [6] içinde sakallı dört kurra (okuyucu) gördü. Onların önünde de İyas vardı...

Abdulmelik : «Bu sakallılara yazıklar olsun... Onların arasında, önlerine geçecek bir ihtiyar yok muydu da bu çocuğu öne geçirdiler?!» dedi.

İyas´a dönüp :

«Delikanh kaç yaşındasın sen?» dedi.

İyas şöyle cevap verdi :

«Allah sizi başımızda uzun süre bıraksın, Resûlüllah´ın (s.a.v.) içinde Ebu Bekr ve Ömer´in de bulunduğu bir orduya komutan yaptı­ğında Üsame İbn Zeyd´in yaşı neyse ben de o yaştayım [7]

Abdulmelik ona : «Öne geç delikanlı...´ Öne geç.;.

Allah mübarek kılsın» dedi.

Sonenin birinde, başlarında yüce sahabî Enes İbn Malik el-Ensarî olduğu halde halk Ramazan hilâlini gözetlemeye çıkmıştı...

O sırada Enes yüz yaşına yaklaşmış bir ihtiyardı.

Halk gökyüzüne baktı ve hiçbir şey göremediler.

Fakat Enes İbn Malik gökyüzüne dikkatle bakmaya başladı ve şöyle dedi :

«Ben hilâli gördüm... İşte...»

Eliyle de işaret etmeye başladı ama hiç kimse onu göremiyordu.

O sırada İyas Enes´e (r.a.) baktı. Bir de ne görsün alnındaki uzun bir kıl kıvrılıp gözünün önünde durmuştu.

Edeple ondan izin isteyip elini kıla uzattı, onu eliyle düzelttikten sonra Enes´e şöyle dedi :

«Şimdi de hilâli görüyor musun ey Resûlüllah´ın (s.a.v.) dostu?.»

Enes baktı ve şöyle dedi :

«Hayır onu göremiyorum, hayır onu göremiyorum».

İyas´m zekâsına dair haberler her tarafa yayılmıştı. Ona her ta­raftan insanlar gelmeye, ilim ve dinde karşılaştıkları problemlerini ona arzetmeye başladılar...

Onların bir kısmı öğrenmek istiyor, bir kısmı da onu küçük mek, batıl yoldan onunla mücadele etmek istiyordu...

Şu anlatılan bunlardan biridir. Yanına bir dühkan [8] (ağa) geldi ve : «Ey Ebu Vaile! Müskir (sarhoşluk veren şey) hakkında ne diyor­sun?» dedi.

İyas : «Haramdır» dedi,

Dühkan : «Onun haram olmasının sebebi nedir. O, ateşte kayna­mış meyve ve sudan başka birşey değildir. Bunların hepsi mubah ve onda hiçbir şey yoktur».

İyas sordu : «Dühkan! Sözünü bitirdin mi yoksa daha söyliyeceğin var mı?»

Dühkan : «Tamam, bitirdim» dedi.

İyas : «Bir avuç su alrp onu sana vursam bir acı duyar mısın?:

Dühkan ; «Hayır».

İyas : «Bir avuç toprak alıp onu sana vursam bir acı duyar mısın?» Dühkan : «Hayır».

İyas : «Bir avuç saman alsam onu sana vursam bir acı duyar mı­sın?»

Dühkan : «Hayır».

İyas : «Toprağı alsam, üzerine saman atıp onların üzerine su dök-sem sonra onları karıştırsam ve meydana gelen çamuru güneşte ku-

rutsam ve onu sana vursam bir acı duyar mısın?»

Dühkan : «Evet duyarım, belki de beni öldürürsün».

İyas : «İşte, içki de böyledir. Onun parçaları birleştirilip maya­landığı zaman haramdır».

İyas kadı olunca, onun aşırı zekâsını gösteren davranışlarını, kur­nazlığın! ve gerçekleri keşfetmedeki eşsiz gücünü gösteren davra­nışlar görüldü.

Bunlardan birisi şudur. İki adam ona birbirlerini şikâyet ettiler. Birisi, diğerine parasını emanet olarak verdiğini, isteyince de öbü­rünün inkâr ettiğini iddia etti.

İyas, dava edilen adama verilen emanetin durumunu sordu. Adam onu inkâr etti ve şöyle dedi: «Arkadaşım, varsa, delilini getirsin. De­ğilse, benim yemin etmem gerekir...»

İyas, adamın, parayı, yemin ederek yiyeceğinden korkunca, ema­net olarak verene dönüp : «Malı ona nerede verdin?» dedi.

Adam : «Şöyle bir yerde» dedi. . îyas : «Orada ne vardı» dedi.

