Nasslardan Hüküm Çıkarma ve Kaideleri
A- Nasslardan Hüküm Çıkarma Ve Kaideleri
Bundan öneki bölümlerde delil ve hükümlerden bahsetmiştik. Bu bölümde ise, bir müctehidin delillerden hüküm çıkarırken (istinbât ederken) uyması gerekli kaidelerden söz edeceğiz.
İslâm Hukukunda şer´î delilleri, nass olup-olmaması açısından iki kısma ayırıyoruz:
1. Nasslar (en-Nusûs): Bunlar, Kur´ân ve sünnettir.
2. Nass olmayan deliller: Bunlar kıyas, istihsân, masâlih, zerâyi gibi delillerdir. Bu deliller, esasen nasslara dayanan ve onlardan çıkarılmış olan delillerdir.
İslâm Hukukunda istinbât, Kur´ân ve sünnet nasslarına dayanır. Fıkıh usûlü, nasslardan istinbât yollarım gösteren ve bunları genişçe açıklayan bir ilimdir. Fakîh, bu ilim sayesinde nasslardan isabetli hüküm çıkarabilir.
İctihâd iki farklı sahada ve iki metodla cereyan eder:
1. Manevî metodlarla,
2. Lafzı metodlarla.
Müctehid, hakkında açık hüküm ve kesin nass bulunmayan yerlerde: Kıyas, istihsân, mesâlih ve zerâyi´ ve benzeri yollar ile ictihâd ve istinbât eder. Kur´ân ve sünnet nasslarının bulunduğu yerlerde ise ictihâd ve istinbât, onların lafızlarına, bunların delâlet ettiği umûm, hususu anlama esasına dayanır. Aynı şekilde delâlet, nassın lafzî mantûku ile midir? Yoksa fetvây-ı kelâmdan alınan mefhum ile midir? Sonra lafızlardan anlaşılan şey, ibare ile midir? Yoksa işaret ile midir? İşte bunlar ve benzeri konular, lafzi metodların esasını teşkil ederler. Usûl bilginleri, bu konuları, "Lafzî Mebhaslar" başlığı altında incelemişlerdir.
İslâmî nasslar Arapçadır; elbette bunların anlaşılabilmesi ve bunlardan hüküm çıkarılabilmesi için Arapçanın gramer kaideleri, belagat ve fesahati, ibare ve lafızlarının edebi incelikleriyle, mecazi ve hakiki manalarda kullanılışının ve her türlü ifade şekillerindeki delâlet sınırlarının iyi kavranılması lazımdır. Çünkü, böyle bir bilgi ve kavrayışın, nassları anlama ve onların ifade ettiği hükümleri açıklamada önemi büyüktür.
Bu itibarla, usûl bilginleri nassları açıklamak ve bunlardan hüküm istinbât etmek için Arap dili ve edebiyatı ile ilgili bir kısım kaideleri koyma cihetine gitmislerdir. Burada ifade edelim ki, Arap dili ve edebiyatı ile ilgili kaidelerin bilinmesi, nasslardan hüküm çıkarmak için zaruri olmakla birlikte, kâfî değildir. Bunun yanında, Sâri´ Teâlâ´nın, hükümleri koyarken umumi maksad ve gayelerinin (Mekâsidu´ş-Şerîa) de bilinmesi şarttır. Aynı şekilde, Hz. Peygamber´in (s.a.) Kur´ân´ın tefsirini yaparkan ve Kur´an´da olmayan yeni hükümler koyarken ortaya koyduğu metodun bilinmesi gerekir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) Kur´-ân´ı Allah´ın muradına en uygun ve en güzel bir şekilde açıklamıştır. Bu sebeple, O´nun hadislerini bir araya toplamak ve o hadislerde ortaya koymuş olduğu is-tinbât usûlünü bilmek zarurîdir. Böylece, hüküm istinbâtında, Peygamber´in (s.a.v.) hadislerinden çıkarılacak ve tesbit edilecek istinbât kaidelerinin bilinmesi de önem kazanmaktadır.
