Hendek Savaşı

Hendek Savaşının Tarihi ve Sebebi

Hendek (Ahzab) savaşı, Hicretin 5. yılında,[1] Şevval[2] ile Zilkade arasında vuku buldu.[3]

Benî Nadîr Yahudileri yurtlarından sürülüp çıkarıldıkları zaman, onlardan bir kısmı Şam´a, bir kısmı da Hayber´e gelip yerleşmişlerdi.

Sellâm b. Ebi´l-Hukayk ile Kinane b. Rebi1 b. Ebi´l-Hukayk ve Huyey b. Ahtab, Hayber´deki akra­balarının yanına inmişlerdi.[4]

Hayber´de hazırlıklı, cesaretli, çok sayıda Yahudi cemaati bulunuyordu.[5]

İçlerinde Sellâm b. Ebi´l-Hukayk en-Nadrî ile Huyey b. Ahtab en-Nadrî, Kinane b. Rebi´ b. Ebi´l-Hukayk en-N adrîve Hevze b. Kays el-Vâilî ve Ebu Ammarel-Vâilîve BenîNadîrve BenîVâillerden bazı kimseler,[6] Vahvah b. Amrve onun kabilesinden bazıları,[7]

Dubay´a oğullarından Ebu Âmir (Fâsık) Abdi Amr b. Sayfî´nin de bulunduğu 19 kişilik bir heyet; Mekke´ye giderek Kureyş müşriklerini ve onlara bağlı bulunan kabileleri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiler

"Onun işini bitirinceye kadar, biz de sizin yanınızda bulunacak, sizinle el ve iş birliği yapacağız!" dediler.[8]

Ebu Süfyan, onlara:

"Siz bu işte azimli ve kararlı mısınız?" diye sordu.

Heyet:

"Evet! Muhammed´e düşmanlık ve onunla çarpışmak hususunda sizinle antlaşma yapalım diye geldik!" dediler.

Ebu Süfyan:

"Öyle ise, hoşgeldiniz, safa geldiniz! Muhammed´e düşmanlıkta yardımcı olanlar, bizim katımızda insanların en sevgilisi ve makbulüdür!" dedi.[9]

Kâbe Örtüsü Arasında Antlaşma Yapılışı ve Müşrikliğin İslâmiyetten Üstün Gösterilmek İstenilişi

Heyetten bazıları, Ebu Süfyan´a:

"Kureyş´in her kabilesinden 50 kişi getir ve sen de içlerinde bulun!

Siz ve biz, Kabe örtüsünün arasına girip göğüslerimizi Kabe´ye yapıştırarak; birbirimizden ayrılma­mak, birbirimizi bırakmamak üzere, hepimiz birden Allah´a ant içelim. Bizlerden tek adam kalmayıncaya kadar, şu adam [Peygamberimiz Aleyhisselam kastediliyor] hakkında sözbirliği yapalım!" dediler.

Öyle yaptılar ve antlaştılar.

Kureyş müşrikleri, birbirlerine:

"Medine´nin reisleri, bilgi ve ilk kitab sahipleri, ayağınıza kadar gelmiş bulunuyorlar.

´Biz mi, yoksa Muhammed mi; hangimiz daha doğru yolda?´ Onlardan bir sorun bakalım?" dediler.

"İyi olur!" diyerek bu tavsiyeyi benimsediler.[10]

Bunun üzerine, Ebu Süfyan, onlara:

"Ey Yahudi cemaati! Sizler, kendilerine ilk semavî kitab inmiş, ilim sahibi bir kavimsiniz!

Muhammed´le anlaşamadığımız meselede bizi aydınlatın: Bizim dinimiz mi, yoksa, onun dini mi daha hayırlı?[11]

Biz, Beytullah´ı imar ve ona develer kurban ederiz.

Hacca gelenlerin su ihtiyaçlarını karşılarız!

Putlara taparız!

Buna göre, biz mi daha doğru yoldayız, yoksa Muhammed mi daha doğru yolda?" diye sordu.

H eyet:

"Allah için söylenecekse, siz hakka ondan daha yakınsınız:

Çünkü, siz şu Beytullah´a hürmet ve tazimde bulunuyorsunuz.

Hacıların su ihtiyaçlarını karşılıyorsunuz.

Develerden kurbanlar kesiyorsunuz.

Atalarınızın tapageldikleri putlara tapıyorsunuz.[12]

Evet! Sizin dininiz onun dininden daha hayırlıdır ve siz hakka ondan daha yakınsınız!" dediler.

Yahudi heyetinin bu sözleri Kureyş müşriklerini çok sevindirdi.

Yahudi heyeti Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiği zaman, Kureyş müşrikleri bunu sevinerek benimsediler; bu yolda hemen derlenip toparlandılar ve hazırlıklara giriştiler.

Kureyş müşriklerinin sorularına Yahudi heyetinin verdiği cevaplar üzerine inen âyetlerde şöyle buyuruldu:

"Görmedin mi şu kendilerine Kitab´dan biraz nasip verilmiş olanları?!

Kendileri haça, şeytana inanıyorlar, diğer kâfirler için de ´Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır!´ diyorlar.

Bunlar, Allah´ın kendilerine lanet ettiği kimselerdir!

Allah kime lanet ederse, artık ona gerçek hiçbir yardımcı bulamazsın!

Yoksa onların yeryüzünün mülk ve saltanatından bir hissesi mi var?!

Fakat, öyle olsaydı, insanlara çekirdeğin arkasındaki minicik bir tomurcuğu bile vermezlerdi.

Yoksa onlar Allah´ın fazi u kereminden insanlara verdiği şeylere, nimetlere karşı haset mi ediyorlar?

Biz gerçekten İbrahim hanedanına da kitab ve hikmet vermişizdir. Onlara başkaca büyük bir mülk ve saltanat da bahşetmişizdir.

İşte, onlardan kimi ona (Muhammed Aleyhisselama) iman etti, kimi de ondan yüz çevirdi!

Çılgın bir ateş olarak Cehennem yeter bunlara (bu yüz çevirenlere)!"[13]

Yahudi Propaganda Heyetinin Arap Kabilelerini Dolaşarak Peygamberimiz Aleyhisselamla
Çarpışmaya Davet ve Teşvik Etmeleri

Yahudi propaganda heyetinden bazı kimseler Kays b. Aylanlardan Gatafanlara giderek, onları Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiler.

Çarpışmaya kalktıkları zaman kendilerinin yanlarında bulunacaklarını ve Kureyşîlerin de bu yolda kendilerine tâbi olacaklarını biİdirdiler.[14]

Bu yolda kendilerine yardımcı oldukları ve KureyşIilerMuhammed Aleyhisselamın üzerine yürüdük­leri zaman onlarla birlikte hareket ettikleri takdirde, Hayberin bir yıllık hurma mahsulünü onlara bıraka­caklarını va´d edince, Gatafanlarla anlaştılar.

Yahudilerin bu davetine Uyeyne b. Hısn´dan daha çabuk icabet eden olmadı.[15]

Mürre oğullarının kardeşi Ebu Haris b. Avf, önce Uyeyne b. Hısn ile kendi kavminden olan Gatafanlara:

"Ey kavmim! Beni dinleyiniz! Şu adamla [Peygamberimiz Aleyhisselamla demek istiyor] çarpışmaya kalkmaktan vazgeçiniz! Siz onu Araplardan düşmanı olanlarla başbaşa bırakınız, aralarına girmeyiniz!" diyerek öğüt vermişti.

Fakat, şeytan onlan da tamaha düşürdü.

Esed oğulları ile Gatafanlar, müttefik idiler. Gatafanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak için, Esed oğullarına yazı yazdılar.[16]

Yahudi heyeti, Gatafanlardan sonra, Süleym b. Mansur oğullarına başvurdular, kararlarını bildirdil­er ve bu yolda onların da yardımlarını istediler.[17]

Süleym oğulları, Kureyşliler harekete geçtiği zaman onlarla birlikte hareket edecekleri hakkında, Yahudi heyetine söz verdiler.[18]

Yahudi heyeti, çevredeki bütün Arap kabilelerine uğradılar ve hepsini ayaklandırdılar.[19]

Benî Sa´dlardan, müttefikleri olanlara da, Kureyş müşriklerinin yardımına gelmeleri için yazı yazdılar.[20]

Kureyş Müşriklerinin Arap Kabilelerini Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışmak Üzere
Kendilerine Yardıma Çağırmaları

Kureyş müşrikleri de, aralarında akrabalık bulunan Süleym oğullarının ileri gel enlerine yazı yazarak, Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere kendilerine yardım etmelerini istediler.[21]

Hatta, bütün Arap kabilelerine başvurarak, onları bu hususta kendilerine yardımcı olmaya çağırdılar. Ehâbiş ile bunlara bağlı bulunan kabileler, Kureyş müşriklerinin davetine hemen icabet ettiler.[22] Kureyş müşrikleri, Arap kabilelerinden bazılarını da, ücretle kiraladılar.[23]

Kureyş Müşrikleri ile Yardımcılarının Hazırlanıp Yola Çıkmaları

Kureyş müşrikleri, hazırlıklarını tamamladılar.[24]

Ehâbiş ile onlara bağlı kabileler biraraya toplanmış, 4000 kişilik bir ordu meydana gelmişti. Kureyş ordusu için Dârü´n-Nedve´de sancak bağlandı.[25] Sancaktar, Osman b. Talha b. Ebi Talha idi.[26] Kureyş ordusunda 300 at, 1500 deve bulunuyordu. Ordu, Ebu Süfyan b. Harb´in kumandası altında yola çıktı.[27]

Yolda Gelip Kureyş Ordusuyla Birleşen Arap Birlikleri ve Sayıları

Kureyş ordusunun Merru´z-zahran´da bulunduğu sırada, Süleym oğulları gelip onlara kavuştular-ki, 700 kişi idiler. Süleym oğullarına, Harb b. Ümeyye´nin müttefiki olan ve Sıffîn´de Hz. Ali´ye karşı Muaviye b. Ebu Süfyan b. Harb´in yanında yer almış bulunan Ebu Aver es-Sülemî´nin babası Süfyan b. Abduşşems kumanda ediyordu.

