Amir İbn Şurahbîl El-Hımyerî

Eş-Şa´bî´nin İlmi geniş ve hilmi bü­yüktü. O, İsîâm´ın kendisi demekti.[1]

Hz. Ömer halife olduktan altı yıl sonra müslümanlarm küçücük, zayıf bir bebekleri doğmuştu.

Çünkü ikiz kardeşi onu annesinin karnında sıkıştırmış, gelişme­sine imkân vermemişti. Ama doğduktan sonra ne kardeşi ne de bir başkası ilim, hilîm, ezberleme, anlama ve buluş yapabilme konuların­da hiç kimse onu sikıştıramamişti.

İşte o, asrında müslümanlann önde gelen kişilerinden eş-Şa´bî diye meşhur Amir İbn Şurahbîl el-Hımyerî´ydi.

Eş-Şa´bî Kufe´de doğmuş "ve orada büyümüştü.

Fakat Medine-I Münevvere onun gönlünün arzu ettiği yerdi. Re-sûiüilah´ın (s.a.v.) sahabileriyle görüşmek ve onlardan hadis almak için zaman zaman oraya giderdi. Sahabe-i Kiram da, Allah yolunda cihad için hareket noktası veya ikamet yurdu yapmak için Kufe´ye giderlerdi.

Ona, sahabe-i kiramdan beşyüz kadarıyla görüşmek, Ali İbn Ebu Talib, Sa´d îbn Ebî Vakkas, Zeyd İbn Sabit, Ubade İbnu´s Samit, Ebu Musa el-Eş´ari, Ebu Saîd el-Hudrî, en-Numan İbn Beşir, Abdullah İbn Ömer, Abdullah îbn Abbas, Adiy İbn Hatim, Ebu Hurayra, müminlerin annesi Hz. Aişe gibi ve bunlardan başka birçok büyük sahabîden hadis rivayet etmek nasip oldu.

Eş-Şa´bî keskin zekâlı, uyanık, zihni açık, anlayışı ve hafızası çok bir delikanlıydı...

Onun şöyle dediği anlatılmıştır:

«Hiçbir sözü kâğıda yazmadım. Birisi bana bir söz söylesin de ben onu ezberlemeyeyim. Birisinden bir söz duyayım da sonra onu bana tekrar etmesini isteyeyim».

Delikanlı ilme ve öğrenmeye çok meraklıydı. İlim ve öğrenme yo­lunda malını ve canını harcar, onlar için güçlükleri kolay hale getirir­di. Bu konuda şöyle derdi:

«Bir adam Şam´ın bir ucundan Yemen´in bir ucuna gitse ve ilerde ona faydalı olacak bir tek kelime ezberlese ben onun yolculuğunun boşa gitmediğine inanırım».

İlminin derecesi onu şöyle konuşturmuştu: «En az öğrendiğim şey şiirdir...

İstesem, okuduklarımın hiçbirisini tekrar etmeden size bir ay şiir okuyabilirim».

Küfe camiinde onun için bir halka kurulur, daha Reşûlüllah´ın (s.a.v.) ashabı sağken ve halk arasında dolaşırken insanlar grup grup onun etrafını sararlardı.

Hatta bir defasında Abdullah İbn Ömer (r.a.) onu, müsîümanların yaptıkları savaşları en ince noktalarına kadar anlatırken dinlemişti.

Kulağını iyice ona vermiş ve şöyle demişti:

«Onun anlattıklarının bazılarını gözümle görmüş ve kulağımla işit­miş olmama rağmen o benden daha güzel anlatmaktadır».

Eş-Şa´bî´nin ilminin fazlalığına ve hazır cevaplılığına dair misal­ler pek çoktur.

Bunlardan birisini bizzat kendisi anlatmaktadır:

Bana, birbirlerine karşı övünen iki adam geldi. Birisi Amir oğul-larındandı. Diğeri de Esed oğullarındandı. Amir oğullarından olan öbü­rüne galip gelmişti. Onun elbisesinden tutarak bana doğru çekmeye başlamıştı. Esed oğullarından olan onun karşısında yenik bir durum­da:

«Bırak beni, bırak benî» diyordu. Öbürü de ona şöyle diyordu;

«Vallahi, eş-Şa´bî benim lehimde, senin aleyhinde hüküm verme­dikçe seni bırakmam...»