Şunu da ilave edelim ki, nasslardan hüküm istinbâtında, nasslar ve hükümler arasında belirebilecek tearuzların giderilmesinde faydalanılacak kaideler, tearuzun nasıl ve hangi yollarla ortadan kaldırılacağı, nâsih ve mensûh, deliller ve hükümler arasında tercihte bulunma kaideleri de bilinmelidir.
Şu halde delillerden hüküm istinbât yolları ve kaideleri; lisanla ilgili usûl kaidelerinin, teşri´in umumi maksat ve gayelerinin, deliller arasındaki tearuzun kaldırılması, bazılarım diğerlerine nasıl tercih edildiği ile ilgili kaidelerin ve nâsıh-mensûhun bilinmesine dayanmaktadır.
Böylece usûlcüler, Kur´ân ve Sünnetin nasslarından istinbât edebilme maksadıyla yukarıdaki hususlarla ilgili kâdileri tesbit etmişler ve bunları Usûl-i Fıkıh kitaplarına almışlardır. İşte bu kaideler sayesinde fakîh, istinbât yollarını, zahirde birbiriyle çatışır gibi görünen nassları birleştirmeyi ve dinin zarurî olarak bilinen hükümlerinin toplamına aykırı düşen nassların nasıl te´vil edileceğini bilir. Kısaca fakîh, istinbât için konan bu kaidelere uyarsa, hüküm çıkarırken hataya düşmekten korunmuş ve ilk kaynağı teşkil eden nasslardan islâm´ın neler kas-detmiş olduğunu bilmiş olur.
Biz, nasslardan hüküm çıkarma (istinbât) konusunu üç bölüm halinde inceleyeceğiz:
1. Lafzı usul kaideleri.
2. Tearuzu ´1-edille.
3. Mekâsidu´ş-şerîa (şeriatın maksat ve gayeleri)
B. Lisana Aît Usûl Kaideleri:
Lafız, ağızdan çıkan şey (söz) demektir; gerek bir mana ifade etsin ve gerek etmesin (mühmel).
Biz, dini hükümleri, Kur´ân-ı Kerîm´in mukaddes nazmından (lafzından) ve Sünnetin mübarek lafızlarından, ibarelerinden anlayabiliriz. Bu cihetle lafızlar hakkındaki bir takım lisan kaidelerini, bilgilerini nazari itibare almaya mecburuz. Bu lisan kaidelerine, ilimlerine vukuf sayesinde yalnız Kur´ân ve Sünnet değil, her türlü yazıların, konuşmaların, kanun ve yönetmelik hükümlerinin inceliklerine de ilmi bir tarzda muttali olmuş oluruz.[1]
Usûlcülere göre lafız (tabir, ifade, kelime, söz) manaya nisbetle ve mana ile alakası bakımından dört kısma ayrılır:
1. Lafızların manaya va´zları (konulmaları, kullanılmaları): Bunlar, hâss, âmm, müşterek ve müevvel kısımlarına ayrılır.
2. Lafızların vaz´ olundukları (kullanıldıkları) manaya açık veya kapalı bir tarzda delâletleri: Manası açık lafızlar, zahir, nass, müfesser ve muhkem; manası kapalı lafızlar ise, hafî, müşkil, mücmel ve müteşâbih kısımlarına ayrılır.
3. Lafızların, vaz olundukları lügat ve ıstılah manasında veya bir münasebetle başka bir manada açık veya kapalı bir halde kullanılması. Bunlar; hakikat, mecaz, sarîh ve kinaye kısımlarına ayrılır.
4. Lafızların ne gibi manalara delâletleri ve hangi maksatlarla söylenmiş olduklarına işitenlerin vukufları itibariyle taksimi: Bunlar, dal bil-ibâre, dâİ bil-işâre, dâl bid-delâle, dâl bil-iktizâ kısımlarına ayrılır. İleride de görüleceği gibi sözlü delâlet iki kısma ayrılır: Mantûka, Mefhume.