Bunlarla birlikte, Esed oğulları kabilesi de, Tulayha b. Huveylid el-Esed?nin kumandası altında gelip kavuştular.

Fezâre oğulları kabilesi, bütün cenk, savaş erleri ile yola çıktılar ve 1000 kişi idiler. Kendilerine Uyeyne b. Hısn kumanda etmekte idi. Bunların hemen hepsi hecinsüvar idiler.[28]

Eşca1 kabilesi 400 kişilik cenkçi, savaşçı ile yola çıktılar. Bunların kumandanları, Mes´ud b. Ruhayla idi.

Mürre oğulları da, Haris b. Avf´ın kumandası altında 400 cenkçi, savaşçı ile yola çıktılar.[29]

Kinanelerden, Sakîflerden ve daha başka kabilelerden birçok cenk, savaş birlikleri de, başlarında kumandanları, liderleri olduğu halde, Ebu Süfyan´ın ordusuna gelip katıldılar.[30]

Çeşitli kabilelerden toplanan ve sayıları 10.000´i aşan bu orduların başlıca üç ordugâhı vardı; üçü de, Ebu Süfyan´ın emrine bağlı bulunuyordu.[31]

Müşrik Ordularının Hareketleri Hakkında Alınan Haber Üzerine Alınacak Tedbirlerin Konuşulması

Kureyş müşriklerinin Medine´ye yürüme hazırlıklarına giriştikleri sırada, Huzâa kabilesinden bir süvari dört gecede Medine´ye yetişip Kureyş müşriklerinin Mekke´den Medine üzerine yürüme hazırlık­ları içinde bulunduklarını Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanları acele toplayıp, düşmanlarının kararlarını onlara bildir­di. Müşriklerle nasıl savaşılacağını Müslümanlarla konuştu.

Allah´ın emirlerine aykırı davranışlardan sakındıkları, güçlüklere katlandıkları takdirde, kendilerine Allah´ın yardımının erişeceğini vaad etti.

Allah´ın ve Resûlünün emirlerine boyun eğmelerini emir ve tavsiye buyurdu.

Yapılacak işi onlara danıştı.

Çünkü, savaş konusunda ashabına danışmak, onların görüşlerini almak, Peygamberimiz Aleyhisselamın âdeti idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam bu sefer de onlara:

"Medine dışında çarpışalım mı, yoksa Medine´de kalarak kazacağımız hendeklerin arkasına mı çek­ilelim? Yahut düşmanların yakınına varıp arkamızı şu dağa vererek müdafaa savaşı mı yapalım?" diye sordu.

Ashab, birbirine aykırı görüşler ileri sürdüler.[32]

Müdafaa Hendekleri Kazılmasının Kararlaştırılması

Yüce Allah, hendek kazılması hususunu Peygaım berim iz Aleyhisselama ilham etti.[33]

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, müdafaa hendekleri kazılmasını Müslümanlara emir ve tavsiye buyurdu.[34]

Selman-ı Fârisî de:

"Yâ Rasûlallah! Biz de Fars toprağında düşman süvarilerinin baskınlarından korktuğumuz zaman etrafımızı hendekle çevirip savunurduk.

Yâ Rasûlallah! Hendek arkasına çekilip savunmamızı emretme işi sana ait değil midir?" dedi.

Selman-ı Fârisî´nin Medine´nin hendekle savunulması hakkında Peygamberimiz Aleyhisselamin tavsiyesini destekleyen bu görüşü, Müslümanların hoşuna gitti.

Uhud günü, Peygamberimiz Aleyhisselamın, Medine dışına çıkmayıp Medine´de savunmada kalmaya kendilerini davet etmiş olduğunu da hatırladılar.

Bunun için, kendileri de, Medine dışına çıkmak istemediler ve Medine´de müdafaada kalmayı ben­imsediler.[35]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendek ve Karargâh Keşfine Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, hemen atına bindi. Muhacir ve Ensarın ileri gelenlerinden bazılarını yanına aldı.[36]

Medine´nin savunulması için hendek kazılması gereken yerleri tayin ve tesbit etmek üzere keşifte bulundu.[37]

Medine, yalnız bir tarafından açık ve tehlikeli idi.[38]

Medine´nin diğer tarafları ise, birbirine girmiş binalarla, kale gibi çevrili idi.[39]

Ayrıca, sık hurma ağaçları ile de, geçit vermez bir halde idi.[40]

Peygamberimiz Aleyhisselam, hendek kazılmak üzere, düşmana açık olan tarafı seçti.[41]

Peygamberimiz Aleyhisselam ordugâh için de elverişli biryer aradı. Buna en uygun, en elverişli yer, Sel´ dağının eteği idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, karargâhını oraya kurmayı ve arkalarını ona dayamayı uygun gördü[42]

Hendek Kazılacak Yerin Belirlenişi ve Her Cemaate Kazacakları Yerin Gösterilişi

Kazılacak hendekler Mezad´dan başlayacak, Zübab´a uğrayacak, oradan da Ratic´e kadar uzanacaktı. [43]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Şeyheyn hisarlarından Mezad´a kadar uzanan bir çizgi çizip, her on kişiye kırk arşın uzunluğunde yer ayırdı.[44]

Muhacirlere de, Ensara da, kazacakları yerleri "Şuradan şuraya kadar!" diyerek ayrı ayrı belli etti.[45]

Muhacirler, Ratic´den Zübab´a kadar olan kısmı;

Ensar da, Zübab´dan Benî Ubeyd dağına kadar uzanan kısmı kazacaklardı ,[46]

Zübab, Sel1 ve Benî Ubeyd, Medine dağlarındandır.[47]

Ratic; Medine´de Yahudi kulelerinden bir kule idi[48] ve birkaç el değiştirmiş, en sonunda ZaVerâ oğullarına geçmişti.[49]

Ratic´in sekenesi, içlerinde henüz Müslüman olmayan bazı kişiler bulunmakla beraber, Amrb. Malik b. Evs oğulları, Mürre b. Malik b. Evs oğulları idi.[50]

Bunlar, Abduleşhel oğullarının kardeşi ve müttefiki idiler.

Bunun için, Abduleşhel oğulları, kendilerine ayrılan hendeği, Ratic´den, Benî Hâriseler tarafında bulunan kayalıklara doğru kazmıslandı.[51]

Benî Kurayza Yahudilerinden Emaneten Araç ve Gereçler Alınışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, hendek kazma işinde kullanılmak üzere, Benî Kurayza Yahudilerinden emaneten balta, zenbil, keser, ip, kürek gibi birçok araçlar aldı.

O zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamla Benî Kurayza Yahudileri arasında bansıklık vardı. Bunlar, Kureyş müşriklerinin Medine´ye gelmesini istemiyorlardı.[52]

Hendek Kazma İşine Hızla Girişilişi

Hendek kazı işine nezaret etmek üzere, Peygamberimiz Aleyhisselama, kıldan bir Türk cadın kuruldu.[53]

Kurulan çadır, Zübab dağı üzerinde idi.[54]

Hendek kazma işine, Muhacirler, Ensar, genç ihtiyar., bütün Müslümanlar katıldılar.

Kazılan topraklar zenbillere doldurulup başlarda taşınıyor, dönerken dezenbillere Sel1 dağından taş doldurulup getiriliyordu.

Topraklar Peygamberimiz Aleyhisselamın bulunduğu tarafa yığılıyor, taşlar diziliyordu.

Taşlar, düşmanlara atmak için, Müslümanların en büyük silahlarındandı.[55]

Müslümanlardan, hendek kazmayan veya toprak taşımayan bir kimse yoktu.[56]

Bizzat Peygamberimiz Aleyhisselam da, zenbille toprak taşımakta ve yer kazmakta idi.[57]

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi sahabiler de, bir an bile çalışmaktan geri durmuyor, zenbil bula­madıkları zaman etekleriyle toprak taşıyorlardı.

Berâ1 b. Âzib der ki:

"Resûlullah Aleyhisselamı, Ahzab günü, bizimle toprak taşırken gördüm ki; yüklendiği toprak kamının beyazlığını örtmüş olduğu halde, Abdullah b. Revâha´nın:

´Allah´ım! Sen bize doğru yolu göstermemiş olsaydın, biz ne hidayete erebilir, ne sadaka verebilir, ne de namaz kılabilirdik![58]

Bize tecavüz eden, bizim çekindiğimiz fitne ve fesadı bize yapmak isteyen düşmanlarımızla karşılaştığımızda, kalblerimize sükûnet indir![59] Ayaklarımızı sabit kıl![60] mealli recezini okuyor ve son kısmını okurken de, sesini yükseltiyordu."[61]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanları ahiret sevabına teşvik için, onlarla birlikte çalışmaktan geri durmuyordu.[62]

Soğuk bir günün sabahında Ensar ve Muhacirler hendek kazmaya devam ettikleri sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Allah´ım! Gerçek hayır, ahiret hayrıdır! Ensar ile Muhacirleri mağfiret eyle!" diyerek dua etmişti.

