Yüce Allah´ın Sıfatları

Allah´ın Zâtı Ve Sıfatları Hakkında İcmali İman
Allah´ın Zâtı Ve Sıfatları Hakkında Tafsili Îmân

İslâm´da îmân esaslarının birincisi, Allah´a îmândır. Allah´ın varlığına inanmak, îmânın ilk şartıdır. Çünkü diğer esaslara inan­mak, önce bu ilk esasa inanmaya bağlıdır. Bunun için de, her şey­den Önce, Allah´ın varlığını akü yoluyla bilmek, akıl olan ve ergin­lik çağma eren her şahsa farzdır, demiştik. îşte bu sebeple, bu kıs­mın ikinci bölümünde, İslâm Kelâm bilginleriyle, ilâhiyatçı Filozof­ların, Allah´ın varlığını isbat eden çeşitli delillerini özetlemiştik,

İslâm mütefekkirlerinin, İlâhiyatçı Şark ve Garp Filozoflarının ve nihayet, çağımızda müsbet ilimlerle uğraşan seçkin tabiat bilgin­lerinin aklî ve ilmî delilleriyle, Îslâmda îmânın ilk ve en mühim şar­tı olan Yüce Allah;m varlığını isbat ettikten sonra, O´nun mukad­des sıfatlarını izaha geçiyoruz.

Çünkü Allah´a îmân etmek; yalnız Allahu Teâlâ´nın Zâtına inanmaktan ibaret olmayıp, aynı zamanda, o yüce varlığın Zât-i İlâhîsi hakkında vâcib olan kemâl sıfatlariyle, yüce Zâtının vasfe-dilmesi mümteni olan (mümkün olmayan) noksan sıfatları ve Zât-i İlâhisi hakkında inanılması caiz olan sıfatlan icmâlî veya tafsili olarak bilmek ve onlara inanmakla olur. «Allahu Teâlâ´ya îmân» sözünden maksat işte budur.

O halde Allah´a inanmakla mükellef olan her insanın, Allah´ın Yüce ve ezeli Zâtı hakkında vâcib, mümteni ve caiz olan Kemâl Sı­fatlarını iki yoldan biri ile bilmesi ve onlara öylece ve kesin olarak inanması gerekir.

Birinci yolla îmân tarzına «İcmali îmân», ikinci yolla îmân tar­zına da, «Tafsîlî îmân» denir.

Şimdi Allah´a îmânın bu iki seklini izah edelim : [1]

I- Allah´ın Zâtı Ve Sıfatları Hakkında İcmali İman

Allahu Teâlâ hakkında :

a) «Allah, Zât-ı ilâhîsine lâyık olan bütün kemâl sıfatlarla mtıttasıftır. Allah´ın kemâl sıfatlan sonsuzdur.»

b) «Allah yüce zâtına lâyık olmayan her türlü noksandan münezzehdir.»

c) «Kemâl ve noksan sıfatlar dışında kalan şeyler, Allah´ın Zâtı hakkında caizdir.» demeye, yani onları [2] topluca bilip, öy­lece inanmaya, Allahu Teâlâ hakkında «İcmâlî îmân» denir.

Cenâb-ı Hakk´ın; dilediğini yaratmak veya yaratmamak, yok etmek veya etmemek, affetmek veya etmemek, ceza vermek veya vermemek, emirlerine itaat eden bir kimseyi mükâfatlandırmak veya emirlerine isyan eden kimseye azâb vermek gibi şeyler, Zât-ı ilâhî hakkında caiz olan şeylerdendir.

Aslında mümkin [3] olan herşeyi yapmak veya yapmamat Allah hakkında caizdir.

Kur´an-ı Kerim´de emir buyurulan :

«Rabb´in, dilediğini yaratır ve dilediğini seçer.» [4]

«Şüphe yok ki Allah, dilediğini yapar.» [5] mealindeki âyetler ile,

«Allah´ın dilediği olur, dilemediği olmaz» hadîs-i şerifi, bu ha­kikati açıkça ifade eden ilâhî burhanlar ve kesin delillerdir.

O halde her müslüman´ın, kısaca; Allah´ın bütün kemâl sıfat­larıyla muttasıf, noksan sıfatların hepsinden münezzeh olduğuna inanması şarttır. [6]

Allah´ın Zâtı Ve Sıfatları Hakkında Tafsili Îmân

Allah´ın ilâhî sıfatlarının tafsiline geçmeden önce, bazı husus­larda bilgi vermeyi faydalı görüyoruz.

