Nassın Şer´i Hükme Delalet Yolları

Hanefîler lafzın manaya delalet yollarını dört kısma ayırmışlardır. Bun­lar: Nassın ibaresi, nassın işareti, nassm delaleti ve nassın iktizasıdır. "Nass" dan maksad, manası anlaşılan lafızdır.

1- Nassın İbaresi

"Nassın ibaresi" demek, sözün kendisinden kastedilen manaya delalet etmesi demektir. Yani ister asıl ister ikinci derecede kastedilmiş olsun kelime­den hemen anlaşılıveren manadır. Şer´î naslardan her birinin ibaresinin delalet ettiği bir mana vardır. Bu ya kelimeden bizzat kastedilen manadır -ki asıl kas­tedilen budur- veya asıl olmayıp tâbi (ikinci derecede) olarak kastedilen bir mana olur. İşte buna "tebeî mana denir[1]. Bu ikisi arasındaki fark şu misallerle ortaya çıkacaktır:

"Allah alış-verişi helal faizi haram kıldı." (Bakara: 2/275) ayet-i kerimesi­nin bir asıl kastedilen manası vardır ki bu alış verişle faizi ayırmaktır. Çünkü ayet-i kerime yine Kur´an-ı kerimin naklettiğine göre "alış-veriş de faiz gibidir" diyen cahiliye insanı ve yahudilere cevap vermek için nazil olmuştur. Bu ayetin teb´an kastedilen başka bir manası daha vardır ki bununla asıl kastedilen mana anlatılmak istenmektedir. İşte o "alış-verişin helal faizin haram olduğunu" ifade etmektedir. Her iki manâ da murad edilmiştir. Ancak birinci mana aslî ikinci manatebe´îdir.

"Beğendiğiniz, (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder ni­kahlayın." (Nisa: 4/37 ayetinin kastedilen manası vardır, birisi aslî diğeri tebe´îdir. Aslî maksud olan mana "helal olan eş sayısının dörtle sınırlı" kalma­sıdır. Çünkü bu ayet-i kerime hanımları arasında adaletsiz davranmaktan çe­kinmediği halde, mallarını yeriz de zulmederiz korkusuyle yetimlerin vesayetini kabul etmekten çekinen vasilerin durumu hakkında nazil olmuştur. Zira onlar sınırsız, istedikleri kadar kadın nikahlıyorlar ve aralarında âdil de davranmı-yorlardı.

Bu ayetten tebe´î (ikinci derecede) maksud olan mana ise nikahın mubah olmasıdır. Asıl maksud olan mananın ifedesine bununla ulaşmak için bu tebe´î olarak zikredilmiştir.

Kur´an-ı Kerîm ve sünnet-i şerifede teşrî´ için varid olan nasların ekseri­yeti "ibâratü´n-nas" yolu ile hükümlere delalet eder. Meselâ "Akidlere vefa gös­terin" (Maide: 5/1) ve "Bayi´ ve müşteri ayrılmadıkça muhayyerdirler" hadisi şerifi bu kabildendir.

Nassın ibaresinin delâleti haricî manialardan tecerrüd ettiği zaman kat´î hüküm ifade eder. Buna göre eğer nass tahsis edilmiş âmm ise delâlet zannî olur, kat´î olmaz.

2- Nassın İşareti

Bu sözün ne asaleten ne teb´an maksud olmayan lakin sözün bizzat ifade etmek için söylendiği mananın yani lafızdan ilk anlaşılan mananın lâzımı olan bir manaya delâlet etmesidir. Ve nassın, sözün siyakından maksud olmayan, doğrudan kastedilmeyen bir manaya delâleti, ibare ile değil işaretle olur. İşte bu mana iltizamî yani nassdan ilk bakışta anlaşılan aslî hüküm için lâzım olan bir manadır[2]

Meselâ "Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı." (Bakara: 2/187) ayeti ibaresiyle ramazanda fecre kadar gecenin her cüzünde münasebette bulunmanın mubah olduğuna, işaretiyle de oruç halinde cünüp olarak sabahlamanın caiz olduğuna delâlet eder. Çünkü fecre kadar münasebe­tin mubah olması kişi cünüp iken fecrin üzerine doğması demektir. İşte bu mana ayetin siyakında maksud değildir, ancak bu, maksud olan mana için ay­rılmaz bir manadır.

