Âmm(Umûm) ve Delaleti

Umum Lafızları
Âmmın(Umûmun) Delâleti
Âmmın(Umûmun) Çeşitleri
Tahsis ile Nesh Arasındaki fark
Tahsis Delili
Müstakil Olmayan Muhassıs (Tahsis delili)

Âmm(Umûm) Kendine uygun olan bütün fertleri istiğrak eden (kapsayan) lafızdır. Veya lugavî vaz´ı itibariyle muayyen bir taifeye hasretmeksizin aranan vasıfları hâiz fertlerin tamamına şâmil olan lafızdır. Meselâ "Her mümin cennettedir, her kâfir cehennemdedir, kim silahını bırakırsa emandadır" sözleri muayyen fertlere hasretmeksizin bu vasfı taşıyan herkese şâmildir.

Umumilik lafızların sıfatlanndandır. Çünkü lafız bütün fertleri istiğrak ettiğine (kapsadığına) delâlet eder. Âmm(Umumi), mutlak ve nekreden şu hususlarda farklıdır: Âmm, lafzın fertlerinin hepsine şâmil olduğunu gösterir. Mutlak ise meselâ " = kişi" lafzında olduğu gibi şümul ifade etmeden hakikata yani şuyû´ yoluyle fertlerinden her hangi birine delâlet eder. Nekre ise meselâ "bir adam" sözünde olduğu gibi istiğrak etmeden ve hepsine şâmil olmadan dünya­daki adamlarından her birisine delâlet eder.

Umum Lafızları

Umumun bir takım lafızları vardır ki şunlardır[1]

1 - Cemaat = kalabalık ifade eden lafızlar:

lafızları gibi: "Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir" (Tur: 52/21); "Yoksa "biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz" mu diyorlar" (Kamer: 54/44); "Arzda olanların hepsini sizin için yarattı" (Bakara: 2/29); "Müşrikler nasıl,sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı kopyekün savaşın" (Tevbe: 9/36) ve "Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız." "Hepiniz çobansınız ve her çoban gütdüğünden mes´uldür."; ayet ve hadisleri buna dair misallerden bazılarıdır.

2- Cins için olan lam-ı tarifle veya izafet sebebiyle marife yapılan müfred ve cemi lafızlar:

Lamı tarifle marife yapılan cemiye misaller: "Muhakkak müminler kurtuluşa ermiştir." (Müminun: 23/1);" Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar" (Ahzab: 33/35); " U-l>

Muhakkak Allah bütün günahları bağışlar" (Zümer: 39/53); | Allah ihsan edenleri sever" (Bakara: 2/195). Bütün bunlar umum ifade eder, çünkü cins bu fertlerin her birinde tahakkuk eder. İzafetle marife olan cemiye misaller:

= Allah sizin çocuklarınız hakkında şunu emreder" (Nisa: 4/11); "= Onların mallarından sadaka al" (Tevbe: 9/103). Bu izafetlerden her biri umum ifade eder. Delili ise bunlardan istisnanın sahih olmasıdır, istisna yapılabilmesi lafzın âmm olduğuna delâlet eder.

Lam-ı tarif ile marife yapılan müfrede misal: "Hırsız erkek ve hırsız kadının ellerini kesin" (Maide: 5/38); "Zina eden kadın ve zina eden erkeğe yüzer sopa vurun" (Nur: 24/2); "Allah alış-verişi helâl faizi haram kıldı" (Bakara: 2/275); "Muhakkak insan hüsrandadır" (Asır: 103/2). Bütün bunlar umum ifade eder. İzafetle marife yapılan müfrede misal Rasûlullah (s.a.) deniz hakkındaki "Onun suyu temiz ölüsü helaldir" sözleridir. Bu hadis denizde ölen hayvanların hepsinin helal olduğuna delâlet eder.

3- Nefide, nehiyde ve şartta nekre umum ifade eder.

