Rızık Meselesi

A) Rızık Kelimesinin Lügat Mânâsı
B) Bu Konudaki Mezhepler

Her canlının yaşamasını temin eden rızkını Hak Teâlâ´nm ver­diğini isbat etmek aklî delillerle olmayıp, naklî (yani dînî) deliller­ledir. Bu bakımdan rızık mes´elesinin «Sem´iyyât» adı verilen kısım­da incelenmesi belki daha uygun .olurdu. Fakat her canlının rızkı, Allahu Teâlâ´nm ilm-i ezelîsine, takdir ve iradesine uygun olarak verildiğinden, rızık, Hak Teâlâ´nm ilim ve irade sıfatları ile ilgili olup «Tekvin» sıfatının bir tecellîsidir. Zira Allah (c.c), «Rezzâk-ı âlem» dir. Bu bakımdan rızık, Hak Teâîâ´nm sıfat-ı fiiliyyesine, yani «Tekvin» sıfatma râcidir. işte bu ve aşağıda zikredeceğimiz sebeblerle, rızık mes´elesini, «Allah´ın Fiilleri» bahsinde incelemeyi daha uygun bulduk.[1]

A) Rızık Kelimesinin Lügat Mânâsı :

«Rızk» kelimesi masdardır. Dilcilere göre mânâsı «Faydalanılan şey» demektir. «Verilen şey» «El -Ata» mânâsına da gelir. Çoğulu «erzak» tır.

Istılah mânâsı üzerinde Ehl-i Sünnet âlimleri ile Mu´teziîe ara­sında görüş ayrılığı vardır. Bu farklı görüşler şu üç noktada görüş birliğine varıldıktan sonra ortaya çıkmıştır. İttifak olunan üç hu­sus şudur

1- Rızık, herhangi bir kula, veya yenip içilecek malın sahi­bine değil, yalmz Allahu Teâlâ´ya isnad ve izafe edilir.

2- Allah´dan başka rızık verici yoktur. Yani Hak Teâlâ, «Rez­zâk-ı Âlemdir.»

3- Haram olan şeyi yiyip içen veya ondan faydalanan kim­seler, kötülenmeye ve cezaya müstahak olurlar. [2]

B) Bu Konudaki Mezhepler :

Ehl-i Sünnet ve Mu´tezüe yukarda belirttiğimiz üç hususta it­tifak ettikten sonra, «Hak Teâlâ´ya istinad eden bir şey kabili (kötü olur mu, olmaz mı?» sorusuna cevap vermekte ihtilâfa düşmüşler­dir.

Mu´tezüe kelâmcıları bu soruya «hayır» diye cevap vermişler­dir. Çünkü onlara göre, «Allah, kötü olan şeyleri yapmaz ve onu istemez. Bu gibi şeyleri yapan bizzat kuldur. Yani kötü işler, Allah´ın irade ve kudretinin değil, kulun irade ve kudretinin eseridir. Bu ba­kımdan haram rızık değildir. Aksi halde, kötü olan haram Allah´a isnad edilir ve kul haram yemekten sorumlu olmazdı» diyorlar.

Ehl-i Sünnet ulemâsı ise yukarıdaki soruyu, «Evet» diye ce­vaplandırmışlardır. Çünkü Ehl-i Sünnet´e göre haram kötü ise de, herşeyin yaratıcısı Hak- Teâlâ olduğundan, haram da Yüce Allah´ın iradesi ve yaratmalıyladır. Yani haram olan şeylerin yaratılması da Allah´ın Fiillerindendir. Haramın kötü olması ise, kulun onu yersiz olarak ihtiyar ve iktisab etm esindendir. Çünkü bir şey, zâtı­na ve Allah´a nisbetle kötü veya iyi diye vasfedilemez. O halde kul, yenip içilmesi yasak edilen bir haramı, kendi irade ve ihtiyariyle kesbedip kazandığı İQin ondan sorumludur, diyorlar.

Bu sözlerden anlaşılacağı veçhile rızık mes´elesindeki ihtilâf, yalnız haramın rızık olup olmadığı hususunda toplanmaktadır. Bu ihtilâf ise; daha önceki bahislerde izah ettiğimiz «Halk-ı Ef*âl-i Ibâd» ve Allahu Teâlâ´nm şer ve kabih olan şeyleri irade edip et­memesi mes´elesindeki ihtilâftan doğmaktadır. Bu bakımdan rızık mes´elesi, bu iki ana mes´eleden doğan, fer´î bir inanç konusudur.

Şimdi, Ehl-i Sünnet ve Mu´tezile´nin bu konudaki görüşlerini ve rızkın her iki mezhebe göre tariflerini beyan edelim :

Ehl-i Sünnete Göre :

1- Haram olan bir şey, onu kesbedip kazanan kul için rızıktır.

2- Yegâne Râzık Hak Teâlâ´dır. O halde rızık blan haram da, yaratılma bakımından Allah´a isnad ve izafe edilir.

3- Haram da rızık ise de, Hak Teâlâ´nm, haram olan rızkı kulun kesbetmesine rızası yoktur.

4- Herkes kendi rızkını yer. Bir kimse başkasının rızkını yiyemiyeceği gibi, başka biri de onun rızkını yiyemez.

Yukardaki esasları tesbit eden Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğun­luğu rızkı şöyle tarif etmişlerdir :

«Eızık, Hak Teâla´nın, hayat sahihlerine, yiyip içmek üzere sevkederek kendilerine verdiği her şeydir.»

