Tevhid ve Kelam

Takdim
Birkaç Söz
Takriz
Dilimin Döndüğü Radar
Bazı Düşünce Ve Özleyîşler

İSLAM İNANÇLARI

Takdim

Bütün ilâhî dinler, herşeyden önce tevhîd âkidesine, iz´ân ve ihlâs ile inanılması gereken îmân esaslarına îstinad eder. Bu bakımdan, akâid de­diğimiz inanç esasları, her dinin temelini teşkil eder. O kadar ki, bu esas­lara katiyetle inanılmadan yapılan ibâdetler ve diğer güzel işler. Allah ka-hnda makbul değildir. İşte bu sebepledir ki, müslüman olabilmek için, önce sağlam ve tam bir akideye sahip olmak lâzımdır. Zira akide dînin temeli, Allaha ibâdet, sâlih amel ve güzel ahlâk ise, dînin bina ve gayesidir. Na­sıl ki temel olmadan bina, kök olmadan gövde ve meyve olamazsa, sağ-İam bir akide olmadan da müslüman olunamaz. O halde her müslüman. herşeyden önce îman ve inanç esaslarını bilmek ve bunlara samimiyetle inanmakla mükelleftir. Ancak böylece, Allah indinde yegâne hak ve gerçek din olan İslâm dînine girilebilir. Bu bakımdan. Zâtı Bârî´ye, Peygamberliğe ve Âhirete taallûk eden yüce hakikatten bizlere öğreten Akâid veya İlm-i Kelâm adını verdiğimiz bu İlmin. İslâmî İlimler arasındaki yeri çok mühim ve yüksektir.

Gerçi İslâm âlimleri, bu ilme gereken ehemmiyeti vermişler ve bizle­re kıymetli eserler bırakmışlardır. Fakat bu eserlerin çoğu Arapça olduğu için, müPÎüman halkımız bu eserlerden faydalanamamaktadırlar. Yazılan Türkçe eserler de, bilhassa son yıllarda çok azalmıştır. Onun için, her gün biraz daha artan ihtiyacı karşılamak ve genç neslimizin de anlayacağı yeni bir dille İslâm inançlarını halkımıza sunmak gerekmektedir.

İşte bu mühim ihtiyacı karşılamak gayesiyle, dînî ve aklî ilimler üze­rinde uzun yıllar çalışarak, ihtisasını yapan, ehliyet ve dirayetine güven­diğimiz Müşavere Hey´eti Âzasından Dr, Ali Arslan AYDIN, «tstâm İnanç­lar» ve Felsefesi {Tevhîd ve Kelâm)» adını verdiği bu eseri hazırlamış, müslüman halkımızın ve genç neslin istifadesine sunmuştur.

Halkımıza, teşkilâtımız mensuplarına ve bilhassa din tahsili yapan gençlerimize emniyetle tavsiye ettiğim bu kıymetli eserin genç müellifini tebrik eder, daha birçok ilmî eserler hazırlıyarak dînimize ve milletimize hayırlı hizmetler yapmakta muvaffak kılmasını Cenâb-ı Hak´dan niyaz ey­lerim.

16 Rebiuİevvel 1384 Ankara 24 ağustos î964

Hasan Hüsnü ERDEM Diyanet İşleri Başkanı [1]

Birkaç Söz

Genç ilâhiyatçımız Dr. Ali Arslan AYDIN, çok faydalı olduğu kadar» ehemmiyetli bir eser ile karşımıza çıkmaktadır.

I Müellif, büyük emek ve sabır mahsûlü olan eserinde, «İslâm İnançları ve Felsefesi, Tevhîd ve Kelâm» mevzuunu ele almaktadır. İki cildden ibaret olan bu kitabın şimdilik yalnız birinci cildi neş­redilmekte ve muhtevasını, umûmî malûmat ve İlahiyat bahisleri teşkil etmektedir.

Müellif bu mühim eserini, bir giriş ile iki büyük kısma ayır­maktadır.