"Onların beslenmesi, giyimi maruf şekilde babaya aittir." (Bakara: 2/233) nassı, ibaresiyle süt emziren annelerin nafakasının ve giyiminin anneye değil babaya vacib olduğuna delâlet eder. Buradan (nassın işaretiyle) çocukların nafakası babadan başka hiç kimseye vacib olmadığı manası da çıkar. Çünkü neseb ona aittir. Ayrıca ihtiyaç halinde babanın, evladının malından ihtiyacını giderecek kadar alabileceği manası da çıkar. Çünkü çocuk onun olduğuna göre çocuğunun malı da onundur. Zira lam harfi ihtisas ifade ettiği için çocuğun nesebi hassaten babaya aittir. "Sen de malın da babanındır." hadisi şerifinde açıkça görülen "ihtisas = babaya ait olma" da bu manayı teyid etmektedir. Ancak bu edeb olarak böyledir yoksa mülk müstakildir.

Yine bu ayet-i kerimeden evlilik devam ederken, çocuğunu emzirmek üzere annenin süt anne gibi kiralanmasının caiz olmadığı da anlaşılmaktadır. Çünkü Allah (c.c.) "Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirsinler" (Bakara: 2/233) ayet-i kerimesi mucibince çocuklarını emziren annelerin nafakasını baba üzerine vacib kılmıştır.et

Burada başka bir "mana-yı lâzım" daha vardır ki şudur: Baba Kureyş kabilesinden ise çocuk Kureyşli olur, dayısıyle anne başka kabileden bile olsa çocuk Kureyş´ten evlenebilmek için küfüvv = denk olur. Ama anne Kureyş´ten baba başka kabileden olsa bu küfüvvü kazanamaz.

Başka bir misal: "Çocuğun hamli ve sütten ayrılması otuz. aydır" (Ahkaf: 46/15) ayet-i kerimesi ibaresiyle annenin çocuk üzerinde ne kadar hakkı oldu­ğunu beyan eder, ayetin siyakı buna delalet etmektedir. İşaretiyle de hamilelik müddetinin en azı altı ay olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü "Sütten ayrılması iki yıldır" (Lukman: 31/14) ayetine göre sütten ayrılma müddeti iki yıldır, geriye otuz aydan hamilelik müddeti için altı ay kalmaktadır.

Dördüncü bir misal: "İş hakkında onlarla istişare yap" (Âli imran: 3/159) ve "Bilmiyorsanız ehl-i zikre sorun" (Nahl: 16/437 ayet-i kerimelerinden her biri işaret yolu ile ümmetin içinde istişare edilebilecek ve sorulabilecek bir gurubun bulundurulmasının vacib olduğuna delâlet etmektedir.

İbarenin delâleti ile işaretin delâleti tearuz ederse, ibaresiyle sabit olan hü­küm işaretiyyle sabit olan hükme tercih edilir, çünkü o daha kuvvetlidir. Meselâ "Kısas size farz kılındı" (Bakara: 2/178) nassı ibaresiyle amden öldürene kısa­sın farz olduğuna delâlet ederken "Amden adam öldürenin cezası cehennemde ebedî kalmaktır" (Nisa: 4/93) nassı da işaretiyle uhrevî ceza ile iktifa edilerek kısasın terkinin caiz olduğuna delâlet etmektedir. Ancak birinci hüküm takdim edilerek kısas tatbik edilir.

İşaretin delâleti de ibarenin delâleti gibi kat´î hüküm ifade eder. Ancak bunu kat´îden zannîye çevirecek bir sebeb bulunursa zan ifade eder. Meselâ: Yukarıda geçen "onların maruf şekilde beslenmesi giyinmesi babaya aittir" (Bakara: 2/233) ayet-i kerimesinde de çocuğun babaya tâbi olduğu ifade edilme-sirfe rağmen âlimlerin kölelik ve hürriyet konusunda çocuğun anneye tâbi olma­sında icmâ etmeleri bu kabildendir ve bu ayet-i kerime icmâ ile tahsis edilmiş olur.