Bu tarif, insan veya hayvan her nevi canlıların, haram veya helâl her türlü nzıklarını, yiyecek ve içeceğin her çeşidini şumulu içine alır.

Bu tarife göre, helâl olan şeyler gibi, haram olan şeyler de rı-zıktır ve onu da canlılara sevkedip veren Hak Teâlâ´dır.

Sonra, her şahıs kendi rızkım yer, bir.şahsın rızkını başka bir şahıs yiyemez [3] «Yerde yürüyen (yer yüzünde yaşayan) bütün canlıların rız­kını vermek Allah´a mahsustur.» mealindeki âyet-i kerîme de bu tarifi kuvvetlendirmektedir. Rızık hükmünde olmayan emânet eşya da, tarifin şumülü dışında kalmıştır.

Fakat! «Kendilerine verdiğimiz nzıktan (başkalarına) sarfe-derler»[4] kerîmesine göre, yiyip içilmeyerek başkalarma sarfediİen şeyler de rızıktır. Bu gibi şeyler rızık olduğu halde tarifin dışında kalmıştır.

Bu itiraza şöyle cevap verilmiştir :

Başkalarına inf ak olunan şeylere rızık tesmiye edilmesi mecaz­dır. Çünkü bir şeyin başkasına verilmesi, o şeyin rızık olmasına se-bfebdir. Bu bakımdan rızka sebeb olan şeye de rızık ismi verilmiş­tir.

Bazı Eş´ariler ise rızkı :

«Hak Teâlâ´nm hayat sahihlerine, yiyip içerek, gıdalanmak, veya başka türlü faydalanmak üzere sevkederek, onlara verdiği şey­lerdir.» şeklinde tarif etmişlerdir.

Bu tarif, birinci tariften daha geneldir. Çünkü, yiyecek içecek­ten başka, kendisinden faydalanılan şeyler de rızık oluyor. Bu ta­rifi, yukarıda zikredilen her iki âyet de teyid etmektedir. Zira baş­kalarına sarfedilen şeyler, verene sevab, alana fayda verdiğinden, biri veya her ikisi için de rızık sayılabilir.

Fakat, emanet eşya da rızkın tarifi içine giriyor. Çünkü emâ­neti alan şahıs, o eşyadan faydalanabilir. Halbuki Örfe göre emâ­net eşya rızık sayılmaz. Sonra, bu tarife göre, bir kimse, diğer bit kimsenin rızkını yiyebilir.

Ancak bu iki husus, ikinci tarifin değerini düşürecek mahiyet­te görülmemiştir. Her iki tarif de, maksadı ifadeye kâfi ve yeter­lidir.

Mu´tezile´ye Göre İse :

Yukarıda belirttiğimiz sebebden, haram, rızık değildir. Allah´a isnad edilemez. Bu esasa göre rızkı bazıları «Rızık : Sahibinin yediği bir mülktür.»

Diğer bir kısmı da :

«Faydalanmaktan men olunmayan şeydir» şeklinde tarif etmiş-lerdir.

Her iki tarife göre de, rızık, Hak Teâlâ´nm, üzerinde tasarruf etme, yani kullanma izni verdiği şeylerdir. Bu tarife göre rızık, yal­nız şer´an helâl olan şeyler olup, haram sayılan şeyler rızık değil­dir. Çünkü haram olan eşya üzerinde tasarruf hakkı yoktur. Onun kazanılması da yasaklanmıştır. Bu esasa göre meselâ domuz eti yi­yen veya şarap içen bir şahıs merzuk (rlzıklanmış) sayılmaz.

Mu´tezile´nin bu iki tarifine de aşağıdaki itirazlar yapılmak­tadır :

1- Hayvanlar yiyip içtikleri rızıklarına mâlik olmadıklarına

veya haramdan men olunmaları söz konusu olmadığına göre, her iki tarif de, hayvanların rızkına şâmil değildir. Yani yalnız, insan­lar rızık sahibidir. Halbuki :

Âyet-i kerîmesi, yeryüzünde yaşayan her nevi canlıların rızkı ol­duğunu ve bütün canlıların rızkını Hak Teâlâ´nın verdiğini açıkça ifa­de etmektedir. O halde, yukarıda zikredilen tarifler bu âyet-i kerî­meye aykırıdır.

2- Her iki tarife göre, bütün ömrü boyunca haram, yiyip içen bir kimse merzûk (yani rıziklanmış) sayılmaz. Çünkü Mu´tezile´ye göre rızık, üzerinde ger´an tasarruf hakkı bulunan veya kazanılması şer´an yasaklanmayan eşya, yani helâl olan şeylerdir. Halbuki yer­yüzünde bulunan her canlının merzûk olduğu, «... Ve ma min dâb-betin...» âyet-i kerîmesinden gayet açık olarak anlaşılmaktadır.

Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden, Ehl-i Sünnet görüşünün daha kuvvetli ve âyetlere uygun olduğu açıkça anlaşılmaktadır [5]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 370.

[2] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 370.

[3] ) Hûd : 6.

[4] Bakara : 3.

[5] Bak : Şerh-i Mevâkıf C. III, s. 137-138; Şerh-i Makâsıd C. III, s. 119-120; Kitab-ül - İrşâd, s. 364 - 366 İmam-ül Haremeyn el Cüveyni, Tahkik; Prof. M. Yusuf Musa. Kahire 1950; Prof. Salih Musa Şeref : Fakülte Notlan, s. 21-24-28. Kahire 1952; Şerh´ul-Akâid en-Nesefiyye s. 383085.

Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 371-374.