Nefiye misal: "Dinde zorlama yoktur" (Bakara: 2/256) ayet-i kerimesi, "Varise vasiyet yoktur", "Zarar vermek ve zarara zararla mukabele etmek yok­tur", "Mekke fethinden sonra hicret yoktur" gibi hadisler, nehiyde nekreye misal: "Onlardan ölen hiçbirinin cenaze namazını asla kılma" (Tevbe: 9/84). Nehiy cümlesinde ´hiçbiri" kelimesi geldiği için hüküm münafıkların hepsine şâmildir. Şartta nekraya misal: "Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirirler ve "eskiden beri devam edegelen bir büyüdür" derler. (Kamer: 54/2). "Birfasık size bir haber getirirse" (Hucurat: 49/63) ayetleri umum ifade eder.

Olumlu cümlede ise nekre ancak bir karine olursa umum ifade eder. Meselâ "Allah size bir inek kesmenizi emrediyor" (Bakara: 2/67). Çünkü, istenilen şey mutlak emri yerine getirmektir, bu da her hangi bir inek kesmekle tahakkuk eder.

4- İsmi mevsuller:

Bunlardan başkası size helal kılındı" (Nisa: 4/24) ayetindeki" ´

Yerdeki ve göklerdeki şeyler Allah´ındır" (Bakara: 2/284) ayetindeki" L. " harfleri

De ki: Kim sapıklıkta ise çok mer­hametli olan Allah ona mühlet verir" (Meryem:´ 19/75) ayetindeki" harfi.

Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler" (Nisa: 4610) ayetindeki "

Kadınlarınızdan adetten kesilmiş olan­lar" (Talak: 65/4) ayetindeki

kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı" (Nisa: 4/15) ayetindeki ",

Hamile olanların iddeti ise doğum yapmalarıdır" (Talak: 65/4) ayetindeki gibi ismi mevsuller umum lafızlarındandır.

5- Şart isimleri: Meselâ:

Sizden her kim hilâli görürse oruç tutsun" (Bakara: 2/185) ayetindeki "

mümini öldüren kimsenin mümin bir köle azat etmesi gerekir" (Nisa: 4/92) ayetindeki" er

Hayır kastıyla verdiğiniz ne varsa size nok­sansız olarak verilir" (Bakara: 2/272) ayetindeki

Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O´na hastır" (İsra: 17/110) ayetindeki

Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır" (Nisa: 4/78) ayetindeki "cyJ " lafızları da umum bildiren lafızlardandır.

6- İstifham isimleri: meselâ:

iyilik eden bir kimse olarak ken­dini Allah´a teslim edenden din bakımından daha güzel kim olabilir" (Nisa: 4/1255;

Allah böyle misal vermekle ne murad eder" (Bakara: 2/26); Allah´ın yardımı ne zaman?" (Bakara: 2/214); "-Allah´ı bırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılar ne­rede?" (Araf: 7/37) ayet-i kelimelerindeki lafızlan istif­ham isimleridir.

Bütün bu lafızların delâleti fertlerin tamamını istiğrak ettiği için lügatte hakiki vaz´ı ile umuma delâlet eder. Bu lafızlar istiğrakın haricinde kullanıl­dığında, mecazî mana kastedildiğine dair bir karine bulunması lazımdır.

Âmmın Delâleti

Âmm lafzı ya umumu üzre kalır veya tahsis edilir. Tahsis edilirse tahsise uğrayan lafzın tahsisten sonra geri kalan fertlerine delâleti cumhura göre kat´î değil zannîdir. Çünkü tahsis illeti tahsisten sonra tahsis edilen diğer fertlerde ta­hakkuk edebilir. Bu sebeple âmmın tahsisten sonra geri kalanlara delâleti kat´î olmaz zannî olur.

Tahsis edilmeyip umumu üzre kalan âmm ise bütün fertlerine delâlet eder. Çünkü lafzın umum siğasından akla ilk gelen umum oluşudur.

Ancak âlimler tahsis edilmeyen âmmın bütün fertlerine delaletinin sıfatı hakkında ihtilaf ettiler: Delâleti kat´î midir yoksa zannî midir?[2]

Cumhur yani Malikî, Şafiî ve Hanbelîlere göre âmmın bütün fertlerine delâleti zannîdir, çünkü her âmm´ın tahsise ihtimali vardır, hiç bir âmm yoktur ki tahsis edilmiş olmasın. Tahsis edilmemiş âmm nâdirdir. İşte bu, âmm´ın bütün fertlerine delâleti konusunda bir şüphe bırakır.