Ensar ve Muhacirler de:

"Bizler, sağ oldukça, yaşadıkça, Muhammed Aleyhisselam a, İslâmiyet ve cihad üzere söz vermiş kişileriz!" diyerek mukabelede bulundular.[63]

Peygamberimiz Aleyhisselamın:

"Allah´ım! Gerçek hayır, ahiret hayrıdır! Onu Ensar ve Muhacirlere hayırlı kıl!" diyerek dua ettiği de olmuştur.[64]

Selman-ı Fârisî´ye Göz Değişi

Selman-ı Fârisî; içlerinde Amr b. Avf, Huzeyfe b. Yeman, Numan b. Mukarrin ile Ensardan altı kişinin bulunduğu takıma ayrılmış bulunuyordu.

Kendisi çok güçlü, kuvvetli idi. [65]

Hendek kazma işinde bilgili ve becerikli idi. On kişinin kazdığı yeri yalnız başına kazardı.

Kendisine ayrılan beş arşın uzunluğunda, beş arşın derinliğindeki yeri vaktinde kazıp bitirince, Kays b. Sa´saa´nın ona gözü değmiş, Selmân-ı Fârisî´nin birdenbire yere yıkıldığı görülmüştü!

Ne yapmak gerektiği Peygamberimiz Aleyhisselama sorulmuş, Peygamberimiz Aleyhisselam da:

"Kays b. Sa´saa´ya uğrayınız! Selman için bir kapta abdest alsın! Selman, o abdest suyu ile yıkan­sın! Su kabı, Selman´ın arkasında, başaşağı çevrilsin!" buyurmuştu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın buyurduğu yapılınca, Selman-ı Fârisî, devenin diz bağından boşalıp kurtuluverdiği gibi kurtulmuş, açılmıştı.[66]

Selman-ı Fârisî´nin Ehl-i Beyt´ten Sayılışı

Selman-ı Fârisî hendekte çalışırken, Ensar.

"Selman bizdendir!"

Muhacirler de:

"Selman bizdendir!" diyorlar, onu kendilerinden başka takıma vermek istemiyorlardı. [67]

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Selman bizdendir, Ehl-i Beyttendir!" buyurarak, tartışmaya son verdirdi.[68]

Müslümanların Birbirlerini Korkutacak Şakalardan Sakındırılışı

Zeyd b. Sabit toprak taşırken, Sa´d b. Muaz Peygam berim iz Aleyhisselamın yanında oturup din­leniyordu.

Zeyd b. Sabit´in çalıştığını görünce:

"Yâ Rasûlallah! Allah´a hamd olsun ki, beni sağ bıraktı da, sana iman etme şerefini bana nasip etti.

Buas kavgası günü, ben bunun babası Sabit b. Dahhâkile boğaz boğaza boğuşmuştum!" dedi.

Peygam berim iz Aleyhisselam:

"Fakat, onun bu oğlu ne iyi çocuktur!" buyurdu.

Zeyd b. Sabitin bir ara gözlerini uyku bürümüş, kendisi uyuyakalmıştı! Kendisinin kalkanı, oku, yayı ve kılıcı yanında olduğu halde; hendekte çalışmakta olan Müslümanlar onu hendeğin kenarında uyurbir halde bırakarak hendeği dolaşmaya gitmişlerdi.

Yanına varan Umâre b. Hazm şaka için onun silahını alıp saklamış, Zeyd b. Sabit´in bundan hiç haberi olmamıştı.

Zeyd b. Sabit uyanıp silahlarını bulamayınca, çok heyecanlandı ve korktu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu işitince, Zeyd´i yanına çağırttı ve ona:

"Ey uykucu! Sen uykuya daldın! Nihayet, silahların da kaybolup gitti!" buyurduktan sonra:

"Bu çocuğun silahlarının nerede olduğunu kim biliyor?" diye sordu.

Umâre b. Hazm:

"Yâ Rasûlallah! Ben biliyorum. Silahlar benim yanımdadır!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Silahlarını teslim et ona!" buyurdu ve şaka olarak da olsa Müslümanları korkutmayı veya onların herhangi bir şeyini alıp saklamayı yasakladı. [69]

Bir Avuç Hurmanın İslâm Ordusunu Doyuruşu

Beşir b. Sa´d´ın kızı, Nunnan b. Beşir´in kızkardeşi der ki:

"Annem Amre binti Revâha beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra: ´Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah b. Revâha´nın gıdalarını kendilerine ver!1 dedi. Giderken, Resûlullah Aleyhisselama rastladım, babamla dayımın nerede olduklarını sordum. Resûlullah Aleyhisselam: ´Kızcağızım! Beri gel! Yanındaki nedir?´ buyurdu.

´Yâ Rasûlallah! Bu, hurmadır! Annem bunu yesinler diye babam Beşir b. Sa´d ile dayım Abdullah b. Revâha´ya gönderdi´ dedim. Resûlullah Aleyhisselam: ´Getir onu!´ buyurdu.

Ben de, onu Resûlullah Aleyhisselamın iki avucuna döktüm, avuçlarını doldurmadı. Sonra, bir örtü getirilmesini emretti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı örtünün üzerine yayıp dağıttıktan sonra, yanındakilere: "Yemeğe geliniz!1 diyerek hendek halkına sesleniniz!1 buyurdu. Hendek halkı toplanıp ondan yemeye koyuldular. Hurmalar yendikçe artmış, örtünün etrafından dolup taşmıştı."[70]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kazma İşlemezYeri Bir Darbe ile Kum Haline Getirişi

Cabirb. Abdullah derki:

"Hendek kazma günü, biz kazarken, çok sert bir yere rastlamıştık.

Peygamber Aleyhisselamin yanına varıp, hendekte kazma kürek işlemez sert bir yer tabakasına rastladıklarından şikâyetlendiler.

Resûlullah Aleyhisselam, bir kap içinde su istedi.

Ağzına aldığı suyu onun içine püskürdükten ve Allah´ın dilediği kadar dua ettikten sonra, bu suyu o sert yerin üzerine serpti.

Orada bulunanlar:

´Onu hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah´a andolsun ki, o sert yer öyle dağıldı ki, sanki kum haline geldi!

Artık ne kazmaya, ne de demir küreğe karşı koyariığı, dayanırlığı kalmadı!1 demişlerdir."[71]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendekte Parçaladığı Kaya Münasebetiyle Verdiği Fütuhat Müjdesi

Amr b. Avf der ki:

"Ben, Selman, Huzeyfe b. Yeman, Numan b. Mukarrin ve Ensardan alt kişi, kendimize ayrılmış olan kırk arşınlık yeri kazıyorduk.

Zübab´ın dibinden kazarak nemli tabakaya kadar inmiştik ki, Allah hendeğin kamından karşımıza ak ve parlak bir kaya çıkardı.

Onunla uğraşırken, balyoz, kazıma, kürek, külünk.. gibi demir araçlarımız kırıldı, kazı işinden aciz kaldık.

Bunun üzerine, Selman´a:

´Ey Selman! Resûlullah Aleyhisselama git de, şu kayadan dolayı çektiğimizi haber ver!1 dedik.

Resûlullah Aleyhisselam o sırada kıldan dokunmuş bir Türk çadırının içinde dinleniyordu.

Selman:

´Yâ Rasûlallah! Babalarımız, analarımız sana feda olsun!

Hendeğin kamından, karşımıza ak bir kaya çıktı.

Onunla uğraşırken, bütün demir araçlarımız kırıldı, kazmaktan aciz kaldık!

Çizmiş olduğun çizgiden sapılacak olan yer yakın olduğuna göre, o kayanın yanından biraz sapıverelim mi, yoksa bu hususta bize vereceğin bir emir var mı?

Biz senin çizdiğin çizgiyi aşmak istemiyoruz?´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Ver bana balyozu ey Selman!´ buyurdu.

Selman´ın balyozunu aldıktan sonra, hendeğin içine, yanımıza indi.

Biz, dokuz kişi, hendeğin bir tarafına çekildik.

Resûlullah Aleyhisselam kayaya elindeki balyozla öyle bir darbe indirdi ki, kaya yarılıverdi!

Ondan bir şimşek çıkıp Medine´nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlattı!

Resûlullah Aleyhisselam Allahuekber!´ diyerek fetih ve zafer tekbiri getirdi.

Biz de tekbir getirdik.

Sonra, kayaya balyozla ikinci bir darbe daha indirdi.

Yine, ondan karanlık bir evdeki kandil gibi Medine´nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlatan bir şimşek çaktı.

Resûlullah Aleyhisselam Allahuekber!´ diyerek fetih tekbiri getirdi.

Biz de tekbir getirdik.

Resûlullah Aleyhisselam balyozla üçüncü darbeyi indirince, kayayı parçaladı.

Darbeyi indirdiği zaman, yine, ondan Medine´nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlatan bir şimşek çaktı.

Resûlullah Aleyhisselam, yine Allahuekber!1 diyerek fetih tekbiri getirdi.

Biz de tekbir getirdik.

Selman, elinden tutarak, Resûlullah Aleyhisselamı hendekten yukarı çıkardı.

