İstanbul’un fethi - 7

Fâtih Sultan Mehmed Hân, daha sonra otağına çekilip devlet erkânının tebriklerini kabul ederken, Haliç sûrlarını Cebeli Ali Bey, Tekfur sarayı sûrlarını Karaca Bey, Marmara sûrlarını ise Kapdân Hamza Bey geçip şehre girmişler, daha sonra Vezir Zağanos Paşa büyük birlikleriyle şehre dahil olmuş ve o gün henüz öğle olmadan şanlı askerimiz Aksaray taraflarında saf tertibatı almıştır.

Fâtih Sultan Mehmed Hân, fetih günü öğleden sonra, hocası Akşemseddin önde olmak üzere ordusuyla birlikte Topkapı'dan şehre girmiş ve Bizans halkının tezahüratı, gazilerimizin Tekbîr ve Ezan sesleri arasında ilerleyip Ayasofya'ya gitmiştir. Fatih ve ordusu şehre girerken kadınlara, çocuklara, sivil halka ve aman dileyenlere dokunmadı. Mabedlere zarar vermedi. Halkı, inançlarında serbest bıraktı. Hatta Bizans halkı şehrin yeni hükümdarını çiçek ve alkışlarla karşıladı. Çünkü Bizans yönetimi halkına zulmetmiş; halk arasında "Bizans külâhı görmektense, Osmanlı sarığı görmek daha iyidir" sözü yaygın hale gelmişti. Halk, Osmanlı'nın hak ve adalete bağlılığından haberdardı.

Fatih Ayasofya'ya geldiği sırada Ayasofya, kadın-erkek her yaştan Bizanslı tarafından tamamen doldurulmuş, bu muazzam kalabalık, Fâtih Sultan Mehmed Hân'ı Ayasofya kilisesi kapısında görünce, gözyaşlarıyla yerlere kapanmış ve işte o anda, o devir insanının bilmediği, görmediği, hattâ hayâl dahi edemediği bir olay vuku bulmuş, Fâtih Sultan Mehmed Hân, o muazzam kalabalığı sükûnete dâvet ettikten sonra şunları söylemiştir:

"- Kalkınız! Ben Sultan Mehmed, hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren artık ne hayatınız, ne de hürriyetiniz hususunda gazab-ı şâhânemden korkmayınız!.."

Halk, bu teminattan sonra sükûna kavuşmuş, daha sonra Ayasofya'yı gezen Fâtih Sultan Mehmed Hân, Ezan okunmasını emretmiş ve kılıçla fethettiği Ayasofya'yı, Hıristiyanlığın bu en büyük kilisesini camiye çevirerek o gün ikindi namazını orada kılmıştır!..

İmparator Justinien devrinde büyük masrafla beş yıl içinde inşa olunan ve milâdî 537 yılında merasimle halka açılan Ayasofya Kilisesi, fethe kadar dokuzyüzonbeş yıl, beş ay, beş gün kilise halinde kalıp Feth-i Mübîn günü camiye çevrilmiş ve Fâtih'in emriyle kilise tertibatının kaldırılıp cami tertibatının kurulması üç günde tamamlanmıştır.

Feth-i Mübîn'in bu ilk gününde Galata Ceneviz halkı teslim olmuş, İstanbul payitaht (başşehir) yapılmış ve Fâtih Sultan Mehmed Hân'ın şehrin her tarafında okunan fermânlarıyla Bizans halkının malı, canı, ırzı, dinî ve mezhebî hürriyetleri kanunlarımızın teminatı altına alınmıştır!..

Evet bütün engellemelere, çevrilen bütün entrikalara ve casusluklara rağmen ALLAH hükmünü icra etmiş, karalardan gemiler yürütülmek pahasına İstanbul feth olunmuştur, Bizans düşürülmüştür. Bu fetih, muazzam ve muhteşem Osmanlı Devleti'ne cihan fethinin bir paslı kapısını kırıp açmış, devletin adeta ortasında kalmış bir yaranın iyileştirilmesini sağlamıştır. Bizans düşünce, Roma da düşmüştür.

Gerçekten sonuncusu 29 Mayıs 1453'te yapılan saldırıyla feth edilen, sadece şehir olarak İstanbul değil; M.S. 476 yılında Batı Roma'nın tarih sahnesinden çekilmesine rağmen, Doğu Roma olarak Roma İmparatorluğu'nun sona erdirilmiştir. Bir başka ifadeyle Roma İmparatorluğu, 1453'te Müslüman Türkler tarafından ortadan kaldırılmıştır. Sadece Doğu Roma olarak bin yılı aşan bir zaman diliminde hakimiyetini sürdüren Roma İmparatorluğu, tarihte ortaya çıkmış en dikkate değer bir imparatorluktu. Yunan bilim, felsefe ve sanatı, doğu inanç ve kültürlerini, bir ölçüde Yahudi ve özellikle Hıristiyan inanç ve düşünce sistemlerini, yönetim, hukuk, siyasî yapı ve uygarlık olarak Roma İmparatorluğunda şekillenmiş, özümlenmiş ve uygulanmıştı. Müslüman Türklerin temsiliyle İslam düşünce ve bilimi, bu imparatorluğun miadının dolduğunu İstanbul'un Fethi'yle alenî bir şekilde dünyaya ilan etmiştir. Bu bakımdan İstanbul'un Fethi bir tarih dönümüdür.