Emsile.Com Kitaplığı

Fatih Camii - Emsile.COM Online kitaplık

İstanbul’un fethi - 8

II. Mehmed, İstanbul kuşatması konusunda hiçbir tedbiri elden bırakmadı. Araştırdı, plânlar hazırladı, Rumelihisarı'nı yaptırdı, toplar döktürdü, gemiler yaptırdı. İstanbul'u hem karadan, hem de denizden kuşatmak üzere hazırlık yaptı. Kuşatma öncesi, plânı, konunun uzmanlarıyla son defa gözden geçirdi.

29 Mayıs 1453 Salı günü, sabah namazından sonra zırhını giydi, kılıcını kuşandı ve atına bindi. Askerine son hücum emrini verdi. "Geçit vermez" olarak tanımlanan dev surlar, çok iyi hesaplanmış top atışlarına direnemedi. 53 günlük kuşatma sonunda fetih gerçekleşti. İkinci Mehmed, Hocası Akşemsettin önde olmak üzere ordusuyla birlikte Topkapı'dan İstanbul'a girdi. Artık bundan sonraki ünvanı "Fatih" olacaktı.

Bayezid Camii Hakkında

İstanbul’un yedi tepesinden biri üzerine kurulan ve semte adını veren muhteşem cami. Fatih’in oğlu Sultan Bayezid tarafından yaptırılan caminin temeli, 1501 yılında atılıp, inşası 1506’da tamamlandı. Caminin yanına mektep, medrese, imaret, kervansaray ve hamam yaptırılmıştır. Bu medreseye, ancak şeyhülislam olanlar müderris tayin edilirdi. İlk müderrislik, Şeyhülislam Zembilli Ali Efendiye verilmiştir.

Bayezid Camii, klasik Osmanlı üslubunun ilk örneğidir. Mimarının, bazı kaynaklarda Üstad Hayreddin olduğu yazılmakla beraber, son yapılan araştırmalarda Yakub Şah bin Sultan Şahın inşa ettiği meydana çıkmıştır. Beş seneye yakın zamanda biten caminin ilk ibadete açıldığı Cuma gününde namazı Sultan İkinci Bayezid Han kıldırmıştır. Bunu Evliya Çelebi şöyle anlatır:

Caminin yapısı tamam oldukta, bir Cuma günü, büyük bir cemaat toplanıp açıldı. Bayezid-i Veli buyururlar ki: "Her kim ki ömründe ikindi ve akşam namazlarının sünnetini tamam kılmışsa şu mübarek vakitte o kimse imam olsun.” Derya misali cemaat içinden bir kişi çıkmaz. Bayezid Han: “Elhamdülillah! Seferde ve barış zamanında sünnetleri terk etmedik.” diyerek kendileri imam olup namazı kıldırırlar.

İstanbul’un Fethi

İstanbul'un fetih hazırlıkları bir yıl önceden başlatıldı. Kuşatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü. 1452 yılında Boğaz'ın kontrolünü sağlamak için Rumeli hisarı inşa edildi. 16 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturuldu. Asker sayısı iki kat arttırıldı. Bizansın yardım almasını engellemek için yardım yolları kontrol altına alındı. Ceneviz'lilerin elinde bulunan Galata'nın da savaş esnasında tarafsız kalması sağlandı. 2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı öncü kuvvetleri İstanbul önlerinde görüldü. Böylece kuşatma başladı. Fetihin kronolojisi şu şekildedir :

6 Nisan 1453: Fatih Sultan Mehmed otağı Konstantinopolis önlerinde, St. Romanüs Kapısı Şimdiki Topkapı önüne kuruldu. Aynı gün şehir, Haliç'ten Marmara'ya kadar kuşatıldı.

6-7 Nisan 1453: İlk top atışları başladı. Edirnekapı yakınındaki surların bir kısmı yıkıldı.