Bu asıl üzerine şu kaide bina edilir: Âmm´ın zannî delil ile tahsisi sahih olur ve âmm ile has arasında tearuz bulunmaz. Yani hâs ile delâlet ettiği hu­susta, âmm ile de bunun dışında kalan kısmında amel edilir. Çünkü âmm delâ­leti zannî, has´ın ise delâleti kat´îdir, zannî ile kat´î arasında tearuz olmaz.

Hanefîlere göre ise bir kısmı tahsis edilmemiş âmmın delâleti kat´îdir, çünkü âmm lafzı umum için vaz olunmuştur dolayısıyle tahsisine dair bir delil bulunmadıkça "umum" vasfı onda bakidir. Tahsis ihtimali de nâdirdir ve delil­sizdir, delilsiz ihtimallerin lafızlara tesiri olmaz, dolayısıyle âmm´ın kat´iyyetine tesir etmez.

Bu asıl üzerine şu kaide bina edilir: Âmm´ın zannî delil ile tahsisi sahih olmaz, çünkü zannî olan kat´î olanı tahsis etmez ve tahsis edilmemiş âmm ile has arasında tearuz meydana gelmez, çünkü her ikisi de kat´îdir.

Bu esasa binaen Hanefîler "Üzerine Allah´ın ismi zikredilmemiş şeyler­den yemeyin." (En´am: 6/121) ayetinin umumu ile amel ederek kasten besmele terkedilerek kesilen hayvanın yenilmesini haram kılmışlar ve bu ayeti "İster besmele çeksin ister çekmesin müslümanın kestiği helaldir" hadisi ile tahsis et­memişlerdir. Çünkü bu hadis haber-i vahiddir. O da zannîdir.

Şafiîler ise besmeleyi kasten de terketse müslümanın kestiğinin yenmesini mubah görmüşlerdir. Çünkü onlara göre ayetin zannî olan umûmu yine zannî olan bu hadisle tahsis edilir, zira zannî ile zannînin tahsisi caizdir.

Yine Hanefîler "(Boşanan) o kadınları gücünüz nisbetinde oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun" (Talak: 65/6) ayet-i kerimesinin umumunu aİarak beynûnet-i kübra ile boşanmış bir kadın için nafka ve iskanı koca üzerine vacib kılmışlar ve Rasûlujlah´ın kendisine ne nafaka ne mesken hakkı vermediğini zikreden Fatıma binti Kays hadisi ile bu ayeti tahsis etmemişlerdir.

Cumhur ise ashabı kiramın şu fiillerini esas alarak Kur´an-ı Kerim´in âmm´mını haberi vahid ile tahsis etmişlerdir. Zira onlar:

"Bunların dışındaki kadınlar size helâl kılınmıştır" (Nisa: 4/24) ayetini mahrem olan kadınları bir nikah altında toplamayı nehyeden "Kadın ne halası ne de teyzesi üzerine nikahlanamaz" hadisi ile tahsis etmişlerdir. Miras ayetle­rini "Katil varis olamaz", "Ne kafir müslümandan ne de müslüman kafirden mi­ras alamaz" hadisleriyle tahsis etmişlerdir. "Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı" (Bakara: 2/177) ayetini "Kâfiri öldüren müslüman öldürülmez" hadisi ile tahsis etmişlerdir. Yine "Hırsız erkek ve hırsız kadının ellerini kesin" (Maide: 5/38) ayetini "Dinarın dörtte biri ve daha fazlası için hırsızın eli kesilir." hadisi ile tahsis etmişlerdir. Bunlar haber-i vahid ve kıyas gibi zannî delil ile ânımın tahsis edildiğine dair misallerdir.