«Sıfâtullah» yani Allah´ın Sıfatlan konusu, Kelâm bilginlerini ve îslâm mütefekkirlerini çok meşgul eden ve ihtilâfa düşüren pek önemli bir balıistir. Bu konuda çok söz söylenmiş, birçok eserler vü­cûda getirilmiştir. Buna- rağmen bugün de, önemini korumaya de­vam etmekte, birçok ilmî etüdlere ve doktora tezlerine konu teşkil etmektedir.

Bu konudaki ihtilâf, herşeyden önce Sifatullah´m Zât-ı ilâhî ile alâkasını tesbitte görülmüş ve bu hususta başlıca dört fikir belir­miştir.

Bunların en önemlisi, «Miitekellimûn» diye anılan İslâm Kelâm-cilarından «Ehl-i Sünnet» mezhebini temsil eden «Eş´ariye» ve «Mâ-türîdîyye» Uflamalarının görüşüdür. Diğer mezheb ve görüşleri, her görüşün delillerini ve muhalif fikirlere verdikleri cevapları beyan etmek, kitabımızın hacmi ve gayesi dışında kalmaktadır. Bu se­beple biz bu bölümde, Cenâb-ı Hakk´ın Mukaddes Sıfatlarını, nıüs-lümanların büyük ekseriyeti nazarında doğru ve hak olarak bilip inanılan «Ehl-i Sünnet» mezhebine göre ve kısaca izah edeceğiz.

Zât-ı tlâhî´nin Mahiyetini İnsan Aklı Kavrayabilir mi?

Bu izahata geçmeden önce, bir hususu önemle belirtmek isteriz:

Yaratıkların en mükemmel ve şereflisi olan insan, kendisine verilen akıl ve duyu organlariyle, yaratıcı ve terbiye edici olan Zât-ı îlâhî´nin hakîkî hüviyetini bilme ve O´nu idrak etme kudretine sahip değildir. Çünkü duyu organları da, aklî idrâki de sınırlı olan insan; zâtiyle, sıfatlariyle hudutsuz olan veer tasavvurun üstün­de bulunan mutlak kemâl, mutlak kudret, irâde ve ilim sahibi, eş­siz ve benzersiz Yüce Allah´ın ilâhî hakikatini anlıyamaz. Buna be­şerî kudret ve takati kâfi gelmez.

Bunun içindir ki, her mükellef şahıs, Allah´ın varlığım ve bir­liğini bilmekten sorumlu olduğu halde, O´nun yüce hakikatim, ilâhî hüviyetini araştırmak ve Öğrenmekle mükellef değildir. O halde, ilâhî sıfatlarının hakikatini da idrak etmeye imkân yoktur. Ancak, biz, icmâlî olarak; Yüce Allah´ın kemâl sıfatlariyle muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu aklımızla idrak edebiliyor ve bunun tafsilâtını mukaddes kitabımız Kur´an-ı Kerîm´den öğreniyoruz.

Kur´an-ı Kerîm´in birçok âyetlerinde, Allah´ın «Esmâü´l - Hüs-nâ»sı dediğimiz doksan dokuz güzel ismi zikredilmiştir. «Tevhîd ve Sıfat» ilmiyle, uğraşan bilginlerimiz, bu isimlerin yardımlanyle, Al­lah´ın, ilâhî sıfatlarını, kendi beşerî takatları nisbetinde müslüman-lara anlatmağa çalışmışlardır.

Bu, «Esmâü´l - Hüsnâ» denilen güzel isimlerden başka, Cenâb-ı Hakkın bir de has (özel) ismi vardır. O da «Allah» lâfz-ı şerifidir. Bu isim, ilâhî mevcvudun en büyük ismi olup, O´nun özel ismi ol­ması bakımından diğer güzel isimlerinin delâlet ettiği bütün vasıf­ları içine alır. Bu sebeple, Allah isnı-i şerifi, Cenâb-ı Hakkın bütün kemâl sıfatlarını, ilâhî vasıflarını toplar ve onlara delâlet eder.

Cenâb-ı Hakk´ın bu has isminin menşei (aslı) »hakkında söyle­nen sözlerin en kuvvetlisi ve en meşhuru, bu ismin has isim ol­ması itibariyle başka bir kökten gelmediği, hiçbir kelimeden tü-retilmediği fikridir. Bir kökten türemiştir, diyenlerin fikri ise, bu hususta düştükleri ihtilâf sebebiyle zayıf görülmektedir. Bu bakım­dan bu görüşleri burada özetlemeye lüzum görmedik.

