Veda Haccı

Peygamberimiz Aleyhisselamın Veda Haccı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´de bulunduğu müddetçe, bir kere hac yapmıştır.[1] Bu hac;

1. Haccetü´l-Vedâ,

2. Haccetü´l-İslâm,

3. Haccetü´l-Belağ,

4. Haccetüt-Temam., gibi isimlerle anılmıştır.

Abdullah b. Ömer´e göre, Peygamberimiz Aleyhisselam bu haccında Müslümanlarla vedalaşınca:

"Bu, veda hacadır!" dediler. [2]

Peygamberimiz Aleyhisselam bundan sonra hac yapmamış, bu hac kendisinin veda haccı olmuş­tur. [3]

Abdullah b. Abbas ise, buna Haccetü´l-vedâ demekten hoşlanın ayıp, Haccetü´l-İslâm demeyi daha uygun görmüş; [4]

"Peygamber Aleyhisselam, Veda Haccını ´Haccetü´l-İslâm1 ismiyle anardı" demiştir. [5]

Peygamberimiz Aleyhisselam bu hacda Müslümanlara hac amellerini bizzat, bilfiil gösterdiği; vak­feleri, cemreleri, tavafı öğrettiği; helâl ve haram olan şeyleri bildirdiği için, bu hac H accetü´l-Belağ olmuştur. [6]

"...Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetlerimi tamamladım. Size din olarak Müslümanlığı verip ondan hoşnut oldum" (Mâide: 3) mealli âyet Veda Haccı sırasında nazil olduğu için, [7] Veda Haccına "Haccetü´t-Temam" isminin verildiği de vardır. [8]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hacca Ne Zaman ve Nasıl Çıktığı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretin 10. yılında,[9] Zilkade ayında[10] hac için hazırlandı.

Kendisiyle birlikte haccetmek üzere hazırlanmalarını Medine´deki Müslümanlara emretti. [11]

Medine dışındaki Müslümanların da hac için hazırlanıp Medine´de toplanmalarını ilan ettirdi.

Bunun üzerine, Medine´ye pek çok insan geldi.

Herkes, Peygamberimiz Aleyhisselama uymanın çaresini anyor, haccı onun yaptığı gibi yapmak istiyordu. [12]

Binitli veya yaya olarak gelmeye gücü yetenlerden hiç kimse geri kalmadı. [13]

Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte hacca gidenlerin sayısı 114.000, hatta bundan da çoktu. [14]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlara hep hacdan bahsetti. [15] İrad buyurduğu hutbesinde ihramın, haccın vâcib ve sünnetlerini anlattı.[16] Öğle namazının farzını mescidde dört rekat olarak kıldırdı. [17]

Medine´de yerine Ebu Dücânetü´s-Sâidîyi veya Siba´ b. Urfutayı vekil bıraktı . [18]

İbn Ümmi Mektum´un bırakıldığı da rivayet edilir. [19]

Peygamberimiz Aleyhisselamın bu hacda kurban edilmek üzere sürdürdüğü develerin sayısı yüzü bulmakta idi. [20]

Buna Hz. Ali´nin Yemen´den gelirken getirdiği zekat develeri de dahildi. [21]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´den sürdürdüğü kurbanlık develerin üzerine Naciye b. Cündüb´ü memur etti. [22]

Naciye´nin yanında, yardımcı olarak, Eşlemlerden iki genç de bulunuyordu. [23]

Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabı, saçlarını taramış ve güzel kokular sürünmüş, izar ve ridalarını giyinmiş oldukları halde, [24] Zilkade ayının çıkmasına beş gece kala. [25] Cumartesi günü[26] Medine´den yola çıktılar. [27]

Şecere yolunu tuttular. [28]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´den Mekke´ye giderken Şecere yolunu tutar ve Şecere mescidinde namaz kılardı.

Mekke´den Medine´ye dönerken de Şecere mescidinden daha aşağıda bulunan (Medine´ye yakın olan) Muarres yoluyla girip, vadinin ortasındaki Zülhuleyfe´de gecelemeyi, namaz kılmayı ve sabahleyin Medine´ye hareket etmeyi âdet edinmişti.

Zülhuleyfe, Medinelilerin ihrama girme yehdir. [29]

Peygamberimiz Aleyhisselam, oraya varınca, ikindi namazının farzını iki rekat olarak kıldırdı. [30]

Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabının ve kurbanlıkların gelip yanında toplanmaları içi[31] Zülhuleyfe´de yattı . [32]

Peygamberimiz Aleyhisselamın kadınları, hac yapmak için hevdecler içinde Zülhuleyfe´ye geldiler.

Gönderilen kurbanlıklar ve hac için yola çıkan Müslümanlar da gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında toplandılar.

Hz. Osman´la Abdurrahman b. Avf da, gelip Zülhuleyfe´de Peygamberimiz Aleyhisselama kavuştu-lar. [33]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bana Rabbim tarafından gelen Cebrail, bu gece gelip, ´Bu mübarek vadide namaz kıl ve umre içinde hacca niyet ettim, de!1 dedi" buyurdu. [34]

Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle namazının farzını orada iki rekat olarak kıldırdı. [35]

Orada, iki rekat da ihram namazı kıldı. [36]

Devesi Kasvâ´ya bindi. [37]

Kasvâ´nın üzerinde dört dirhem bile etmeyen eskimiş, küçük bir semer vardı. [38]

Peygamberimiz Aleyhisselam: Allah´a hamd ü senada, [39] teşbih ve tekbirde bulunduktan sonra: [40]

"Ey Allah´ım! Bunu bana içinde riya ve süm´a (gösteriş ve şöhret) bulunmayan mebrur ve makbul bir hac ki I!" diyerek dua etti. [41]

İhrama girip:

"Lebbeyk allahümme lebbeyk! Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk! İnnel hamde ve´n nimete leke vel mülke lâ şerike lek" diyerek tel biyeye başladı. [42]

"Sizden kim hac ile umreye niyet etmek isterse, bunu yapsın!

Sizden kim yalnız hacca niyet etmek isterse, öyle niyet etsin!

Sizden kim de yalnız umreye niyet etmek isterse, o da umreye niyet etsin!" buyurdu. [43]

Hz. Âişe:

"Bizlerden kimi umre niyetiyle ihrama girdi, kimi hac ile birlikte umre niyetiyle ihrama girdi, kimimiz de yalnız hac niyetiyle ihrama girdi" demiştir. [44]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Cebrail, bana gelip, ashabıma, yanımda bulunanlara telbiyede seslerini yükseltmelerini emretme­mi bana emretti[45] ve ´Yâ Muhammedi Telbiyede seslerini yükseltmelerini ashabına emret! Çünkü bu haccın alâmetlerindendir!´ dedi" buyurdu. [46]

Bir adam, ihramımın ne gibi bir elbise giyebileceğini sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Gömlek, sank, don, bumus, mest giymeyiniz!

Ancak ayakkabı bulamayan kimse mest giysin, ama mestleri topuktan aşağısından kessin!

Safran veya vers (alaçehri çiçeği) ile boyanmış hiçbir elbise giymeyiniz!" buyurdu. [47]

Hz. Ebu Bekir´in zevcesi Esma binti Umeys, Zülhuleyfe´de Muhammed b. Ebu Bekir´i doğurmuş, Peygamberimiz Aleyhisselama haber gönderip:

"Ben ne yapacağım?" diye sormuştu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Yıkan da, bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam Zülhuleyfe mescidinde namaz kılıp Kasvâ´nın üzerinde Beydâ düzlüğüne çıktığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde, sağında, solunda ve arkasında göz alabildiği kadar uzaklara uzanan binitli veya yaya insanların akıp gittiği gözüküyordu. [48]

Yolda gelip katılanlarda, sayısızdı. [49]

Peygamberimiz Aleyhisselam Beydâ yolunu takip ederek ertesi gün sabahleyin Melel´e, akşama doğru da Şerefü´s-seyyâle´ye vardı.

Akşam ve yatsı namazlarını orada, sabah namazını da Seyyâle ile Revhâ arasında olan ve Revhâ´ya Seyyâle´den daha yakın bulunan Irku´z-zabyâ´da, yolun sağındaki mescidde kıldı; Revhâ´da konakladı. [50]

Musa Aleyhisselam, Revhâ vadisine yetmiş bin kişi ile uğramıştı.

Yetmiş peygamber gelip bu vadide namaz kılmıştı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın atalarından Mudar b. Nizamın kabri de buradadır.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ vadisi hakkında:

"Bu vadi, cennet vadilerindendir! [51]

Musa b. İmran´ı, bu vadide, kısa saçaklı aba içinde ihrama girmiş bir halde görür gibiyimdir! [52]

Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki; Meryem´in oğlu da hac veya umre edici ya da her ikisini birleştirici olarak muhakkak Fecc-i Revhâ´da telbiye edecektir!" buyurdu. [53]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ´da deve üzerinde bir kafileye rastlayıp onlara selam verdi ve:

"Siz hangi kavimdensiniz?" diye sordu.

"Müslümanız!" dediler.

