Önceki Şeriatlar
SEKİZİNCİ DELİL
ÖNCEKİ ŞERİATLER
Tarifi
Bizden önceki şeriatlardan maksat, İbrahim, Musa, Davud ve İsa aleyhi-müsselam gibi peygamberler vasıtasıyle Allah (c.c.) in geçmiş ümmetlere gönderdiği hükümlerdir. Burada sadece bu hükümlerin bizim şeriatımızın bir parçası olup olmadığından, dolayısıyle bizim de bunlarla mükellef olup olmadığımızdan bahsedilecektir.
Kısımları
Geçmiş peygamberlerin şeriatleri iki kısımdır:
Birinci kısım: Bizim şeriatımızda -ne Kur´anda ne de sünnette- zikredilmemiş olan hükümler. İttifakla biz bunlarla mükellef değiliz.
İkinci kısım: Kur´anda ve sünnette zikri geçen hükümler. Bunlar üç çeşittir.
1-Bizim şeriatımızda neshedjlip, hükmü sona erenler. İttifakla biz bunlarla mükellef değiliz. Meselâ: "Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram ettik. Sırtlarının yahut bağırsaklarının taşıdığı ya da kemiğe karışan yağlar hariç, sığır ve koyunun iç yağlarını da haram kıldık. Böylece onları isyanları yüzünden cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz." (En´am: 6/146) ayet-i kerimesinde deve, kaz, ördek gibi tırnaklı hayvanlar ve pençeli kuşların yenmesi, bağırsak yağları hariç diğer iç yağlarını yenilmesi haram kılındığı halde bunlar şu ayet-i kerime ile neshedilmiştir: "De ki, Bana vahyolunanda onu yiyecek kimse için leş veya akıtılmış kan, yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir-ya da Allah´tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka haram edilmiş bir şey bulamıyorum." (En´am: 6/145).
Savaşta düşmandan alınan ganimet mallarının haram olması da böyledir. Yani Rasûlullah (s.a.) in "Ganimet bana helal kılındı, halbuki benden önce hiç kimseye helal kılınmamıştı" hadisi şerifi ile bizim şeriatımızda helal kılınmıştır. Tevbe için kişinin kendini öldürmesi, elbisesinin necasetten temizlenmesi için necasetin bulaştığı yerin kesilmesi de aynı şekilde bizden kaldırılmıştır.
2- Bizim şeriatımızda ibka edilen hükümler. Bunlarla biz de müükellefiz. Meselâ oruç. Allah (c.c.) "Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı." (Bakara: 2/183) buyurmuştur. Kurban konusunda da Rasûlullah (s.a.): "Kurban kesin çünkü o ceddiniz İbrahim´in sünnetidir" buyurmuştur.
3- Red veya kabul edildiği beyan edilmeksizin Allah (c.c.) in Kur´an-ı Kerîm´de kıssa halinde naklettiği veya Rasûlullah´m lisanıyla anlatılan hükümler. İşte bunlar ihtilaflıdır. Meselâ yahudilerin şeriatmdaki kısas ayeti: "Tevratta onlara şöyle yazdık. Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş. Yaralar da kısastır" (Maide: 5/45). Suyun Salih (a.s.) ile kavmi arasında taksim edildiğini beyan eden ayet-i kerime: "Onlara, suyun aralarında paylaştınldığım haber ver. Her içene düşen miktar hazır kılınmıştır" (Kamer: 54/28) buyurulmuştur.
Hüccet Olması
Bu son kısmın hüccet olup olmamasında âlimlerin iki görüşü vardır[1]
Hanefî ve Malikîlerin çoğunluğu, Şafiîlerden bazıları ve Ahmed bin Han-bel´den gelen râcih kavle göre, eski ümmetlerin tahrif edilmiş kitapları yoluyle değil de Rasûlullah (s.a.) a gelen vahiy ile bize sahih olarak ulaşan eski ümmetlerin hükümleri bizim için de geçerlidir. Onlarla amel edilir ve onlara ittiba etmemiz vacibdir. Meselâ Hanefîler ayet-i kerimede kısas ile ilgili "cana can" lafzını, zimmîyi öldüren müslümanın, kadını öldüren erkeğin kısâsen öldürülmesinin caiz olduğuna delil saymışlardır.
Şafiîlerde râcih olan görüşe ve Eş´arî, Mu´tezile ve Şîaya göre biz önceki şeriatlerle mükellef değiliz.
Birinci görüşün delilleri şunlardır: O da Allah´ın indirdiği şeriatlerden biridir, neshedildiğini gösteren bir delil de yoktur. Allah (c.c.) m nakletmesi onun zımmen ikrar ettiğine delildir. Öyleyse onunla amel etmek vacip olur. Şu ayet-i kerimeler de bunu ifade etmektedir:
"işte o peygamberler Allah´ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy" (Enam: 6/90).