Giriş kısmında Kelâm ilminin tarifi, mevzuu, gaye ve fâidesi, diğer ilimler arasındaki yeri, Tevhîd ve Kelâm ilminin doğuşu ve gelişmesi kısaca anlatılmaktadır.

Birinci kısım, Kelâm ilmi ile alâkalı umûmî esaslara tahsis edü-imiş olup dört bölümden ibarettir.

İkinci, yani İlahiyat kısmı, Allâhu Teâlâ´mn Zât ve Sıfatları ile Fiillerinden bahseder. Bu kısım altı mühim bölüme ayrılmıştır. İs­lâm´da îmân´m hakikatine ve amel ile olan münasebetine tahsis edi­len bir fasıl, bu kısmın başında yer almaktadır. Aynı kısımda, mev­zu icabı, muhtelif felsefî görüşler de (meselâ : Kant ve Descartes´-inkiîer) ve bunların İslâm talimatı muvacehesindeki durumları tes-bit edilmiştir. Bilhassa maddecilerin (materialistes) bu âlem hakkın­daki görüşleri burada ^le almıp izah ve ibtâl edilmiştir.

Aynı şekilde bu eserde, İslâm topluluğu içinde teşekkül eden muhtelif dinî ve felsefî mezheblerin (Eş´arîler, Mâtürîdîler, Mu´tezile, Cebriyye ve Kaderiyye gibi) görüşleri ayrıca tedkik edÜip hakların­da lâzım gelen hükümler verilmiştir

Malûm olduğu üzere, Tevhîd ve Akâid ilmî mes´eleleri vaz edi­yorsa, Kelâm ilmi bunların müdâfaasını (apologetique) yapmakta­dır, îslâm inançları ve felsefesi, yani Tevhîd ve Kelâm, diğer tâbir­le, Theologie Dogmatique, bu eserde vazıh bir şekilde îzâh edilmiş­tir. Esasen bu kitab, Konya Yüksek îslâm Enstitüsü talebesinin bu sahadaki ihtiyaçları ve müfredat programı gözönüne alınarak telif edilmiştir. Dolayısiyle bunu bir nevi d^rs kitabı olarak telâkki et­memiz ıcabeder. Bu yüzden, telif esnasında, müracaat edilen zengin bibliyografya teker teker gösterilmemiştir. Fakat kitap okunur­ken, bu hakikat sezüebilmektedir.

Bu sahada yazılmış eski kitapların çoktan tükenmiş ve birçok bakımlardan esasen eskimiş olmaları, son zamanlarda ise, zikre de­ğer başka eserlerin vücuda getirilmemiş bulunması nazarı itibare alınırsa, bu yeni eseri, ?ileride beklediğimiz? diğer eserlerin şim­diden hayırlı bir müjdecisi olarak kabul etmemiz icabeder. Bu mü­him branşta ihtisas sahibi olan genç müelliften bunu haklı olarak beklemekteyiz.

Bu kitabın neşri münasebetiyle büyük takdirimizi beyan eder, müelife ilerdeki buna benzer ilmî faaliyetlerinde başarılar dileriz. Ankara - 8 Eylül 1964

Muhammed Tayyiç OKÎÇ

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörlerinden

Muhterem Üstad´a sunduğumuz müsveddelerde, ?evvelce teksir ediliri bazı-dip notlarının yazılmadığı görülmüş ve bu notlar, baskıya verilen nüf ya yazılmıştır. Tavzih eder. Üstad´dan özür dileriz. [2]

Takriz

İslâmî jl´imler içinde rütbesi en yüksek olanı, şüphesiz ki, İlm-i Tev­hîd ve Kelâm´dır. Çünkü, kulun Allah´ına karşı her şeyden evvel medyun bulunduğu îmân vazifesinden bahseden İlim, budur. Binâenaleyh bu ilim, İslâmî ilimlerin temel taşı mesabesindedir.