Onlar da:

"Ya siz kimsiniz?" diye sordular.

"Resûlullah Aleyhisselamdır!" diye cevap verdiler. [54]

Bu cemaat arasında deve üzerinde hevdeç içinde bir kadın ve kadının yanında da küçük bir oğlu bulunuyordu. [55]

Kadın, oğlunun kolunu tutup[56] hevdeçten dışarı çıkararak: [57]

"Yâ Rasûlallah! Bunun için de hac var mıdır?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Evet! Sana da ecir vardır!" buyurdu. [58]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ´dan hareket etti. [59] İkindi, akşam ve yatsı namazlarını Munsaraf´ta kıldı.

Peygamberimiz Aleyhisselam Munsaraf´tan ayrılıp sabah namazını Esâye´de kıldırdı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Esâye´den hareket edip üçüncü gün Arc´da sabahladı.

Hz. Ebu Bekir, Medine´de Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Benim yanımda bir deve var. Azığımızı onun üzerine yükleyelim!" demişti.

Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Öyle olsun!" buyurmuş, un ve sevık azığını Hz. Ebu Bekir´in bu devesine yükletmişti. [60]

Peygamberimiz Aleyhisselamla Hz. Ebu Bekir´in yiyecekleri, böylece, bir devede yüklü bulunuyordu. [61]

Hz. Ebu Bekir´in uşağı Ukbe, bu azık devesinin üzerine binmekte idi.

Dinlenmek için Esâye´de konaklandığı veUkbe´nin de deveyi ıhdırdığı sırada, Ukbe uyuyakalmıştı. Deve, çöktüğü yerden kalkarak yularını Ukbe´nin elinden çekip almış, vadinin içine doğru gitmişti.

Ukbe, uyanınca, kalkıp yola devam etti. Devenin de yolda gittiğini sanıyordu.

Deveyi arıyor, soruyor, fakat hiç kimseden bir haber alamıyor, işitemiyordu. [62]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Arc´da konakladığı ve konak yerinin önünde oturduğu sırada, Hz. Ebu Bekir gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın bir yanına oturdu. Hz. Âişe de öbür yanına oturdu.

Esma Hâtûn gelip Hz. Ebu Bekir´in yanına oturdu. [63]

Böyle, Hz. Âişe´nin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında, Esmâ´nın da Hz. Ebu Bekir´in yanında oturduğu ve Hz. Ebu Bekir´in ise uşağı Ukbe´nin gelmesini bekleyip durduğu bir sırada, [64] öğleye doğru, Ukbe yalnız başına[65] devesiz çıkıp gelince, [66] Hz. Ebu Bekir ona:

"Deven nerede?" diye sordu. [67]

Ukbe:

"Dün gece onu[68] kaybettim, yitirdim!" dedi. [69]

Hz. Ebu Bekir:

"Vay sana! Keşke o yiyecekler yalnız bana ait olsaydı, gam değildi!

Fakat onlar Resûlullah Aleyhisselam ile onun ev halkına aitti!" diyerek hemen ayağa kalkıp[70] Ukbeyi dövmeye başladı.

Ona hem vuruyor, hem de:

"Sen bir tek deveyi nasıl kaybeder, yitirirsin?!" diyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümseyerek:

"Şu ihramlı kişiyi görüyor musunuz? O ne yapıyor, bakınız!" buyurup, [71] Ukbe´yi dövmekten Hz. Ebu Bekir´i men etti.

Azık devesinin kaybolduğunu haber alınca, Eşlemlerden Nadleler, bir çanak içinde hays* yemeği getirip Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne koydular.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Gel ey Ebu Bekir! Allah sana nefis ve tatlı bir yemek gönderdi!" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir, Ukbeye hâlâ kızıp duruyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir´e:

"Sakin ol! Bu iş ne sana, ne de seninle birlikte bize aittir!

Uşak, senin deveni kaybetmemeye son derecede istekliydi!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamla, Peygamberimiz Aleyhisselamın ev halkı ve Hz. Ebu Bekir ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunan herkes o yemekten doyuncaya kadar yediler.

Aradan çok geçmemişti ki, halkın artçılığını, sevkediciliğini yapan Safvan b. Muattal, azık devesini getirip Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırının önünde ıhdırdı ve Hz. Ebu Bekir´e:

"Bak! Metâından birşey kaybetmiş misin?" dedi.

Hz. Ebu Bekir vanp baktı ve:

"Su içtiğimiz kaptan başka birşey kaybetmemişiz!" dedi.

Ukbe:

"İşte, kap benim yanımda!" dedi.

Hz. Ebu Bekir:

"Allah sana emaneti eda ve teslim ettirdi!" dedi.

Yüce Allah´ın Peygamberimiz Aleyhisselama azık devesini gönderdiği sırada, Sa´d b. Ubâde ile oğlu Kays b. Sa´d b. Ubâde de, bir deveye yiyecek yükleyerek Peygamberimiz Aleyhisselama teslim etmek üzere gelip çadırının kapısı önünde durdular.

Sa´d b. Ubâde:

"Yâ Rasûlallah! Yiyecek devenin uşakla birlikte kaybolduğunu işittik.

İşte bu yiyecek yüklü deve onun yerinedir!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah bize yiyecek yüklü devemizi getirdi.

Siz artık yiyecek yüklü devenizi geri götürünüz. Allah size onu mübarek kılsın!

Ey Ebu Sabit! Medine´ye geldiğimiz günden beri bizi ağırlamak için yaptıkların yetmiyor mu?" buyur­du.

Sa´d b. Ubâde:

"Yâ Rasûlallah! Biz, İslâm nimetinden dolayı Allah´a ve Resûlüne minnettarız!

Vallahi yâ Rasûlallah! Mallarımızın içinden senin almış olduğun şeyler, bize bırakmış olduklarından daha sevgilidir!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ey Ebu Sabit! Doğru söylüyorsun! Felaha ve kurtuluşa ermiş olduğunu müjdelerim!

İyi ahlâk Yüce Allah´ın elindedir. Allah, iyi ahlâkı, kime bağışlamayı dilerse ona bağışlar.

Allah sana iyi ahlâkı bağışlamış bulunuyor!" buyurdu.

Sa´d b. Ubâde:

"Hamd olsun Allah´a ki, O bana bunu yaptı!" dedi.

Sabit b. Kays:

"Yâ Rasûlallah! Sa´d´ın ev halkı Cahiliye çağında da ulumuz, kuraklık ve kıtlık yıllarında da bizim yediricilerimizdendi" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"İnsanlar, birtakım madenler ve cevherlerdir. Onların Cahiliye çağında iyileri, İslâmiyet çağında da iyilerdir" buyurdu. [72]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Lahy-i Cemel´e varınca, ihram halinde bulunduğu halde. [73] başında­ki rahatsızlıktan dolayı[74] orada tepesinden kan aldırdı. [75]

Peygamberimiz Aleyhisselam Lahy-i Cemel´den hareket ederek Sukyâ´da konakladı. [76]

Peygamberimiz Aleyhisselam Sukyâ´dan hareket ederek dördüncü gün sabahleyin Ebvâ´ya vardı. [77]

Peygamberimiz Aleyhisselamın annesi Hz. Âmine´nin kabri buradadır. [78]

Peygamberimiz Aleyhisselam Cuma günü Cuhfe´de bir müddet konakladıktan sonra, oradan ayrılarak, Humm yakınında, yolun solunda bulunan mescidde durup namaz kıldı. [79]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ezrak vadisine uğradığı zaman:

"Bu hangi vadidir?" diye sordu.

"Ezrak vadisidir!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Musa´nın şehadet parmaklarını kulaklarına koyup yüksek sesle telbiye ederek bu vadiden geçişini görür gibiyimdir!" buyurdu ve daha sonra bir tepeye gelip kavuştukları zaman:

"Bu hangi tepedir?" diye sordu.

"Herşâ veya Lefttepesidir!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Yunus´un, yuları hurma lifinden olan kırmızı tüylü bir devenin üzerinde, sırtında yünden bir abâ bulunduğu halde, buradan telbiye ederek geçtiğini görür gibiyimdir!" buyurdu. [80]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Cumartesi günü Kudeyd´e vardı.

Peygamberimiz Aleyhisselam Kudeyd´den ayrılarak Müşellel´e uğradı ve orada durup namaz kıldı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Pazar günü Usfan´a vardı. [81] Usfan vadisine varıp kavuştukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ey Ebu Bekir! Bu, hangi vadidir?" diye sordu.

Hz. Ebu Bekir:

"Usfan vadisidir!" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam; Hud Peygamberin, Salih Peygamberin de bellerine abâ tutunmuş, bellerinden yukarılarını alacalı kumaşla bürümüş, genç, kırmızı,yuları hurma lifinden, dişi deve üzerinde oldukları halde Beyt-i Atîk´i tavaf ve ziyaret için telbiye ederek geçmiş olduklarını haber verdi. [82]

Peygamberimiz Aleyhisselam Pazartesi günü Merru´z-zahran´a uğradı va akşama kadar oradan ayrılmadı . [83]

Peygamberimiz Aleyhisselam, uğradığı yerlerde Müslümanlara imam olup namaz kıldırmış ve namaz kıldırdığı yerlere de mescidleryapılmıştır.

