Nikâh

1617 - Soru : Nikahın nasıl yapılacağını tarif eden bir ayet ve hadis var mıdır? Varsa bize anlatır mısınız?
Cevap: Nikahın nasıl yapılacağı veya Peygamber Efendimiz'in (sav) nasıl nikah akdi yaptığı Buhari ve Müslim gibi muteber hadis kitaplarında mevcuttur. Önce nikahla ilgili bir hutbe irad edilir. Daha sonra tesbit edilen mehir üzerine ve şahitlerin huzurunda nikah akdi yapılır.
1618 - Soru: Nikahın rüknü kaçtır ve İslami esasa göre nikahın geçerliliği neye bağlıdır?
Cevap: Nikahın rüknü, icap ve kabulden ibaret olmak üzere ikidir. Yapılacak nikahın İslami ölçülere göre sahih sayılabilmesi için, kadın veya erkekten gelen evlenme teklifi de karşı tarafın kabulünü ifade eden söz de mazi (geçmiş zaman) sigası ile söylenmelidir. Mesela, şahitlerin huzurunda "Şu kadar mehir karşılığında seni nikahladım" dese, kadın da "Kabul ettim" diye karşılık verse, nikah akdi usulüne uygun biçimde yapılmış olur. Hiç olmazsa icap ve kabulden birinin geçmiş zaman ifadesi ile söylenmesi icap eder. Her iki söz, yani icap ve kabul, geniş zaman ifadesi ile "Alıyor musun.", "Alıyorum", "Varıyor musun?", "Varıyorum" denilmesi ile nikah akdi İslami esaslara göre muteber olmaz
1619 - Netice Fetvalanndan: "Nikah yapılan mecliste akdi yapan (kadın ve erkek)in oğullarından başka kimse bulunmasa, bahsi geçen nikah (sahih) olur" (H.Ec. 1/25)
Açıklama: Evlenen erkek ve kadının daha önceki evliliklerinden olma oğulları nikah şahidi olabilirler. Onlardan başka kimse bulunmasa bile onların şahitliği ile yapılacak nikah sahihtir.
1620 - Ali Efendi Fetvalarından: "Sadece bir şahidin huzurunda yapılan nikah akdi sahih (ve muteber) olmaz" (H.Ec. 1/25)
1621 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, küçük yaştaki kızı Hind'i hizmetçisi olan Amr'a nikahladım dese, o da (aldım) kabul ettim dese, Hind Amr'ın nikahlısı olur" (H.Ec. 1/25)
Açıklama: Nikah ve boşanmakla ilgili sözlerin şakası olmaz. Ciddisi de ciddi, şakası da ciddi olarak kabul edilir. "Aldım-vardım" veya "Verdim-aldım" sözleri, iki şahidin huzurunda söylenince akit yerine gelmiş olur. "Ben şaka yapmıştım, latife olarak söylemiştim" sözlerinin bir kıymeti olmaz.
1622 - Soru: Tehditle yaptırılan nikah caiz olur mu?
Cevap: Böyle bir zorlamanın doğru ve caiz olup olmaması ayrı bir husus olmakla beraber, ikrah ile yapılan nikah sahih ve geçerlidir. Ancak erkeğin, alacağı kıza küfv (denk) olmaması halinde kadın nikahı feshettirebilir.
1623 - Soru: Benim ailem, normal bir şekilde İslamiyet'i yaşıyor. Ben ise ailemin üzerine evlenmek istiyorum. Caiz midir, değil midir?
Cevap: Sen birinin hakkını öde de ikincisini sonra düşün. Şu zamanda, tek ailenin bile İslami hükümlere göre sevk-ü idaresi güç iken, ikinci evliliğe kalkmanız ne cesaret!
1624 - Soru: Bir kadınla bir erkek, kendi aralarında, erkek "Ben seni aldım" dese, kadın da "Ben de kabul ettim" dese nikah aktedilmiş olur mu?
Cevap: Şahit bulunmadan kadın ve erkeğin kendi aralarında "Aldım, vardım" demeleri ile nikah sahih değildir. Kadın ve erkeğin kendi aralarında konuşmaları hiçbir değer ifade etmez. İki erkek (veya bir erkek iki kadın) şahit huzurunda ve mehir tayin edilerek şer'i usul dairesinde nikah yapılması gerekir.
1625 - Soru: İslam dini, evlenme yaşını kaç olarak tesbit etmiştir?
Cevap: İslam dininde kadın ve erkeğin evlenmesi için bir yaş tesbit edilmemiştir. Buluğ çağına ulaşmış olmak yeterlidir. Bu iş, sadece yaş işi değil, baş işidir. Erkeğin kadına, kadının da erkeğe karşı mali, bedeni ve ahlaki yönden karşılıklı hak ve vazifelerini bilip, bunları zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirmeleri lazımdır.