Maalesef uzun yıllardır, memleketimizde, İlm-i Kelâm´a dâir günün müslümanlarını tenvir ve tatmin edecek eserler gittikçe azalmış ve niha­yet yok denilecek dereceye inmiştir. Bu sebeple müslümanlar, dinî esâsâtt lâyıkıyla öğrenememiş; binnetice ortaya pazarlık mahsulüne benzeyen, bir­birinden daha acayip bir takım istisnaî ı îmân şekilleri çıkmıştır. Meselâ :

Bugün bir takım müslümanlar, Allâh´dan başka bir şeye inanmıyor. Di­ğer bir takımları, Allah ile Peygamberden başka inanılacak bir şey kabul etmiyor. Bazıları, buna Âhİret umurundan birini veya bir kaçını ilâve ile tasdik ediyor. Bu suretle sayısız îman şekilleri meydana geliyor. Ve tabiî bu eşkâl ve elvanın sahipleri kendilerini müslüman addediyor. Halbuki ha-kikatta bunlardan hiçbirinin îmânı tam ve sağlam değildir. Zira îmân -. «Ben neyi istersem onu kabul ederim, istemediğimi atarım.» demek değil, ina­nılması zarurî gösterilen şeylerin tümüne inanmağa derler. Bu konuyu in­celeyen ilim de, Tevhîd ve Kelâm ilmidir.

İşte, Diyanet İşleri Müşavere Hey´eti Âzasından ve Konya Yüksek İs­lâm Enstitüsü İlm-i Tevhid ve Kelâm Öğretmeni muhterem arkadaşımız Dr. Ali Arslan Aydın bey te´lif buyurdukları, «İslâm İnançları ve Felsefesi (Tevhîd ve Kelâm)» adlı eserle, bu hasta inançları tedâvî yolunda pek mü~ him bir adım atmıştır. Yeni neslin de anlayabileceği bir dil ile kaleme alı­nan bu ilmî eser, sahasındaki mühim bir boşluğu doldurmaktadır.

Binâenaleyh bu ıbapta sözü uzatmaktan sarf-ı nazar ederek, muhterem müellifi tebrik eder, kendilerini daha nice İslâmî müellefâta muvaffak bu­yurmasını Cenâb-ı Hak´dan niyaz eylerim.

27 Ağustos 1964

Ahmed DAV U DOĞ LU

İstanbul Yüksek îslâm Enstitı Müdürü [3]

Dilimin Döndüğü Radar

Dr. Ali Arslan Aydın Bey´i, henüz Mısır´da bulundukları sıra­da uzaktan uzağa ismen tanımış, İslâmi ilimler sahasında milletçe ve memleketçe duyulan boşluğu doldurmak üzere yetişenlerin ön sa­fında olduklarını öğrenerek, keyfiyeti sevinçle karşılamıştım.

Yüz yıllar boyunca İslâm Âlemine kıhçlariyle olduğu kadar, kalemleriyle de hizmet etmiş bulunan Türklerin kılıç ve kalem şe­hitlerinden armağan kalmış yurdunda, artık hem dînî ilimler öğre­timi, hem dînî ilimler öğretim müesseseleri, herkesin bildiği sebep ve âmiller yüzünden, zamanla indirâsa uğramış, hattâ bir aralık, Ürgüplü Hayri Efendi merhumun medreseleri ıslâh yolunda atmak istediği adımlardan, üst üste gelen yenilgiler ve bu yenilgilerin hu­sule getirdiği sosyal çalkantılar dolayısiyle müsbet bir netice alına­mamış, bu da yetmemiş gibi, Medreset-ül - Mütehassisin kapanmış, istanbul Dâr-ül - Fünûnu´na bağlı İlahiyat Fakültesi gelişmeden ve daha kuruluş hâlinde iken kapısını isteklilerin yüzlerine kapamak mecburiyetinde kalmıştı.