Amir oğullarından olana yönelik şöyle dedim: «Muhatabını bırak da aranızda hüküm vereyim». Sonra Esed oğullarından olana baktım ve şöyle dedim:

-Bana ne oluyor da, senin onun karşısında zayıflık gösterdiğini görüyorum?

Sizin için Araplardan hiç kimseye ait olmayan altı övünme vesi­lesi vardır.

Birincisi: Sizin aranızda, mahlukatın efendisi Muhammed İbn Ab­dullah´ın talip olup, Allah´ın yedi kat semasının üstünden onları evlen­dirdiği bir kadın bulunmasıdır...

O ikisinin arasında elçi Cebrail (a.s.) di...

İşte o kadın, müminlerin annesi Zeyneb Bint Caha´dı.

Bu övünülecek şey senin kavmine aitti. Bu Araplardan sizden başka kimseye ait değildi.

İkincisi: Sizden, yeryüzünde yürüyen cennetlik bir adamın bulun­masıdır. O da Ukkaşe İbn Mihsan´dir.[2]

Ey Esed oğulları! Bu size aitti. Sizden başka hiç kimseye ait de­ğildi.

Üçüncüsü, İslâm´da verilen ilk sancak sizden birine aitti. O da Abdullah İbn Cahş´tır. [3]

Dördüncüsü: İslâm´da dağıtılan ilk ganimet onun ganimetiydi.

Beşincisi: Rıdvan biatında [4] ilk biat eden kimse sizdendi. Sizin adamınız Ebu Sinan İbn Vehb Resûlüllah´a (s.a.v.) gelip:

Ey Allah´ın Resulü! Elini uzat, sana biat edeyim, demişti. Resûlüllah (s.a.v.) da ona şöyle sormuştu:

Neyin üzerine?

O da şu cevabı vermişti: Gönlünde olan şeyin üstüne. Peki gönlümde ne var? diye sormuş. O da. Fetih veya şehitlik, şeklinde cevap vermişti. O da: Evet deyince, ona biat etmiş. Müslümanlar da Ebu Sinan´ın biati üzerine biat etmeye başladılar.

Altıncısı: Senin kabilen Esed oğullan! Bedir´de muhacirlerin ye­dide bîriydi.

Amir oğullarından olan kişi şaşırıp susakaldı.

Eş-Şa´bî´nin mağlup durumda olan zayıfa galip olan kuvvetliye karşı yardım etmek istediğinde şüphe yoktu.

Amir oğullarından olan yenik olsaydı, ona da, kabilesine ait bil­mediği övünç vesilelerini anlatacaktı.

Halifelik Abdülmelik İbn Mervan´a geçince, Irak´taki valisi Hac-cac´a; kendime dost ve arkadaş yapacağım, dini ve dünyası iyi bir

adamı bana gönder, diye yazdı.

Haccac ona eş-Şa´bî´yi gönderdi. Haccac onu kendine yakın dost­larından yaptı. Zor işlerde onun bilgisine başvurmaya, belâ ve kaza­larda onun görüşünü almaya, onu diğer hükümdarlara elçi olarak gön­dermeye başladı.

Bir defasında, bir görev için onu Bizans hükümdarı Jüstinyen´e gönderdi. Jüstinyen onu dinleyince; zekasına, dehasına, geniş bilgi­sine ve güzel konuşmasına hayran kaldı.

Diğer elçilere karşı davrandığı adetinin dışında onun günlerce yanında kalmasını istedi.

Şam´a dönmesine izin vermesi için ısrar edince, Bizans hüküm­darı ona sordu:

«Sen hükümdar ailesinden misin?» Eş-Şa´bî şöyle cevap verdi: «Hayır, ben sadece müslüman halktan birisiyim». Gitmesine izin verince ona şöyle söyledi: «Abdülmelik İbn Mervan´ın yanına dönüp öğrenmek istediklerini ulaştırdığında ona şu mektubu ver».

