Diğer Rical Kitapları

Tehzîb safhasında hadîsle ilgili olarak ortaya konan kitâbiyatın (hadîs edebiyatının) zenginliğini belirtmek için sırf ricâl sahasında gerçekleştirilen telîfat çeşitlerine, birer ikişer örnekle dikkat çekmemizde fayda var.[279]

Tabakât Kitapları:

Sayıları çok olan bu isim altındaki kitaplar Şüyûhun ahval ve rivâyâtını tabaka tabaka yani asır be-asır müellifin kendi devrine kadar cemeder. Buna ilk örnek olan kitapları daha önce zikrettik: İbnu Sa´d´ın et-Tabakâtu´l-Kübra´sı, Müslim ve Nesâî´nin Tabakât´ları gibi. Bazan, -Abdurrahmân İbnu Mende örneğinde olduğu gibi, -Tabakâtu´t-Tâbiîn, Tabakâtu´n-Nüssâh-Ebu Sâd İbnu´l-A´râbî gibi-, Tabakâtu´r-Ruvât -Halîfetu´bnu Hayyât-, Tabakâtu´l-Kurra -Osman İbnu Sâd, Tabakâtu´s-Sufiyye -Ebu Abdirrahman es-Sülemî-, Hilyetü´l-Evliya ve Tabakâtu´l-Asfıya -Ebu Nuaym el-İsfehânî Tabakâtu´ş-Şâfi´iyye, Tacu´d-Dîn Sübkî (771)-, Tabakâtu´l-Huffâz- Şemsü´d-Dîn Zehebî- oldukça farklı istikametlere yönelik Tabakât kitapları te´lif edilmiştir.[280]

Meşyahat Kitapları:

Müellifin rastladığı ve kendisinden hadîs dinlediği veya rastlamasa bile kendisine rivayet için izin vermiş bulunan şüyûhun zikrine tahsîs edilen kitaplardır. Ebu Ya´la el-Halîlî´nin, Ebu Yusuf Ya´kub İbnu Süfyan´ın Tacü´d-Dîn Ali İbnu Eneeb es-Sâcî´nin Meşyahât´ları gibi.[281]

Vefayat Kitapları:

Rical kitaplarından bir kısmı muhaddislerin vefayatını esas alır ve şahısları öldükleri yıl ve aya göre sıralar. Bu sâhada ilk eseri Ebu Süleyman Muhammed İbni Abdillah vermiştir. Müellif, hicretten itibaren 338/949 yılına kadar olan vefayatı cemetti. Bunu ölüm tarihi olan 466 yılına kadar Ebu Muhammed İbnu Abdilaziz el-Kettânî tamamladı. Kettânî´yi Hibetullah İbnu Ahmed el-Ekfânî; el-Efkânî´yi Ali İbnu Mufaddal el-Makdisî (611 / 1214); bunu Abdülazim İbnu Abdülkâvî el-Münzirî (656) tamamladı. El-Münzirî´nin eseri et-Tekmile bi-Vefayâti´n-Nakale adını taşır. Aynı minvâl üzere bu esere ilaveler devam etmiştir.

Bu çeşitten eser çoktur. Seğânî´nin Dürrü´s-Sahâbe fi Vefeyâti´s-Sahâbe; Zehebî´nin el-İlâm bi-Vefeyâti´l-A´lâm; Ebu l-Kâsım İbnu´l-Mende´nin Kitâbu´l-Vefeyât, İbnu Hallikân´ın Vefeyâtu´l-A´yân adlı eserleri burada zikredilebilir.[282]

Esma, Küna, Elkâb Ve Ensab Kitapları:

Hadîs râvileri arasında bazıları künye veya lakâbı olmaksızın sâdece ismiyle meşhurdur. Bazıları ismiyle değil lâkabı veya nisbetiyle meşhurdur. Üstelik aynı isim veya aynı lakab ve nisbetle meşhur olanlar da mevcuttur. İlim adamları, bu durumdan hâsıl olabilecek iltibasları önlemek için eserler vermişler, künye sahiplerinin isimlerini, ismiyle veya nisbetiyle meşhur olanların da künye, lakab gibi diğer ayırdedici unvanlarını göstermişlerdir. Böylece isim, nisbet, lakab ve künyelerdeki benzerlikler sebebiyle zayıf râvinin sika, sikanın da zayıf râvi ile karıştırılmasını önlemişlerdir.