Memleketin din âlimine olan ihtiyacı İse, gün geçtikçe artma­ğa, «Bakıyye-i Eslâf» dediğimiz seçkin zevatın, ezcümle : Elmalıh Müfessir Muhammed Hamdİ Yazir, Arapkirli Hüseyin Avni Efendi­lerin, İzmirli İsmail Hakkı Beylerin, Babanzâde Naîm Beylerin, Ma­nastırlı İsmail Hakkılarm, İsmail Fennîlerin, Ferid Kamların, Meh-med Âkiflerin, Şerefeddin Yaltkayalarm... birer, birer ya hayat sah­nesinden çekilmeleri, veya tedris hayatından uzaklaşmaları ile, bu uzun zamanların bereketli ve hareketli sahası ıssız bir göl manza­rası almağa başlamıştı.

Hâsıl olan boşluğu gidermek için iki yol vardı : |

Bari» kaderin lûtfiyle hayatta kalmış kimselerden hususî su­rette ders alma yolu;

Diğeri, resmî müzaheret görülmemesine rağmen ferdî teşeb­büslerle, kazanılan fırsatlarla İslâm Âleminin belli başlı ilim ve ir­fan merkezlerinden birine giderek ve türlü güçlüklere katlanmayı göze alarak, dînî ilimler alanında sistemli bir tahsil görme yolu...

Birincisi, belki maddî imkânlar bakımından daha elverişli, şartları itibariyle daha kolay bir yoldu. Lâkin yeteri kadar.verimli olamazdı. Teferruatlı bulunan İslâmî ilimlerin bütününü bir zatdan almanın zamanı çokdan geçmişti. Esasen öyle allâme üstadlar çok­tan göçmüştü.

İkincisi, elbette güçlüklerle, bir yandan gurbet, bir yandan da ilim ve taallüm çilesine katlanma zaruretleriyle dolu bir yoldu. Lâ­kin bu güçlüklere göğüs gerdikten, çilelere katlandıktan sonra ne­tice, muhakkak surette göz ve gönül doyurucu, ihtiyaçlara gereği gibi cevap verici olacaktı.

işte aziz dostum, dünyada ve âhirette îman ve irfan kardeşim Dr. Ali Arslan Aydın Bey, Allah aşkıyle, Resûlullâh sevgisiyle, Tev-hîd´e hizmet ahdiyle bu ikinci yola girenlerden, girdiği yolun mezâ-himini göze alanlardan, olanca varlığını o ilâhî aşka, o ruhanî sev­giye, o ulvî hizmet ahdine verenlerden biridir. Ruhunda duyduğu, cem´iyette gördüğü boşluğu gidermek gayesiyle, bir ilim ve irfan kaynağına koşanlardan, orada kemâliyle dolup dönenlerden biridir.

Kendilerini, yurda geldiklerinden sonra şahsen tanımak bahti­yarlığına erdim. Bir aralık da, Konya Yüksek İslâm Enstitüsünde kısa bir müddet için birlikte öğretmenlik etmek zevkini tattım. Be­nim oradaki öğretmenliğim bir sel misâli geçip gitti. Onun, kim ne derse desin memleket ve millet için cidden lüzumlu ve hayırlı olduklarına inandığım, bu inançla açılmalarına, gelişmelerine ve yurt sathına yayılmalarına vüs´um nisbetinde ve Allah´ın lûtfu ölçüsün­de çalıştığım Yüksek İslâm Enstitülerinin birinde, Mevlânâ´nm him­met ve rûhaniyet gölgesinde kurulan Konya Yüksek İslâm Enstitü­sünde öğretmen olarak vazife görmesi, hem de kara, kışa, icabın­da, karakışa ehemmiyet vermeksizin gidip gelmek zahmetlerini göze alarak, binbir müşkile göğüs gererek, esas görev yeri Ankara´da iken Konya´da, Ankara´dan 255 kilometre ötede ek görev kabul et­mesi, tahsil için Mısır´a giderken gösterdiği Allah aşkının, Resû-lullah sevgisinin, Tevhide hizmet ahd ve cehdînin vicdanında hâlâ olanca diriliğiyle yaşadığını göstermektedir.

îlim sahasında «î´Iâ-yi Kelimetullah» bence işte budur. Unut­mamak gerektir ki; «Kelimetullâhi hiy-el - Ulyâ».