Selman:

´Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Ben şimdiye kadar hiç görmediğim şeyi gördüm!´ dedi.

Resûlullah Aleyhisselam, yanındakilere:

´Selman´ın gördüğünü siz de gördünüz mü?1 diye sordu.

´Evet! Babalarımız, analarımız sana feda olsun yâ Rasûlallah!

Sen vurduğun zaman kayadan dalga gibi şimşek çaktığını biz de gördük!

Sen tekbir getirdin, biz de tekbir getirdik.

Biz bu ışık parıltısından başka birşey görmedik!´ dediler.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Doğru söylediniz!

Ben kayaya ilk darbeyi indirdiğim zaman çıkan, sizin de gördüğünüz şimşek, bana Hîre şehrinin köşklerini ve Kisrâ´nın Medâin´ini aydınlattı da, onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi göründü! Cebrail de, ümmetimin oralara hakim olacaklarını haber verdi.

Kayaya ikinci darbeyi indirdiğim zaman çıkan, sizin görmüş olduğunuz şimşek, bana Rum ülkesinin kızıl köşklerini, saraylarını aydınlattı da, onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi gözüktüler! Cebrail de, ümmetimin oralara hakim olacaklarını bana haber verdi!

Sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdiğim zaman, sizin de görmüş olduğunuz şimşek, bana San´a diyarının köşklerini, saraylarını aydınlattı da, onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi gözüktüler!

Cebrail de, ümmetimin oralara hakim olacaklarını bana haber verdi.

Sevininiz ki; ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!

Sevininiz ki; ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!

Sevininiz ki; ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!´ buyurdu.

Buyandım va´di kendilerine müjdelenince, Müslümanlar

´Allah´a hamd olsun ki, O, va´dinde sâdıktır. Kuşatıldıktan sonra yardıma nail olacağımızı bize va´d buyuruyor!´ diyerek sevindiler."[72]

Selman-ı Fârisî de der ki:

"Resûlullah Aleyhisselam kayaya bir darbe indirince, balyozun altından bir şimşek parıldadı!

Sonra, ona bir darbe daha indirdi.

Yine, balyozun altından bir şimşek daha parıldadı!

Daha sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdi!

Yine, balyozun altından bir şimşek daha parıldadı!

´Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Kayaya balyozu vurduğun zaman balyozun altından çıkan şu görmüş olduğum parıltılar nedir?´diye sordum.

Bana:

´Ey Selman! Sen onları gördün mü?´ buyurdu.

´Evet! Gördüm!´ dedim.

Resûlullah Aleyhisselam:

´Birinci parlamada, Allah bana Yemen´i fethetti, açtı!

İkinci parlamada, Allah bana Şam ve Mağrib´i fethedip açtı!

Üçüncü parlamada, Allah bana Maşnk´ı fethedip açtı!1 buyurdu."[73]

Orada bulunan sahabiler de, her defasında:

"Yâ Rasûlallah! Oraları fethetmeyi bize nasib etmesi için Allah´a yalvar!" diye ricada bulundular.

Resûlullah Aleyhisselam da, Allah´a yalvardı.[74]

Berâ´ b. Âzib de, bu mucizeli hadiseyi şöyle anlatır

"Resûlullah Aleyhisselam balyozu alıp ´Bismillah!´ diyerek kayaya bir darbe indirdi.

Kayanın üçte biri parçalandı!

´Allahuekber! Bana Şam´ın anahtarları verildi!

Vallahi, şu bulunduğum yerden, oranın kızıl köşklerini görüyorum!´ buyurdu.

Sonra ´Bismillah!´ deyip kayaya ikinci darbeyi indirdi.

Kayanın üçte biri daha parçalandı!

´Allahuekber! Bana Fars´ın anahtarları verildi!

Vallahi, şu bulunduğum yerden, Medâin´i ve onun beyaz köşkünü görüyorum!´ buyurdu.

Daha sonra ´Bismillah!´ diyerek kayaya üçüncü darbeyi indirdi.

Kayanın kalan son kısmını da parçaladı.

´Allahuekber! Bana Yemen´in anahtarları verildi!

Vallahi, şu bulunduğum yerden San´a´nın kapılarını görüyorum!´ buyurdu."[75]

Peygamberimiz Aleyhisselam Kisrâ´nın Medâin´deki beyaz köşkünü tarif edince, Selman-ı Fârisî:

"Doğru buyurdun!

Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki; onun vasfı aynen böyledir! Senin Resûlullah olduğuna şehadet ederim!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Ey Selman! Bu fetihler ki, Allah onları benden sonra size nasib edecektir!

Şam muhakkak fethol una çaktır!

Herakliyus ülkesinin en uzak yerine kadar kaçacak, çekilecek!

Siz bütün Şam´a hakim olacaksınız!

Hiç kimse size karşı koyamayacaktır.

Yemen muhakkakfetholunacaktır!

Ondan sonra, Kisrâ öldürülecektir!" buyurdu.

Selman-ı Fârisî:

"Ben bütün bunların vuku bulduğunu gömnüşümdür!" demiştir.[76]

Resûlullah Aleyhisselamın anmış olduğu yerler, Hz. Ömer´in, Hz. Osman´ın devrinde ve onlardan sonraki devirlerde birer birer fetholundukça, ashabdan Ebu Hureyre:

"Bu fetihleriniz, sizin için birer başlangıçtır! Ebu Hureyre´nin varlığı Kudret Elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki; fethedeceğiniz veya Kıyamete kadarfetholunacak hiçbir şehir yoktur ki, sânı yüce olan Allah onların anahtarlarını Muhammed Aleyhisselam a önceden vermiş olmasın!" derdi.[77]

Münafıkların Fetih Müjdeleriyle Sevinen Mü´minlerin Maneviyatını Bozmaya Çalışmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamin fetih tebşirlerine karşı, münafıklar:

"O size Yesrib (Medine)´den Hîne´nin köşklerini ve Kisrâ´nın Medâin´ini gördüğünü ve oraları fethedeceğinizi haber veriyor, sizler ise düşmanlarınıza karşı ortaya çıkmaya güç yetiremiyor, hendek kazmaya çalışıyorsunuz!?" diye söyleniyorlardı.[78]

Amr b. Avf oğullarının kardeşi olan Muattib b. Kuşeyr de bu bozguncu münafıklar arasında idi ve:

"Muhammed, Kisrâ ve Kayserin hazinelerinden yararlanacağımızı bize va´d edip duruyor!

Halbuki, bugün hiçbirimiz abdest bozmaya gidip de sağ döneceğinden emin bulunmuyor!" demişti.[79]

"Allah ve Allah´ın Resûlü, bize bir aldatıştan başka birşey va´d etmemiştir!" diyenler, ancak bu gibi münafıklar ile kalblerinde hastalık bulunan kimselerdi.[80]

.

Kazılan Hendeğin Vasıfları

Hendek kazma işi, altı gün sürdü.[81]

Selman-ı Fârisî´nin günde 5 arşın derinliğinde ve 5 arşın uzunluğunda yer kazdığı bildirildiğine göre; hendek, boydan boya beş arşın derinliğinde kazılmıştı.[82] En ünlü süvarilerin bile kolay kolay atlayıp geçemeyecekleri, şaşırıp kalacakları kadarda geniş tutulmuştu.[83]

Yalnız, hendeğin bir tek yeri, aceleye geldiğinden, derin ve geniş kazılamamış, dar kalmıştı.

Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Müşriklerin buradan başka bir yerden geçip gelebileceklerinden korkmuyorum" buyurarak endişesini açıklar ve o gediği de, nöbet tutturup bekletirdi.[84]

Peygamberimiz Aleyhisselam, hendeğin münasip yerlerine giriş çıkış kapıları da koymuş,[85] kapılara her kabileden bekçiler dikmiş, onların üzerine Zübeyr b. Avvam´ı kumandan tayin etmiş, bir çarpışma yapıldığını görür görmez çarpışmaya katılmasını da kendisine emir buyurmuştu.[86]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kazdırdığı Hendeğin Asırlarca Sonraki Durumu

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hicretin 5. yılında kazdırmış olduğu bu büyük hendek, İbnü´n-Neccahn (d. 578, ö. 643 Hicrî) zamanına kadar kalmıştı.

Fakat, sonradan, Küba köyünden getirilen su hendek harabesinin içinden geçirilerek Medine´nin alt tarafından ve Feth Mescidi havalisinde Sîh hurma bahçelerine akıtılmış, zamanla hendekler doldurulup oralara hurma ağaçlan dikilmiş olduğundan, hendeklerin duvarları yıkılmış ve bugün, oraları düz bir arsa haline gelmiştir.[87]

Hendek Savaşında Müslümanların Parolası

Hendek kazı işine devam edildiği ve Ebu Süfyan´ın gece gelip baskın yapmasından korkulduğu sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam:

"Eğer siz geceleyin baskına uğrarsanız, parolanız ´Hâ Mîm Lâyünsarûn=Andolsun ki, onlar yardım olunmayacaklarl´dır.