Bu konudaki te´lîfat Ali İbnu´l-Medînî, Nesâî gibi üçüncü asır müellifleriyle başlar, Hâkim, Bağdadî, İbnu Abdilberr vs. ile devam eder. Hadîs ilmi ile alakalı telifatta bulunan Ahmed İbnu Hanbel, Buhârî, Müslim, Nesâî, Hatib, Nevevî, İbnu Hacer, İbnu´l-Cevzî gibi alimlerin çoğunlukla bu konularda eserler verdiği görülür. Sözgelimi Zehebî, künyesi ile meşhur olanları Kitâbu´l-Muktarî fi Serdi´l-Kunâ´da, tanıtmıştır. İzzeddin İbnu´l-Esir (630/1232) el Lübâb fi Tehzîbi´l-Ensâb´ta nisbetlerin hem okunuşu, hem de nisbetlere delalet eden meşhurları belirtmeye çalışır.

İsimleriyle meşhur olanların künyelerini belirtmek maksadıyla Ebu Hâtim Muhammed İbnu Hibbân el-Büstî, lakabları beyan için Ebu Bekr eş-Şirâzî (407/1016), İbnu´l-Cevzî ve İbnu Haceri´l-Askalânî (952/1545) ve başkaları eserler vermişlerdir.

Bu çeşit eserlerde muahhar olanlar daha câmi, daha tertipli, istifâdesi daha kolaydır.[283]

Mübhemat Kitapları:

Senetlerde olsun metinlerde olsun, recülün, nisâün diye tesmiye edilen,

ismi verilmeyen şahıslara rastlanır. Bunlara mübhem (cemi olarak mübhemât) denir. Âlimler araştırıp imkân nisbetinde bunları aydınlatmaya, teşhîs etmeye çalışmışlar, bu maksadla müstakil eserler vermişlerdir. Bu çeşit eserler bazan belli bir kitapta geçen mübhemât´ın aydınlatılmasına tahsîs edilir.

Bu sâhada da Hatîbu´l-Bağdâdî, Abdülganî İbnu Sâd el-Mısrî, Nevevî, Ömer İbnu Ali İbni Mulakkin el-Ensârî el-Endulisî, İbnu´l-Kayserânî (508/1114) vs. pek çokları eser vermiştir. Bunların çoğunu tek kitap hâlinde Veliyyü´d-Dîn Ebu Zür´a Ahmed İbnu Abdirrahîm el-Irâkî birleştirip tek kitap hâline getirmiştir. Eseri: El-Müstefâd min Mübhemâti´l-Metni ve´l-İsnâdi diye isimlendirmiştir. Fıkhî bablara göre tertiplemiştir. Bu dalda yazılanların en mükemmelidir.

İbnu´l-Esîr, Câmi´u´l-Usûl´ün sonuna Mübhemât´ı açıklayıcı bir kısım koymuştur.

İbnu Hacer, Buhârî´nin Mübhemat´ını Fethu´l-Bâri Mukaddimesi olan Hedyü´s-Sârî´te açıklar.[284]

Esma Ve Ensabda Müştebih, Müttefik, Muhtelif Ve Mü´telif Olanlar:

Arap alfabesi ile yazıldığı zaman, bazı isim ve nisbetler görünüşte benzediği halde farklı okunurlar.(selam) kelimesi ile (sellâm) kelimesi gibi. Bunlara mü´telif ve muhtelif denir. Bazı isimlerin ise yazılışı da okunuşu da aynıdır, fakat delalet ettikleri şahıslar farklıdır. Mesela Halil İbnu Ahmed birçok kimselerin ismidir. Böyle isimlere müttefik ve müfterik denir. Bazılarında isimler hat yönüyle de telaffuz yönüyle de müttefiktirler, ancak babalarının veya neseblerinin ismi hat cihetiyle müttefik olduğu halde telâffuz cihetiyle muhtelifdir veya tersi vakidir: Muhammed İbnu Akîl ile Muhammed İbnu Ukayl gibi, Şüreyh İbnu´n-Nu´mân ile Süreye İbnu´n-Numan da böyle, Bu çeşide müştebih denmektedir.