Ve işte ecri, ücretten üstün tutma zihniyeti... Dâima hatırla­mak gerektir ki; «Inne-Allâhe la-yudîu ecr-el -muhsinîn».

Doya doya, tarife sığmaz hazlar duya duya okuduğumuz bu eser, onun Konya Yüksek islâm Enstitüsünde takrir ettiği Kelâm ilmi derslerinin özü, genç bir Kelâm âliminin seviyeli sözüdür. ;

Bu eser, İlahiyat Fakültesinde ve Yüksek islâm Enstitüleri­mizde okuyanlar için olduğu kadar, islâm dîninin ilmiyyât ve fik-riyyâtmdan nasip almak isteyenler için de elden düşürülmiyecek, başta tutulacak bir kitaptır; bir Kitâb-ı müstetâb´dır.

Bilinen bir gerçektir ki Kelâm ilmi, mü´min kişinin taklid şed­dini aşıp, tahkik haddine ulaşabilmesini mümkün kılan yegâne yol­dur. Gerçi îmân, bir mevhibe-i Rabbaniyye, bir atıyye-i Sübhaniy-yedir. Lâkin o mevhibenin şükran ve atıyyenin imtinan borcu, an­cak Kelâm ilminin derinliklerine dalmakla, bu derinliklerden haki­kat incileri almakla, bu incileri gönüllere salmakla olur.

Dr. Ali Arslan Aydın Bey, Urvet-ül - Vüska´ya yapışmanın, f; Habl-i Metîn-i îlâhî´ye sarılmanın misalini vermiş, bu değerli eseriyle «Ebû Hâmid el - Gazzâlî´lerin ve Fahr-i Fâzîierin» nurlu yoluna girmiştir.

ty Şuna inanıyorum ki, Kur´ân-ı Azîm-üşşan´ın hakikatini anlamak, Resûl-i adîm-ul akrân´m hüviyetini kavramak, iki ilmi elde etmeğe bağlıdır : .

Bu ilimlerden birincisi Kelâm ilmi, ikincisi Tasavvuf ilmidir.

Diğer bir deyişle, ilâhî gerçekler burcuna yükselebilmek için,

insan ruhuna iki kanat lâzımdır : .

Kelâm kanadı, Tasavvuf kanadı.

Kelâm : Kal´in makal olması,

Tasavvuf : Makal´in hâl olmasıdır.

MakaTin de, hâl´in de gayesi: Azamet-i Ehadiyye ve hakikati Muhammediyye karşısında nâtıka-i beşeriyyenin lâl olmasıdır.

Kelâm : ilim gücüyle «Sidret-ül-Müntenâ»´ya varış, Tasavvuf : İrfan neşvesiyle, burhan feyziyle aczin kemalini idrak ile Hakikat-ül - Hakâyık´ın tecelligâhı olan Südde-i Kibriya´da yalvarıştır.

Kelâm ilminin başlamasıyladır ki şek´ler yakîn´e, Tasavvuf il­minin sistemleşmesiyledir ki oluş´lar buluş´a, sezişler görüşe inkılâb etmiştir.

Kelâm : İlmi nura iletmiş, Tasavvuf : Ruhu huzura yitirmiştir. Kelâm : «Ver - Râsihûne fi´l-ilm» tavsif-i Rabbanisine, Tasavvuf : «Elâ - inne Evliya´ - Allah» tebşîr-i Sübhânîsine mazhar olan zevâtm yoludur.

Gerek Kelâm, gerek Tasavvuf, îslâm dininin yayılma çağların­da Veseniyyet´den gelen şaşırtıcı, yanıltıcı, şüphe tuzağına düşürü­cü cereyanlara karsı uyarıcı, aydınlatıcı, kurtarıcı hizmetler gör­müştür.

Bu hizmetleri burada sıralamaya, saymaya lüzum yok.

Lüzum yok; çünkü bu cidden değerli eseri îm´ân gözüyle oku­yanlar, Kelâm ilminin ehemmiyetini gereği gibi kavrayacaklardır.

Tasavvufa gelince, o, ayrı bir sahadır. Erbabının himmetim bekliyor.