Peygamberimiz Aleyhisselam Merru´z-zahran´dan ayrılıp Şerife geldiği zaman güneş battı. [84]

Şerife geldikleri sırada, Hz.Âişe kadınlık hali görüp ağlamaya başladı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:

"Seni ağlatan nedir?" diye sordu.

Hz. Âişe:

"Vallahi bu yıl hacca çıkmamış olmamı ne kadar isterdim!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sana ne oldu? Sen galiba hayzını gördün?" buyurdu.

Hz. Âişe:

"Evet!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bu, Allah´ın, Âdem´in kızlarına yazdığı birşeydir.

Sen hacıların yaptığını yap! Yalnız, temizlenmedikçe Beytullah´ı tavaf etme!" buyurdu. [85]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Seniyyeteyn arasına (iki yokuş arasındaki yola) gelip kavuştu. [86]

Peygamberimiz Aleyhisselam geceyi orada, Zi Tuvâ vadisinde geçirdi. [87]

Sabah namazını orada[88] sarp bir tepe üzerinde, [89] bir semüre ağacının altında[90] kıldı.[91] Peygamberimiz Aleyhisselamın namaz kıldığı yer, T Tuvâ mescidinin

yapıldığı yer olmayıp bundan biraz aşağıdaki sarp tepe üzerindedir.[92]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke´ye Girişi

Peygamberimiz Aleyhisselam sabahleyin guslettikten sonra devesi Kasvâ´ya binip,[93] gündüz[94] kaba kuşluk vaktinde, [95] Hacun üzerindeki, [96] Mekke´nin yukan tarafına düşen Kedâ´dan, yokuştan Mekke´ye girdi. [97]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kabe´nin Benî Şeybe kapısına kadar ilerledi. Beytullah´ı gorünce[98] ellerini kaldırdı ve:

"Ey Allah´ım! Bu Beytinin şerefini, ululuğunu, heybetini, [99] geçerliliğini, sürümünü[100] arttır. [101] Ona hac ve umre ile tazimde bulunanların da şereflerini, heybetlerini, tazimlerini ve iyiliklerini art­tı r!" [102] diyerek dua etti. [103]

Devesini Beytullah´ın kapısında indirdi. [104]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kâbe´yi Tavaf Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, ridasının bir ucunu sağ koltuğunun altından alıp sol om uzunun üzer­ine atmış ve sağ kolunu açmış olduğu halde[105] Mescid-i Haram´a girip doğruca Hacerü´l-Esved rüknüne vardı[106] ve onu istilâm etti.

İstilâm ederken, Peygamberimiz Aleyhisselamın gözleri yaşla doldu. Hacerü´l-Esved´i öptü, ellerini onun üzerine koyduktan sonra yüzüne sürdü. [107]

"Bismillahi vallahu ekber! İmanen billahi ve tasdikan bimâ câe bihî Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem." [108]

Veya:

"Allahumme imanen Rabbike ve tasdikan bi kitâbike ve sünneti nebiyyike sallallahu aleyhi ve sell-em" diyerek[109] Hacerü´l-Esved köşesinden tavafa başladı.

Tavafın ilk üç devresinde adımlarını kısaltıp omuzlarını silkeleyerek hızlı ve çalımlı yürüdü. [110]

Yemen ve Hacerü´l-Esved köşesine geldikçe[111], "Rabbena âtina fid dünya haseneten ve fil âhireti haseneten ve kına azâbennar" (Bakara: 201) âyetini okumakta idi. [112]

Peygamberimiz Aleyhisselam tavafın bu bölümünü tamamlayınca[113] Hacerü´l-Esved´i öptü, elleri­ni onun üzerine koyduktan sonra yüzüne sürdü. [114]

Halkın arasından güçlükle geçip Makam-ı İbrahim´e* erişti. [115]

Makam-ı İbrahim´in arkasında, [116] Makam´ı kendisiyle Beytullah arasına alarak[117] iki rekat namaz kıldı.

Peygamberimiz Aleyhisselam bu namazda İhlas süresiyle Kâfirûn sûresini okudu. [118]

Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam sesini halka işittirecek derecede yükselterek: [119]

"İbrahim´in makamını namazgah edininiz!" (Bakara: 158) mealli âyeti okudu. [120]

Sonra, dönüp Hacerü´l-Esved´i istilâm etti. [121] ve Hz. Ömer´e:

"Ey Ömer! Sen güçlü bir adamsın! [122] Hacerü´l-Esved´e erişmek için, [123] omuz vurma! [124] İnsan­ları, [125] zayıflan [126] sıkışt]rma! [127] Ne rahatsız edil, [128] ne de rahatsız et![129] Olmazsa, uzaktan el sürüp öpme işareti yap, kelime-i tevhid oku, tekbir getir, [130] geç!" buyurdu. [131]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdurrahman b. Avf´a da:

"Ey Ebu Muhammed[132] Hacerü´l-Esved rüknüne nasıl istilâm yaptın?" diye sordu. [133]

Abdurrahman b. Avf:

"Her defasında[134] istilâm yaptım, bıraküm" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"İsabet etmişsin!" buyurdu. [135]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sa´y Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselaım, bundan sonra Kabe´nin Benî Manzum kapısından[136] çıkıp Safa tepeciğine gitti. [137]

Oraya yaklaşınca:

"Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah´ın şeâirinden (Allah´a ibadete vesile olan nişanelerinden)dir" (Bakara: 158) mealli âyeti okudu ve:

"Allah´ın başladığından başlıyorum!" buyurdu.

Sa´ye Safa´dan başlamak üzere, Safa´nın üzerine çıktı.

Beytullah´ı görünce, [138] kıbleye yöneldi. [139] Beytullah´a bakarak[140] Allah´ı tevhid ve tekbir etti.

Üç kere (Vâkidîye göre yedi kere):

"Bir olan Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur! O´nun eşi, ortağı yoktur! Mülk O´nundur! Hamd O´na mahsustur! [141] Diriltir, öldürür! [142] O herşeye kâdirdir! [143] Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur! [144]

Allah va´dini yerine getirdi: Kuluna yardım etti. Toplanmış olan bütün kabileleri yalnız başına boz­guna uğrattı" buyurdu. [145]

Peygamberimiz Aleyhisselam tekrar, Allah´ı tekbir ve O´na hamd ettikten sonra Allah´ın dilediği kadar[146] dua etti.

Duada söylediklerini de üç kere tekrarladı. Sonra, Safa tepeciğinden Merve tepeciğine doğru yürüy­erek indi. [147]

Peygamberimiz Aleyhisselam o kadar hızlı sa´y ediyordu ki, sayinin hızından izarının açılıp diz­lerinin göründüğü oluyordu. [148]

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu hızlanışı sa´y vadisinin ortasına gelince yapıyor, ortayı geçince tabiî yürüyüşüne devam ediyordu. [149]

Müslümanlara da:

"Ey insaniar! [150] Şüphe yok ki, Yüce Allah sa´yi size vacib kıldı. Sa´y ediniz!" buyuruyordu.[151]

Peygamberimiz Aleyhisselamın say vadisi içinde "Rabbiğfir verham ve entel eazzü´l-ekrem!=Yâ Rab! Beni yarlığa ve bana rahmet et! En aziz, en kerim Sensin!" diyerek dua ettiği de rivayet edilir. [152]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Merve tepeciğine ulaşıp çıktığı zaman, Safa tepeciğinde yaptıklarını Merve tepeciğinde de aynen yaptı. [153]

Peygamberimiz Aleyhisselamın hem Beytullah´ı tavafını, hem Safa ile Merve arasındaki sa´yini, etrafına üşüşen halk kendisini görsünler de bilmediklerini sorsunlar diye yüksekte bulunmak için, hay­vanının üzerinde olduğu halde yaptığı da rivayet edilir. [154]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Veda Haccında üç tavafı olup, kudüm tavafı olan ilkini yaya olarak yaptı. İkincisi, kurban günü yaptığı, farz olan tavaftır. Üçüncüsü de veda tavafıdır. Sanıldığına göre; biniti i olarak yaptığı tavaf ikinci veya üçüncü tavafıdır, ya da her ikisidir. [155] Saye gelince; bunu da Peygamberimiz Aleyhisselam önce yürüyerek yapmış, sonra da binitli olarak tamamlamıştır. [156]

Peygamberimiz Aleyhisselam Safa´dan Merve´yeyedi gidiş-gelişle şayi Merve´de tamamladı. [157]

Peygamberimiz Aleyhisselamın İhram Hakkındaki Emri

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Kimin yanında kurbanı varsa, o ihram üzere kalsın! [158]

Sizden hanginizin yanında kurbanı yoksa, hemen ihramdan çıksın ve haccını umreye çevirsin!" buyurdu.