"Sonra da sana "doğru yola yönelerek İbrahim´in dinine uy, zira o müşriklerden değildir"diye vahyettik." (Nahl:16/123).
"Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin " diye din olarak Nuh ´a tavsiye ettiğini sana vahy´ettiğimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve isa´ya tavsiye ettiğimizi sizin için de din kıldık." (Şura: 43/13).
İbni Abbas (r.a.)´ın Sâd süresindeki "Davud kendisini denediğimizi sandı da Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip
Allah´a yöneldi" (Sad: 24/38) ayetini okuduğunda secde yaptığı ve delil olarak da "işte o peygamberler Allah´ın hidayet ettiği kimselerdir, sen de onların yoluna uy" (Enam: 6/90) ayet-i kerimesini okuduğu sabittir.
Rasûlullah "Kim bir namazı unutur veya uyursa hatırladığı zaman kılsın" dedikten sonra "Beni hatırladığın zaman namaz kıl" (Taha: 20/14) ayet-i kerimesini okumuştu. Alimler farz namazların kazasının da farz olduğuna bu hadisi ve ayeti delil kabul etmişlerdir. Halbuki ayet-i kerimede hitap Musa (a.s.) yadır. Rasûlullah (s:a.) önceki şeriatlarla da muhatap olmasaydı onun bu ayet-i kerimeyi okumasının bir faydası olmazdı. Yine Rasûlullah (s.a.) zina eden evli bir yahudinin recmedilmesi kıssasında Tevrat´a müracaat etmiştir.
Fukaha, Salih (s.a.) m şeriatı hakkında varid olan "Onlara, suyun aralarında paylaştınldığını haber ver. Her içene düşen miktar hazır kılınmıştır" (Kamer: 54/18) ayet-i kerimesini "mühâyee" (bir şeyi sırayla kullanma) yolu ile ortak malın taksim edilmesinin caiz olduğuna delil saymışlardır.
Yine Yusuf (a.s.) un kıssasında varid olan "Kralın su kabını getirene bir deve yükü (bahşiş) var" (Yusuf: 12/72) ayet-i kerimesini fukaha ödül vaadetmenin caiz olduğunu delil kabul etmişlerdir.
Hanbelîler de menfaatin = emeğin mehir olabileceğine Şuayb (a.s.)ın şeriatı hakkında varid olan şu ayet-i kerimeyi delil kabul etmişlerdir: "Dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum" (Kasas: 28/27).
"Önceki şeriatlerle biz mükellef değiliz" diyenler ise şu ayet-i kerimeyi delil getirdiler: "... Her birinize bir şeriat bir yol verdik" (Maide: 5/48). Yani Allah (c.c.) her ümmete o ümmete mahsus müstakil bir şeriat vermiştir. "Bizim şeriatımızda da ibka edilenler müstesna, bizim şeriatımız geçen bütün şeriatları neshetmiştir. Bunda icmâ vardır" dediler. Bunlara şöyle cevap verilebilir: Bizim şeriatımız sadece muhalif olanları neshetmiştir. Ama neshetmeyip sükût ettikleri zımnen bizim için de şeriattır, çünkü o da ilâhî bir hükümdür. Ve Kur´an-ı kerim daha önce gelen Tevrat ve İncili tasdik etmektedir. Kısasın, zina ve hırsızlık cezası gibi cezalann meşru olarak kalması da buna bir delildir.
Yazarların çoğu birinci görüşü tercih etmektedirler. Ancak ben ikinci görüşü benimsiyorum Çünkü bu geçmiş hükümlerin bizim için de meşru kılınması ya Kur´an´da veya sünnett-i Nebevî´de varid olan müstakil delillerle olmuştur.
Bizden önceki şeriatların müstakil teşri´ delillerinden bir delil olmadığı, bilakis bunun Kur´an veya sünnetin muktezası ile amel etmekten ibaret olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bunlarla amel edilebilmesi için Allah (c.c.) m ve Ra-sûlünün, red etmeden veya neshetmeden onu bize kıssa etmiş olması şarttır. Dolayısıyle aslında bu Kur´ana veya sünnete dayanır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Keşful-Esrâr: 2/932; Şerhu´l-AdudalâMuhtasari´l-Müntehâ: 2/286; Sübkî, el-İbhûc; 2/180; el-Medhcd ila Mezhebi Ahmed: 134.
ÖNCEKİ ŞERİATLER
Tarifi
Bizden önceki şeriatlardan maksat, İbrahim, Musa, Davud ve İsa aleyhi-müsselam gibi peygamberler vasıtasıyle Allah (c.c.) in geçmiş ümmetlere gönderdiği hükümlerdir. Burada sadece bu hükümlerin bizim şeriatımızın bir parçası olup olmadığından, dolayısıyle bizim de bunlarla mükellef olup olmadığımızdan bahsedilecektir.