Müşriklerin size ancak geceleyin baskın yapacaklarını sanıyorum. Parolanız ´Hâ Mîm Layünsarûn1 olsun!" buyurdu.[88]

Müşrik Ordularının Karargâhlarını Kurdukları Yerler

1. Peygamberimiz Aleyhisselam hendek kazma işini tamamlamak üzere bulunduğu sırada, Kureyş müşrikleri, Ehâbiş ile Kinane ve Tihâme halkından kendilerine bağlı bulunan 10.000 kişilik ordularla gelip Rûme kuyusu mevkiindeki sellerin, suların toplandığı, Cüruf ve Zegabe arasındaki yere, Akik vadisine kondular.[89]

Kureyş müşriklerinin Cüruf ile Zegabe arasında kondukları yere Rûme denir. Hz. Osman´ın Medine´ye hicret edince satın alıp vakfetmiş olduğu Rûme kuyusu da buradadır.[90] Cüruf, Medine´ye 3 mil uzaklıkta, Şam tarafına düşen biryerdir. Hz. Ömer´in ve Medinelilerin mülk­leri orada idi. Orada, Cüşem ve Hamel adıyla anılan iki su kuyusu bulunuyordu.[91] Zegabe; Akik, Kanat ve Bathan vadileri sularının toplandığı yerdir.[92]

Akik; Medinelilerin mülkleri bulunan bir vadi olup, orada kuyular ve hurma bahçeleri bulunmaktadır. Akik, yerine göre, Medine´ye 2, 3, 6, 7 mil kadar uzaklıktadır.[93]

2. Gatafanlar da, Necd halkından kendilerine bağlı bulunanlarla birlikte gelip Nakmâ´nın ucundan, Zegabe´den Uhud tarafına doğru uzanan mevkide ordugâhlarını kurdular.[94]

Gatafanların Necdlilerle birlikte gelip kondukları Nakmâ, Ebu Talib hanedanına ait Medine arazisin-dendi.[95]

Düşman Ordularının Hayvanlarını Doyurmakta Güçlüklerle Karşılaşmaları

Kureyş müşrikleri, develerini, Akik vadisindeki dikenli ağaçlardan yayılsınlar diye saldılar.

Orada atların yiyecekleri, yayılacakları birşey yoktu. Ancak, yanlarında taşıdıkları bir miktar yem, dan bulunuyordu.

Gatafanlar da develerini, Zegabe´deki ılgın ağaçlarından ve Cüruf teki dikenli ağaçlardan yayılsın­lar diye saldılar.

Müşrikler Irz´a, Cüruf´e geldikleri zaman, Müslümanlar ekin mahsullerini biran önce yolmuş, biçmiş, zahirelerini anbarlarına, samanlarını da samanlıklarına koymuş bulunuyorlardı.

Gatafanlar, kendilerine ait 300 ati, Irz´daki ekinlerin kalıntılarını, döküntülerini yayılmaya bıraktılar.

Bir müddet sonra, develer, karınlarını doyuracak birşey bulamadıkları için arıklamaya ve ölmeye yüz tuttular.

Müşrikler Medine´ye geldikleri sırada, Medine´de kıtlık hüküm sürüyordu.[96]

İslâm Ordusunun Hendekte Toplanıp Savaş Düzenine Konuluşu ve Tedbirler Alınışı

Müşrikler gelip karargâhlarını kurunca, Peygamberimiz Aleyhisselam Medine´de yerine İtin Ümmi Mektum´u vekil bırakarak, sayıları 3.000´i bulan İslâm mücahidleriyle birlikte acele hendeğe hareket etti.

Arkaları Sel1 dağına gelmek üzere, karargâhını Sel1 dağının eteğinde kurdu. Kazılmış bulunan hen­dek önlerinde bulunuyor, düşmanla aralarını ayırıyordu.[97]

Muhacirlerin sancağını Zeyd b. Harise, Ensarın sancağını da Sa´d b. Ubâde taşıyordu.[98]

Müslümanların 36 süvarisi vardı.

Sel1 dağında, Feth Mescidinin bulunduğu yerde, İslâm askerleri Peygamberimiz Aleyhisselama arzedildi.[99]

Peygamberimiz Aleyhisselam onbeş yaşına basmamış çocukları evlerine geri çevirdi. Onbeş yaşı­na basmış olanların savaşa katılmalarına izin verdi.[100] Bütün çocuklarla kadınların kalelere ve hisarlara yerleştirilmelerini emretti.[101]

Medine´de, Harise oğullarının kale ve hisarlarından daha sağlam ve emniyetli bir kale ve hisar bulunmadığından, Peygamberimiz Aleyhisselam kadın ve çocukları oraya gönderdi.[102] Bazılarını da Fari´ hisarına yolladı.[103] Kale ve hisarlara çıkarılmayan Müslüman kadın ve çocukları kalmadı.

Harise oğulları, çocuklarını kendi kale ve hisarlarına kaldırdılar. Çünkü, orası çok sağlam bir sığı­naktı. Hz. Âişe de oraya götürülmüştü.

Amr b. Avf oğulları da, kadın ve çocuklarını kale ve hisarlara kaldırdılar.

Bazıları, Küba´da kale ve hisarlarının çevresine hendek kazdılar.

Amr b. Avf oğulları ve cemaatleri, Küba´da kalelerine sığındılar.

Hatma, Ümeyye, Vâil ve Vâkıf oğullarının çoluk ve çocukları da, kendi kale ve hisarlarında bulunuy­or! ardı.[104]

Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselamla Olan Muahedelerini Bozup
Müşriklerle İşbirliği Yapmaları

Benî Nadîr Yahudilerinin başkanı Huyey b. Ahtab, Medine´ye doğru gelmekte oldukları sırada, Ebu Süfyan ile diğer Kureyş müşriklerine:

"Benim kavmim olan Benî Kurayza Yahudileri sizinle birlikte bulunacaklardır! Onların pek çok zırhlıları ve 750 savaş erleri vardır" demişti.

Ebu Süfyan, Medine´ye yaklaştığı zaman, ona:

"Kavminin yanına git! Muhammed ile aralarındaki muahedeyi bozsunlar!" dedi.[105]

Ka´b b. Esed, Benî Kurayza Yahudilerinin muahede yapmaya yetkili adamı ve başkanı idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onun kavmi olan Benî Kurayza ile de, onunla da muahede ve mukavele yapmış bulunuyordu.[106]

Peygamberimiz Aleyhisselam, daha önce, Medine´ye geldiği zaman da, Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında umumî bir muahede ve mukavele yapmıştı.

Bu muahede hükümleri arasında:

"Yahudilerin Müslümanlarla bir topluluk teşkil ettikleri kabul olunmakta, Peygamberimiz Aleyhisselamın izni ve müsaadesi olmadıkça kendilerinin herhangi bir askerî harekatta bulunamaya­cakları, ne Kureyşîleri, ne de onlara yardım edenleri hiçbir suretle korumayacakları, Medine´ye bir taar­ruz vukuunda elbirliği ile Medine´nin savunulacağı hükmü yer almakta idi. [107]

Huyey b. Ahtab müşriklerden Zü´l-huleyfe mevkiinde ayrılıp Usbe yolunu tuttu, geceleyin Ka´b b. Esed´in yurduna vardı.

Muhammed b. Ka´b el-Kurazî der ki:

"Huyey b. Ahtab, uğursuz bir adamdı.

Kendi kavmi olan Benî Nadîr Yahudilerinin başlarına, yurtlarından sürdürmek gibi bir uğursuzluk getirmişti.

Onun uğursuzluğu Benî Kurayza Yahudileri ne de sıçramış, onların öldürülmelerine sebep olmuştu.

Huyey b. Ahtab, Benî Kurayza Yahudilerinin başına geçmeyi, onlar yanında itibarlı olmayı özlerdi. Kendisinin durum ve tutumu, Kureyş müşrikleri içinde Ebu Cehil b. Hişam´a benzerdi.

Huyey b. Ahtab Benî Kurayza Yahudilerinin yurduna gittiği zaman, Benî Kurayza Yahudileri onu evlerine sokmak istemediler.

Huyey b. Ahtab´ın ilk buluştuğu kimse, Gazzal b. Semev´el idi.

Huyey b. Ahtab, ona:

´Artık seni Muhammed´den rahata kavuşturacak şeyi getirdim sana!

İşte, Kureyş Akik vadisine, Gatafanlar da Zegabe´ye gelmiş, ordugâhlarını kurmuş bulunuyorlar!´ dedi.

Gazzal:

´Vallahi, sen bize zamanın horiuğunu, hakîrlik ve zelilliğini getirmişsindir!´ dedi.

Huyey b. Ahtab:

´Böyle söyleme!´ dedikten sonra, Ka´b b. Esed´in kapısına doğru yöneldi ve kapıyı çaldı.[108]

Ka´b b. Esed, Huyey b. Ahtab´ın kendisiyle konuşmaya geldiğini işitince, kapısını kapatmıştı.

Huyey b. Ahtab içeri girmek için izin istedi. Fakat Ka´b kapıyı ona açmaktan kaçındı [109] ve kendi kendine:

´Huyey b. Ahtab´ı yanıma sokmayacağım!

Uğursuz adam, kavminin başına uğursuzluk getirmişti.

Şimdi o beni de Muhammed´le aramızdaki muahedeyi bozmaya davet edecektir´ diyerek söylendi.

O sırada, Huyey b. Ahtab kapıyı çaldı [110] ve:

´Ey Ka´b! Yazıklar olsun sana! Kapıyı aç bana!´ diyerek seslendi.

Ka´b:

´Ey Huyey! Sana da yazıklar olsun! Sen uğursuz bir adamsın![111] Kavmine uğursuzluk getirdin. Onları mahvettin!

Sen bizden geri dönüp git! Sen ancak benim ve kavmimin başına felâket getirmek istiyorsun!´ dedi.

