İstanbul’un fethi - 6

Mum Donanması:

1453 yılının 28/29 Mayıs gecesi, aynı yılın 6 Nisan Cuma günü başlayan Bizans muhasarasının son gecesidir. Şanlı ordu bu geceyi "Mum Donanması" yaparak geçirmiştir. O gece, bu mum donanması denilen ateş ve ışık şenliği, hava karardıktan sonra başlamış ve Marmara'dan Haliç'e kadar uzanan bütün muhasara hattında bir anda kandiller, fenerler, mumlar, meş'aleler ve öbek öbek ateşler yakılmış, donanmamızın gemileri de aynı şenliğe katılmış ve böylece Bizans, ateşten bir çember içine alınmıştır.

Bu ışık deryası içinde yükselen Tekbîr ve Tehlîl sesleri, Bizanslıların mâneviyatını yıkmış, gözyaşlarıyla birbirini çiğnercesine Ayasofya'ya koşan halk, imparatorla beraber bütün devlet ve saray erkânının da katıldığı son âyine iştirak etmiştir!.. Bu mum donanması harekatı, ilhamını, kaynağını şu hadis-i şeriften almıştır: Amr b. Avf (R.A.)'den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

"ALLAH Teâlâ, müminlere İstanbul ve Rum (toprakların)ın, tesbih ve tekbir ile fethini nasib buyurmadıkça kıyamet kopmayacaktır," (Deylemi, Firdevs, 5/82, no: 7524, Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir, 17/15,21) buyurmuşlardır.

İşte Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bu müjdesi gereğince, İslâm ordusunun her bir neferi dilini tesbih ve tekbir ile süslüyordu. Bu ulvî, yüce kelimelerin sadası, ta göklere kadar yükseliyor, bütün kalblere yumuşaklık, rahatlık, hayret ve heybet veriyordu. Hatta İstanbul'un bu kuşatılması esnasında şehirde bulunan Sakızlı Piskopos Leonardo, yazdığı bir tarih kitabında: "Oh! Eğer siz de bizim gibi Lâ ilâhe illALLAH Muhammedü'r-Resûlullah diyen Fetih ordusunun sadalarını duysa idiniz, şaşkın ve dilsiz kalırdınız." demiştir.

Evet... Bu ulvi tesbih ve tekbir sadaları ruhları büyülüyor, muhalif kuvvetleri hayrete, felce uğratıyor, ehl-i tevhide karşı koyulamayacağını, direnme yapılamayacağını kalplere duyuruyordu.

"Mum donanması" gece yarısına kadar devam etmiş, daha sonra bütün ışıklar söndürülüp ortalık zifirî bir karanlığa gömülmüştür. Bu zifirî karanlık içinde Sultan İkinci Mehmed Hân bütün muhasara hattını at üzerinde gezmiş, tepeden tırnağa beyazlar giyen Akşemseddin asker arasında dolaşarak telkinlerde bulunmuştur. Çıkarılan münadiler, Bizans fethinde yararlık göstereceklere verilecek dünya nimetlerini ilân ederken, Orduy-ı Hümayûndaki asker, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Hadis-i şerîflerinin sırrına mazhar olabilmenin, o ebedî mükâfatın hazzı içinde birbiriyle helâllaşıp sabahki cihada hazırlanmıştır.

Görülüyor ki, fetih harekâtının iki yönü vardı. Birisi maddi, askeri; diğeri ise manevi idi. Maddi yönünü Fatih, manevi yönünü ise Akşemseddin üstlenmişti. Feth-i mübin bu iki yönlü harekâtın neticesinde gerçekleşmişti. Her zamanki olduğu gibi.

Feth-i Mübîn

29 Mayıs 1453 Salı günkü büyük hücum, şafakla beraber, mehterin vurduğu cenk havasıyla başlamış, iki saatten fazla devam eden bu umumî hücum esnasında, Akşemseddin gibi fethin mânevî liderleri dahi ateş hattına girmiş ve "Şâhî" adı verilen büyük topun açtığı bir gediğe saldıran Ulubatlı Hasan, Tekbîrle Topkapı sûrlarına çıkarak şanlı Bayrağımızı sûr üzerine dikip şehîd düşmüştür.

Ulubatlı Hasan'ın otuz arkadaşıyla birlikte şehâdetinden sonra, Sultan ikinci Mehmed Hân kumandasındaki ordu Topkapı'da açılan gediğe saldırıp şehre girmeye muvaffak olmuş, diğer taraftan Edirnekapı civarında açılan gediklerde kanlı bir savaş başlamış ve bu kapılardan şehre dalan askerimiz, Bizans'ın son müdafilerini arkadan çevirip imhâ etmiştir. Böylece Feth-i Mübîn gerçekleşmiş ve zabtedilen sûrlardaki Bizans bayrakları sökülüp atılarak yerlerine şanlı Bayrağımız çekilirken; sûrlardan yükselen Ezan seslerini duyan Fâtih Sultan Mehmed Hân, hemen atından inerek sûrlar önünde "Şükür Secdesi"ne kapanmıştır.