Adam : «Büyük bir ağaç vardı. Birlikte ağacın altında oturup göl­gesinde yemek yedik...

Ayrılmaya niyet edince, ona parayı verdim» dedi.

İyas ona şöyle dedi :

«Ağacın bulunduğu yere git, belki oraya vardığında, paranı nere­ye koyduğunu ve ne yaptığını sana hatırlatır.

Sonra da gördüklerini bana bildirmek için yanıma geri gel».

Adam o yere gitti. îyas, davalıya :

«Arkadaşın gelinceye kadar otur» dedi ve o da oturdu.

İyas oradaki diğer davacı ve davalılara dönüp onların davalarını incelemeye başladı. Bir taraftan da öbür dâvâlıyı gizli gizli gözetli­yordu.

«Arkadaşın parayı sana verdiği yere ulaştı mı acaba?» dedi.

Adam boş bulunarak : «Hayır... Orası buraya uzaktır» dedi.

îyas ona : «Ey Allah´ın düşmanı! Parayı aldığın yeri bildiğin hal­de onu inkâr ediyorsun ha?!

Vallahi, sen hainsin, emanete hiyanet eden birisin» dedi.

Adam şaşkınlıktan donakaldı ve emanete hıyanetini ikrar etti. İyas arkadaşı gelinceye kadar onu bekletti ve ona aldığı emaneti ge­ri vermesini emretti.

Bunlardan biri de şöyledir: İki kişi başa konulup omuzlara sar­kıtılan iki kadife parçası yüzünden birbirlerini İyas´a dava etmişlerdi.

Kadife parçasının birinin rengi yeşil, yeni ve kıymetliydi. Diğeri ise kırmızı renkli ve eskiydi.

Davacı şöyle dedi : «Yıkanmak için havuza indim. Yeşil kadifemi elbiselerimle birlikte havuzun kenarına koydum. Hasmım geldi ve kır­mızı kadifesini benim kadifemin yanına koyup havuza indi. O benden önce havuzdan çıktı. Elbisesini giydi ve benim kadifemi aldı onu ba­şına ve omuzlarına atıp çekip gitti.

Hemen arkasından ben çıktım. Peşine düştüm ve kadifemi ondan

istedim. O, bunun kendisine ait olduğunu iddia etti».

İyas davalıya :

«Sen ne diyorsun ya?!» dedi.

Davalı : «Bu benim kadifemdir ve elimdedir» dedi. İyas davacıya : «Delilin var mı?» dedi. Davacı : «Hayır» dedi.

İyas odacısına : «Bana bir tarak getir» dedi. Ona bir tarak geti­rildi.

İyas ikisinin saçlarını taradı. Birisinin başından kadifenin yünün­den saçılan kırmızı tüyler çıktı. Diğerinin başından yeşil tüyler çıktı. Kırmızı tüylerin sahibine kırmızı kadifenin verilmesini, yeşil tüylerin sahibine de yeşil kadifenin verilmesi hükmünü verdi.

Yine onun zekâ ve anlayışına dair verilen haberlerden biri de şudur :

Kufe´de halka iyiliği, takvayı ve Allah´tan korkmayı gösteren bir adam vardı. Öyle ki ona övgüler arttı. Halktan bazıları onu mutemed yaptılar. Yolculuğa çıktıklarında paralarını ona teslim ediyorlar, ecel­lerinin yaklaştığını hissedince onu çocuklarına vasi tayin ediyorlardı.

Bir adam gelip ona parasını teslim etti. Adamın paraya ihtiyacı olunca, ondan istedi. O da inkâr etti.

Adam İyas´a gitti ve inkâr eden adamı ona şikâyet etti. îyas şikâ­yetçiye sordu : «O adam, senin bana gelmek istediğini öğrendi mi?»

Hayır diye cevap verdi.

Sonra ona : «Şimdi git ve yarın yine bana gel...» dedi.

İyas güvenilen (mutemed) adama birisiyle, şu haberi gönderdi : «Yanımda bakıcıları olmayan bazı yetimlere ait birçok para birikti. O paraları sana emanet etmeyi ve seni onların vasisi tayin etmeyi dü­şündüm. Senin evin muhkem mi, vaktin bol mu?»

Oda şu cevabı gönderdi : «Evet, Kadım!»

İyas : «Yarından sonra bana gel ve paralar için yer hazırla...

Beraberinde paralan taşıyacak hamallar da getir...» dedi.

Ertesi gün şikâyetçi adam geldi ve İyas ona şunu söyledi :

«Adamına git ve ondan paranı iste. Eğer paranı inkâr ederse, se­ni kadıya şikâyet edeceğim» de.