Huyey b. Ahtab, geri dönüp gitmeye yanaşmadı. [112]

Ka´b:

´Ey Huyey! Ben Muhammed´le muahede yapmış bulunuyorum! Aramızdaki bu muahedeyi bozucu değilim! Çünkü, ben onda vefakârlıktan ve doğruluktan başka birşey görmedim![113]

Vallahi, onun bize karşı ne bir ahid zimmetini bozmuşluğu, ne de bir perdemizi yırtmışlığı vardır! O bize en iyi komşuluk yapmış bulunuyor!1 dedi.

Huyey b. Ahtab:

´Yazıklar olsun sana ey Ka´b! Ben sana uğursuzluk değil, zamanın bütün kuvvet ve şerefini, deni­zler gibi dalgalanan orduları getirdim!´ dedi.[114]

Ka´b b. Esed:

´Nedir bu?´ diye sordu.[115]

Huyey b. Ahtab:

´Ben sana başlarında kumandanları ve lideriyle birlikte bütün Kureyşîleri ve Kinaneleri getirip Rûme´ye, suların toplandığı yere kondurdum!

Ben sana başlarında kumandanları ve lideriyle birlikte bütün Gatafanları getirip Zegabe´den Nakmâ´ya, Uhud´a kadar uzanan yere kondurdum![116]

Atlıların, hecinsüvarların sayısı on bini bulmaktadır!

Bin at ve pek çok da silah vardır!

Muhammed, artık bu galeyanımızdan, kaynaşmamızdan kurtulamayacaktır![117]

Muhammed´le ashabının köklerini kazıyıncaya kadar ayrılmamaları, gitmemeleri için de, benimle ahid ve akid yapmış bulunuyorlar!1 dedi.

Ka´b b. Esed:

´Vallahi, sen bana zamanın zillet ve horiuğunu getirmişsindir!

Sen bana yağmurunu boşaltmış, şimşekler çakan, gürültüler koparan, içi boş, yağmursuz bir bulut getirmişsindir![118]

Ben derin, dibi görünmez bir deniz içindeyim ki, evimdekilerden ne bir kimseye erişmeye kadirim, ne de yanımda çoluk çocuğum var!

Sen benim yanıma hiç uğramadan dön, git! Senin getirdiğin şey bana gerekmez![119]

Yazıklar olsun sana ey Huyey! Sen beni bırak da, yapmış olduğum muahedeye sadık ve bağlı kalayım!

Çünkü, ben Muhammed´den şimdiye kadar sadıklıktan, vefakârlıktan başka birşey görmedim!´ dedi.

Huyey b. Ahtab:

´Yazıklar olsun sana! Kapıyı aç da, seninle konuşacağım´ dedi.

Ka´b b. Esed:

´Yapamayacağım! Sana kapıyı açamayacağım!´ dedi.

Huyey b. Ahtab:

´Vallahi, senin bana kapını kapaman, halisa yemeğinden bana kendinle birlikte yedirmek istemey­işinden başka birşey için değildir! Yemeğin senin olsun! Orada o önüme konulmasın!´ dedi.[120]

Huyey b. Ahtab böyle pintilik atfederek Ka´b b. Esed´i kızdırdığı için, o da ona kapıyı açtı.

Huyey b. Ahtab, içeri girince, Ka´b´ı kandırmak, aldatmak için elinden geleni yapmaktan geri dur­madı.[121]

En sonunda Ka´b:

´Sen bugün yanımdan ayrıl, git! Ben bu işi Yahudi büyükleriyle bir konuşayım!´ dedi.

Huyey:

´Onlar ahid ve akid yapma yetkisini sana vermişlerdir. Sen onlarla neyi görüşüp konuşacaksın?!´ dedi ve o kadar üzerine düştü ki, nihayet onu bu yoldaki görüşünden vazgeçirdi.

Bunun üzerine, Ka´b b. Esed:

´Ey Huyey! Görüyorsun ki, bu yola istemeyerek girmiş bulunuyorum! Muhammed öldürülemez, Kureyşîler de kendi memleketlerine dönüp gitmek zorunda kalırlar, sen de ev halkının yanına döner gidersin de, ben ve yanımda bulunanlaryurdumuzun ortasında yapayalnız kalırız ve hepimiz öldürülürüz diye korkuyorum!´ dedi.

Huyey b. Ahtab:

Tûr-u Sînâ günü Musa´ya indirilen Tevrat´taki ahidler üzerine sana söz veriyorum: [122] Eğer bu kay­naşma ve dalgalanmada Muhammed öldürülmez de Kureyş ve Gatafanlar yurtlarına dönüp gidecek olurlarsa, seninle birlikte kalene gireceğim! Senin başına gelecek felâket benim başıma da gelinceye kadar yanından ayrılmayacağım. [123]

Sen Kureyşîlerle Gatafanlardan senin yanında rehine olarak bulunmak üzere yetmiş kişi almadıkça, çarpışmaya girme!´ dedi.

Ka´b b. Esed:

´O halde ey Huyey! Adamlarının her kabilesinden rehine olarak yanımızda bulundurmak üzere bize yetmiş kişi almadıkça, Muhammed´e karşı onlarla birlikte çarpışmaya çıkmayız!´ dedi"[124] ve Peygamberimiz Aleyhisselamla aralarındaki muahedeyi bozdu.[125]

Huyey b. Ahtab, Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Kurayza Yahudileriyle yapılmış olan mua­hede hakkında yazdırdığı yazıyı getirtip yırttı.

Böylece, barışıklık işinin bozulduğu ve harp haline girildiği bilindi.[126]

Benî Kurayza Yahudilerinin İleri Gelenlerinden Beşinin Ka´b b. Esed´e İtiraz ve Muhalefet Edişi

Ka´b b. Esed, Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinden beşini;

1. Zebir b. Bata,

2. Nebbaş B. Kays,

3. Gazzal b. Semev´el,

4. Ukbeb.Zeyd,

5. Ka´b b. Zeyd´i yanına çağırttı.

Onlara Huyey b. Ahtab´la yaptığı işi anlattı ve onun dönüp aralarına gireceğini ve başa gelecek her türlü felâkete birlikte uğramaya yemin ettiğini söyledi.

Zebir b. Bata:

"Sen öldürülürken Huyey b. Ahtab´ın seninle birlikte öldürülmesi senin neyine gerek, ne işine yarar ki?" dedi.

Ka´b b. Esed sustu.

Ötekiler de:

"Biz senin bu yoldaki görüşünü beğenmiyor ve benimsemiyoruz, ona karşıyız!" dediler.

Ka´b b. Esed yaptığı işe pişman oldu.[127]

Huyey b. Ahtab´ın Benî Kurayza Yahudilerini Kandırmaya ve Amr b. Su´dâ´nın İse Onları
Uyarmaya Çalışması

Huyey b. Ahtab Ka´b b. Esed´in yanından ayrılıp Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinin yanı­na gitti.

Onlar Ka´b b. Esed´in konağının çevresinde bulunuyorlardı, durumu onlara haber verdi.

Zebir b. Bata:

"Eyvah! Yahudiler mahvoldu! Kureyşîler ve Gatafanlar bizi yurdumuzun ortasında, mallarımızın ve çocuklarımızın içinde bırakır, memleketlerine dönüp giderler! Bizde ise Muhammed´e karşı kendimizi savunabilecek güç yoktur!

Zaten, aklını kullanarak gecelemiş bir Yahudi görülmemiştir!

Artık, Yesrib (Medine)´de Yahudilik hiçbir zaman tutun amaya çaktır" dedi.[128]

Amr b. Su´dâ da, güzel bir konuşma yaptı. Benî Kurayzalara Peygamberimiz Aleyhisselamla yap­mış oldukları yardımlaşma ahid ve mîsakını hatırlattı. En sonunda:

"Eğer ona yardım etmeye çekseniz, bari kendisini düşmanlarıyla başbaşa bırakın, birde siz onunla çarpışmaya kalkmayın![129] Doğrusu, ben Muhammed´e hiçbirzaman gadrve hıyanet edemem!" dedi ve Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselama yaptıkları hıyanete katılmaktan kaçındı.[130]

Huyey b. Ahtab:

"Yazıklar olsun size ey Benî Kurayza! Siz beni bir dinleyin!

Hiç şüphesiz, Allah şu adamdan ve ashabından uzaktır! Onların bugünlerde yok edilmeleri için bütün hazırlıklar yapılmıştır.

Siz de onların üzerine yürüyün! Toplanıp gelmiş olan şu kavimler tarafından yapılacak çarpışmada yerinizi ve onlardan hakkınızı alın!

Eğer siz böyle yapmayacak olursanız, Kureyşîlerin ve diğerlerinin Muhammed´le ashabının işlerini bitirdikten sonra sizin üzerinize yönelip yürümelerinden korkarım!

Ben size içlerinde liderleri de bulunmak üzere onbeş bine yakın Arap ordularını getirmiş bulunuyo­rum!" dedi.

Benî Kurayza Yahudileri:

"Yazıklar olsun sana ey Huyey!

Eğer biz Muhammed´le yapmış olduğumuz muahedeyi bozar, aramızdaki dostluk münasebetlerini kesip atarsak, Muhammed ve ashabının evvelce olduğu gibi müşrikleri yenip bizim üzerimize de yürümesinden korkarız!

O zaman bize ne biryardım eden, ne de işimize bakan bir kavim bulunur!