İstanbul’un fethi - 3

Bir de Fetih Hadis-i şerifinde verilen mesaja temas etmek istiyorum. Fakat önce peygamberî bir uygulamadan söz etmemiz uygun olacaktır. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, başlangıçtan beri ashâb-ı kiram bunaldıkça, gelecek parlak günleri ve İslâm hâkimiyetini haber vererek onları, hem teselli etmiş, hem de tam bir dayanıklılık göstermeleri noktasında eğitmiştir. Meselâ; Habbab b. Eret (R.A.) şöyle demiştir: İslâm'ın ilk günlerinde Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, Ka'be'nin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada kendisine Kureyş müşriklerinin işkencelerinden şikâyet ettik:

- Yâ Resûlellah! Bizim için ALLAH'tan zafer dileyemez misin? Bunların zulmünden kurtulmamız için ALLAH'a duâ edemez misin? dedik. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz yüzü öfkeden kıpkırmızı olduğu halde hemen oturdu ve şöyle buyurdu:

İstanbul’un fethi - 6

Mum Donanması:

1453 yılının 28/29 Mayıs gecesi, aynı yılın 6 Nisan Cuma günü başlayan Bizans muhasarasının son gecesidir. Şanlı ordu bu geceyi "Mum Donanması" yaparak geçirmiştir. O gece, bu mum donanması denilen ateş ve ışık şenliği, hava karardıktan sonra başlamış ve Marmara'dan Haliç'e kadar uzanan bütün muhasara hattında bir anda kandiller, fenerler, mumlar, meş'aleler ve öbek öbek ateşler yakılmış, donanmamızın gemileri de aynı şenliğe katılmış ve böylece Bizans, ateşten bir çember içine alınmıştır.

Bu ışık deryası içinde yükselen Tekbîr ve Tehlîl sesleri, Bizanslıların mâneviyatını yıkmış, gözyaşlarıyla birbirini çiğnercesine Ayasofya'ya koşan halk, imparatorla beraber bütün devlet ve saray erkânının da katıldığı son âyine iştirak etmiştir!.. Bu mum donanması harekatı, ilhamını, kaynağını şu hadis-i şeriften almıştır: Amr b. Avf (R.A.)'den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

Onbir Ayın Sultanı Ramazan

“…Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar…
(İşte) Allah bunlar için bağış ve büyük bir mükafat hazırlamıştır. (Ahzâb, 35)

“Ramazan ayına erişip de bağışlanmayana yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.” (Hadis-i şerif, İbn Hibban, II, 140.)

Ramazan’ın insanın gizli bazı özelliklerini ortaya çıkarması

Öncelikle, usta bir kalemin Ramazan ayının insanlar üzerindeki etkilerini birkaç paragrafta nasıl özetlediğine bakalım. Eski İstanbulluların ağzından çıkan bu ifadelerden pek çoğu Ramazan ayı boyunca yanımızda yöremizde hâlâ dile getirilmektedir sanırım.

Fetih sancağı sergiye çıkıyor

Ayasofya Camii Padişah Türbeleri restorasyonu sırasında gün yüzüne çıkan sanduka kılıfları, kabe-i şerif iç örtüsü, kisve-i şerif, ravza-i mutahhara örtüleri, yüzyıllarca Ayasofya'nın minberinde asılı duran ve müzenin deposunda bulunan fethin sembolü tarihi sancak, ilk kez İstanbul'un fethinin 557. yıl dönümünün kutlanacağı 29 Mayıs'ta sanatseverlerle buluşacak.

Ayasofya Müze Başkanı Haluk Dursun, İstanbul İl Özel İdaresinin katkılarıyla restore edilen Ayasofya Padişah Türbeleri'nin geçen yılın sonunda ziyarete, Türbelerin bakım ve onarımı sırasında müze envanterine kayıtlı objeleri gözden geçirdiklerini, bu eserleri de özel bir günde sergilemeye karar verdiklerini kaydetti. İstanbul'un gözden saklı ve kıymetli, kültür tarihi bakımından önemli objelerinin ilk defa ortaya çıkarılacağı ''Ayasofya'nın Hazinesi, Ayasofya'nın Haziresi'' adlı serginin 29 Mayıs'ta açılacağını belirten Dursun, ''29 Mayıs özel bir gündü. Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet'in hatırasına olan bir yer. Bunun için bir seri etkinlik düşündük ve türbelerde bulunan, bugüne kadar sergilenmeyen sanat tarihi eserlerini sergilemeye karar verdik'' diye konuştu. Eserlerin geçici bir süre sergileneceğini bildiren Dursun, ''Fatih'in hatırasına, Osmanlı türbelerinin hatırasına türbeler bölümünde olacak sergi, birkaç gün sürecek. Şunu söyleyebilirim ki en fazla bir hafta sürecek'' diye konuştu.