Ânım ile hâssın tearuzu meselesindeki ihtilafın semeresine misal, ziraî mahsullerin ve meyvaların zekatının nisabıdır. Ebu Hanîfe topraktan çıkan­larda nisabı şart koşmazken Ebu Yusuf ve Muhammed ile cumhur nisabı şart koşmaktadırlar ki burada nisab beş vesk yani 653 kg dır. Bu ihtilafın sebebi iki hadisin tearuzudur. Bunlar:

"Hurmanın beş veskinden aşağısında zekat yoktur" hadisi ile "Yağmur ve kaynak sularıyle sulananda veya suya yakın olması sebebiyle sulanmayanlarda zekat onda bir, taşıma su ile sulananda yirmide birdir" hadisleridir. Hanefîlere göre beş veskın altındakinde zekat olup olmadığında âmm ile has tearuz etmiştir ve bunların hangisinin nâsih olduğu da bilinmemektedir, o halde râcih olanı ile amel edilir. Râcih olanı da âmm olanıdır, çünkü az olan mahsulde de zekatı vacip kılmaktadır. Dolayısıyle ihtiyeten onunla amel edilir.

Cumhur ise birinci hadis ile ikincisini tahsis etmiş beş vesktan az olan mahsulde zekatı (öşür) vacib görmemişlerdir. Yani has amma tercih edilmiş ye nisab şart kılınmıştır.

Âmmın Çeşitleri

Âmm üç çeşittir[3]

1- Kat´î olarak umum murad edilen âmm. Bu, tahsis ihtimalini nefyeden bir karineye sahip olan âmmdır. Meselâ: "Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah´ın üzerinedir" (Hud: 11/6); "Biz her canlıyı sudan yarattık" (Enbiya: 21/30) gibi ayetler tahsis olunamayacak, değişmeyecek ilahî bir kanun olarak vaz olunmuş âmmdır.

2- Kat´î olarak has murad olunan âmm. Bu da, âmm olarak kalmasını nefyeden bir karineye sahip olan âmm´dır. Meselâ "Yol bakımından gidebilenlerin o evi haccetmesi Allah´ın insanlar üzerinde bir hakkıdır." (Âli

imran: 3/97) ayet-i kerimesi mükellef olanlara tahsis edilmiş bir âmmdır, zira akıl çocuk ve mecnunların bundan çıkarılmasını gerektirir. "Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bedevi Araplara Allah´ın Rasûlünden geri kalmaları yakışmaz" (Tevbe: 9/120) ayetindeki "Medine halkı ve bedevilerden" maksad buna gücü yetenlerdir, çünkü akıl âciz olanların bundan çıkarılmalarını gerek­tirir. "O, Rabbinin emriyle her şeyi yıkar mahveder" (Ahkaf: 46/25) ayeti de böyledir. Yani "yıkımı ve mahvi kabil olan her şey" demektir.

3- Mutlak âmm: Bu, umumî veya hususî olduğuna delâlet eden her hangi bir karine bulunmayan âmmdır. Muhtelif sîgalarıyle umumî naslann çoğu bu şekildedir. "Boşanan kadınlar üç kuru´ beklesinler" (Bakara: 2/228) misalinde olduğu gibi tahsisine dair delil bulununcaya kadar bunların umum olacağı za­hirdir.

Ânımın Tahsisi

Ânımın tahsisi, lafzı âmmın fertlerinden bazılarına has kılmak veya onun umum oluşundan çevirip şâmil olduğu fertlerden bazılarını murad etmektir. Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde âmm ile onun bazı fertlerinin murad edildiğini beyan eden pek çok misaller vardır. Meselâ miras ayetlerinin "Katile miras yoktur", "Biz miras bırakmayız bizim bıraktıklarımız sadakadır" hadisleriyle tahsisi böyledir. Bu iki hadiste miras hükmünün her akraba için meşru kıhnmadığı beyan edilmektedir. Yine "Hırsız kadın ve hırsız erkeğin ellerini kesin." (Maide: 5/38) ayeti "Dinarın dörtte birinden azı için el kesme yoktur" hadisi ile tahsis edilmiştir. Burada da el kesme hükmünün her hırsız için meşru kıhnmadığı beyan edilmektedir.