Bunun üzerine Sürâka b. Malik ayağa kalkarak:

"Yâ Rasûlallah! Bu iş bizim bu yılımıza mı mahsustur, yoksa temelli sürüp gidecek midir?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, parmaklarını birbirine kenetleyerek, iki üç kere:

"Umre hacca dahil olmuştur! Kıyamete kadar temelli sürüp gidecektir!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, yanında kurban getirmiş olduğu için, ihramdan çıkmadı. [159]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebtah´ta Kurulan Çadırda Kalışı

Ebtah´ta Peygamberimiz Aleyhisselam için kırmızı deriden çadır kuruldu. [160] Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke´de bulunduğu müddetçe orada kaldı; oraya geldi gitti. [161]

Peygamberimiz Aleyhisselamın amcası Ebu Talib´in kızı Ümmü Hani H atun:

"Yâ Rasûlallan! Mekke evleri içinde konaklasan olmaz mı?" demişti.

Peygamberimiz Aleyhisselam kabul etmedi. Medine´ye dönünceye kadar Ebtah´a gelip gitti.

Ne bir eve indi, ne de bir evin çatısı altında gölgelendi. [162]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Pazar, Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri Ebtah´ta oturdu. [163]

Ashabdan Ebu Cuhayfe, Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebtah´ta, öğle güneşinin sıcağından, abdest almaya çıktığını; ve Bilal-i Habeşî´nin abdest suyunu dökerken Müslümanların üşüşüp dökülen abdest suyunu kapışarak yüzlerine gözlerine sürmeye başladıklarını gördüğünü; kendisinin de abdest suyundan biraz alıp yüzüne sürdüğü zaman onu kardan daha soğuk ve miskten daha güzel kokulu bul­duğunu; Bilal-i Habeşî tarafından ezan okunduktan sonra kıble tarafına bir baston dikildiğini ve Peygamberimiz Aleyhisselamın ona doğru yönelerek öğle namazının farzını iki rekat kıldırdığını, ikindi namazının farzını da yine onun gibi iki rekat kıldırmış olduğunu bildirir. [164]

Hz. Ali´nin Yemen´den Mekke´ye Gelişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, daha önce, Hz. Ali´yi Yemen´e göndermişti. [165] Hz. Ali, Yemen´den, Peygamberimiz Aleyhisselama ait zekat develeriyle Mekke´ye geldi.

Hz. Fâtıma´yı, ihramdan çıkanlar arasında buldu.

Hz. Fâtıma boyalı elbise giymiş ve gözlerine de sürme çekmişti.

Hz. Ali onun bu yaptığını beğenmediyse de, Hz. Fâtıma:

"Bunu bana babam emretü!" dedi.

Hz. Ali, Hz. Fâtımayı bu yaptığından dolayı azariamakve onun Peygamberimiz Aleyhisselam adına söylediklerini sormak üzere Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitti.

Hz. Fâtıma´nın yaptıklarını haberverince, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Doğru söylemiş! Sen hacca niyetlenirken ne demiştin?" diye sordu.

Hz. Ali:

´Ey Allah´ım! Resûlün neye niyetlendiyse, ben de ona niyetlendim!´ dedim" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Benim yanımda kurbanım var. Sen de ihramdan çıkma!" buyurdu. [166]

Peygamberimiz Aleyhisselam terviye gününden* bir gün önce, öğle namazından sonra, [167] Hacerü´l-Esved rüknü ile Makam-ı İbrahim arasında dikilerek irad ettiği hutbesinde:

"Sizden, öğle namazını Mina´da kılmaya gücü yetebilen, öyle yapsın!" buyurdu. [168]

Peygamberimiz Aleyhisselam Kabe´ye alacalı Yemen kumaşından örtü örttürdü. [169]

Mina´ya Gidiş

Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke´de dört gün; Pazar, Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri kaldı. Beşinci Perşembe[170] ten/iye günü, Beytullah´ı yedi kere tavaf ettikten sonra, güneşin batıya eğildiği sırada hayvanına bindi. [171]

Mina´da, Dârü´l-İmâme´nin bulunduğu yere indi. [172]

Hz. Âişe:

"Yâ Rasûlallah! Mina´da senin için bir gölgelik yapalım mı?" diye sordu. [173]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Hayır! [174] Mina, önce gelenin deve çöktürme yeridir!" buyurdu. [175]

Hz. Âişe´nin isteğini kabul etmedi. [176]

Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Mina´da ki İdi. [177] Geceyi, [178] Cuma gecesini[179] Mina´da geçirdi. [180] Sabah namazını da Mina´da kıldı. Güneş doğuncaya kadar bekledi.

Nemire´de* kendisine bir çadır kurulmasını emretti. [181]

Peygamberimiz Aleyhisselam, güneş doğduğu zaman[182] hayvanına bindi. [183]

Zilhicce´nin dokuzunca Cuma günü sabahleyin umumî yolun sağındaki [184] Dabb** yolunu tutup[185] Arafat´a*** doğru hareket etti. [186]

Mina´dan Arafat´a giderken ashabın kimi telbiye ediyor, kimisi de tekbir getiriyordu. [187]

Kureyşîler kendilerinin Cahiliye çağında yaptıkları gibi Peygamberimiz Aleyhisselamın da Müzdelife´deki Meş´ar-i Haram´da duracağından şüphe etmiyorlar; [188] Müzdelifeyi geçmez, orada vakfe yapar sanıyorlardı. [189]

Nevfel b. Muaviyetü´d-Di´lî, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanıbaşında gidiyordu.

"Yâ Rasûlallah! Kavmin Cem´de (Müzdelife´de) vakfe yapacaksın sanıyor?" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ben, peygamberlikten önce de, onlara aykırı olarak Arafat´ta vakfe yapmışımdır!" buyurdu. [190]

Müzdelife´yi geçip gitti. [191]

Peygamberimiz Aleyhisselam Nemire´de çadırının kurulduğunu gördü ve oraya indi. [192]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mina´dan Arafat´a varıncaya kadar tel biyeyi kesmedi. [193]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Arafat Hutbesi

Cahiliye devri insanlarının ayları geriletmeleri yüzünden, Hz. Ebu Bekir, dokuzuncu yıl haccını Müslümanlara Zilkade ayında yaptırmıştı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın onuncu yıl haccı ise, Zilhicceye rastlamış bulunuyordu. [194]

Hicretin 9. yılında, 9 Zilhicce arefe günü de Cuma gününe rastlamıştı . [195]

Güneş batıya doğru eğilince Peygamberimiz Aleyhisselam devesi Kasvâ´nın hazırlanmasını emret­ti ve Kasvâ´ya hemen semer vuruldu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kasvâya binip Ürene vadisine vardı. [196]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Hamd Allah´a mahsustur. O´na hamd eder, O´ndan yarlıganmak diler ve O´na tevbe ederiz.

Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından Allah´a sığınırız.

Allah´ın doğru yola ilettiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola iletecek yoktur.

Şehadet ederiz ki; Allahtan başka hiçbir ilah yoktur!

O birdir, O´nun eşi ortağı yoktur.

Ve yine şehadet ederiz ki; Muhammed O´nun kulu ve resûlüdür.

Ey Allah´ın kullan! Ben size Allahtan sakınmanızı tavsiye ve O´na itaate teşvik ederim.

Size hayır olan şeyden söz açmak ister ve bundan sonra derim ki"[197] buyurup, iki dizinin üzerine gelerek: [198]

"Ey insaniar! [199] Sözlerimi[200] iyi dinleyiniz! [201]

Vallahi[202] bilmiyorum! Belki de şu durduğum yerde, bu yılımdan [VâkıdPye göre; bu günümden] sonra sizinle bir daha buluşamayacağım! [203]

Dikkat ediniz! Belki, bu yılımdan sonra beni bir daha göremeyeceksiniz!

Dikkat ediniz! Belki, bu yılımdan sonra beni bir daha göremeyeceksiniz!

Dikkat ediniz! Belki, bu yılımdan sonra beni bir daha göremeyeceksiniz! [204]

Sözleri iyice dinleyip ezberleyen kişiye Allah rahmet etsin!

Belki, anlamayan, anlayana iletip anlatır.

Anlayan da, belki kendisinden daha iyi anlayışlı olana iletir!" buyurdu.

O sırada Şenûe kabilesi adamlarına benzeyen uzun bir adam kalkarak:

"Ey Allah´ın Peygamberi! O halde bizler ne yapalım?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Rabbinize kulluk ediniz!

Beş vakit namazınızı kılınız!

Ramazan ayında orucunuzu tutunuz!

Beytullah´ı haccediniz!

Zekatınızı, gönlünüzden koparak, gönül hoşluğuyla veriniz!

Yüce Rabbinizin Cennetine girersiniz!" dedi ve: [205]

"İşitiyor musunuz?" buyurdu.

Başka bir cemaatten bir adam:

"Ne diyorsun?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Rabbinize ibadet ediniz!

Beş vakit namazınızı kılınız!

Orucunuzu tutunuz!

Mallarınızın zekatını veriniz!

Âmirinize itaat ediniz! Cennete girersiniz!" buyurdu. [206]

Peygamberimiz Aleyhisselam hitabesine en yüksek sesiyle devam ederek:

Ey insanlar! Bu, hangi gündür?" diye sordu.