Dr. Ali Arslan Aydın Bey´i böyle bir eseri ilim âlemimize ka­zandırdıklarından dolayı tebrik eder, emsalinin neşrinde de kendisi­ni muvaffak kılmasını Cenâb-ı Hak´dan niyaz eder, değerli ilim ada­mımızın yolundan gidenlerin çoğalmasını candan dilerim.

23 Rebiülevvel 1384 Ankara

Kemâl Edîb KÜRKÇÜOGMJ

İlahiyat, Dil - Tarih Fakülteleri Sabık Öğretim G

İstanbul ve Konya Yüksek İslâm Enstitüleı

Sabık Öğretim Üyesi[4]

Bazı Düşünce Ve Özleyîşlee

Sayın Dr. Ali Arslan AYDIN, benden bu eseri için bir düşünce yazısı İstedi. Verdiği müsveddeyi dar vakitte tamamiyle okuyamadığımdan, esas yönünden de kendimi bu işe dilediğim derecede yetkili bulmadığımdan bah­settim. Ancak onu, bu konuda ikna edemedim : Beni değerlendirmekte çok ileri gidiyordu. Teveccühlü sözleriyle, bir vazifeyi yapmaya çağrılmış du­rumda kalmış oluyordum. İşte bunun için Sayın Aydın´tn eserinin, «Tevhîd» le ilgili bazı özleyişlerimi bir daha belirtmeye vesile olacağını söyledim.

Bizim kuşağımızın çocukları, okumaya, besmeleyle ve «Ey beni Yetiş­tiren, kolaylat da güçleştirme; ey beni Yetiştiren, hayırla tamamlat.» anla­mında Arapça bir dua ile başlatılırdı. Bu başlangıçtan önce, aile hayatımız­da büyüklerimiz, dînî bilgiler, telkinler ve örneklerle bizi hazırlamağa ça­lışırlardı. Kur´ân, ilk okuma kitabımızdı. Türkçe okumaya ondan sonra baş­lardık.

Sıbyafi (İlk okula basamak), İbtidaî ve Rüşdî (ilk öğretimin birinci ve İkinoİ devreleri), İdâdı (Orta-Lise) mekteplerinde, bize genişçe bir din bil­gisi verilirdi.

Din bilgisinin (İlm-İ Kelâm) demlen dalındaki bahisleri,, İdâdî´nin bi-rinci sınıfında «Mevâidül İn´âm Fi Berâhîn-i Akaaid´il İslâm» başlıklı bir ki­taptan ve bu dersin hocasından öğrenmeye başlamıştım. İkinci sınıfta, «Akaaid, İlm-i Kelâm» adları altında İslâmî inançlar hakkında bilgi almağa devam ederken, «Hakâyık-ı eşya (Eşyanın hakikatleri)» meselesi etrafındaki felsefî görüşler yüzünden bir sarsıntıya uğradım. Bu sarsıntıyı, dilimize çe­virdiğim İbn Rüşd Felsefesi´nin ikinci «Önsöz»´ünde [5] şöyle deyimlemiş-tim : «İbn-i Rüşd´ün felsefesini, delikanlılık çağımda Mülkiye-i Şâhâne (Mer­can) İdâsî´sine devam ederken, Arapça metninden dilimize çevirmeye özen­miştim; birkaç sahifesini çevirmiştim de.. Bu cesaretli teşebbüse o zaman İlmî, felsefî ve dînî şüphelerimin bir buhran hâlini almaya başlaması yü­zünden girişmiştim. Mektep dersleri, beni duyuramıyordu; hem gönlüm.hem zihnim aç kalmıştı. Buhrandan kurtulmak için kendilerine güvenme! ve dayanmak istediğim büyük çapta mütefekkirlerden biri de İbn Rüşd ol muştu.»

Orta öğrenim hayatımda bir yandan fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi olumlu bilimlerle´ akılcılığın etkisi altında bulunuyordum. Öte yandan İlm-i Kelâm dersleri de, akılcılığa İslâmî bir çeşni vermek istiyordu. Böy­lece, İlm-i Kelâmla, bir nevi «İslâmî akılcılık» yolu tutulmuş bulunuyordu.