Tahsis ile Nesh Arasındaki fark:

Hanefîlere göre tahsis´in mutlaka âmm ile beraber gelen bir delil ile yapıl­ması lazım gelir, nesih ise bilâhare gelen bir delil ile olabilir. Meselâ Hanın meşruiyetine dair "Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin etmeleridir" (Nur: 23/6) ayet-i kerimesi, haddi kazif hakkındaki "Namuslu kadınlara zina isna­dında bulunup dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun" (Nur: 23/4) ayetinin bir cüz´ünü neshetnıiştir. Zira ikinci ayet ister eşine ister başkasına zina isnadında bulunsun her isnadda bulunana şâmil iken daha sonra liân ayeti gel­miş, hadd-i kazif ayetini sadece eşinden başkasına zina isnadında bulunanlara tahsis etmiştir.

Tahsis Delili

Alimler âmmı tahsis eden delil hakkında ihtilaf etmişlerdir: Bu delil âmm ile beraber ve müstakil olması şart mıdır .değil midir? Bu hususta iki görüş var­dır[4]

Cumhura göre vürûdu, amel etme vaktinden sonraya geciktirilmemek şartıyle tahsis delili, âmm nassından müstakil bir lafız olabileceği gibi müstakil olmayabilir de. Yani tahsis delili amma muttasıl da olur munfasıl da olur. Şayet âmm ile amel etme vaktinden sonraya bırakılırsa o takdirde bu delil muhassıs (tansis edici) değil neshedici olur.

Hanefîler ise tahsis delilinin müstakil ve muttasıl olmasını şart koşmuş­lardır. Şart ve istisna gibi âmm´dan müstakil olmazsa buna tahsis değil kasr denir. Amma muttasıl olmazsa ona da "zımnî nesih" denir. Bu takdirde Hanefî-lere göre tahsis müstakil ve muttasıl bir delil ile amma dahil olan fertlerden bazılarını murad etmektir.

İki görüş arasındaki fark:

Cumhura göre tahsisin manâsı daha umumî ve daha şümullüdür. Zira onlara göre, âmm ile amel etme vaktinden sonraya gecikmemek şartıyle delil müstakil olsun olmasın, mukarin olsun müteahhir olsun onunla âmm tahsis edilir. Hanefîlere göre ise tahsis eden delilin müstakil ve mukarin olması lazım­dır.

Cumhura göre tahsis eden delil müstakil ve gayri müstakil olmak üzere iki kısımdır ve her birinin şartlan vardır. Hanefîlere göre muhassıs akıl, örf ve âdet ve amma mukarin müstakil nas olmak üzere üç nevidir.

Müstakil Muhassıs (Müstakil tahsis delili):

Bu, âmm olan nassın bir cüzü olmayan delildir. Cumhura göre bu altı nevidir: His, akıl, örf ve âdet, icmâ, sahabe kavli ve nas.

a) His ile tahsis:

Akîm rüzgarını anlatırken Allah (c.c.) şöyle buyurur: "Rabbinin emriyle o her şeyi yıkar mahveder." (Ahkaf: 46/25). Biz İlişlerimizle biliyoruz ki o yeri ve gökleri ve oradaki yıldızları ve daha pek çok şeyi yıkmadı. Dolayısıyle his bu umumu tahsis etmektedir. Sebe kıraliçesi Belkıs´ten bahsederken "Ona her şey verildi." (Nemi: 27/23) denilmekte. Bu da hisle tahsis edilir. Çünkü Süleyman (a. s.) in elinde bulunan şey onun elinde yoktu.

b) Akıl ile tahsis:

Teklif ayetlerini çocukları ve mecnunları istisna ederek sadece teklif ehliyetine sahip olanlara tahsis etmek bu kabil bir tahsistir. Meselâ "Beyti haccetmek Allah´ın insanlar üzerinde hakkıdır." (Bakara: 2/21); "Ey insanlar Rabbinize ibadet edin." (Bakara: 2/21) ayetlerinden her biri âmmdır ancak akıl yolu ile sadece teklife ehil olanlara has kılınmıştır.

c) Örf ve âdet ile tahsis:

