İstanbul’un fethi - 3

Bir de Fetih Hadis-i şerifinde verilen mesaja temas etmek istiyorum. Fakat önce peygamberî bir uygulamadan söz etmemiz uygun olacaktır. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, başlangıçtan beri ashâb-ı kiram bunaldıkça, gelecek parlak günleri ve İslâm hâkimiyetini haber vererek onları, hem teselli etmiş, hem de tam bir dayanıklılık göstermeleri noktasında eğitmiştir. Meselâ; Habbab b. Eret (R.A.) şöyle demiştir: İslâm'ın ilk günlerinde Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, Ka'be'nin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada kendisine Kureyş müşriklerinin işkencelerinden şikâyet ettik:

- Yâ Resûlellah! Bizim için ALLAH'tan zafer dileyemez misin? Bunların zulmünden kurtulmamız için ALLAH'a duâ edemez misin? dedik. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz yüzü öfkeden kıpkırmızı olduğu halde hemen oturdu ve şöyle buyurdu:

"Sizden önceki ümmetler içinde öyle (mazlum) kişi bulunmuştur ki, müşrikler tarafından onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi bu çukura (başı meydanda kalarak) gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, başı üstüne konulur, ikiye bölünürdü de (bu işkence) o mü'mini dîninden döndüremezdi. (Bir başkasının da) demir taraklarla etinin altındaki kemiği ve siniri taranırdı da bu işkence o mü'mini dininden çeviremezdi. ALLAH'a yemîn ederim ki, şu İslâm Dîni'ni muhakkak surette kemâle erdirecektir. Öyle bir derecede ki, bir süvari (yalnız başına) San'â'dan Hadramevt'e kadar (selâmetle) gidecek, ALLAH'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak yâhud koyun sahibi yolcu, koyunu üzerine kurt saldırmasından korkacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz!" (Bak. Buhari, Menâkıb: 25; Menakibu'l-ensar:28, İkrah: 1; Ebû Dâvûd, cihad: 97; Ahmed b. Hanbel. 5/109)

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in yemîn ile ve en kuvvetli te'kîd edâtlarıyle sağlayarak haber verdiği bu kudret ve hâkimiyet, daha kendisi hayatta iken, ilk çeyrek asır içinde gerçekleşmiş ve müslümânlığın adalet nuru Arab Yarımadası'nın en karanlık yerlerine kadar girmiştir. Bu ise hiç şübhesiz hârika ve büyük bir mu'cizedir.

Medine döneminde de Hendek Harbi öncesinde müslümanlar, büyük bir gayret ve fedakarlıkla Medine'yi savunmak için hendek kazmaya çalışırken, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz kendilerine Yemen, Kisrâ ve Kayser'in saraylarının ve nüfuz bölgelerinin müslümanların eline geçeceğini müjdelemiştir. (Bak. Alûsî, Tefsir, Ahzab suresi: 12. Ayet-i kerimesinin tefsiri.) Bu müjdeler, müslümanlara içinde bulundukları sıkıntıları atlatacaklarını, yani bir anlamda zaferi önceden haber vermektir. Asla kuru bir cesaretlendirme taktiği değildir. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz hiç kimseyi aldatmaz. O'nun verdiği haberler, mutlaka doğrudur, öylece tahakkuk eder ve etmiştir. Tarih, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in verdiği hiç bir haberde yanıldığını tesbit edebilmiş değildir.

Gerek hadisimizde gerekse diğer fetih müjdesi taşıyan hadislerde zikri geçen merkezler, o günün dünyasında farklı kültür odakları durumundadırlar. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bu müjdeleri ile ümmetine, mevcut şartlara takılıp kalmamalarını, üstlendikleri tebliğ ve cihad görevinin gerektirdiği diriliği korumalarını hatırlatmaktadır. Tabii bu, bir taraftan da ödenmesi gerekli bedele "Hazır olun" demektir.

İstanbul'un fethine dâir Sevgili Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz tarafından verilmiş olan bu müjde, İstanbul'a yönelik olarak ümmetin gönlünde, önüne geçilmez bir cihâd ve fetih sevdası oluşturmuştur. Hadisimizin bütün rivayetlerinin sonunda yer alan bir nottan anladığımıza göre. Mesleme b. Abdilmelik, Abdullah b. Bişr el-Ğanevî'den bu hadisi sormuş. O da yukarıdaki şekilde hadisi rivayet etmiş. Bunun üzerine Mesleme, o sene İstanbul'u fethe çıkmıştır. O müjde aşkınadır ki, müslümanlar tam on iki kez Kostantiniyye'nin surları dibine gelmişlerdir.