Adam ona gidip parasını istedi. O parasını vermeyip inkâr etti. Şikâyetçi ; «Öyleyse seni kadıya şikâyet edeceğim» dedi. Bunu duyunca parasını verdi ve gönlünü yaptı.

Adam İyas´a dönüp :

«Adamım bana hakkımı verdi. Allah senden razı olsun» dedi.

Güvenilen adam kararlaştırılan vakitte hamallarla birlikte îyas´a gitti. İyas onu azarlayarak suçunu yüzüne vurdu ve şöyle dedi:

«Ey Allah´ın düşmanı! Sen ne kötü kişisin ki dini dünyanın tuzağı yaptın...»

Ancak aşın zekâsına, güçlü düşüncesine ve çabuk kavramasına rağmen İyas, bazan delîle delîlle karşılık verir, konuşma yollarını açar ve hasmını delille susturmak isterdi...

Kendisi hakkında şöyle anlatmıştır:

«Şimdiye kadar beni bir kişi hariç hiç kimse yenememiştir. Bu da şöyle oldu : ´Basra´da kadılık makamindaydım. İçeriye bir adam gir­di ve falanca bahçenin, falanca kişinin mülkü olduğuna dair şahitlik yaptı ve o bahçeyi bana tarif etti.´»

Onun şahitliğini sınamak istedim.

Ona şöyle sordum : «Bahçendeki ağaçların sayısı kaçtır?»

Başını önüne eğip biraz düşündükten sonra başını kaldırdı ve şöy­le sordu :

«Kadı efendimiz bu makamda ne kadar zamandan beri hüküm ve­riyor?»

«Şu kadar seneden beri» dedim.

«Bu makamın tavanındaki tahtaların sayısı ne kadardır?» dedi.

Tabiî, bilemedim ve : «Haklısın» dedim. Daha sonra şahitliğini uygun gördüm...

İyas İbn Muaviye 76 yaşına ulaşınca, rüyasında kendini ve baba­sını iki ata binmiş olarak gördü. İkisi birlikte koştular, ne o babasını ne de babası onu geçebildi. Onun babası 76 yaşında ölmüştü.

Bir gece İyas yatağına çekildi ve ailesine şöyle dedi : «Bu gecenin hangi gece olduğunu biiiyor musunuz?»

Onlar : «Hayır» diye cevap verdiler.

O : "Bu gece babam ömrünü tamamlamıştı» dedi.

Sabah olunca onu öiü buldular.

Allah kadı İyas´a rahmet etsin. O, tarihin ender rastladığı ve yine anlayış, zekâ, hakkı arama ve onu elde etmede tarihin benzerini pek göremediği kimselerdendi. [9]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ebu Temmam

[2] Basra: Irak´ın fethinden sonra müslümanlann kurduğu bir şehir

[3] Hasen el-Basrî´ntn hayatı «Tabiîn´in Hayatından Tablolar» kitabında yer alacak­tır. Hayatını öğrenmek için oraya bakınız.

[4] El-Ahnef İbn Kays: Büyük bir tabii ve komutandır. Güzel konuşan bir hatip­tir. Kavmi Beni Temim´e reis olmuştur. Hiimiyle (yumuşakliğıyle) darb-ı mesel haline gelmiştir. Hicretin 72. senesinde vefat etmiştir.

[5] Amr İbn Ma?dîkerib; meşhur arap kahramanlarından biridir. Arapların her kah­ramanına falanca kabilenin kahramanı denilirdi. Amr bunun dışmdaydı. Ona. bütün Arapların kahramanı denilirdi. Kadisiye´de susuzluktan ölmüştür.

[6] Taylesan : Şeyhlerin giydiği yeşil bir elbise.

[7] Üsame´nin vaşı o gün yirminin altındaydı.

[8] Dühkan: Farsça bir kelimedir. Bir bölgenin başkanı anlamına ve başka lamiara gelmektedir.

[9] İyas İbn Muavîye el-Müzenî hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki eser­lere bakınız.

1. Vekî, Ahbaru´l-kuzat, 312-374 s.

2. Eş-Şüreysi, Şerhu´l-makâmât, 1/113-115.

3. El-Cahız, el-Beyah ve´t-Tebyin, I/56; Ayrıca fihristlere bakınız.

4. İbn Abdi Rabbih, el-ikdu´l-ferîd (fihristlere bakınız).

5. Hılyetu´l-evliya, llî/123 ve devamı.

6. ibn Hallikan, Vefeyâtu´l-a´yan, I/247 ve devamı.

7. Es-Seâlibî, Simaru´l-Kulub, 92-94 s

Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/168-178.