1626 - Soru: Bir kadınla yapılan nikahın fasid olduğu sabit olsa, bununla hurmet-i musahere tahakkuk eder mi?
Cevap: Fasid bir nikahtan dolayı hurmet-i müsahare meydana gelmez.
1627 - Soru: Fasid nikah, nasıl bir nikahtır?
Cevap: Hiç şahit olmadan veya tek şahitle yapılan nikah fasiddir.
1628 - Ali Efendi Fetvalarından: "Sahih olan bir nikahta, gerdeğe girmeden önce karı ve kocadan biri ölecek olsa, hayatta kalan eş, ölene varis olur" (H.Ec. 1/27)
Açıklama: Nikah akdi yapılınca zevciyetin bütün hakları tahakkuk eder. Gerdeğe girmiş olmamak, mirastan hissesini almaya engel değildir.
1629 - Behce Fetvalarından: "Henüz sünnet olmamış bir kimsenin nikahlanması caiz olur" (H.Ec. 1/26)
Açıklama: Sünnet olmak ile nikahın geçerli sayılması arasında bir bağlantı yoktur. Sünnet olmayı geciktirmek kerahet ise de, nikah akdinin geçerli sayılmasına engel teşkil etmez.
1630 - Abdürrahim Fetvalarından: "Büyük yaştaki Hind, kendi rızası ile babasına vekil kılsa, erkek tarafından da başka bir şahıs vekalet ederek, nikah akdini yapsalar sahih olur" (H.Ec. 1/26)
1631 - Soru: Nikahın akdi sırasında erkek veya kadın, yapılan teklifi duysa, diğer taraf, onun kabulünü işitmeden bir iş icabı odadan dışarı çıksa ve o dışarıda iken karşı taraf kabul ettiğini açıklasa, bu nikah akdi sahih olur mu?
Cevap: Evlenecek kadın ve erkeğin icap ve kabulü, aynı mecliste olması gerekir. Teklif bir mecliste, kabul başka bir mecliste olursa nikah akdi sahih olmaz. Sorunuzdaki tablo, meclisin ihtilafını gerektirir durumdadır. Bu itibarla nikah geçerli değildir. Farzedelim ki bir erkek ve kadın, yanlarında iki tane şahit bulunduğu halde, yaya veya hayvana binmiş olarak giderlerken nikah akdi yapsalar caiz olmaz. İcap ve kabulde meclis değişikliği olduğu için. Yürüyen bir gemide meclis ittihadı bulunduğu için yapılan akd caizdir.
1632 - Behce Fetvalarından: "İki kızı olan kimse (bunlardan birinin) ismini anmadan, (kızlardan birine) işaretle tahsis etmeden kızımı sana nikahladım dese, nikah (yapılmış) olmaz" (H.Ec. 1/26)
1633 - Soru: Başlık parası çok ağır olduğu için, doğudaki gençler, kız kaçırmayı yeğ tutuyorlar. Bir kızın, anne ve babasından izinsiz olarak kaçması caiz mi?
Cevap: Bir kız için böyle bir davranış asla caiz olmaz. Başlık parasının azı ve çoğu haramdır. Şunu hatırlatmak isterim: Başlık haram diye, yanlışı esas alarak, başka bir yanlışı işlemek doğru görülemez. Zira batıl ölçü olarak alınamaz.
1634 - Soru: Bir erkek, hastalığı ve ihtiyarlığı dolayısıyla, hanımına "Ben hasta ve yaşlıyım. Ailevi münasebetimiz olamıyor. Bana hakkını helal et" dese ve bundan sonra iki sene kadar münasebette bulunmasalar nikahlarına bir zarar gelir mi?
Cevap: Nikaha gelecek zarar, boşamaya dair lafızlarla olur. Adem-i iktidarın nikaha bir tesiri olmaz. Ancak, erkeğin recüliyet kabiliyetinin olmayışı sebebiyle kadın dilerse ayrılma davası açabilir ve hakimin boşaması ile sonuçlanacak davadan sonra ayrılık husule gelir.
1635 - Soru: Nişanlıyım. Henüz nikahım yok. Nikah yapılmasını istiyorum. Kızın babası istemiyor. Bunun vebali kimindir?
Cevap: Herkes kendi işinden sorumludur. Nikahımız olmadığı için nişanlınız ile bir arada bulunamaz, nikahlı gibi serbest hareket edemezsiniz. Kızın babasının nikahı geciktirmesi, size haklılık kazandırmaz.