3- Nassın Delâleti

Bu, lafzın ibare veya işaret yolu ile değil de hükmün menâtı veya illeti yolu ile delâlet etmesidir. Meselâ, iki hâdisenin hükmün illetinde ortak olması veya meskûtün anhın mantûktan evlâ olması (yani nassın sükût ettiği meselenin hükmü, söylediğinden daha açık olması) ve bunun kıyasa veya içtihada ihtiyaç duymaksızın lafızdan anlaşılması gibi. Buna hitabın fahvası yani gaye ve maksadı denir. İmam Şafiî bunu celî kıyasdan sayar ve Şafiîlerce buna "mefhûmu´l-muvafaka" denir. Bu delâlete "nassın delâleti" denir. Çünkü bununla sabit olan hüküm nassın ibaresi ve işaretinde olduğu gibi sadece lafızdan anlaşılmaz bilakis bu delâlet ancak hükmün menâtı ve illeti vasıtasıyle anlaşılır.

İlletle ortak olduklarına misal: "Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir." (Nisa: 4/10) ayet-i kelimesidir. Bu nas, ibaresiyle "haksız yere yetimlerin mallarını yemenin haram olduğuna delâlet ederken delâlet yoluyla da yakmak veya dağıtmak gibi başka şekillerde itlaf etmenin de mutlak haram ol­duğuna delâlet eder. Çünkü dili bilen herkes bu ifadeden maksadın yetimin malını zayi etmekten nehiy olduğunu anlar. Dolayısıyle itlaf etmek de hükmün illetinde yemeye müsavî olduğu için o da haram olur.

Başka bir misal: "Boşanmış kadınlar kendilerini üç kuru´ beklet­sinler." (Bakara: 2/228) nassı ibaresiyle rahmin ceninden temiz olup olmadığı­nın anlaşılması için boşananın iddet beklemesi vacib olduğuna delâlet eder. İddetin illeti budur. Dili bilen herkes kadının, hıyarı bulûğ veya dengi olma­ması gibi başka herhangi bir sebeple nikahı feshetmesi halinde de aynı illet mevcud olduğu için iddet vacib olduğunu anlar. Bu nass delâlet yolu ile bunu da ifade etmektedir.

İlletin evleviyyetine misal: "Onlara "öf bile deme onları azarlama" (İsra: 17/23) ayet-i kerimesi ibaresi ile açıkça öf demenin haram olduğuna delâlete eder. Çünkü bu onlara eza vermektedir. Yine bu nass delâlet tariki ile de onlara vurma, sövüp-sayma, aç bırakma gibi muamelelerin haram olduğuna delâlet et­mektedir, zira bunlar "öf" demekten daha ağır eza verir. Çünkü "öf demenin nehyedilmesinden, ana-babaya bundan daha çok eza veren şeylerin nehyedilmiş olması dil bakımından pekâlâ anlaşılmaktadır. O halde meskûtün anhdaki hü­küm mantûkun hükmünden evlâdır. (Yani, nassın sükût geçtiği meselnin hük­mü, söylediğinden daha açıktır). Zira illet birincisinde ikincisinden daha kuvvetlidir.

4- Nassın İktizası

Sözün şer´an muteber olabilmesi için takdir edilmesine ihtiyaç duyulan la­fızdır. Bu delâlete iktiza denilmiştir, çünkü iktiza, taleb etmek ve istemek ma­nasınadır, söz şer´an doğru ve sahih olması için o mukadder manayı taleb eder.

Bunun misali "Ümmetimden hata, nisyan, unutma ve ikrah kaldırılmış­tır" hadisi şerifidir. Bu nass lafzı ve ibaresiyle hata, unutma ve ikrahın bu üm­metten kaldırıldığına delâlet eder ki bu selim bir mana değildir, çünkü fiil ol­duktan sonra kalkmaz. O halde ibareyi düzültmek için mutlaka bir şey takdir etmek lazımdır ki işte bu "günahın veya hükmün kalkması" dır. Yani hatanın, unutmanın ve ikrahın vebali kaldırılmıştır demektir. "Günahın kalkması" ik­tiza ile anlaşılmaktadır.

Başka bir misal: "Köye sor." (Yusuf: 12/823) ayet-i kerimesinde "köy halkına sor" şeklinde takdir etmedikçe kelam sahih olmaz.