"Allah ve Allah´ın Resûlü daha iyi bilir!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bu ayınız, hangi aydır?" diye sordu.

"Allah ve Allah´ın Resûlü daha iyi bilir!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Bu beldeniz, hangi beldedir?" diye sordu.

"Allah ve Allah´ın Resûlü daha iyi bilir!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Gününüz, haram ve dokunulmaz bir gündür!

Ayınız, haram ve dokunulmaz bir aydır!

Beldeniz, haram ve dokunulmaz bir beldedir! [207]

Ey insaniar! [208]

İşte, kanlarınız ve mallarınız da, Yüce Rabbinize kavuşuncaya [Ahmed b. Hanbel´e göre; kavuşa­cağınız güne] kadar-bu gününüzde, bu ayınızda, bu beldenizde olduğu gibi-birbirinize haram ve dokunulmazdır! [209]

Haberiniz olsun ki; ben, önceden gidip Havuz başında sizi bekleyeceğim!

Başka ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla övüneceğim!

Sakın, çok günah işleyip yüzümü kara çıkarmayınız! [210]

Benden gömnüş, benden işitmiş, benden sormuş olduğunuz şeylerde bana isnad ederek yalan uyduran kimse, Cehennemdeki yerine hazırlansın! [211]

Haberiniz olsun ki; ben birtakım[212] erkek kadın[213] insanlan[214] kurtaracağım!

Kurtarmak isteyeceğim diğer birtakım kimselere gelince; [215] onlar hakkında bana galebe çalı­nacaktı[216]

´Yâ Rabbi! Bunlar da benim sahabilerimdir!´ diyeceğim. [217]

Yüce Allah ise:

´Senden sonra onların neler yaptığını sen bilmezsin!´ buyuracaktır" buyurdu. [218]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sözlerini Rebia´ya Tekrarlatması

Mekke valisi Attâb b. Esîd, Amr b. Hâriceyi bir işi için Peygamberimiz Aleyhisselama göndermişti.

Amr b. Hârice, Arafat´ta yetişip Peygamberimiz Aleyhisselamın devesinin çenesinin altına durmuş­tu.

Kasvâ´nın ağzından süzülen köpükler, Amr b. Hârice´nin başına dökülüyordu. [219] Kendisi çok gür sesli olup[220] Peygamberimiz Aleyhisselamın sözlerini seslenerek halka duyaracak olan Rebia b. Ümeyye b. Halef de, [221] devenin boyun kökünün altında dikiliyordu. [222]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Rebia b. Ümeyye´ye:

"Resûlullah Aleyhisselam, size:

´Ey insanlar! Bu hangi aydır?´ diye soruyor, de!" buyuruyordu.

Rebia b. Ümeyye, seslenerek onlara bunu ulaştırıyor, duyuruyordu.

Onlar da:

"Haram olan aydır!" diyorlardı.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Söyle onlara:

´Allah kanlarınızı, mallarınızı-Rabbinize kavuşuncaya kadar-bu ayınız gibi size haram ve dokunul­maz kılınıştı r! [223]

Sizler muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız!

Bütün amellerinizden, işlediklerinizden sorguya çekileceksiniz!" buyuruyor; [224] "Tebliğ ettim mi?" diye sorduktan sonra, elini semaya kaldırıp: [225]

"Ey Allah´ım! [226] Bunlara tebliğde bulunduğuma[227] şahit ol! [228]

Ey Allah´ım! Bunlara tebliğde bulunduğuma şahit ol! [229]

Kimin yanında emanet varsa, onu hemen sahibine teslim etsin! [230]

İyi biliniz ki; üç şey mü´min ve Müslümanın kalblerine kin ve kıskançlık sokmaz:

1. Allah´a ihlaslı olarak amel etmek,

2. Emir sahiplerine nasihatta bulunmak,

3. Müslüman cemaatine-ki onlar dua ederlerse duaları müstecabdırve arkadakilerine de şamildir- tâbi olmak. [231]

İyi biliniz ki; Cahiliye devrine ait herşey ayaklarımın altına konulmuş, hükümsüz sayılmışür. [232]

Bu cümleden olarak Cahiliye devrinin bütün kan davaları kaldırılmış, hükümsüz sayılmıştır.

Kaldırdığım, hükümsüz saydığım ilk kan davası da bize ait kan davalarından İbn Rebia b. Haris b. Abdulmuttalib´in kan davasıdır.

Kaldırdığım, hükümsüz saydığım ilk ribâ (faiz) bizim, yani amcam Abbas b. Abdulmuttalib´in ribâ alacağıdır.

Onun tümü kaldırılmış, hükümsüz sayılmıştır. [233]

Fakat, anaparalarınız size aitir, sizin hakkınızdır.

Ne bundan fazlasını isteyip borçlulara zulmediniz, ne de hakkınızdan aşağı alıp mazlum durumuna düşünüz!

Yüce Allah ´Ribâ yoktur!´ diye hükmetmiştir. [234]

İmdi ey insanlar! Şeytan, muhakkak ki, şu toprağınızda kendisine tapılmaktan temelli olarak umudunu kesmiştir. Fakat, siz bunun dışındaki, ufak-tefek işi erinizde ona uyacak olursanız, bu onu hoş­landı racakür!

Dininiz üzerinde ondan sakınınız!

Ey insanlar! O nesî denilen ay geriletme işi, ancak küfürde bir artma sebebidir ki, onunla kâfirler şaşırtılır.

Onlar bunu bir yıl helâl, bir yıl da haram sayarlar ki, Allah´ın haram kıldığına sayıca uydursunlar da, Allah´ın haram ettiğini helâl kılsınlar. [Tevbe: 32]

Allah katında ayların sayısı onikidir.

Onlardan dördü haram aylardır ki, üçü birbiri ardınca gelir Zilkade, Zilhicce, Muharrem.

Bir de, ikinci Cumâd ile Şaban arasındaki, Mudar´ın ayı Receptir. [235]

Ey insanlar! [236] Kadınlar hakkında Allah´tan korkunuz! [237] Çünkü siz onları ancak Allah´ın emaneti olarak aldınız.

Ve kendileriyle evlenmeyi de Allah´ın kelimesi, emir ve müsaadesiyle helâl ediniz. [238]

Ey insanlar! Şüphe yok ki, sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır! Onların da sizin üzerinizde hakları vardır! [239]

Sizin onlar üzerindeki hakkınız, döşeğinize sizden başka hiç kimseye[240] ayak bastırmamaları , [241] arayı açacak fuhuş irtikap etmem eleri , [242] istemediğiniz kimseyi evlerinize sokmamalarıdir. [243]

Eğer onlar bunun aksini yaparlarsa, [244] Allah sizin onları yatakta yalnız bırakmanıza izin ver-miştir. [245]

Kendilerini, fazla incitmeyecek derecede, dövebilirsiniz de. [246]

Eğer uysallık ederler, [247] size boyun eğerierse[248] onların üzerinizdeki hakkı, mâruf veçhile, yani memleket âdet ve geleneğine göre kendilerinin bütün yiyecek

ve giyeceklerini sağlam aktı r. [249]

Kadınlar hakkında hayırlı olmanızı tavsiye ederim. Çünkü onlar yanınızda[250] zayıftırlar. [251] Emanettirler. [252] Kendileri için birşeye malik değildirler. [253]

Ey insanlar! Size tebliğ etmiş olduğum sözlerimi aklınızda iyice tutunuz! [254]

Ben size öyle birşey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman doğru yoldan sapmazsınız.

O, Allah´ın Kitabıdır. [255] Allah´ın Peygamberinin sünnetidir. [256] Ev halkımdır. [257]

Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz ve aklınızda iyice tutunuz!

Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler!

Kişiye, kardeşinin malı, kendisi onu gönlünden koparak vermiş olmadıkça, helâl olmaz!

Kendinize zulüm ve yazık etmeyiniz!" buyurdu.

Sonra da:

"Allah aşkına! Tebliğ ettim mi?" diye sordu.

Müslümanlar

"Allah için, evet! Tebliğ ettin!" dediler. [258]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah´ım! Şahit ol!" diyerek Allah´ı şahit tuttu , [259] sonra da sözlerine şöyle devam etti:

"Sakın, benden sonra kâfircesine Cahiliyet haline dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız!

Ey insanlar! Rabbiniz bir, babanız birdir! Hepiniz Âdem´in soyundansınız. Âdem de topraktandır (topraktan yarat İm ıştır). [260]

Allah katında sizin en şerefliniz, en muttaki olanınız, Allah´ın emirlerini en çok yerine getireniniz, yasaklarından da en çok sakınanınızdır!

Arabın Arap olmayana üstünlüğü ancak takva iledir" buyurdu ve:

"Tebliğ ettim mi?" diye sordu.

"Evet! Tebliğ ettin!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Sizden, burada bulunanlar, bunları bulunmayanlara da tebliğ edip ulaştırsınlar! [261]

Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah her hak sahibine hakkını vermiştir.

Vâris için, vasiyete gerek yoktur.