İnternette islami içerikli konular araştırıyor musunuz?

* Hiç araştırmıyorum, karşıma çıktığında da kapıtıyorum!
* Araştırmıyorum ancak denk geldiğinde okuyorum
* İhtiyacım olduğunda araştırıyorum
* Genelde islami içerikli konular araştırırım
* Sadece islami içerikli konular araştırmak için interneti kullanıyorum

Fatih'in Dogumu ve Tahta Cikisi

Sehzade Mehmet, 1432 yilinda Edirne'de dogdu. Annesi Hüma Hatun'dur. Sultan II. Murat'in dördüncü oglu olup, 11 yasinda Manisa sancakbeyligine atandi. Amasya sancakbeyi olan abisi Alaeddin Ali Beyin ölümüyle tahtin varisi oldu. Babasi Sultan II. Murat'in tahttan cekilmesi üzerine 14 yasinda tahta cikti.
Genc ve tecrübesiz bir sehzadenin tahta cikmasindan yararlanmak isteyen Macar krali, Türklere karsi büyük Hacli ittifaki olusturdu. Bu tehlikeli durum karsisinda Sadrazam Candarli Halil Pasa, II. Murat'in ordunun basina gecmesi gerektigi hususunda genc padisahi ikna etti. Bu durum Manisa'da bulunan II. Murat'a iletildi. Ancak II. Murat, Istanbul'a dönmek niyetinde degildi. Bunun üzerine Sultan II. Mehmet, babasina bir mektup göndererek:

Eski ve yeni fatih camii

Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmed tarafından Fatih semtinde yaptırıldı. Bizans devrinde, caminin yapıldığı yerin yakınlarında Havariyun kilisesi vardı. Fatih Camii'nin, bu kilisenin yıkıntılarından faydalanarak yapıldığı sanılmaktadır. Cümle kapısının iki yanında ve üstünde bulunan Arapça kitabeye göre yapımına 1467 yılında başlanan Fatih Camii, 1470 yılında tamamlanabildi. Mimarı, Sinaüddin Yusuf bin Abdullah'tır. Cami, plan olarak anıtsal bir biçimde yapılmıştır. Merkezi kubbe, iki fil ayağı ile iki sütun üzerine oturtulmuştur. Fatih Camii, 1766 yılında yaşanan bir depremden dolayı harabe haline geldiği için Sultan Üçüncü Mustafa, 1767 ve 1771 yılları arasında camiyi Mimar Mehmed Tahir Ağa'ya tamir ettirdi.

Safa Getirip Safa Bulurduk

Aralarındaki kardeşlik ve dostluğun dünya işleriyle gölgelenmediği zamanlarda, müminler birbirlerini arar sorar, türlü vesilelerle sık sık ziyaret ederlerdi. Sıla-i rahimde bulunmak ihmal edilemez bir vazifeydi onlar için. Sırf Allah Tealâ’nın rızasını kazanmak ümidiyle bir arada olmayı istediklerinden, gelen hoş gelir, safa getirir; hoşluk ve safa bulurdu.

Selamlaşmadan sonraki “– Hoş geldin, safalar getirdin. – Hoş bulduk, safalar bulduk.” mükâlemesi laf olsun diye söylenmiş sözler değildi. Bugün misafir karşılama faslının sadece adet olmuş bir nezaket kaidesi zannettiğimiz bu sözler, dostluğumuzun ve ziyaretimizin mahiyetini, neyi gözettiğimizi, birbirimizden ne beklediğimizi de anlatıyordu.

Bu seremoniyi, mana ve maksadını unutup kuru bir söz halinde günümüze taşıdığımız için olmalı, münasebetlerimiz zayıfladı, dostluklarımız yavanlaştı. Hakiki dostluk bir safa halini icap ettiriyordu çünkü ve dünyalık hesaplarla yapılan ziyaretlerde safaya yer olamazdı.