Bunların bilinmesi hadîste ehemmiyet arzeder. Ali İbnu´l-Medînî "Tashîf´in en fenâsı isimlerde vâki olanıdır" der. Çünkü benzerlikten dolayı iki farklı kişi aynı adam zannedilir. Bu zan zayıfı sika, sikayı da zayıf addetmeye sevkeder, ikisi de fenâdır. Bu sebeple ulemâ bu nevilerin her birinde eserler te´lif ederek iltibası önlemeye çalışmıştır.

El-Mü´telif ve´l-Muhtelif konusunda yazılan çeşitli kitapları birleştirip yeni ilâvelerle zenginleştiren İbnu Mâkula diye meşhur Ebu´n-Nasr Ali İbnu Hibetullah (475/1082) olmuştur, eserinin adı kısaca el-ikmal´dir. Muhtevasını da tanıtan tam adı şöyledir: el-İkmâl fi Ref´i´l-İrtiyâb ani´l-Mü´telif ve´l-Muhtelif fi´l-Esmâ ve´l-Künâ ve´l-Ensâb. Bu eser hâlen 7 cilt olarak basılmıştır (Haydarâbad 1962).

Müştebih isimler üzerine Zehebî de bir te´lifte bulunmuş, ancak İbnu Hacer, yeni ilâvelerle zenginleştirerek Tabsîru´l-Müntebih bi-Tahrîri´l-Müştebih´i ortaya koymuştur.

Bu sâhada Hatîbu´l-Bağdadî´nin verdiği bir eserin adı el-Müttefik ve´l-Müfterik, diğer bir eserinin adı da Telhîsu´l-Müştebih´dir. Buna bir de zeyl ilave etmiştir.

Nevevî´nin (676/1277) Tehzîbu´l-Esmâ ve´l-Lügât´ı da burada zikre değer. İsimlerden de anlaşılacağı üzere kitap iki kısımdır. Bir kısmında bazı isimler hakkında bilgi verirken ikinci kısımda bazı kelimeleri açıklar.

Eski metinlerde geçen yer isimlerinin gerek okunuşunu ve gerekse bulundukları coğrafi bölgeyi öğrenmede Şihâbu´d-Din Ebu Abdillah Ya´kub İbni Abdillah´ın (v. 620/1223) Mu´cemu´l-Büldân ve´l-Cibâl ve´l-Edviye ve´l-Kay´an ve´l-Kurâ ve´l-Mahâlla ve´l-Evtân ve´l-Bihâr ve´l-Enhâr ve´l-Gudvân ve´l-Esnâm ve´l-Endâd ve´l-Evsân adlı kitabı mevcuttur. Bu kitap uzun isminin de gösterdiği üzere, sadece beldeler değil, şehirler, köyler, nehirler, denizler, putlar, kayalar vs. hakkında bilgi verir. Bazı mühim şahsiyetler hakkında bile bu kitapta kıymetli bilgiye rastlanır.[285]

Tevârîhü´l-Müdün:

Muhaddislerin yazdığı ricâl kitaplarının mühim bir bölümünü bazı şehirler üzerine yazılmış olan Târih´ler teşkîl eder. Bu târihler, kelimenin bugünkü mânasında şehrin kuruluş, gelişme hikâyesini anlatmaz. Daha ziyade ricâlden bahseder. Yani hangi şehrin târihi ise o şehrin yetiştirdiği kimseler, o şehre uğrayanlar vs. tanıtılır.