Çocuk, kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir.

Zânî için, mahrumluk vardır.

Kendisini babasından başkasına isnad eden kişi veya efendisinden başkasına nisbet eden köle, Allah´ın, meleklerin ve bütün insanların lanetine uğrasın!

Allah öylelerinin ne tevbe ve nafilesini, ne de fidye ve farizasını kabul eder! [262]

Kölelerinize karşı iyi davranınız! Kölelerinize iyi bakınız! Onlara kendi yediklerinizden yediriniz, kendi giydiklerinizden de giydiriniz!

Onlar bir suç işlerler de kendilerini bağışlamak istemezseniz, satınız!

Fakat, onlara azap ve işkence yapmayınız! [263]

Ey insanlar! Size âzası kesik bir köle de âmir tayin edilecek olsa-sizi Allah´ın Kitabıyla idare ettiği zaman-onu dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz!" buyurdu. [264]

"Size, ben sorulacağım.

Benim hakkımda ne söyleyeceksiniz bakayım?" diye sordu.

Müslümanlar

"´Allah tarafından getirdiklerini bize tebliğ ettin! Peygamberlik vazifeni yerine getirdin! Bizi öğütiedin!´ diyerek şehadette bulunacağız!" dediler.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, şehadet parmağını semaya kaldırıp halka işaret ederek:

"Allah´ım! Şahit ol!

Allah´ım! Şahit ol!

Allah´ım! Şahit ol! [265]

Vesselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh=Allah´ın selam, rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" buyurarak hutbesini sona erdirdi. [266]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Öğle Vaktinde Öğle ile İkindi Namazını Birleştirerek Kıldırışı

Peygamberimiz Aleyhisselam hutbesini sona erdirdiği sırada, Bilal-i Habeşî öğle ezanını okumaya başladı . [267]

Peygamberimiz Aleyhisselam susup ezanı dinledi, ezan bitince devesini indirdi. [268]

Bilal-i Habeşî kâmet getirdi. [269]

Peygamberimiz Aleyhisselam, önce öğle namazının farzını; arkasından da kamet getirilip ikindi namazının farzını kıldırdı. [270]

Bir ezan, iki kametle iki vaktin namazını birleştirdi. [271] İkisinin arasında başka namaz kılmadı.[272]

Arafat Vakfesi ve Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, namazdan sonra devesi Kasvâ´ya binip Cebelü´r-Rahme´nin dibinde­ki vakfe yerine vardı.

Kasvâ´nın göğsünü kayalara doğru çevirdi. Kayaların toplu bulunduğu yeri önüne aldı ve kıbleye döndü.

Güneş batıp sarılığı azıcık gidinceye kadar vakfe yaptı . [273]

Müslümanlara da, Arafat vakfesini yapmalarını eliyle işaret buyurdu. [274]

Arafat´ta, uzakça yerlerde bulunanlara da haber göndererek:

"Meşâirinizin (Allah´a ibadete vesile olan ibadet yerlerinizin) üzerinde durunuz!

Çünkü, siz babanız İbrahim´in mirasından bir miras üzere bulunuyorsunuz [275] İşte burası, Araf attır ve vakfe yeridir. [276] Arafat´ın her tarafı vakfe yeridir.[277] Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk..." diyerek telbiye etti ve:

"Hayır ancak ahiret hayrıdır!" buyurdu. [278]

Peygamberimiz Aleyhisselam ellerini memelerinin üzerine-omuzları hizasından biraz aşağıya kadar-kaldirdı. Avuçlarının sırtını yere doğru çevirdi. [279]

Kasvâ, başını eğince, yuları düştü.

Peygamberimiz Aleyhisselam, devesinin yularını bir eliyle tutup diğer elini kaldırarak[280] dualarının efdal ve üstünü; en çok yaptığı ve kendisinden önceki peygamberlerin de duası olan şu dua ile[281] dua etmeye başladı:

"Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur! O Birdir, O´nun eşi ortağı yoktur. MülkO´nundur! Hamd O´na mah­sustur! Hayır yalnız O´nun elindedir. O diriltir, öldürür. O herşeye kâdirdir. [282] Allah şu gerçeğe şehadet eyledi ki; Allah´tan başka hiçbir ilah yok, ancak O vardır! Bütün melekler­le ilim uluları da, adi ve hakkaniyetle durarak şahittir ki; Allah´tan başka hiçbir ilah yok, ancak A^îz ve Hakîm olan O vardır. [Âl-i İmran: 18]

Ben de bu gerçeğe şahit olanlardanım yâ Rab! [283]

Ey Allah´ım! Senin buyurduğun gibi, bizim söylediğimizden daha üstün olarak Sana hamd olsun!

Ey Allah´ım! Benim namazım, ibadetim, diriliğim, ölümüm Senin içindir!

Dönüşüm Sanadır!

Mirasım da, ey Rabbim, Sana aittir!

Ey Allah´ım! Kabirazabından, kalbin vesvesesinden, işlerin dağınıklığından Sana sığınırım!

Ey Allah´ım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden Sana sığınınm! [284]

Ey Allah´ım! Gözümde bir nur, kulağımda bir nur, kalbimde bir nur yarat!

Ey Allah´ım! Göğsüme genişlik ver! İşimi kolaylaştır!

Ey Allah´ım! Göğüslere vesvese veren şeytandan, işlerin karışıklığından, kabir fitnesinin şerrinden, gecenin getirdiği şeylerin şerrinden, gündüzün getirdiği şeylerin şerrinden, korkunç rüzgârların getirdiği âfetlerin şerrinden, zamanın nöbet nöbet gelen mihnet ve belâlarının şerrinden Sana sığınırım! [285]

Ey Allah´ım! Sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birdenbire gelip çatacak azabından ve bütün gaz­abından Sana sığınırım!

Ey Allah´ım! Beni doğru yoluna ulaştır! Geçmişimi, geleceğimi bağışla!

Ey başvurulacakların en hayırlısı! Kendisinden istenilenlerin en keremlisi, en vergilisi, ey mer­hametlilerin en merhametlisi olan Allah!

Yarattıklarına ve Beytinin hacılarına verdiklerinin en üstününü şu akşam üzeri bana ver!

Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, ey gökleri ve yeri yaratan Allah!

Sesler türlü türlü dillerle gürüldeyip Sana doğru yükseliyor, Senden dileklerde bulunuyor!

Benim dileğim de; dünya halkının beni unuttuğu imtihan yurdunda Senin beni anmaklığındır! [286]

Ey Allah´ım! Sen sözümü işitiyor, bulunduğum yerimi görüyor, gizli-açık neyim varsa biliyorsun!

İşlerimden hiçbiri Sana gizli değildir!

Ben çaresizim, yoksulum. Senden yardım ve eman diliyorum!

Korkuyorum, kusurlarımı itiraf ediyorum!

Bir çaresiz Senden nasıl isterse, ben de öyle istiyorum!

Zelil bir günahkâr Sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum!

Senin yüce huzurunda boynunu bükmüş, Senin için gözlerinden yaşlar boşanan, Senin uğrunda bütün varlığını zelil eden, Senin için bumunu topraklara sürten bir kulun Sana nasıl dua ederse, ben de öyle dua ediyorum!

Ey Rabbim! Duamı kabul buyurmaktan beni mahrum kılma!

Bana Rauf ve Rahîm ol ey istenilenlerin ey hayırlısı ve verenlerin en keremlisi! [287]

İlâhî! Sana karşı kim kendisini övebilir?

İlâhî! Dilim mâsiyetlerie tutulmuş. Benim Sana vesile kılacakne işe yarar bir amelim, ne de emelden başka bir şefaatçim var!

İlâhî! Biliyorum ki; kusurlarım yüzünden ne huzurunda mevkiim, ne de Senden özür dilemeye yüzüm kalmıştır!

Fakat Sen keremlilerin en keremi isisin!

İlâhî! Ben merhametine yetişmeye ehliyetli değilsem, merhametin Bana yetişebilir! Çünkü Senin rahmetin herşeyi kuşatacak derecelerde geniştir! Ben de o kuşatılacak şeylerdenim!

İlâhî! Benim kusurum ne kadar büyük de olsa, Senin affının yanında küçük kalır!

Sen onları Bana bağışlayıver ey kerem sahibi Allah!

İlâhî! Sen kerem sahibi Allah´sın! Ben ise âciz bir kulum!

Ben günah işler durursam, Sen de bağışlar durursun!

İlâhî! Sen ancak Sana itaatli olanlara rahmet ve merhamet edeceksen, günahkârlar kime sığı­nacaklar?

İlâhî! Ben bile bile tâatinden uzaklaştım! Sana karşı günah sayılacak yana yöneldim!

Senin şanın, her türlü eksik ve noksan sıfatlardan uzaktır!

Benim üzerimde Senin delilin, af ve keremin büyüktür!

Bana karşı Senin delilin sabittir! Benim ise Sana karşı hiçbir delilim yoktur!

Ben Sana her an muhtacım! Senin ise Bana hiçbir ihtiyacın yoktur!