Namaza Durmak

Durmak gerek. Zira durmayınca, “tevakkuf etmeyince”, arada bir “vakfe” yapmayınca hakikate “vâkıf” olamazsınız. Durmayınca durulamazsınız. Durulacak yer Allah’ın huzurudur.

Yunus Emre’nin “Dur erte namazına” nakaratlı bir salâtnâmesi var. “Erte” veya “irte namazı” sabah namazı demektir. Bu şiirinde Yunus’un “kıl erte namazını” yerine “dur erte namazına” ifadesini tercih etmesi hayli manidardır.

Türkçenin eski metinlerinde de, halk arasında da “namaza durmak” tabiri çok kullanılır. Bu öyle lâf olsun diye söylenmiş bir söz değildir. Ecdadın, her sahada olduğu gibi dili tasarruf ederken de dinin en ince çizgilerini gözetmekteki titizliğini, ibadet şuurundaki derinliğini gösteren mühim bir misaldir. Öyleyse şu “namaza durmak” ifadesi üzerinde biraz durup düşünmelidir.

Durmak, durulmaktır

Bir Fetih Rüyası

– Bunu nasıl söylersin? Nasıl yok dersin?

– Ben söylemiyorum. Tarih söylüyor. İnsanlık tarihinde böyle şeyler hep var olagelmiştir. Kendi tarihlerinde önemli hadiseleri ölümsüzleştirebilmek için o hadiseyle ilgili bir kahraman ve bir efsane oluştururlar ve kendi yalanlarına zamanla kendileri inanır hale gelirler. Bizim Ulubatlı Hasanımız da böyle bir şey işte.

– Dikkatli ol. Senin bu kadar basitleştirdiğin husus, bir milletin ruh dünyasının yansımasıdır. Neye nasıl yaklaşacağının farkında değilsin!

– Hissî davranma! Ben sana somut gerçeklerden, araştırmamın neticesinden bahsediyorum. Sense en ufak bir araştırma dahi yapmadan konuyu aklınla, bilginle savunamadığın için inadınla desteklemeye çalışıyorsun.

Fatih camii osmanlı dönemi tamiratları

Fatih Sultan Mehmed'in yaptırdığı ilk Fatih Camii en büyük hasarı 1509 depreminde almış. ‘‘Küçük kıyamet’’ olarak tarihe geçen depremde caminin kubbesi zarar görmüş, minaresi de yıkılmış.
Cami ikinci büyük darbeyi 1556 yılında İstanbul'un evlerinin tamamını, surlarının da büyük bir bölümünü yerle bir eden depremde almış.

Bugünkü Fatih Camii ise 1766 depreminden sonra tamamen tahrip olunca III. Mustafa tarafından tamamiyle değişik bir biçimde yeniden yaptırılıyor. Padişah Haşim Ali Bey'i bina emini tayin ediyor. O da önce türbe ve külliye binalarını yaptırıyor. 1767'de ise yepyeni bir plan hazırlanıyor. Önce Sarım İbrahim Efendi, sonra da İzzet Mehmed Bey yönetiminde çalışmalar sürüyor. Dört yıl sonra 1771'de yeniden ibadete açılıyor.

İstanbul'u Aç Gülzâr Yap

Fetih, “kapalı veya örtülü bir şeyi açmak” demektir. Bizim fetihlerimizde açılan şey ise, insanların kafa ve gönüllerini hakikate kapatan, onların ilâhî mesajın ışığını almasına mani olan “küfür örtüsü”dür.

On beşinci asır tarihçilerinden Yazıcıoğlu Ali, “Selçuknâme”sinde Osman Gazi’nin dilinden manzum bir vasiyetnâmeye yer verir.

“Gönül kerestesi ile
Bir yeni şehr ü bâzâr yap
Zulmeyleme rençberlere
Her ne ister isen var yap.”

diye başlayan ve:

“Osman, Ertuğrul oğlusun
Oğuz Karahan neslisin
Hakk’ın bir kemter kulusun
İstanbul’u aç gülzâr yap.”