«Allah» ism-i şerifinin bir hususiyeti de; Arab harfleriyle her harfinin Allahü Teâlâ´ya delâlet etmesidir. Şöyle ki

Bu harflerden sonuncusu olan «He», «Hüve» zamiri takdirinde olup, Allahu Teâlâ´mn Yüce Zâtına işaret etmektedir. Bu harf, orta­daki «lâm» harfiyle birleşince «lehu» olmuş olur ki, bu da yine Cenâb-ı Hakk´a işaret eder. Üçüncü harf olan «lâm» ile birlikte okunduğu takdirde «Lillâhi» olur ki, bu da yine Cenâb-ı Hakk´ın Yüce Zâtına işaret eder. Dördüncü harf «elîf» ile birlikte ise, Hak Teâlâ´nm Zâ-tma ve Sıfatlarına delâlet eden ve O Yüce Varlığın has (özel) ismi oian «Allah» I&jfe-ı şerifini meydana getirmektedir. Bu lâfz-ı şerifi başından itibaren de bu şekilde tahlil etsek, yine aynı mânâ inceli­ğini görürüz. Başka hiçbir kelimede bulunmayan bu husus, «Allah» lâfzının ilâhî bir özelliği olarak kabul edilebilir. Nitekim, saydığı­mız bu harflerle ile başlayan birçok âyet-i kerîmeler mevcuttur.

Cenâb-ı Hakk´m bu özel ismi, Kur´an-ı Kerîm´de, diğer güze) isimlerin hepsinden çok olarak 2800 defa zikredilmiştir. Kur´an-t Kerîm´in ilk sûresi olan «Fatiha» da; bütün isimlerden önce «Al­lah» ism-i şerifi, ondan sonra da sıfâtî isimlerin en mühimi olan «Rabb» ism-i şerîfî gelmektedir. Hak Teâlâ´nın «Rabb» ismi de Kur´an´da en çok zikredilen ism-i şeriflerdendir. Buna rağmen Kur´an´da ancak 960 defa geçmekte ve başka hiçbir isim bu ikisi kadar kullanılmamaktadır.

Allah´ın Rabb isminden sonra en çok geçen ve en önemli sayı­lan isimleri : «Rahman, Rahim ve Mâliks´dir. Fatiha sûresinde «Al-´lah» has isminden sonra sıra ile zikredilen bu dört ism-i şerife, Ce­nâb-ı Hakk´m «Rubûbiyyet Sıfatlan» adı da verilmektedir.

Terbiye etmek, büyütmek ve yetiştirmek mânâlarını ihtiva eden «Rabb» kelimesinin asıl mânâsı, «Bir şeyi derece derece yükselte­rek, gayesi olan en mükemmele erişinceye kadar kollayan» demek­tir. O halde, Rabb, kâinatta bulunan herşeyi terbiye edip yetiştiren ve kemâle eriştiren Hak Teâlâ´nın en basta gelen Rubûbiyet sıfa­tıdır.

«Rahman» ve «Rahîm» isimleri İse, hayır işlerinde gösterilme­si îcâbeden şefkat mânâsına gelen «rahmet» kökünden gelir. Bu ke­lime sevgi ve merhamet mânâlarını ihtiva eder. Allah´ın mahlûkâ-tına (yaratıkların^) olan sevgisi, rahmet ve merhameti hudutsuz olup, her şeyi kapsayacak genişliktedir. Rahman ve Rahîm (Rubû­biyet) sıfatlarının, mahlûkâtm kemâle ulaşmasında büyük tesiri var­dır. Bu üç ulûhiyyet sıfatının (Rabb, Rahman, Rahîm) ifade ettiği ilâhî mânâyı, dördüncüsü olan «Mâlik» sıfatı tamamlar.

«Mâlik», ceza ve mükâfat gününün sahibi demek olup, adaleti yerine getirmekle mükellef mânâsına gelen «Hâkim» kelimesinden farklı olarak, kötülük yapanı dilerse cezalandıracağı, dilerse affede­ceği mânâsını da ifade eder.

Okuyucularımıza faydalı olur düşüncesiyle verdiğimiz bu bilgi­lerden sonra, Allahu Teâlâ´nın Yüce Zâtı hakkında vâcib ve muhal

olan sıfatların herbirini ilerde yeri geldikçe izah etmek üzere saya­biliriz.