Kısımları
Geçmiş peygamberlerin şeriatleri iki kısımdır:
Birinci kısım: Bizim şeriatımızda -ne Kur´anda ne de sünnette- zikredilmemiş olan hükümler. İttifakla biz bunlarla mükellef değiliz.
İkinci kısım: Kur´anda ve sünnette zikri geçen hükümler. Bunlar üç çeşittir.
1-Bizim şeriatımızda neshedjlip, hükmü sona erenler. İttifakla biz bunlarla mükellef değiliz. Meselâ: "Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram ettik. Sırtlarının yahut bağırsaklarının taşıdığı ya da kemiğe karışan yağlar hariç, sığır ve koyunun iç yağlarını da haram kıldık. Böylece onları isyanları yüzünden cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz." (En´am: 6/146) ayet-i kerimesinde deve, kaz, ördek gibi tırnaklı hayvanlar ve pençeli kuşların yenmesi, bağırsak yağları hariç diğer iç yağlarını yenilmesi haram kılındığı halde bunlar şu ayet-i kerime ile neshedilmiştir: "De ki, Bana vahyolunanda onu yiyecek kimse için leş veya akıtılmış kan, yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir-ya da Allah´tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka haram edilmiş bir şey bulamıyorum." (En´am: 6/145).
Savaşta düşmandan alınan ganimet mallarının haram olması da böyledir. Yani Rasûlullah (s.a.) in "Ganimet bana helal kılındı, halbuki benden önce hiç kimseye helal kılınmamıştı" hadisi şerifi ile bizim şeriatımızda helal kılınmıştır. Tevbe için kişinin kendini öldürmesi, elbisesinin necasetten temizlenmesi için necasetin bulaştığı yerin kesilmesi de aynı şekilde bizden kaldırılmıştır.
2- Bizim şeriatımızda ibka edilen hükümler. Bunlarla biz de müükellefiz. Meselâ oruç. Allah (c.c.) "Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı." (Bakara: 2/183) buyurmuştur. Kurban konusunda da Rasûlullah (s.a.): "Kurban kesin çünkü o ceddiniz İbrahim´in sünnetidir" buyurmuştur.
3- Red veya kabul edildiği beyan edilmeksizin Allah (c.c.) in Kur´an-ı Kerîm´de kıssa halinde naklettiği veya Rasûlullah´m lisanıyla anlatılan hükümler. İşte bunlar ihtilaflıdır. Meselâ yahudilerin şeriatmdaki kısas ayeti: "Tevratta onlara şöyle yazdık. Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş. Yaralar da kısastır" (Maide: 5/45). Suyun Salih (a.s.) ile kavmi arasında taksim edildiğini beyan eden ayet-i kerime: "Onlara, suyun aralarında paylaştınldığım haber ver. Her içene düşen miktar hazır kılınmıştır" (Kamer: 54/28) buyurulmuştur.
Hüccet Olması
Bu son kısmın hüccet olup olmamasında âlimlerin iki görüşü vardır[1]
Hanefî ve Malikîlerin çoğunluğu, Şafiîlerden bazıları ve Ahmed bin Han-bel´den gelen râcih kavle göre, eski ümmetlerin tahrif edilmiş kitapları yoluyle değil de Rasûlullah (s.a.) a gelen vahiy ile bize sahih olarak ulaşan eski ümmetlerin hükümleri bizim için de geçerlidir. Onlarla amel edilir ve onlara ittiba etmemiz vacibdir. Meselâ Hanefîler ayet-i kerimede kısas ile ilgili "cana can" lafzını, zimmîyi öldüren müslümanın, kadını öldüren erkeğin kısâsen öldürülmesinin caiz olduğuna delil saymışlardır.
Şafiîlerde râcih olan görüşe ve Eş´arî, Mu´tezile ve Şîaya göre biz önceki şeriatlerle mükellef değiliz.
Birinci görüşün delilleri şunlardır: O da Allah´ın indirdiği şeriatlerden biridir, neshedildiğini gösteren bir delil de yoktur. Allah (c.c.) m nakletmesi onun zımmen ikrar ettiğine delildir. Öyleyse onunla amel etmek vacip olur. Şu ayet-i kerimeler de bunu ifade etmektedir:
"işte o peygamberler Allah´ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy" (Enam: 6/90).
"Sonra da sana "doğru yola yönelerek İbrahim´in dinine uy, zira o müşriklerden değildir"diye vahyettik." (Nahl:16/123).
"Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin " diye din olarak Nuh ´a tavsiye ettiğini sana vahy´ettiğimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve isa´ya tavsiye ettiğimizi sizin için de din kıldık." (Şura: 43/13).