Eş-Şa´bî Şam´a dönünce hemen Abdülmelik´le görüşmeye gitti. Görüp duyduğu her şeyi ona anlattı ve sorduğu her şeyin cevabını

Ayrılmak için ayağa kalkınca şöyle dedi:

«Ey müminlerin emîri! Bizans hükümdarı sana şu mektubu gön­derdi...»´

Mektubu ona verdikten sonra oradan ayrıldı. Abdülmelik mektubu okuyunca uşaklarına:

«Onu bana geri gönderin» dedi. Onlar da eş-Şa´bî´yi tekrar getir­diler. Abdülmelik:

«Bu mektupta ne olduğunu biliyor musun?»

"Hayır, müminlerin emîri!»

«Bizans hükümdarı bana şöyle yazıyor.

Araplara şaşıyorum. Nasıl bu gençten başka birini kendilerine hükümdar yaptılar»,

Eş-Şa´bî hemen şöyle dedi:

«Bunu, sadece seni görmediği için söylemiştir. Ey müminlerin emîri! Eğer seni görseydi, bunu söylemezdi».

Abdülmeiik şöyle dedi:

«Bizans hükümdarının bunu bana niçin yazdığını biliyor musun?»

O, «Hayır, ey müminlerin emîri!» diye cevap verdi.

Abdülmelik;

«Beni sana karşı kıskandığı için bana böyle yazdı.

Beni, seni öldürmeye ve senden kurtulmaya teşvik etmek istedi».

Bu mesele Bizans hükümdarına ulaşınca: «Bravo... Ben gerçek­ten bunu istemiştim» dedi.

Eş-Şa´bî, ilimde, kendisini üç kişiden sonra dördüncü kişi yapan bir dereceye ulaşmıştı.

Ez-Zührî şöyle derdi: «Alimler dörttür... Medine´de Saîd İbnu´l-Müseyyeb. Kûfe´de Âmir eş-Şa´bî. Basra´da el-Hasenu´l-Basrî. Şam´da MekhuU.

Fakat eş-Şa´bî?tevazusundan dolayı? birisi, ona «alim» dediği zaman utanırdı.

Birisi onunla şöyle diyerek konuşmuştu: «Ey fakih ve alim! Ba­na cevap ver».

Bunun üzerine o da şu sözleri söylemişti:

«Yazıklar olsun sana...

Bizi bizde olmayan şeylerle övme...

Fakîh Allah´ın haram kıldıklarından çekinen kimsedir. Alim, Al­lah´tan korkan kimsedir. Bunlar nerde, biz nerde?»

Bir başkası ona bir mesele sormuştu, o da:

«Bu konuda Ömer İbnu´l-Hattab şöyle demiştir...

Bu konuda Ali İbn Ebu Talib şöyle demiştir...» şeklinde cevap ver­mişti.

Soruyu soran:

«Sen ne diyorsun? Ebu Amr!» dedi.

Utanarak gülümsedi ve:

«Ömer ve Ali´nin sözünü duyduktan sonra benim sözümü ne ya­pacaksın?» dedi.

Eş-Şa´bî güzel huylu ve üstün hasletlere sahipti.

Bunlardan bazıları şöyledir: Münakaşayı sevmez, kendisini ilgi­lendirmeyen şeylere karışmaktan çekinirdi.

Birgün arkadaşlarından birisi onunla konuşurken şöyle dedi: «Ey Ebu Amr!»

«Buyurun» dedi.

«Halkın, bu iki adamın meselesi hakkında konuştukları şeyler ko­nusunda ne dersin?»

«Hangi adamları kastediyorsun?»

«Osman ve Ali´yi".

«Vallahi ben, kıyamet gününde Osman İbn Affan´ın veya Ali İbn Ebu Talib´in düşmanı olarak gelmek istemiyorum».

Eş-Şa´bî ilim ve hilmi birleştirmişti.