Bu, örfün kavlî ve fiilî her iki kısmına da şâmildir. Kavlî olan örfe misal "dirhem" sözüdür. Mutlak söylendiği zaman o ülkede çoğunlukla kullanılan para kastedilir. Amelî örf ise meselâ "taam" lafzından "buğday" kastedilmesi bu kabildir. "Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirsinler." (Bakara: 2/233) ayetini Malikîler, ayetin nazil olduğu sırada Kureyş arasında yaygın olan örfe dayana­rak aşağı tabakadaki kadınlara has bir hüküm olarak kabul etmişlerdir. Zira onların âdetinde asil kadınlar çocuklarını emzirmezlerdi.

d) İcmâ ile tahsis:

Köle ve kadınlara cuma namazının farz olmaması üzerindeki icmâ bu kabildendir. Zira bu icmâ ile "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için nida olunduğu zaman Allah´ın zikrine koşun" (Cuma: 62/9) ayeti tahsis edilmiş oluyor. Ayrıca köleye haddi kazfin yarısının tatbik edilmesi üzerine icmâ ile "İffetli kadınlara zina isnadında bulunup sonra da dört erkek şahit getiremeyenlere seksen sopa vurun." (Nur: 24/43) ayetinin umumu tahsis edilmiş olmaktadır.

e) Sahabe kavli ile tahsis:

Hanefî ve Hanbelîlere göre bu caizdir, çünkü onlara göre sahabe kavli hüccettir, kıyasa tercih edilir o halde muhassıs olur. Zira sahabe kendi nazarında tahsise uygun bir delil bulunmadıkça Rasûlullah´tan duyduğunu terkedip aksi ile amel etmez. Hz. Ömer´in ictihadlan sahabe kavli ile tahsise açık misallerdir.

f) Kitap ve sünnette bulunan nasla tahsis:

Meselâ "Boşanan kadınlar üç kuru´ beklesinler." (Bakara: 2/238) ayet-i kerimesi hamile olan ve olmayanlara, zifaftan önce ve sonra boşananlara şâ­mildir. Ancak "Hâmile olanların iddeti doğum yapmalarıdır." (Talak: 65/4) ayeti hamile olanları, "Mümin kadınları nikahlayıp da henüz dokunmadan onları boşarsanız, onları iddet müddetince bekletmeniz gerekmez" (Ahzab: 33/49) ayeti de zifaftan önce boşananları bundan tahsis (istisna) etmiştir.

Usûlcüler Kur´anın âmm´ının Kur´an ile ve mütevâtir sünnet ile tahsisi­nin caiz olduğu üzerinde ittifak etmişler ancak Kur´an´ın haber-i vahidle tahsisi hususunda ihtilaf etmişlerdir. Cumhur buna mutlak şekilde cevaz verirken Hanefîler (ayetle veya mütevâtir sünnetle âmm tahsis edilmişse) bunun haberi va­hidle tahsisinin caiz olmayacağını söylemişlerdir.

Cumhur pek çok misal ile bunu delillendirmişlerdir. Meselâ: "Denizin suyu temiz ölüsü helaldir." hadisi "Meyte size haram kılınmıştır." (Maide: 5/3) ayetinin umumunu tahsis etmiştir. "Katile miras yoktur." hadisi miras ayetlerinin umum hükmünü tahsis etmiştir. "Neseb yolu ile haram olanlar süt emzirme yolu ile de haram olur." hadisi "Bunların dışındaki kadınlar size helâl kılındı." (Nisa: 4/24) ayetinin umumunu tahsis etmiştir. Recm hadisi zina ayetinin umumunu tahsis etmiştir. "Dinarın dörtte birinden azı için el kesme yoktur" hadisi hırsızlık hükmünü beyan eden ayetin umumunu tahsis etmiştir. Râcih olan görüş de budur.

"İtibar lafzın umumî oluşunadır, sebebin hususî oluşuna değildir" kai­desi:

Kur´an-ı Kerîm´de ve hadis-i şeriflerde hususî bir hâdise veya muayyen bir sual sebebiyle fakat umumî bir sîğa ile pek çok nas vârid olmuştur. Bunların umumu ile amel etmek vacib olur. İster bir sual ister bir hadise olsun sebebin hususi olmasına itibar edilmez. Çünkü nassda hükmün umum sîğasıyle gelmesi bu hükme götüren sebebin tahsis edilmediğine bir karinedir. Meselâ hırsızlık hükmüne dair ayet muayyen bir hırsızlık olayı, Safvan´ın giyeceğinin çalın­ması veya bir kalkan çalınması üzerine nazil olmuştur. Zıhar âyeti, hanımı Havle binti Salebe´ye zıhar yapan Evs bin Sâmit hakkında; liân ayeti Hilal bin Ümeyye hakkında nazil olmuş ve bunların her biriyle o hususi hadise değil umum murad edilmiştir.

