Mürşidi kamilin ilimleri

İLİMLERİ: İsteyen herkes peygamber olabilir mi veya olabilmiş midir ?Şüphesiz ki hayır.Peygamberler, hususi yaratılmış zatlardır ve yine bunların kendilerine mahsus hususi hal ve sıfatları vardır.Allahü Teala hazretleri, rasüllerini alalade kullarında değil hususi olarak yarattığı tam ve mükemmel kullarından gönderir.


Peygamberler söylediklerinden başka şeylerde bilir fakat, onları söylemeğe memur olmadıkları için söylemezler.


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) den sonra İslam şeriatını ve İslam nurunu yazmakla vazifeli büyük velilerde böyledir.Onlarda hususi seçilerek gönderilirler.


İsteyen herkes Peygamber olamayacağı gibi, isteyen herkes ta varisi rasül olamaz.Bu sebeple Allahla kullar arasında bir vesile olduğunu kabul eden bir kimsenin, bu vesileyi kendisi gibi alalade bir insan kabul etmesi doğru değildir.Peygamberler günah işlemeyecek şekilde yaratılmıştır.Hakiki varis ve vekilleri de günahtan muhafaza edilirler.Hususi koruma altındadırlar.Fakat tekrar edeli ki hakiki olması şarttır.Eğer bu zatlar, hata ve günah erbabı kimseler olsalardı, yaymak istedikleri şeyler hep hatalı olurdu.


Allahın nurunu yaymakla vazifeli bu mübarek zatların adedi her asırda bir, iki veya üçü geçmez.(Zamanımızda her mahallede bulunuyor olması ayrı bir bahistir.)


Bu zatların vazife yapmadıkları bir zaman ve asır yoktur.İslamiyetin yok olduğunun zannedildiği bir yerde, aynen Rasülüllaha gelen şekliyle İslamiyeti “bi iznillah ” yeniden diriltirler.


Bu zatların ahlakları tamı tamına Kuran-ı Kerime uygundur.Sünneti Rasülüllahtan karınca başı kadar ayrılmazlar.Çalışma ve irşat şekilleri Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sünneti üzeredir.Kuranı Kerimi ve Kuran ilimlerini tali, dini öğretmek ve fertleri irşat.


Bir kimsenin bu zatlara karşı içinde beliren bir sevgi, öbür alemde kurtuluşuna vesile olur.Çünkü Peygamber s.a.v. Efendimiz:


-“Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurmuşlardır.Yaşadıkları devirde bu zatları bulmak ve intisab etmek çok zordur ve nasib işi değildir.Bu sebeple bunlara silsile- i Kibriti Ahmer (yeryüzünde çok az bulunan kırmızı kükürt taşı) de denmiştir.BUNLARI ANCA EZELDEN NASİP OLANLAR ANLAYABİLİRLER VE İNTİSAB EDEBİLİRLER.


Hayatlarında iken hemen hepsine ulema-i rusüm(maaşlı din alimleri) muhalefet etmişler, aleyhlerinde ileri geri söz sarfetmişlerdir.Bu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in de kitap ehli Yahudi ve Hristiyan alimleri tarafından reddedilmesine benzer.Bu kimseler kısa akıllarının almadığı her şeyi ya inkar ederler VEYA TA’VİLE KALKIŞIRLAR.


İyilerle beraber olmak ve hakiki mürşidi kamili bulup ona bağlanmak için Cenabı Hakka yalvarmak, çok dua etmek lazımdır.Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri bir sohbetinde dinleyenlerine şöyle diyor.:


-“Salih zatların peşine takıl.Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin içingece kalk; iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et: - Ya Rabbi! Bana Salih kullarını göster.Beni sana getirecek klavuzu göster.Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir.”


Ve yine Abdülkadir Geylani Hazretlerinin bir duası şöyledir:


-“Allahım! Senden bizi belalara uğratmadan kendine yaklaştırmanı istiyoruzBizleri kötülüklerin şerrinden facirlerin tuzağından koru…Senden bizleri iyi amellere ve amellerde de ihlasa muvaffak kılmanı istiyoruz.”


Ebul Hasan Harakani Hazretleride buyuruyor ki:


-          “Şu iki kişinin çıkardıkları fitneyi şeytan bile çıkaramaz.Dünya hırsına sahip alim ve ilimden yoksun sufi.”


 


SÜNNETE UYMAYANDAN MÜRŞİD OLMAZ


Bir gün;Beyazıdı Bestami Hazretlerine yakınları:


-“Efendim filan yerde büyük bir zat var.Fazilet ve keramet sahibi bir velidir.”ve daha başka sözlerle o zatı çok övdüler.Bunun üzerine Beyazıdı Bestami (k.s.) Hazretleri


 


-“Madem öyledir.O halde o büyük zatı ziyarete gitmemiz lazım oldu.” Buyurdular.Talebelerinden bazıları ile birlikte onun bulunduğu yere geldiler.Beyazıd-ı Bestami (ks.) Hazretleri, bildirilen zatın, mescide doğru gitmekte olduğunu e tükürdüğünü gördü.Görüşmekten vazgeçip derhal geri döndü.Sonra o kimse hakkında şöyle buyurdu.


-“Dinin hükümlerini yerine getirmekle sünnet-i seniyyeye uymakta ve edebe riayette zayıf birisine nasıl olur da keramet sahibi denilir.Böyle bir kimsenin, Allahü  Tealanın evliyasından  olması mümkün değildir.” Buyurdu.


EBUL FARUK HAZRETLERİNİN MÜRŞİD-İ KAMİLİ TARİFİ


 Ağaç nasıl ki, gövdesinden değil de meyvesinden iyi anlaşılırsa, mürşid-i kâmil olan kişiler de, gösterişli zâhir hallerinden değil, meyve ve mensuplarından yani yetiştirdikleri kimselerin güzel hallerinden anlaşılır. Ve bu sûretle kendilerine tâbi olmak, mânevî feyzinden her hususta istifâde etmek câiz ve sahih olur. Şöhreti arşa çıksa, hakîki mürşidin misâli, meyvesidir.“


TENVİRUL KULUB’ DA


Tenvirul kulub sahibinin izahına göre ise,hakiki mürşide bulunması gereken vasıflardan bazıları şunlardır: 1-Mürşidi kamil şeri ve dini ilimlere tam vakıf olacak(Cahil kimseden mürşid olmaz)


2-Kitaba ve sünnete tam uyacak.


3-Dini yayacak.İlim okutacak, ilim okutturacak.








Abdülkadir Dedeoğlu (Osmanlı Yayınevi)