1636 - Behce Fetvalarından: "Zeyd'in nikahladığı kadın, nikah vaktinden itibaren dört aydan daha az bir zamanda, uzuvları belirmiş çocuk düşerse nikah fasid olur" (H.Ec. c. 1/26)
Açıklama: Çocuk, ana karnında dört ay on gün olunca canlanır. Bu zamana kadar uzuvları tamamen teşekkül eder. Dört aydan daha kısa bir zamanda vücut uzuvları tamamlanmış bir çocuğun düşmesi, bu hamileliğin ilk kocadan olmasını gerektirir. Böyle olunca doğuma kadar iddet beklemesi icap ederdi. İddet dolmadan önce yapılmış olduğu için de nikah fasid olur. Zira iddet sırasında nikahın eseri onun üzerinde devam etmektedir. Bu sebeple, başkasına nikahlanması haramdır. Yapılan nikah da fasid olur.
1637 - Soru: Halkın konuşması sırasında duyuyoruz: Otuz iki farzı bilmeyen kimsenin nikahının kıyılmayacağı söyleniyor. Bu iddia doğru mu?
Cevap: Bu söz, yetişen nesilleri, dinibilgileri öğrenmeye zorlamak için ve onları dini meselelerde cahil kalmaktan korumak ve korkutmak için başvurulmuş bir yoldur. Fakat, otuz iki farzı sayamayan bir kimsenin Müslüman sayılmaması ve nikahının kıyılmaması, ilmi ve fıkhi yönden doğru görülmemektedir. Nikahının akdini isteyen bir kimsenin kelime-i şehadet getirmesi ve iman-ı icmali ile inanmış olması, kendisine karşı her türlü İslami muamelenin uygulanması için yeterlidir. Halkı dini cehaletten korumak için bu gibi korkutmalardan faydalanmak bir yere kadar meşru görülür, fakat nikahının kıyılmamasma varacak kadar aşırıya götürmemelidir.
1638 - Soru: Bekar bir kimse, "Eğer şu işi yaparsam, evlenecek olduğum ilk kadın, üç talak ile boş olsun" dese, sonra da o işi yapmış olsa, bu kimseye ne lazım gelir? İlk olarak evleneceği kadının boş olması için zifafa gitmeleri şart mıdır? Yoksa sadece nikahlanmakla talak vaki olur mu? Artık sahih bir nikah ile başka bir kadınla evlenmesi caiz olur mu?
Cevap: Nikahlayacağı ilk kadın, üç talak ile boş olur. Çünkü, belirli olmayan bir kadın hakkında talak-ı talikta bulunmak halinde şart manasının bulunması kafidir. O işi yapınca ilk alacağı kadın üç talakla derhal boş olur. Bu talak-ı talik, atide vukubulacak bir nikaha izafe edilmiş olmaktadır. Talak-ı talikin şartı yerine gelmiş olmakta ve alacağı kadın derhal boş düşmektedir. Boşanmanın tahakkuk etmesi için zifaf şart değildir. Zira talak zifafa talik edilmiş olmayıp, mutlak evliliğe bağlanmış olmaktadır. Nikah akdini takiben talak vaki olur. Artık ondan sonra başka bir kadınla evlenmesi sahih olur. (Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 2, s. 245-246, madde: 177 ve 181)
1639 - Soru: Bir kimse, yanında kalan annesi ile karısının arasında çıkan münakaşadan dolayı sinirlenip "Ben seni istemiyorum" veya "Ben seni boşadım" dese dini hüküm nedir?
Cevap: İstemiyorum, sözü ile boşanmanın vukuu erkeğin bu sözü sarfederken, boşanmaya niyet etmiş olmasına bağlıdır. Fakat diğer sözde niyet bulunsun veya bulunmasın, boşanma tahakkuk eder.
1640 - Soru: Dini nikahla evlenen bir genç, henüz iki aylık evli iken, aralannda geçimsizlik çıkması sebebiyle karısını boşadı. Bundan bir müddet sonra da askere gitti. Kayınpederi zina davası açtı ve mahkeme neticesinde bu genç sekiz sene hapse mahkum oldu. Terhis olup gelince bu genç cezayı ağır görüp, boşadığı kadını tekrar resmi nikahla aldı ve cezadan kurtuldu. Yeni bir nikahla bu evlilik meşru mudur?
Cevap: Bir erkeğin kadını üç defa boşama hakkı vardır. Bunlardan birinci ve ikinci boşamadan sonra tekrar nikahlaması caizdir. Fakat üçüncü defa boşayacak olursa hülle yapılmadıkça artık onunla evlenemez.
1641 - Soru: Resmi nikah kafi midir? Ayrıca dini nikah gerekir mi?
Cevap: Resmi nikah yapıldıktan sonra dini bir nikah akdi yaptırmayı katiyyen ihmal etmemelidir. Bu yolda hareket etmek, kanunen "suç" değil, dinen yerinde bir davranıştır.