Fıkhı istinbatın doğru olabilmesi için bu dört hususun bilinmesi şarttır. Çünkü bu kaideler, İslâm fıkhım öğrenmek isteyen her hukukçuya faydalıdır. Zira bunlar, hukuki lafızları tefsire yarayan ve bunların amaçlarını ortaya koyan kâi delerdir.
Zikrettiğimiz her kısmı, müstakil bir bahiste ele alacağız.
LAFIZLAR
I. Şumül Yönünden Lafızlar II. Manası Açık ve Kapalı Lafızlar:
1. Hâss (Mutlak-Mukayyed-Emir-Nehiy) Açık Lafızlar Kapalı Lafızlar:
2. Âmm
3. Müşterek
4. Müevvel.
5. el-Cem´ul-Münekker
1. Zahir 1.Hafi
2. Nass 2.Müşkil
3. Müfesser 3.Mücmel
4. Muhkem 4.Müteşabih
III. Kullanıldığı yer ve hale göre manaları değişen lafızlar:
1. Hakikat
2. Mecaz
3. Sarih
4. Kinaye IV. Delâlet Yönünden Lafızlar
Sözlü delâlet Sözlü olmayan delalet (Zaruret beyânı)
Mantûka Mefhûme
1. Mefhûm-ı Muvafakat (Dâl bi´d-Delâle)
2. Mefhûm-ı muhalefet
1. Dâl bi´1-ibâre
2. Dâl bi´1-İşâre
3. Dâl bi´I-İktizâ.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bilmen, I, 46.
Bundan öneki bölümlerde delil ve hükümlerden bahsetmiştik. Bu bölümde ise, bir müctehidin delillerden hüküm çıkarırken (istinbât ederken) uyması gerekli kaidelerden söz edeceğiz.
İslâm Hukukunda şer´î delilleri, nass olup-olmaması açısından iki kısma ayırıyoruz:
1. Nasslar (en-Nusûs): Bunlar, Kur´ân ve sünnettir.
2. Nass olmayan deliller: Bunlar kıyas, istihsân, masâlih, zerâyi gibi delillerdir. Bu deliller, esasen nasslara dayanan ve onlardan çıkarılmış olan delillerdir.
İslâm Hukukunda istinbât, Kur´ân ve sünnet nasslarına dayanır. Fıkıh usûlü, nasslardan istinbât yollarım gösteren ve bunları genişçe açıklayan bir ilimdir. Fakîh, bu ilim sayesinde nasslardan isabetli hüküm çıkarabilir.
İctihâd iki farklı sahada ve iki metodla cereyan eder:
1. Manevî metodlarla,
2. Lafzı metodlarla.
Müctehid, hakkında açık hüküm ve kesin nass bulunmayan yerlerde: Kıyas, istihsân, mesâlih ve zerâyi´ ve benzeri yollar ile ictihâd ve istinbât eder. Kur´ân ve sünnet nasslarının bulunduğu yerlerde ise ictihâd ve istinbât, onların lafızlarına, bunların delâlet ettiği umûm, hususu anlama esasına dayanır. Aynı şekilde delâlet, nassın lafzî mantûku ile midir? Yoksa fetvây-ı kelâmdan alınan mefhum ile midir? Sonra lafızlardan anlaşılan şey, ibare ile midir? Yoksa işaret ile midir? İşte bunlar ve benzeri konular, lafzi metodların esasını teşkil ederler. Usûl bilginleri, bu konuları, "Lafzî Mebhaslar" başlığı altında incelemişlerdir.
İslâmî nasslar Arapçadır; elbette bunların anlaşılabilmesi ve bunlardan hüküm çıkarılabilmesi için Arapçanın gramer kaideleri, belagat ve fesahati, ibare ve lafızlarının edebi incelikleriyle, mecazi ve hakiki manalarda kullanılışının ve her türlü ifade şekillerindeki delâlet sınırlarının iyi kavranılması lazımdır. Çünkü, böyle bir bilgi ve kavrayışın, nassları anlama ve onların ifade ettiği hükümleri açıklamada önemi büyüktür.