Ey Huyey! Müslümanlardan bize gelecek zarardan sen zararianmazsın, kaçar, kendini kurtarırsın!

Sen bize iyilik edeceksen, Muhammed´le aramızdaki ahidde durmayı bize emirve tavsiye etmelisin!

Eğer böyle olması hayırlı ise, bu senin için de hayırlı olur.

Eğer aksi olursa, senin yüzünden kavminin ve ev halkının başına getirdiğin uğursuzluk gibi, bize de uğursuzluk gelir çatar!" dediler.

Huyey b. Ahtab:

"Musa´ya Tevrat´ı indiren Allah´a yemin ederim ki; müşrikler Muhammed ve ashabına yenilirlerse-ki, bunu onların yapabileceklerini hiç sanmam-size gelir, kalenize girerim. Sizin yanınızda bulunurum. Sizin başınıza gelecek felâkete ben de uğramaya razıyım!" dedi.

Benî Kurayza Yahudileri, bu hususta Huyey b. Ahtab´dan en kuvvetli yeminlerle söz aldılar ve:

"Eğer sen bir iş yapacaksan, senin yapacağın iş; müşrikleri getir, aramızdaki ahdi yenile!

Onların süvarilerinden ve eşrafından yetmiş kişiyi kalemize getir, koy! Onlar bizim kalemizde bulun­sunlar.

O zaman biz de Muhammed´e karşı hazırlanalım, onların arkalarından, üzerlerine yürüyelim!" dedil­er.

Bunun üzerine, Huyey b. Ahtab müşriklerin yanına gitti.

Müşriklerin eşraf ve süvarilerinden Benî Kurayzalara yetmiş kişi gönderilmek ve onların kalelerinde yanlarında bulunmak şartıyla Benî Kurayzalar adına müşriklerle anlaşma yaptı.

Bu anlaşmaya göre:

Benî Kurayza Yahudileri, çarpışma sona erinceye kadar, belli günlerde, on gece, müşriklerin
yanında Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabına karşı çarpışacaklardı.

Müşrikler için silah tedarik edecek ve toplayacaklardı.

Pazarları, müşrik ordularının bulundukları yerlere nakledeceklerdi.[131]

Benî Kurayza Yahudilerinin Ebu Süfyan´a Elçi Göndermeleri

Benî Kurayza Yahudileri, Ebu Süfyan´a, yanında Uyeyne b. Hısn´ın bulunduğu sırada elçi gönder­mişler;

"Siz sebat ediniz! Biz Müslümanlara arkalarından saldıracağız, onların köklerini kazıyacağız!" demişlerdi.[132]

Benî Kurayza Yahudilerinin Tutum ve Davranışlarının Peygamberimiz Aleyhisselama Haber
Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselalmın, deri çadırının içinde Hz. Ebu Bekir´le oturduğu, Müslümanların hendek üzerinde nöbet tuttukları, süvarilerden ikisinin de hendeğin iki yanı arasında dolaşıp durduğu sırada, Hz. Ömer gelerek:

"Yâ Rasûlallah! Bana erişen habere göre, Benî Kurayza Yahudileri muahedeyi bozmuşlar ve harbe girmişler!" dedi.

Bu haber Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerinde ağır tesir yaptı.[133]

"Hasbunallâh ve ni´mel vekfl=Allah bize yeter! O ne güzel Vekfl´dir" dedi.[134]

Zübeyr b. Avvam´ın Tecessüs İçin Görevlendirilişi

Cabirb. Abdullah derki:

"Hendek günü, iş ağırlaşınca, Resûlullah Aleyhisselam:

´Bize Benî Kurayzanın tutum ve davranışını öğrenip gelebilecek bir adam yok mu?´ diye sordu.[135]

Zübeyr b. Avvam:

´Ben gider, öğrenir gelirim!´ dedi.[136]

Gitti, onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi.

Yine, işler ağırlaşıp kötüleşince, Resûlullah Aleyhisselam:

´Bize Benî Kurayzanın tutum ve davranışlarını öğrenip gelebilecek bir adam yok mu?´ diye sordu.[137]

Zübeyr b. Avvam:

´Ben gider, öğrenir gelirim!´ dedi.[138]

Gitti, onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi.

Yine, işler ağırlaşıp kötül eşince, Resûlullah Aleyhisselam:

´Bize Benî Kurayzanın tutum ve davranışını öğrenip gelebilecek bir adam yok mu?´ diye sordu.[139]

Zübeyr b. Avvam:

´Ben gider, öğrenir gelirim!´ dedi.[140]

Gitti, onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi.[141]

´Yâ Rasûlallah! Onların kalelerini onarmakta, yollarında harp talim ve manevraları yi a alıştırıl makta olduklarını, hayvanlarını derleyip toparladıklarını gördüm!´ dedi.[142]

Resûlullah Aleyhisselam:

´Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim de Zübeyr´dir!1 buyurdu."[143]

Benî Kurayza Yahudilerinin tutum ve davranışlarını gözetlemekve öğrenmek üzere Peygamberimiz Aleyhisselamın gönderdiği kişilerin ilki Zübeyr b. Avvam´di. [144]

Havvat b. Cübeyr´in Benî Kurayza Yahudilerine Elçi Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Kurayza Yahudilerini sulha ve barışıklığa davet etmek üzere, Havvat b. Cübeyr´i gönderdi.

Benî Kurayza Yahudileri:

"Bizim halimiz iki kanatlı, kollu bir adama benzer ki, kanatlarından, kollarından birisi kesilmiş [yani Benî Nadîr Yahudileri Medine´den sürülmüş], diğeri bırakılmıştır!" dediler, barışa yanaşmadılar.[145]

Benî Kurayza Yahudilerine Bir Heyet Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam;

1. Evs kabilesinin lideri Sa´d b. Muaz b. Numan´ı,

2. Hazrec kabilesinin lideri Sâide oğullarından Sa´d b. Ubâde´yi,

3. Hazrecîlerden Haris oğullarının kardeşi Abdullah b. Revâhayı,

4. Amr b. Avf oğullarının kardeşi Havvat b. Cübeyr´i Benî Kurayza Yahudilerine gönderdi. Gönderirken, kendilerine:

"Gidiniz, bakınız! O kavimden bize erişen haber gerçek midir, değil midir?

Eğer gerçekse, onu bana halkın anlayamayacağı biçimde kapalı bir dil kullanarak bildirirsiniz, ben onu anlarım.

Açıkça söyleyip de halkın kalblerine korku ve zaaf düşürmeyiniz, kollarını kırmayınız!

Şayet onlar aramızdaki muahedeye sadık ve bağlı bulunuyorlarsa, bunu halka açıklayabilirsiniz!" buyurdu.

Elçiler Benî Kurayza Yahudilerinin yurtlarına gittiler; onları işittiklerinden de kötü durum ve tutumda buldular.[146]

Elçi heyeti, işler karışıp harbe dönüşmeden önce eski hallerine dönmeleri ve Huyey b. Ahtab´ın sözünü dinlememeleri için, onlara Allah ve aradaki antlaşmalar üzerine ant verdiler.

Fakat, Ka´b b. Esed:

"Biz hiçbir zaman o barışıklık haline dönmeyeceğiz! Ben o barışıklığı şu ayağımın sandalının orta parmak arasına geçen tasması gibi koparıp atmış bulunuyorum!" dedi.[147]

Elçiler, onları bozdukları muahedeyi yenilemeye davet ettiler.[148]

Benî Kurayza Yahudileri:

"Siz BenîNadîrYahudilerini Medine´den sürüp çıkarmakla bizim kanadımızı kırdınız![149]

Resûlullah da kim oluyormuş? Muhammed´le aramızda ne ahid vardır, ne de akid!" dediler.

Bunun üzerine, Sa´d b. Muaz, onlara ağır sözler söyledi.

Kendisi, celalli bir zâttı.

Sa´d b. Ubâde, Sa´d b. Muaz´a:

"Bırak onlarla sövüşmeyi! Bizimle onlar arasındaki iş, sövüşmekten daha büyükve önemlidir!" dedi.

Sa´d b. Muaz, Sa´d b. Ubâde ve arkadaşları, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndüler. Selam verdikten sonra, kısaca:

´AdaI ve Kare!´ dediler.

Bununla, Benî Kurayza Yahudilerinin tutum ve davranışlarını Adal ve Kare kabilelerinin irtikap ettik­leri gaddarlık ve vefasızlığa benzetmek istediler. [150]

Benî Kurayza Yahudilerinden son haber geldiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, elbisesine bürünüp yatmış* uzunca bir müddet öylece kalmıştı.

Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın böyle yatıp kaldığını görünce, Benî Kurayza Yahudilerinden hayır gelmeyeceğini anlamışlardı.

O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, yattığı yerden başını kaldırıp: [151]

"Allahuekber! Ey Müslümanlar cemaati! Sevininiz!" buyurdu.[152]

Benî Kurayza Yahudilerinin Medine´ye Baskın Yapmak Üzere Kureyşîlerle Gatafanlardan Biner
Kişi İstemeleri

Benî Kurayza Yahudilerinin Huyey b. Ahtab´ı müşriklere göndererek Medine´ye geceleyin baskın yapmak üzere Kureyşflerle Gatafanlardan biner kişi istedikleri haberi alınınca, bela büsbütün büyümüştü.[153]

Seleme b. Eslem ile Zeyd b. Hârise´nin Medine Muhafızlığına Tayin Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, herhangi bir saldırıya karşı Medine´yi korumak üzere, Seleme b. Eslem´i 200, Zeyd b. Hârise´yi de 300 kişilik bir kuvvetle Medine´de görevlendirdi.