Sen ancak yaratanım olarak beni bağışlarsın!

Ey duacıların dualarını kabul edenlerin en hayırlısı ve ey ümit bağlananların en üstünü!

İslâmiyet ve Muhammed Aleyhisselam üzerindeki himayen hürmetine Sana yöneliyorum: Benim bütün suçlarımı bağışla!

Benim şu durduğum yerden, bütün hacetlerimi yerine getirmiş, dileklerimi ihsan buyurmuş, temen­nilerimi gerçekleştirmiş olarak döndür!

İlâhî! Bana öğrettiğin dua ile Sana dua ediyorum!

Bana öğretip verdiğin ümitten beni mahrum etme!

İlâhî! Karşında huşu ve huzû ile eğilen, kusurlarını itiraf ederek Sana sığınan, gözyaşları akıtarak tevbe eden, haksız davranışlarının bağışlanması ve affedilmesi için yalvaran, umduğuna ermeyi ancak Senden bekleyen, bütün kusurlarına rağmen vakfesinde Senin ihsanından ümidini kesmeyen bu kuluna akşam üzeri ne yapacaksın?

Ey bütün canlıların sığındığı ve bütün mü´minlerin yardımcısı ve koruyucusu!

İyilik edenler Senin rahmetinle kurtulurlar, kötülük edenler de kendi günahlarıyla helak olurlar!

Ey Allah´ım! Senin huzuruna çıktık, Senin civarına konduk!

Ümitlerimiz Sensin, dileklerimiz Senin yanındadır!

Senin ihsanını diler, rahmetini umar, azabından da korkarız!

Kusurlarımızın bütün ağırlığıyla yine Sana kaçıp sığındık!

Senin Beyt-i Haramını ziyaret kasdında bulunduk!

Ey istekçilerin ihtiyaçlarının sahip ve maliki olan Allah!

Ey susup duranların içlerinden geçirdiklerini bilen Allah!

Ey yanıbaşında yardım beklenecek başka Rab bulunmayan Allah!

Ey Kendisinin üstünde korkulacak başka bir yaratıcı blunmayan Allah!

Ey yanına varılacak veziri, rüşvet verilecek kapıcısı bulunmayan Allah!

Ey dilekler çoğaldıkça cömertliği, keremi artan; ihtiyaçlar çoğaldıkça fazi u ihsanı artan Allah!

Ey Allah´ım! Sen her misafiri kondurup ağırlarsın!

Bizler de Senin misafirleriniz! Bizleri cennetine kondurup ağırla!

Ey Allah´ım! Her kafileye bahşiş, her isteyene atiyye verilir; her ziyaretçiye ikram edilir! Her sevap umucuya sevap verilir!

Senin katındaki mükâfattan her mükâfat dilenene mükâfat, Senin katındaki rahmetten her rahmet dilenene rahmet, Sana yakın olmayı özleyen her özleyiciye yakınlık... ihsan olunur!

Senin af yollarını her arayana da af ve mağfiret buyuru I ur!

Bizler topluca Senin Beyt-i Haramına geldik!

Şu büyük mesâinde vakfeye durduk!

Şu mübarek yerlerde hâzır bulunduk!

Ümidimiz Yüce katındaki sevap ve mükâfata nail olmaktır!

Ümidimizi boşa çıkarma Allah´ım!" [288]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ümmeti İçin Özel Olarak Dua Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Arafat´ta akşam üzeri ümmetinin yarlıganması ve rahmete nail olması için Allah´a pek çok yalvardı. [289] Yüce Allah, Peygamberimiz Aleyhisselama:

"Birbirlerine zulüm, haksızlık edenler hariç olmak üzere, ümmetini bağışladım! [290] Zalimden mazlu­mun hakkını alacağım!" buyurdu. [291]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ey insanlar! Yüce Allah bugün size in´am ve ihsanda bulunup-aranızdaki haklar hariç olmak üzere-sizleri yarlıgadı. İyilerinize diledikleri şeyi verdi" buyurdu. [292]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Cenab-ı Hakk´a:

"Ya Rab! Sen istersen uğradığı zulümden dolayı mazluma cennet verip zalimi de yarlıgamaya kadirsin!" dedi.

Yüce Allah, Arefe günü akşamı, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu duasını kabul buyurmadı. [293]

İslâm Dininin Kemâle Erdiğinin ve Müslümanlar Hakkında İlâhî Nimetin Tamamlandığının Müjdelenişi

"...Artık bugün kâfirler dininizden umutlarını kestiler.

Onlardan korkmayınız, ancak Benden korkunuz!

Bugün, sizin dininizi kemâle erdindim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve İslâmiyeti size din olarak seçip kabul ettim" (Mâide: 3) mealli âyet Peygamberimiz Aleyhisselama Cuma günü Araf afta, akşam üzeri nazil oldu. [294]

Yüce Allah´ın Mü´min Kullarını Meleklerine Övüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yüce Allah, Arefie günü akşam üzeri[295] meleklere: ´Şu kullarıma bakınız!

Toz toprak içinde[296] her uzak yoldan[297] Bana geldiler. Onlar rahmetimi umuyor, azabımdan korkuyorlar!

Halbuki, Beni görmüş değillerdir! Acaba görmüş olsalar ne yaparlardı?1 buyurdu" dedi. [298]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hac Hakkındaki Açıklaması

Peygamberimiz Aleyhisselam, Arafat´ta bulunduğu sırada, yanına Necd halkından bazı kimseler gelerek:

"Yâ Rasûlallah! Hac nasıldır? Nasıl tamam olur?" diye sordular. [299]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Hac Arefe´dir. [300] Arefe günüdür. [301] Arefie günü haccıdır.[302] Arafat günüdür. [303]

Kim Müzdelife gecesi sabah namazından (Tirmizîye göre; fecrin doğuşundan) önce Arafat´a gelirse, o hacca yetişmiş, haccı tamamlamış olur.

Mina günleri üçtür.

Acele edip orada iki gün kalan kimseye günah yoktur. Geciken kimseye de günah yoktur" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın bu buyruğu bir münadi tarafından da halka tebliğ edildi. [304]

Arafatta Müslümanlardan kimi telbiye etmekte, kimisi de tekbir getirmekte idi. [305]

Arafat Vakfesinde Devesinden Düşüp Ölen Müslüman

Bir adam, Arafat´ta Peygamberimiz Aleyhisselamla vakfe yaparken birdenbire hayvanından düştü, boynu kırılıp hemen öldü. [306] Allah ondan razı olsun! Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Onu su ve sidrle yıkayınız ve iki elbise içine kefenleyiniz! Kefene koku saçmayınız! Başını ve yüzünü de örtmeyiniz! Çünkü Allah onu Kıyamet gününde telbiye eder bir halde diriltecektir!" buyurdu. [307]

Arafat´tan Müzdelife´ye Dönüş

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Putlara tapan Cahiliye halkı, güneş batmadan önce, güneş adamların yüzlerinde sarıkları gibi olduğu zaman Arafat´tan dağılırlardı.

Biz, güneş batmadıkça Arafat´tan dağılmayacağız" buyurdu. [308]

"Çünkü Arafat vakfesinde Cebrail Aleyhisselam gelip İbrahim Aleyhisselamı akşam namazı kılın­madan önce acele yola çıkarmıştı. [309]

Güneş tamamıyla battıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, terkisinde Üsâme b.Zeyd olduğu halde Arafat´tan[310] Müzdelifeye doğru hareket etti. [311]

Peygamberimiz Aleyhisselamın gidişi, hızlı gidişle ağır gidiş arası bir gidişti.

Meydan buldukça hayvanını hızlandırmakta[312] ağır gitmek istediği zaman da Kasvâ´nın yularını başı semerin altındaki deliğe çarpacak derecede kasmakta, kum tepeciklerinden birine geldikçe de düzlüğe çıkıncaya kadar dizginini gevşetmekte idi. [313]

Halk da, sağdan soldan akın akın giderlerken, sağa sola çarpıyorlardı. [314]

Peygamberimiz Aleyhisselam bir ara onların hayvanlarını koşturmaya başladıklarını gördü. [315]

Arka tarafında bazı kimselerin de develerini bağıra bağıra azarladıklarını işitti. Onlara kamçısıyla işaret ederek: [316]

"Ey insanlar! Sükûnetli ve yavaş olunuz! [317]

Develeri, atları koşturmak tâ at ve iyilik değildir!" buyurdu. [318]

Bunu halka ilan ettirince, Müzdelife´ye vanp konaklayıncaya kadar, ne insanların, ne de hayvan­larının ayaklarının yerden yükseldiği görüldü. [319]

İnsanı Cehennemden Uzaklaştıracak ve Cennete Yaklaştıracak Ameller

Peygamberimiz Aleyhisselamın vasıflarını öğrenerek Kûfe´den kalkıp gelen Abdullahi´l-Yeşkurî der ki:

"Onu Mina´da aradım.

Bana:

´O, Arafat tadır!1 denildi.

Arafat´a kadar gittim. Arafat yolunda durdum. Kendisini görünce, sıfatlarıyla tanıdım. Önünde giden bir adam, bana:

´Resûlullahın yolundan çekil!1 dedi.