Şöyle anlatılmıştır: Bir adam ona çirkin küfürlerde bulunmuş ve ona çok kötü sözier söylemişti. Ona şundan fazla birşey söylemedi.

Eğer bana söylediklerin doğruysa Allah beni affetsin... Eğer yalansa Allah seni affetsin.

Derecesinin ve makamının üstünlüğüne rağmen en basit insan­dan ilim ve hikmet almaktan çekinmezdi...

Bir bedevi devamlı onun toplantılarına gelirdi. Ancak daima su­sardı. Eş-Şa´bî ona: «Sen konuşmaz mısın?!» dedi.

Bedevi şöyle cevap verdi:

«Susuyorum, zarar görmüyorum, dinliyorum, bilgi sahibi oluyo­rum...

, Kişinin kulağına ait olan nasibi ona döner... Fakat diline ait olan nasibi başkasına gider...»

Eş-Şa´bî Ömrü boyunca bedevinin bu sözünü tekrar edip durmuş-tur.

Eş-Şa´bt´ye pek az kişiye nasip olan güzel konuşma kabiliyeti ve­rilmişti...

Bunun bir örneği şöyledir: Basra ve Kufe´nin valisi Ömer İbn Hü-beyre el-Ferazi´yle hapse attığı kişiler hakkında şöyle bir konuşma yaptı:

karır.

«Ey emir! Eğer onları haksız olarak hapsettiysen, hak onları çı-

Şayet onları haklı olarak hapsettiysen, onlara affın geniştir».

Vali, onun sözünü beğendi ve ona ikram için hapistekileri serbest bıraktı.

Eş-Şa´bî mükemmel şahsiyetine, din ve ilimdeki derecesinin yük­sekliğine rağmen, nükte ve şakayı seven birisiydi. Fırsatını bulduğu zaman nükte yapmayı kaçırmazdı.

Hanımıyla birlikte otururken, yanına bir adam geldi ve: «Hangi­niz eş-Şa´bî?» dedi.

Eş-Şa´bî hanımına işaret ederek, «bu» dedi.

Bir başkası ona sordu:

«İblis´in hanımının adı neydi?»

Eş-Şa´bî: «Bu, görmediğimiz bir gelin» dedi.

Belki eş-Şa´bî´nin en iyi tasviri, onun kendisini anlattığı şu cü

lelerdir:

«İnsanların baktığı birşeye yerimden kalkıp bakmadım...

Şimdiye kadar hiçbir kölemi dövmedim...

Daha, borcunu benim ödediğim hiçbir akrabam ölmedi...»

Eş-Şa´bî seksen küsur yaşına kadar yaşamıştır. Rabbinin çağrısını kabul edip ölüm haberi el-Hasenu´l-Basrî´ye ulaştığında, şöyie demiştir:

«Allah ona rahmet etsin. Onun ilmi geniş... hilmi büyüktür...

İslâm´ın kendisi demekti [5]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] El-Hasenu´l-Basrî

[2] Ukkaşe İbn Mihsan: Bütün savaşlara katılan bir sahobidir. Dinden dönenlerle, yapılan savaşta şehit olmuştur

[3] Abdullah İbn Cahş : Seriyye Komutanlığı yapmış bir şahabıdır. Resûlüflah´ın (s.a.v.) kayınbiraderidir.

[4] Rıdvan Biati : Hicretin altıncı senesinde yapılmıştır

[5] Eş-Şa?bi hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız.

1. İbn Sa?d et-TabakatVI/247.

2. TanhuBağdad,Xll/227.

3. Tehzîbu´t-tehzib, V/65.

4. Hılyetu´l-evliya, İV/310.

5. Sıfetu´s-safve, m/75.

6. Vefeylâtu´l-a´yan, IH/12.

7. Es-ŞUreysî,Şerhu´l-makameUI/245.

8. ibn Kuteybe. el-maanf s

9. ibnAsakir, Bt-Tehz.b, Vll/138.

10. Semtu´l-leâlî, s. 751

Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/244-251.