Bu itibarla, usûl bilginleri nassları açıklamak ve bunlardan hüküm istinbât etmek için Arap dili ve edebiyatı ile ilgili bir kısım kaideleri koyma cihetine gitmislerdir. Burada ifade edelim ki, Arap dili ve edebiyatı ile ilgili kaidelerin bilinmesi, nasslardan hüküm çıkarmak için zaruri olmakla birlikte, kâfî değildir. Bunun yanında, Sâri´ Teâlâ´nın, hükümleri koyarken umumi maksad ve gayelerinin (Mekâsidu´ş-Şerîa) de bilinmesi şarttır. Aynı şekilde, Hz. Peygamber´in (s.a.) Kur´ân´ın tefsirini yaparkan ve Kur´an´da olmayan yeni hükümler koyarken ortaya koyduğu metodun bilinmesi gerekir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) Kur´-ân´ı Allah´ın muradına en uygun ve en güzel bir şekilde açıklamıştır. Bu sebeple, O´nun hadislerini bir araya toplamak ve o hadislerde ortaya koymuş olduğu is-tinbât usûlünü bilmek zarurîdir. Böylece, hüküm istinbâtında, Peygamber´in (s.a.v.) hadislerinden çıkarılacak ve tesbit edilecek istinbât kaidelerinin bilinmesi de önem kazanmaktadır.
Şunu da ilave edelim ki, nasslardan hüküm istinbâtında, nasslar ve hükümler arasında belirebilecek tearuzların giderilmesinde faydalanılacak kaideler, tearuzun nasıl ve hangi yollarla ortadan kaldırılacağı, nâsih ve mensûh, deliller ve hükümler arasında tercihte bulunma kaideleri de bilinmelidir.
Şu halde delillerden hüküm istinbât yolları ve kaideleri; lisanla ilgili usûl kaidelerinin, teşri´in umumi maksat ve gayelerinin, deliller arasındaki tearuzun kaldırılması, bazılarım diğerlerine nasıl tercih edildiği ile ilgili kaidelerin ve nâsıh-mensûhun bilinmesine dayanmaktadır.
Böylece usûlcüler, Kur´ân ve Sünnetin nasslarından istinbât edebilme maksadıyla yukarıdaki hususlarla ilgili kâdileri tesbit etmişler ve bunları Usûl-i Fıkıh kitaplarına almışlardır. İşte bu kaideler sayesinde fakîh, istinbât yollarını, zahirde birbiriyle çatışır gibi görünen nassları birleştirmeyi ve dinin zarurî olarak bilinen hükümlerinin toplamına aykırı düşen nassların nasıl te´vil edileceğini bilir. Kısaca fakîh, istinbât için konan bu kaidelere uyarsa, hüküm çıkarırken hataya düşmekten korunmuş ve ilk kaynağı teşkil eden nasslardan islâm´ın neler kas-detmiş olduğunu bilmiş olur.
Biz, nasslardan hüküm çıkarma (istinbât) konusunu üç bölüm halinde inceleyeceğiz:
1. Lafzı usul kaideleri.
2. Tearuzu ´1-edille.
3. Mekâsidu´ş-şerîa (şeriatın maksat ve gayeleri)
B. Lisana Aît Usûl Kaideleri:
Lafız, ağızdan çıkan şey (söz) demektir; gerek bir mana ifade etsin ve gerek etmesin (mühmel).