Bunların yanlarında da, Müslüman süvarilerinden bazıları bulunuyordu. Bu muhafızlar Medine´yi bekleyecekler ve yüksek sesle tekbir getirerek Medine sokaklarında devriye gezeceklerdi. [154]

Benî Kurayza Yahudilerinin baskınına uğramadan sabaha çıkıldığı zaman, geniş bir nefies alın­makta idi.

Hz. Ebu Bekir:

"Medine´de çoluk çocuklarımız hakkında Benî Kurayza Yahudilerinden duyduğumuz korku, Kureyş ve Gatafan ordularından duyduğumuz korkudan daha fazla idi.

Zaman zaman, Sel´ dağının tepesine çıkıp Medine evlerine bakar, onları sükûnet ve esenlik içinde gördükçe, Allah´a hamd ve şükr ederdim!" demiştir. [155]

Sel1 dağının cenub göğsündeki bir kaya üzerine eski Kûfî yazısıyla Hz. Ömer tarafından yazıldığı anlaşılan bir yazıda da:

"Ömer ve Ebu Bekir, akşam ve sabah, harbin her türlü mihnet ve meşakkatlerinden şikâyetlerini Allah´a arzederier.

Allah, Ömer´in duasını kabul etsin!

Allah, Ömer hakkında mağfiretle muamele buyursun!" denilmektedir.[156]

Bundan, Hz. Ömer´in de, Hz. Ebu Bekir gibi, endişesini gidermek için Medine´yi tarassut etmekten geri durmadığı anlaşılmaktadır.[157]

Havvat b. Cübeyr´in Başına Gelenler

Havvat b. Cübeyr der ki:

"Hendekte kuşatılmış bulunduğumuz bir sırada, Resûlullah Aleyhisselam beni çağırdı ve:

´Benî Kurayzalara git de, bak, gör: Onlar, bir gece baskını yapmaya mı hazırlanıyorlar? Yoksa bir yerden, bir gedikten içeri sızmaya mı çalışıyorlar? Bana haberini getir!1 buyurdu.

Güneş batacağı sırada, Resûlullah Aleyhisselamın yanından ayrıldım.

Sel1 dağından aşağı doğru indim. Güneş batınca, akşam namazını kıldıktan sonra, hareket ettim. Ratic´i tuttum.

Sonra Abduleşhellerin, sonra Zührelerin mahallelerine, daha sonra da Buas mevkiine eriştim.

Benî Kurayzalara yaklaştığım zaman, kendi kendime ´Onlardan gizlenmeliyim1 dedim, gizlendim.

Bir müddet kaleleri gözetledim.

Sonra beni uyku bürümüş, uyuyakalmışım!

Ben uyurken ve haberim yokken, bir adamın beni yüklendiğini, omuzlayıp yürüyüverdiğini görünce, korktum.

Anladım ki, bu adam, BenîKurayza casuslarındandır.

O zaman, Resûlullah Aleyhisselamdan son derece utandım.

Çünkü, onun korkulu yerlerde, sınır kapılarında çok dikkatli, uyanık ve tetikte bulunmaklığım hususunda bana yapmış olduğu tenbih ve tavsiyelerine göre davranmayı ihmal etmiş bulunuyordum.

Adam beni alelacele kalelerinin önüne kadar götürdü. Kendisi Yahudice konuşuyordu.

Adamın:

´Boğazlanıp ölüsü kürü ara kuşlara sunulacak besili bir davarla müjdelerim sizi!´ dediğini anladım.

Benî Kurayza Yahudilerinden hiçbirinin hiçbir zaman bellerinde baltaları bulunmadıkça bir yere gitmediklerini hatırladım.

Ellerimi yavaşça uzatıp, adamın belinden baltasını sezdirmeden aldım.

Adam kale üzerindekilerle konuşmakla meşgul iken, balta ile birden vurup adamın ciğerini söktüm, çıkardım!

Adamın:

´Canavar!´ diye bağırmasıyla sesinin kesilmesi bir oldu!

Yahudiler kulelerinde hurma yaprak ve dallarını yakarak ortalığı aydınlattılar.

Adam ölü olarak yere düşmüştü.

Ben de hemen oradan uzaklaştım. Dahasını bilmiyorum.

Gelmiş olduğum yoluma yönelerek izim sıra geri döndüm.

Cebrail Aleyhisselam Resûlullah Aleyhisselama gelip bunu haber verince, Resûlullah Aleyhisselam:

´Ey Havvat! Muzaffer ve muvaffak oldun!´ buyurmuş, sonra da ashabının yanına çıkarak, onlara:

´Havvat´ın başından şöyle şöyle işler geçti!´ diyerek bütün olup bitenleri birer birer haber vermiş.

Ashabıyla oturduğu ve onların birbirleriyle konuştukları bir sırada, Resûlullah Aleyhisselamın yanı­na vardım.

Resûlullah Aleyhisselam, beni görünce:

´Kurtulduğun, yüzünden belli!´ buyurdu.

´Senin yüzünden de belli yâ Rasûlallah!´ dedim.

´Başından geçenleri haber ver!´ buyurdu.

Ben de kendisine birer birer haberverdim.

Peygamber Aleyhisselam:

´Cebrail de bana bunları böylece haber vermişti´ buyurdu.

Orada bulunanlar da:

´Resûlullah Aleyhisselam bize bunlan böylece söylemişti1 dediler."[158]

Benî Kurayza Yahudilerinden Nebbaş b. Kays ve Arkadaşlarının Medine´nin İçine Kadar Sokulmaları

Abdullah b. Ebu Bekir b. Haram´ın bildirdiğine göre; Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinden Nebbaş b. Kays, bir gece yanında Yahudilerin azılılarından ve azgınlarından on kişi olduğu halde, "Belki Müslümanlardan bazılarını ansızın avlamaya muvaffak oluruz!" diyerek kalelerinden çıkıp Medine´ye yönelmişler, Bakîu´l-Garkad´a erişmişlerdi.

Seleme b. Eslem´in arkadaşlarından bazılarıyla karşılaştılar ve birbirlerini oka tuttular.

Yahudiler dayanamadılar, bozuldular, dağıldılar ve geri çekildiler.

Seleme b. Eşlem, Benî Harise mahallesinde arkalarından yetişti. Arkadaşlarıyla birlikte, onları kalelerine kadar takip ettiler.

Benî Kurayzaların kalelerinin çevresinde dolaşmaya başlayınca, Yahudiler korktular. Kulelerinde ateşler, ışıklar yaktılar ve:

"Geceleyin belaya uğradık!" demeye başladılar.

Müslümanlar, Benî Kurayza Yahudilerine ait Kama kuyusunu ve kuyunun üzerindeki iki kuleyi yık­tılar.

Benî Kurayza Yahudileri, kalelerinden dışarı çıkmak kudret ve cesaretini kendilerinde bulamadılar, şiddetli bir korkuya tutuldular.[159]

Hendekte Toplanan İslâm Ordusundaki Mü´min ve Münafıkların Müşrik Orduları Karşısındaki
Tutum ve Davranışları

Kur´ân-ı Kerîm´in bu husustaki açıklatması şöyledir:

"Vaktâ ki onlar (müşrik orduları) hem üstünüzden (Medine´nin doğusundan), hem altınızdan (Medine´nin batısından) size gelmişlerdi.

O zaman, gözler çukurlarından fırlamış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı.

Sizler Allah´a karşı türlü zanlarda bulunuyordunuz.

İşte orada mü´minler de sıkı bir imtihana çekilmiş, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı. (Mü´min münafıktan ayırt edilmiş, belli olmuştu).

O zaman, münafıklarla kalblerinde hastalık (itikad zayıflığı, şüphecilik) bulunanlar:

´Allah ve Resûlü, bize aldatıştan başka birşeyva´d etmemiştir!´ diyorlardı."[160]

Medine´yi üst tarafından vuracak olan düşman Benî Kurayza Yahudileri; alt tarafından vuracak olan düşmanlar da Ebu Süfyan´ın kumandası altındaki Kureyş, Ehâbiş, Kinane, Gatafan, Esed ve Süleymlerden oluşan ordulardı.[161]

Benî Kurayza Yahudilerinin müşriklere yardım ettikleri, Kufân-ı Kerîm´de "Ehl-i Kitabdan, onlara müzaheret ve yardımda bulunanlar" (Ahzab: 26) denilerek açıklanmıştır. [162]

Bu müzaheret, Benî Kurayza Yahudilerinin Kureyş müşriki eriyle yaptıkları muahedede belirlen­mişti.[163]

Hendekte toplanan İslâm ordusunu oluşturanların hepsi, Allah´ın ve Resûlünün buyruklarına sım­sıkı bağlanmış, Allah yolunda her güçlüğe seve seve göğüs germe olgunluğuna ermiş kişiler değillerdi.

Kur´ârvı Kerîm´de de açıklanmış olduğu üzere, Müslümanlar arasında münafıklar ile iman ve iradeleri zayıf birtakım insanlar da bulunuyordu.

Bunun için, müşrik ordularının çokluğu ve güçlülüğü, Müslümanlar arasındaki münafıklarla zayıf iradeli, zayıf imanlı olanların gözlerini korkutmuş, yüreklerini titretin işti.