Deniz suyu ile abdest almanın hükmü Rasûlullah (s.a.) a sorulduğu za­man söyledikleri "Onun suyu temiz ölüsü helaldir." sözü umumu ile bütün taha­ret çeşitlerine şâmil olur, umumu ile amel etmek vacib olur, sorunun hususiyle abdest hakkında olmasına itibar edilmez. "Hangi deri dabağlanırsa temiz olur." hadisi dabağlanan her deriye şâmil olur ve o artık temizdir. Sözün söylendiği hadiseye itibar edilmez ki o da şudur: Rasûlullah (s.a.) Meymûne´nin kendiliğ­inden ölüp kalmış koyununu görmüş ve bu sözü söylemiştir. Hüküm koyun hakkında söylendiği için ona has kalmaz.

Müstakil Olmayan Muhassıs (Tahsis delili)

Bu, âmm olan nassın bir cüzü olan şeydir ki istisnaî muttasıl, şart, sıfat (vasıf) ve gaye olmak üzere dört çeşittir.

a) İstisnaî muttasıl: Buna misal "Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye) zorlanan hariç, kim iman ettikten sonra Allah´ı inkar ederse..." (Nahl: 16/106) ayeti verilebilir. Bu ayet, kalb imanla mutmain olmak şartıyle sadece dil ile söylenen zahirî inkarı istisna etmektedir. O halde haram olan inkar, rıza ve ihtiyar ile yapılan inkar olmaktadır. Müeccel borcun yazıl­masını emreden ayet-i kerimedeki "Ancak aranızda çevirdiğiniz peşin yaptığınız bir ticaret olursa o müstesna, o zaman bunu yazmamanızda size bir vebal yoktur" (Bakara: 2/282) istisnası da buna bir misaldir.

b) Şart: "Eğer eşlerinizin çocukları yoksa bıraktıkları (miras) nın yarısı sizindir" (Nisa: 4/12) ayet-i kerimesi kocanın mirasın yarısını haketmesini ölen eşin çocuğu bulunmaması şartı ile tahsis etmiştir.

c) Sıfat: Üvey kızın haram olması hakkında, ayeti kerimede "Zifafta bulunduğunuz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız... size haram kılındı" (Nisa: 4/23) buyrularak üvey kızın haram olmasını annesiyle zifafta bulunmuş olma vasfına bağlamıştır. "İçinizden imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse elleriniz altında bulunan "imanlı" genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın" (Nisa: 4/25) ayet-i kerimesinde cariyelerle evlenmenin cevazını "imanlı" olma vasfı ile tahsis etmiştir.

d) Gaye: "Ey iman edenler namaz kılmak istediğiniz zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın" (Maide: 5/6) ayetinde abdest alırken ellerden yıkanması vacib olan kısmını dirseklerle tahsis etmiştir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şerhi Tenkîhu´l-Fusûi. s. 179; Müsellemü´s-Subût: 1/197; el-ihkam, Âmidî: 2/37; el-Medhal ilâ Mezhebi Ahmed:. s. 109; İrşadu´l-Fuhûl: s. 101.

[2] Keşfü´l-Esrâr. 1/291; el-Muhalla ala Cem´i´l-Cevâmi: 1/236; el-Medhal ilâ Mezhebi Ahmed: s. \;İrşadWl-Fuhûl:&. 100.

[3] er-Risâle, İmam Şafiî: s. 53.

[4] Keşfü´l-Esnır. 1/306; Hâşiyetü´l Bennânî alâ Cem´i´l-Cevâmi: s. 72; el-Medhal ilâ Mezhebi Ahmeci. s. I 14; İrşadü´l-Fuhûi. s. 128.