İbni Abbas (r.a.)´ın Sâd süresindeki "Davud kendisini denediğimizi sandı da Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip
Allah´a yöneldi" (Sad: 24/38) ayetini okuduğunda secde yaptığı ve delil olarak da "işte o peygamberler Allah´ın hidayet ettiği kimselerdir, sen de onların yoluna uy" (Enam: 6/90) ayet-i kerimesini okuduğu sabittir.
Rasûlullah "Kim bir namazı unutur veya uyursa hatırladığı zaman kılsın" dedikten sonra "Beni hatırladığın zaman namaz kıl" (Taha: 20/14) ayet-i kerimesini okumuştu. Alimler farz namazların kazasının da farz olduğuna bu hadisi ve ayeti delil kabul etmişlerdir. Halbuki ayet-i kerimede hitap Musa (a.s.) yadır. Rasûlullah (s:a.) önceki şeriatlarla da muhatap olmasaydı onun bu ayet-i kerimeyi okumasının bir faydası olmazdı. Yine Rasûlullah (s.a.) zina eden evli bir yahudinin recmedilmesi kıssasında Tevrat´a müracaat etmiştir.
Fukaha, Salih (s.a.) m şeriatı hakkında varid olan "Onlara, suyun aralarında paylaştınldığını haber ver. Her içene düşen miktar hazır kılınmıştır" (Kamer: 54/18) ayet-i kerimesini "mühâyee" (bir şeyi sırayla kullanma) yolu ile ortak malın taksim edilmesinin caiz olduğuna delil saymışlardır.
Yine Yusuf (a.s.) un kıssasında varid olan "Kralın su kabını getirene bir deve yükü (bahşiş) var" (Yusuf: 12/72) ayet-i kerimesini fukaha ödül vaadetmenin caiz olduğunu delil kabul etmişlerdir.
Hanbelîler de menfaatin = emeğin mehir olabileceğine Şuayb (a.s.)ın şeriatı hakkında varid olan şu ayet-i kerimeyi delil kabul etmişlerdir: "Dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum" (Kasas: 28/27).
"Önceki şeriatlerle biz mükellef değiliz" diyenler ise şu ayet-i kerimeyi delil getirdiler: "... Her birinize bir şeriat bir yol verdik" (Maide: 5/48). Yani Allah (c.c.) her ümmete o ümmete mahsus müstakil bir şeriat vermiştir. "Bizim şeriatımızda da ibka edilenler müstesna, bizim şeriatımız geçen bütün şeriatları neshetmiştir. Bunda icmâ vardır" dediler. Bunlara şöyle cevap verilebilir: Bizim şeriatımız sadece muhalif olanları neshetmiştir. Ama neshetmeyip sükût ettikleri zımnen bizim için de şeriattır, çünkü o da ilâhî bir hükümdür. Ve Kur´an-ı kerim daha önce gelen Tevrat ve İncili tasdik etmektedir. Kısasın, zina ve hırsızlık cezası gibi cezalann meşru olarak kalması da buna bir delildir.
Yazarların çoğu birinci görüşü tercih etmektedirler. Ancak ben ikinci görüşü benimsiyorum Çünkü bu geçmiş hükümlerin bizim için de meşru kılınması ya Kur´an´da veya sünnett-i Nebevî´de varid olan müstakil delillerle olmuştur.
Bizden önceki şeriatların müstakil teşri´ delillerinden bir delil olmadığı, bilakis bunun Kur´an veya sünnetin muktezası ile amel etmekten ibaret olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bunlarla amel edilebilmesi için Allah (c.c.) m ve Ra-sûlünün, red etmeden veya neshetmeden onu bize kıssa etmiş olması şarttır. Dolayısıyle aslında bu Kur´ana veya sünnete dayanır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Keşful-Esrâr: 2/932; Şerhu´l-AdudalâMuhtasari´l-Müntehâ: 2/286; Sübkî, el-İbhûc; 2/180; el-Medhcd ila Mezhebi Ahmed: 134.
Usulü Fıkıh - Vehbe Zuhayli
- Takdim
- Giriş
- Şer´i Deliller
- Kuran-ı Kerim
- Sünnet
- İcma
- Kıyas
- İstihsan
- Maslahat-ı Mürsele
- Örf
- Önceki Şeriatlar
- Delil Sahabe Mezhebi
- Şeddi Zerayi
- İstishab
- Ahkam-ı Şer´iyye
- Vacib
- Mendub
- Haram
- Mekruh
- Mübah
- Vaz´i Hüküm ve Çeşitleri
- Hakim
- Mükellefin Fiilleri
- Mükellef
- Delaletler Dile Ait Temel Kurallar
- Nassın Şer´i Hükme Delalet Yolları
- Mefhumu´l-Muhalefet
- Delaletin Açık Olması ve Mertebeleri
- Delaleti Açık Olmayan Lafızlar ve Mertebeleri
- Müşterek ve Delaleti