Biz, dini hükümleri, Kur´ân-ı Kerîm´in mukaddes nazmından (lafzından) ve Sünnetin mübarek lafızlarından, ibarelerinden anlayabiliriz. Bu cihetle lafızlar hakkındaki bir takım lisan kaidelerini, bilgilerini nazari itibare almaya mecburuz. Bu lisan kaidelerine, ilimlerine vukuf sayesinde yalnız Kur´ân ve Sünnet değil, her türlü yazıların, konuşmaların, kanun ve yönetmelik hükümlerinin inceliklerine de ilmi bir tarzda muttali olmuş oluruz.[1]
Usûlcülere göre lafız (tabir, ifade, kelime, söz) manaya nisbetle ve mana ile alakası bakımından dört kısma ayrılır:
1. Lafızların manaya va´zları (konulmaları, kullanılmaları): Bunlar, hâss, âmm, müşterek ve müevvel kısımlarına ayrılır.
2. Lafızların vaz´ olundukları (kullanıldıkları) manaya açık veya kapalı bir tarzda delâletleri: Manası açık lafızlar, zahir, nass, müfesser ve muhkem; manası kapalı lafızlar ise, hafî, müşkil, mücmel ve müteşâbih kısımlarına ayrılır.
3. Lafızların, vaz olundukları lügat ve ıstılah manasında veya bir münasebetle başka bir manada açık veya kapalı bir halde kullanılması. Bunlar; hakikat, mecaz, sarîh ve kinaye kısımlarına ayrılır.
4. Lafızların ne gibi manalara delâletleri ve hangi maksatlarla söylenmiş olduklarına işitenlerin vukufları itibariyle taksimi: Bunlar, dal bil-ibâre, dâİ bil-işâre, dâl bid-delâle, dâl bil-iktizâ kısımlarına ayrılır. İleride de görüleceği gibi sözlü delâlet iki kısma ayrılır: Mantûka, Mefhume.
Fıkhı istinbatın doğru olabilmesi için bu dört hususun bilinmesi şarttır. Çünkü bu kaideler, İslâm fıkhım öğrenmek isteyen her hukukçuya faydalıdır. Zira bunlar, hukuki lafızları tefsire yarayan ve bunların amaçlarını ortaya koyan kâi delerdir.
Zikrettiğimiz her kısmı, müstakil bir bahiste ele alacağız.
LAFIZLAR
I. Şumül Yönünden Lafızlar II. Manası Açık ve Kapalı Lafızlar:
1. Hâss (Mutlak-Mukayyed-Emir-Nehiy) Açık Lafızlar Kapalı Lafızlar:
2. Âmm
3. Müşterek
4. Müevvel.
5. el-Cem´ul-Münekker
1. Zahir 1.Hafi
2. Nass 2.Müşkil
3. Müfesser 3.Mücmel
4. Muhkem 4.Müteşabih
III. Kullanıldığı yer ve hale göre manaları değişen lafızlar:
1. Hakikat
2. Mecaz
3. Sarih
4. Kinaye IV. Delâlet Yönünden Lafızlar
Sözlü delâlet Sözlü olmayan delalet (Zaruret beyânı)
Mantûka Mefhûme
1. Mefhûm-ı Muvafakat (Dâl bi´d-Delâle)
2. Mefhûm-ı muhalefet
1. Dâl bi´1-ibâre
2. Dâl bi´1-İşâre
3. Dâl bi´I-İktizâ.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bilmen, I, 46.
Fıkıh Usulü - Fahrettin Atar
- Önsöz
- Fıkıh Usulü
- Asli Deliller
- Fer´i Deliller
- Hakim
- Hüküm
- Mükellef Olmanın Şartları
- Mükellefin Fiilleri
- Nasslardan Hüküm Çıkarma ve Kaideleri
- Şümul Yönünden Lafızlar
- Manası Açık ve Kapalı Lafızlar
- Kullandığı Yer ve Hale Göre Manaları Değişen Lafızlar
- Delalet Yönünden Lafızlar
- Tearuzu´l Edille ve Çözüm Yolları
- Hikmetu´t Teşri
- İslam´ın Gaye ve Maksadları
- Fıkıh Kavramı
- Fıkıh
- Mezheb ve Fıkhi Mezheb Kavramları
- Dört Mezheb
- Bibliyografya