Misal olarak Ebu Nu´aym el-İsfehânî´nin Târîhu´l-İsfehân´ı; Hatîbul-Bağdâdî´nin Târîhu´l-Bağdâd´ı; Ebu´l-Kasım İbnu Asâkir ed-Dimeşkî´nin Târîhu Dımeşk´i zikredilebilir. Gerek Bağdâdî´nin ve gerekse İbnu Asâkir´in Târih´leri çok hacimlidir ve birtakım zeyiller de yapılmıştır. Târîhu Dımeşk için: "Böyle bir eseri yazmaya bir ömür yetmez" denilmiştir.

Bu gruptan, Ebu Abdillah el-Hâkim en-Neysâbûrî´nin Târîhu Neysâburî, İbnu Mâce el-Kazvini´nin Târîhu Kazvin´i Abdurrahman İbnu Ahmed´in Târîhu Mısr´ı; İbnu Neccâr´ın Târîhu´l-Medîne´si -ki ed-Dürretü´s-Semîne fi Ahbâri´l-Medîne diye de isimlendirilir-, yine aynı zât´ın Târîhu Mekke´si burada kayda değen mühim eserlerdir.

Tarih kitapları zımnında zikredeceğimiz mühim bir eser Zehebî´nin Târîhul-İslâm adlı eseridir. 20 cilt tutmaktadır. Senelere göre tertîb edilmiştir. Hâdiselere ve şahısların vefatına beraberce yer verir. Zehebî´nin Siyerün-Nübelâ´sı da çokça hadîs zikriyle ricâli tanıtan mühim bir kitaptır, 14 cilttir. İbnu Cerîr et-Taberî´nin (v. 311/923) Târîhu´l-Umem ve´l-Mülük´ü, insanlığın yaratılışından başlayan müslüman olmayan milletlere de yer veren bir dünya târihidir. İbnu Hallikân, onu "tarihlerin en sağlamı" olarak vasıflandırır. İnsanlığı bir bütün olarak ele alması, o devirde ileri bir esprinin ifâdesidir.[286]

Lügat (Garîbu´l-Hadîs) Çalışmaları:

Hadîsle ilgili lügat çalışmaları daha çok garîbu´l-hadîs adı altında incelenir. Mevzuya girerken belirtelim ki, garîbu´l-hadîs, garîb hadîs demek değildir. Garîb hadîs deyince tek bir tarîkden gelen hadîs kastedilir. Garîbu´l-hadîs deyince, hadîslerde geçen garîb, yâni mânası hemen herkesçe anlaşılmayan kelimeler anlaşılır. Bunların açıklanmasıyla meşgul olan ilim dalına ilmu garîbi´l-hadîs denmiştir.

Bu ilmin Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´le başladığı söylenebilir. Zira zaman zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) konuşmaları, tebligatı esnasında kullandığı kelimeleri açıklamak ihtiyacını duymuştur. Bazan da Ashâb bazı kelimelerin mânasını sormuştur. Nitekim, İbnu Esîr´in en-Nihâye´nin mukaddimesinde belirttiği üzere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) lisanca Arabların en fasîhi, beyanca en vâzıhı, nutukça en tatlısı olmasına rağmen, Benû Nehd heyeti ile olan konuşmasını dinleyen Hz. Ali: "Ey Allah´ın Resûlu! Biz aynı babanın evlatları olduğumuz halde senin, Arab heyetleriyle olan konuşmalarının ekserisini anlayamıyoruz" demiştir.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in konuşmalarında sıkça garîb kelimelerin geçmesi normaldi. Çünkü O (aleyhissalâtu vesselâm) prensip olarak muhataplarına göre konuşuyor ve yazıyordu. Birbirinden uzak Arab kabîleleri, hepsi Arabça konuşmakla birlikte aralarında lehçe farkları vardı. Günlük hayatta kullanılan kelimeler, bir kabîleden diğerine epeyce değişiyordu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bunlarla konuşurken veya onlara yazarken onların kendi kelimelerini ve hatta tarzlarını kullanmayı tercîh ediyordu. Hz. Ali (radıyallahu anh)´den yukarıda kaydettiğimiz müracaat bu durumu aksettirmektedir. Bu vak´adan da anlaşıldığı üzere, Ashab anlamadığı bir kelime olunca soruyordu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da açıklıyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ashab devri bu minval üzere geçti.