Resûlullah:

´Bırak adamı! Bakalım ne haceti var?´ buyurdu.

Sıkışa sıkışa yanına kadar sokuldum. Hayvanının yularını tuttum ve:

´Yâ Rasûlallah! Ben sana iki şey soracağım: Beni Cehennemden kurtaracak, Cennete koyacak şey nedir?

Beni Cennete yaklaştıracak, Cehennemden uzaklaştıracak ameli bana bildir!1 dedim. Resûlullah Aleyhisselam, semaya baktıktan sonra başını önüne eğdi.

Sonra da, bana yüzünü döndürüp:

´Eğer sen meseleyi büyütmez, uzatmaz, kısa kesersen, benim söyleyeceklerimi iyice aklında tut:

Allah´a, hiçbir şeyi eş ortak koşmaksızın ibadet et!

Farz olan beş vakit namazı kıl!

Farz olan zekatı ver!

Beytullah´ı haccet!

Ramazan orucunu tut!

Halkın sana yapmasını istemediğin şeyi, sen de onlara yapma!

Çekil artık hayvanın yolundan!´ buyurdu." [320]

Akşam ve Yatsı Namazlarının Yatsı Vaktinde Birleştirilerek Kılınışı ve Müzdelife Vakfesi

Müzdelife´ye varılınca bir ezan okundu. [321] Kamet getirildi. [322]

Peygamberimiz Aleyhisselam, bir ezan ve iki kametie[323] önce akşamı, arkasından da yatsıyı toptan; [324] akşamın farzını üç, yatsının farzını iki rekat olarak kıldırdı. [325]

"Akşamla yatsıdan ibaret olan bu iki namaz, şu yerde belli vakitlerinden değiştirilmiştir. Sakın, halk yatsı girmedikçe Müzdelifeye gelmeye çalışmasın!" buyurdu. [326]

Peygamberimiz Aleyhisselam, fecir doğuncaya kadar Müzdelife´de yattı. [327]

Sabah namazını bir ezan ve bir kametle, [328] vaktinden önce, [329] yani alacakaranlıkta kıldırdı[330] ve:

"Sabah namazının vakti (şafağın sökmesine işaretle) şu saattir!" buyurdu. [331]

Sonra, Kasvâya binerek Meş´ar-i Haram´a geldi. [332]

Kuzah* dağının üzerinde durdu ve:

"İşte Kuzah! O vakfe yeridir! [333]

Müzdelife´nin her yeri vakfe yeridir!" buyurdu. [334]

Kıbleye yöneldi. [335]

Allah´a hamd ü sena[336] ve dua etti. [337]

Tekbir getirdi, tehlil ve tevhid okudu.

Ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfeden ayrılmadı.

´Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk!...1 diyerek tel biyeye devam etti. [338]

Peygamberimiz Aleyhisselam, kendisinin Mina´da atacağı taşları Müzdelife´de toplatıp Akabe cem­resine taşıttı.[339]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ümmeti Hakkındaki Duasının Kabul Buyuruluşu

Yüce Allah, Arafat´ta Peygamberi imiz Aleyhisselamın:

"Sen istersen uğradığı zulümden dolayı mazluma Cennet verip, zalimi de yarlıgarsın!" diyerek yap­tığı duasına o akşam icabet buyurmamıştı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, ertesi günü, Müzdelife sabahında bu husustaki duasını tekrarladı, sonra da güldü.[340]

Ashabdan bazıları , [341] Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer: [342]

"Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun! Sen bu saatte şurada hiç gülmezdin!? Allah seni hep güldürsün!" dediler. [343]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Yüce Allah iyi olanlarınızı yarlıgadı.

İyilerinizin iyi olmayanlar hakkındaki şefaatini kabul buyurdu.

İnen ilâhî rahmet, onları içine aldı, sonra yeryüzüne dağıldı.

Tevbe edip dilini ve elini günahtan koruyan ve sakınan herkesin üzerine düştü!

Şeytanla askerleri ise, Arafat dağlarının üzerinde:

´Allah onlara bakalım ne yapacak?´ diye gözIüyorlardı. [344]

Yüce Allah´ın benim duamı kabul buyurduğunu ve ümmetimi yarlıgadığını öğrenince, şeytan başı­na toprak saçtı[345] ve:

´Biz zaten uzun zamandan beri onlar hakkında korkup duruyorduk! Nihayet rahmet ve mağfiret gelip onları bürüdü! [346] Eyvah! Mahvolduk!´ diyerek çığlıklar kopardılar, [347] dağıldılar. [348]

Onun yaptığı feryada güldüm.

Şeytanın, Bedir günü dışında hiçbir gün, Arefe gününde olduğu kadar, Allah´ın rahmetini indirip büyük günahlardan geçtiğini görünce zelil, hayırdan uzak, hor ve hakir, öfkeli bir duruma düştüğü görülmemiştir!" buyurdu.

"Şeytan Bedir günü ne görmüştü?" diye soruldu.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Şeytan Bedir günü Cebrail´in çarpışmak için melekleri sıraladığını görmüştü!" buyurdu. [349]

Haccın Nasıl Tamamlanmış Olacağı

Urve b. Müferrisü´t-Tâî, halkın Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte yaptığı Arafat vakfesine yetişememiş, Arafat´a ancak Peygamberimiz ve halk M üz d e life´d e bulunduğu sırada geceleyin vara­bilmiş, orada vakfesini yaptıktan sonra Müzdelife´ye dönmüştü. [350]

Urve b. Müferris derki:

"Resûlullah Aleyhisselamı, Müzdelife´de vakfe yaptığı sırada gördüm. Kendisi:

´Kim şu namazımızı şurada bizimle birlikte kılar ve bundan önce de Arafat´ta geceleyin veya gündüzün vakfe yapmış bulunursa, o, haccını tamamlamıştır.

Müzdelife´den dönüş yapılıncaya kadar hac âmiri ile halka yetişebilen kişi, hacca yetişmiştir.

Hac amiriyle halka burada yetişemeyen kişi ise hacca yetişmiş olmaz!´ buyurdu. [351]

Namaza çıktığı sırada[352] Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım ve:

´Yâ Rasûlallah! Ben Tayyi´in iki dağından geliyorum! Hayvanımı da, kendimi de yormuş bulunuyo­rum! Vallahi, üzerinde vakfeye durmadığım bir tepe bırakmadım! Benim için hac olmuş mudur?´ dedim. [353]

Resûlullah Aleyhisselam:

´Müzdelife´de sabahlayan, [354] şu namazda bizimle birlikte bulunan, [355] sabah namazını burada biz­imle birlikte kılan, [356] şu namazda bize yetişen, [357] şu vakfe yerinde[358] bizimle birlikte vakfe ve bizim­le birlikte dönüş yapan, [359] bundan önce de[360] Arafat´a gidip[361] geceleyin veya gündüzün[362] vakfe yapmış, [363] oradan dönmüş bulunan kişi, [364] haccını tamamlamış, ihramdan çıkma devresine girmiş olur!´ buyurdu." [365]

Müzdelife´den Mina´ya Dönüş

Müşrikler, güneş doğmadıkça Müzdelife´den Mina´ya dönmezlerve:

"Ey Sedir dağı! Haydi, güneşin ışığı ile parılda!" derlerdi. [366]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Kureyşîler İbrahim Aleyhisselamın ahdine aykırı davrandılar. [367]

Cahiliye halkı, güneş doğduktan sonra adamların yüzlerinde sarıkları gibi olduğu zaman Meş´ar-i Haram´dan, Müzdelife´den dağılır, dönerlerdi.

Biz ise[368] güneş doğmadan Müzdelife´den dağılacak, döneceğiz! [369] Kurbanımız da, putatapan-larınkine aykırıdır!" buyurdu. [370]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Fadl b. Abbas´ı terkisine alarak, güneş doğmadan Müzdelife´den Mina´ya hareket[371] ve orta bir gidişle yola devam etti.

Halk, sağdan soldan akın akın gidiyor, Peygamberimiz Aleyhisselam da onlara:

"Yavaş olunuz ey insanlar! Yavaş olunuz!" buyuruyor[372] ve kendisi:

"Lebbeyk Allahümme lebbeyk!..." diyerek telbiye etmekten geri durmuyordu. [373]

Kulağa, Göze, Dile Sahip Olunup Yarlıganılacak Gün

Fadl b. Abbas, güzel saçlı, ak benizli ve yakışıklı bir gençti.

Peygamberimiz Aleyhisselam giderken, Peygamberimiz Aleyhisselamınyanından birtakım kadınlar geçtiler.

Fadl b. Abbas onlara bakmaya başladı.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam elini Fadl´ın yüzüne tuttu.

Fadl ise, yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmaya başladı.

Bu sefier, Peygamberimiz Aleyhisselam da elini öbür tarafa çevirip, Fadl´ın yüzünü tekrar kapadı.

Fadl ise, yüzünü öbür tarafa çevirerek baktı durdu. [374]

Gördüğü güzel kadın ve kızlara bakmak