Felsefeye yönelmemde ve dalmamda, İlm-i Kelâm´ın «Hakâyık-t eşya = Eşyanın hakikatleri» bahsiyle uğradığım sarsıntının büyük ölçüde hazırlayı­cı etkisi olmuştur. «İbn Rüşd´ün Felsefesi» kitabının yukarıda ilk satırları­nı naklettiğim İkinci «Önsöz»´ünde, o sarsıntıyla başltyan uyanıklığın benî eriştirdiği merhaleyi belirtmeye çalışmıştım. «İstanbul Yüksek İslâm Ens­titüsü Dergisi»´nin II nci sayısında çıkan (S. 47} -Kur´ân´da Akıl» başlıklı yazımdan da o merhaleden yoluma nasıl devam ettiğim anlaşılır.

Sayın Aydın´ın eserine taktığı ad ?ki «İslâm İnançları ve Felsefesi» (Tevhîd ve KelâmJ´dır? İslâm inancı tarihinden bir özettir. Kendisiyle ko­nuşurken, bu adı nasıl ve niçin seçtiğine dair ileriye sürdüğü düşünceler, eserini yazmak için harcadığı emeğin değerini de belirtmiş oluyordu. Ken­disine bu münasebetle «İslâm dininde akıl, vahy» bahsiyte ilgili özleyişle­rimden söz açtım. O, bu konuları kitabının ikinci cildinde işleyeceğini, bu yoldaki derinleştirmeleri iss, «İhtisas» sınıflarına bırakacağını söyledi. Bu duruma göre, ben de onun, dînî inanç tarihimizin akışına göre yürüyen ese­rinin; okuyanların zihinlerinde, bu tarihi ileriye doğru koşturan, İslâm inan­cını, vahiyle kaynaşmış dinamik akıl anlayışıyla geniş ufuklar içinde daha çok aydınlatan bir takım sorular uyandırmasını umuyorum. Akıl da vahy de aynı kaynaktan feyz alan ilâhî bağış (mevfribe)´lardir.

Rahmetli üstadım İsmail Hakkı İzmirli´nin «Mulâhhas İlm-i Tevhdî»´i ve «Yeni İlm-t Kelam-1!, «Tevhîd ve Keiâm»´ı yürütmek yolunda açılmış birer çığır, atılmış birer adımdı. Sayın Aydın´ın eseri de o yolda harcanılmış de­ğerli bir emeğin verimidir.

Hira Dağında yükselen ilâhî «İkra´ = Oku!» emri karşısında insanlığı, bütün olgunluğuyla ve ululuğuyla temsil eden Peygamberimizin duyduğu yüce ürpermenin ve heyecanın yankıları, inanmış yüreklerde hâlâ devam ediyor. Birlikçi bilim (İlm-i Tevhîd); insanlığın bu emri derinliğine kavrıya-bilmesi ve yaşayabilmesi için, yine o emri yorumlıyan ve açan âyetlerin ışığı altında -Birleştirici» bir kuvvet ve hidayet kaynağıdır.

İstanbul - 28 Ağustos 19Ç4

Nevzad AYASBEYOĞLU

İstanbul Y. islâm Enstitüsü İslâm Felseİ ve Mukayeseli Dinler Tarihi Hocası

«Ey Rabitimiz!

Bize, Yüce Katından Rahmet Ver,

Ve (Her) İşimizde (bizi) IJaşarıya Hazırla (Ulaştır.)»

(Kur´an-ı Kerîm - Kehf : 10 Meali) [6]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları:13-14.

[2] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları:15-16.

[3] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 17.

[4] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları:18-21.

[5] İbn Rüşd´ün Felsefesi, 1 ? Fas-ül Mekal. 2 ? Kitab-ül Keşf tercümesi, Nev-zad Ayasbeyoğlu. Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1955, s. 15

[6] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 22-23.