"Bu ganimet malları yurtlarından ve mallarından çıkarılmış olan fakir muhacirlerindir" (Haşr: 59/8) ayet-i kerimesi ibaresiyle muhacirlerin fakirliğine delâlet eder. Fakirlik sıfatı ancak Mekke´de terkettiklerinden mülkiyetlerinin zail olması ve onlara istila yoluyle kâfirlerin malik olduğunun takdir edilmesiyle sabit olur. İşte bu iktiza tariki ile anlaşılmaktadır[3]

"Size anneleriniz haram kılındı" (Nisa: 4/23); "Size meyte haram kılındı" (Maide: 5/3) ayet-i kerimelerinin her biri ibareleriyle bunların zatının haram ol­duğuna delâlet eder, halbuki haramlık fiillere taalluk eder. Bu sebeple birinci ayette "nikahlamak" kelimesi ikinci ayette de "yemek" kelimeleri takdir edilir. Yani "Size annelerinizi nikahlamak haram kılındı", "Size meyte yemek haram kılındı" demektir. İşte bu takdir iktizanın delaletiyle sabittir.

Bu Delâletlerin Hükümleri:

Bu dört delâletle hüküm kat´î ve yakîn şekilde sabit olur. Ancak tahsis veya tevil gibi bu delâleti zanna çevirecek bir şey bulunursa zannî olarak sabit olur.

Delâlet kuvvetine göre bu delâletlerin mertebeleri şöyledir: İbare işaretten, işaret delâletten, delâlet iktizadan daha kuvvetlidir. Teârüz ettikleri zaman kuv­vetli takdim olunur.

İbare ile işaretin tearuz ettiğine misal, daha önce de geçtiği gibi "Size kı­sas farz kılındı" (Bakara: 2/178) ayet-i kerimesi ibaresiyle kısasın vücubunu, "Kim bir mümini amden öldürürse cezası ebedî cehennemde kalmaktır" (Nisa: 4/93) ayet-i kerimesi işaretiyle uhrevî ceza ile edilip kısas yapılmamasının ifade etmektedir. Ancak nassın ibaresi takdim edilerek kısasın vücubuna hükmedil-melidir.

Bir başka misal: "Hayzın en azı üç en çoğu on gündür" hadisi şerifinin ifade ettiği hüküm "her kadın ömrünün yarısını oturarak geçirir, namaz kıl­maz" hadisinin ifade ettiği hükme takdim edilir. Çünkü birinci hüküm yani "ha­yız müddetinin en çoğu on gündür" hükmü nassın ibaresiyle sabittir. İkinci hü­küm yani "en çoğu onbeş gündür" hükmü nassın işaretiyle sabittir.

Nassın işaretiyle delâletinin tearuz ettiiğine dair misal: "Kim bir mümini taammüden öldürürse onun cezası ebedî cehennenmdir" (Nisa: 4/93) ayeti işaretiyle amden öldürmede keffaret vacib olmadığını ifade etmektedir. Halbuki "Kim bir mümini hata ile öldürüşe (keffareti) bir mümin köle azad etmektir" (Nisa: 4/92) ayet-i kerimesi delaletiyle amden öldürene de keffaret vacip olaca­ğını ifade etmektedir, çünkü hata ile öldüren keffaret verirse amden öldüren öncelikle vermelidir. Ancak birinci ayetin işaret} ikinci ayetin delâletine takdim edilir, çünkü birinci ayet onun dünyada günahı için keffaret olmadığını, zira onun cehennemde ebedî kalmaktan başka bir cezası olmadığını işaretiyle ifade etmektedir. İşte bu işaret ikinci ayetin -yani amden yapan günahı için keffaret vermeye hata ile yapandan daha layıktır -delâletinden daha kuvvetlidir.^

Nassın delâleti ile iktizasının tearuzuna misal yoktur.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Keşfii´l-Esrâr. 1/67; Usûlü Serahsî: 1/236.

[2] etTelvîh ale´t-Tevzîh: 11130; Müsellemü´s-Subût: 1/338.

[3] Usûlcüler bu misali nassın işareti için zikrederler. Halbuki doğrusu bu nassın iktizası için misaldir. Çünkü

işaretin delâletinde mana-yı lazım müteahhir olur, halbuki iktizanın delâletinde mütekaddim olur ve sözün doğru

veya sahih olması ona bağlıdır. Şüphesiz ayetteki "fakirler" kelimesinin manayı lâzımı yani mülkiyetin zevali

mütekaddimdir, "fakirler" lafzının muhacirler için kullanılması ancak bu mananın takdir edilmesiyle sahih olur.

Dolayısıyle bu işaretin delâleti babından değil iktizanın delaleti babından olur.