Vâcib olan sıfatlar şunlardır :

1- Vticûd (Allah´ın var olması)

2- Kıdem (Ezelî olmak, vücûdunun evveli olmamak)

3- Bekaa (Ebedî olmak, varlığının sonu olmamak)

4- Muîîâlef etü´n - LU havadis (Kâinatta mevcut olan hiçbir şeye zatça da, sıfatça da benzememek)

5- Kıyam bi nefsihi (Vücûdu, kendi zâtının muktezâsı, yani icabı olan ve başkasına muhtaç olmayan)

6- Vahdaniyet (Zâtında, Sıfatlarında ve Fiillerinde bir tek olan, ortağı bulunmayan)

7- Hayat (Allahu Teâlâ´nın diri, yani hayat sahibi olması)

8- îlim (Allahu Teâlâ´nın herşeyi bilmesi)

9- Kudret (Allahu Teâlâ´nın herşeyi yapmağa muktedir ol­ması)

10- İrâde (Allahu Teâlâ´nın irâde ve ihtiyar sahibi olması)

11- Sem (Allahu Teâlâ´nın herşeyi işitmesi)

12- Basar (Allahu Teâlâ´nın herşeyi görmesi)

13- Kelâm binefsihi (Allahu Teâlâ´nın Zâtına mahsus sözü ol­ması)

14- Tekvin (Allahu Teâlâ´njn bilfiil yaratması) [7]

Bu 14 sıfat, Allahu Teâlâ´nın Zâtına vâcib olup, bunların zıdla-n olan :

1- Adem (Yokluk)

2- Hudûs (Sonradan olmak)

3- Beka

4- Muhalefetun Lil havadis

5- Başkasına muhtaç olmak

6- Taaddüd (Birden fazla olmak)

7- Ölü olmak (Diri olmamak)

8 - Cahillik (Bilgisiz ve unutkan olmak)

9- Acz (Âciz ve kudretsiz olmak) 1

Hudûs (Sonradan oımattj

Fena (Varlığın sonu olmak)

Müşabehet ve mümaselet (Sonradan olan bir şeye benze-

10 - kerrabiye

11 - İşitmemek

12 - Görmemek

13- Dilsiz olmak

14- Yaratmamak

Kerâhiyet (İradesizlik) İşitmemek Görmemek Dilsiz olmak Yaratmamakdır.

Allahu Teâlâ´mn Yüce Zâtına mümteni olan «Noksan Sıfatlar»

İslâm´da îmân esaslarının ilk ve en mühim şartının Allah´a îmân1 olduğunu, Allah´a îmânın ise, yalnız Cenâb-ı Hakk´ın mücer-red Zâtı İlâhîsine inanmakla olmayıp, aynı zamanda o Yüce Varlı­ğın Zâtı hakkında vâcib olan «Kemâl sıfatlarıyla, yüce Zâtının vas-fedilmesi mümteni´ (muhal) olan «Noksan sıfatları» ve Zât-ı İlâhîsi hakkında inanılması caiz olan sıfatları icmâlî veya tafsili olarak bilmek ve onlara inanmakla olur, demiş, icmâlî îmânın nasıl olaca­ğım, «Sıfatullah» bahsinin Önemini, bu konuda düşülen ihtilâfı, in­san aklının^ Zât ve Sıfât-ı îlâhî´nin hakikatini idrakten âciz oldu­ğunu, «Allah; has İsminin özelliğini ve «Rubûbiyet Sıfatları» adı verilen «Rab, Rahman, Rahîni ve Mâlik» isimlerinin hususiyetlerini kısaca beyan ettikten sonra, Cenâb-ı Iîakk´ın Yüce Zâtı hakkında vâcib olan Kemâl Sıfatlarını sırasiyle beyan edeceğiz. [8]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 261.

[2] Allah´ın Yüce Zâtı hakkında vâcib. caiz ve mümteni1 oları şeyleri

[3] Olması da, olmaması da caiz olan şeyler

[4] Kasas. 68.

[5] Hacc, 14

[6] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 262-263.

[7] Vücut Sıfatı´na; «Sıfatı Nefsiyye-, daha sonra sayılan beş sıfata; -Sıfât-ı S biyye-, son sekiz sıfata da; -Sıfât-ı Sübûtiyye» veya -Sıfât-ı Meanî» denir

[8] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 264-268.