1642 - Soru: İki bayram arasında nikah yapılması caiz değildir, diyorlar. Böyle bir durum var mıdır?
Cevap: "Halk arasında dolaşan bu iddianın akla ve dine uyan bir tarafı yoktur. İki bayram arası nikah kıyılamayacağı ve düğün yapılamayacağı hakkında halk arasında yaygın haldeki itikat (inanç) batıldır. İslami cihetten bu iddianın hiçbir dayanağı yoktur. Bilakis, Peygamber Efendimiz'in (sav), Hz. Aişe (ra) ile nikahlanması ve zifafa girmesi Şevval ayında olmuştur. Bu itibarla, nikah ve düğünlerin Şevval ayında yapılması müstehabtır. (Müslim, c. 4, s. 142)
Bu yanlış inanç, tarihi kaynakların tetkikinde görülmektedir ki, İslamiyet'in zuhurundan önce Arabistan'da bir Şevval ayında "veba" hastalığı zuhur etmiş. Bu hastalık, pek çok kimsenin ölümüne ve zarara uğramasına sebep olduğu için hastalığın meydana geldiği Şevval ayı bundan böyle halk arasında uğursuz telakki edilegelmiştir. (Asr-ı Saadet Tarihi c. 5, s. 36-3)
Maalesef bu batıl itikad günümüze kadar ulaşmış ve bazı kafalarda yaşama imkanı bulmaktadır. Gerçi halk arasında "Bayram cuma gününe tesadüf ederse, cuma ile bayram namazları arasında nikah yapmaya yetecek kadar bîr zaman kalmayacağı için böyle söylenmiştir" şeklinde bir tevil varsa da, bu sözün de ilmi bir dayanağı ve dini bakımdan bir kıymeti yoktur.
1643 - Soru: Nikahı imamın kıyması şart mıdır?
Cevap: Böyle bir şart yoktur. İki şahidin huzurunda herhangi bir kimsenin bu akdi yapması mümkündür.
1644 - Netice Fetvalarından: "Hind, kendisini boşamış bulunan kocasına, Allah ile ahdim olsun, bir daha kendimi sana nikahlamam" deyip (sonra) gene evlenmiş olsa, nikah sahih olup keffareti yemin lazım gelir" (H.Ec. 1/29)
1645 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Buluğ çağına ermiş bir kız, kendisinin de hazır bulunduğu bir mecliste babası onu bir erkeğe nikahlasa, o da sükut etse nikahı kıyılmış olur" (H.Ec. 1/32)
Açıklama: Kadının mecliste hazır olması, benim haberim yoktu, demesini önler. Sükutu ise "rıza"ve "ikrar" manasını tazannum eder. Zira "Mar'ıd-ı hacette sükut ikrardan sayılır." Baliğe olduğu için de ilerde nikahı fethettirmeye salahiyeti kalmaz.
1646 - Behce Fetvalarından: Hind, ben senin nikahlı (karın)ım diye Zeyd'den dava edip o da inkar etse, sonra her ikisi birbirini doğrulamış olsalar nikah sabit olmaz" (H.Ec. 1/32)
1647 - Soru: Kocası gurbete gidip iki sene karısını ziyarete gelmese, erkeklik hukukunu ifa etmediğinden, kadın başka bir kocaya varma hakkına sahip midir? Halk arasında böyle (sapık) bir inanç var. Bunun dini hükmü nedir?
Cevap: Bir kadın, kocasının ölümüne dair şahitlerin beyanına dayalı bir haber almadıkça veya kocası tarafından boşanmadıkça, kocasının iki sene gelmemesini bahane ederek başka birine varma hakkına asla sahip değildir. Aksi halde zina etmiş olur. Kocasının onu bu derece ihmal etmesi dinimizce doğru olmamakla beraber, "O beni ihmal ediyor" diyerek, kadının başka bir adama varmaya kalkışması da doğru değildir. Gerek ferdi, gerekse içtimai meselelerde batıl bir şey kıyas noktası olamaz.
1648 - Netice Fetvalarından: "Buluğ çağına ulaşmış bulunan Hind, kendisini birine nikahladıktan sonra, başka bir erkeğe daha nikahlasa ikinci akid sahih olmaz" (H.Ec. 1/29)
Açıklama: Bir kadın, ancak bir erkeğin hanımı olarak nikahlanabilir. İki erkeğin ortak karısı olarak evlilik şekli, cahiliyet kalıntısı bir davranıştır. Böyle bir halin vuku bulduğu farzedilse, geçerli olan, ilk yapılan nikahtır, ikincisinin hiçbir değeri ve hükmü yoktur.

1 yorum

ahmet akın
04.10.2011 18:15

teşellürederim hizmetinizden dolayı mevlam daim eylesin