Bu arada komşu devletler fethedildi, dilleri değişik olan milletlerle ihtilaf başladı, karşılıklı evlenmeler, kültür alış verişleri ilerledi. Yabancılar çok nâkıs ve bazan da hatalarla dolu olarak Arapçayı öğrenip konuşmaya başladılar. Zaman geçtikçe bu bozulma ilerliyordu. Böylece anlaşılmayan kelimeler de artıyordu.

Bu durum bazı hamiyet sâhîplerini gayrete getirdi. Bunlar, Kur´an ve hadîs üzerine eğilerek, onların ihtilaf ve ziyâna maruz kalmaması için, anlaşılmayan kelimelerin mânalarını zabt ve kaydetme işine giriştiler.

Bu sahada ilk eser verenin Ebu Ubeyde Ma´mer İbnu´l-Müsennâ et-Temîmî (210/825) olduğu kabul edilir. Bu zât hadîste geçen bir kısım garîb kelimeleri küçük bir kitapta topladı. Kitabın küçük olması, diğer garîb kelimelerin dikkatinden kaçmasından ileri gelmiyordu. İbnu Esîr´e göre bu, iki sebebe dayanmakta idi:

1- Bir meselede ilk adım atan fazla ileri gidemez. Çığır açar ve tohum atar, bu başlangıçta azdır, sonra çoğalır; küçüktür bilâhare büyür, basittir, sonradan kemâle erer.

2- İlk zamanlarda herkeste ilmî bir seviye vardı. Bilinmeyen şeyler azdı, cehâlet umumîleşmemişti. Zaman geçtikçe cehâlet umumîleşti, bilinmeyen şeyler, anlaşılmayan kelimeler arttı.

Arkadan Ebu´l-Hasan en-Nacir İbnu Şümeyl el-Mâzinî, Ebu Ubeyde´ninkinden daha büyük bir eser te´lîf etti. Bunu Abdü´l-Melik İbnu Kureyb el-Esmâ´î´nin eseri tâkib etti. Bu öncekilerden hem geniş hem de daha tertibli idi.

Bu arada başta lügatçiler olmak üzere ulema, konu üzerine te´lîfatta bulunmaya devam etti. Bunlar arasında Ebu Ubeyde el-Kâsım İbnu Sellâm (vs. 224/838) muhtevaca zenginlik ve mükemmelliği ile şöhret bulan ilk eseri verdi. Kendi ifâdesiyle bunu 40 yılda hazırlamıştır ve ömrünün hülâsasıdır. O, kitabını hazırlayabilmek için dağınık halde olan bütün merfu, mevkuf ve maktu rivâyâtı görmek zorunda kalmıştı.

İbnu Sellam, bu sâhada en mükemmel eseri vücuda getirdiğine inanmış ulemâ da bunu bir el kitabı olarak benimsemişti.

Ancak Ebu Muhammed Abdullah İbnu Müslim İbni Kuteybe ed-Dinâverî (v. 276/889) garîbu´l-hadîs mevzuunda daha mükemmelini ortaya koydu. Ön sözündeki şu açıklaması ilgi çekicidir: "Ebu Ubeyd´in kitabına uzun zaman garîbu´l-hadîs sâhasında yeterli bir kitap olarak baktım. Araştırıcıya başka bir kitaba ihtiyaç bırakmıyacak kadar yeterli olduğuna inandım. Ancak tenkîd gözüyle bakınca, kitabına aldığı kadar da almadığı ve fakat şerhe muhtaç kelimâtın varlığını gördüm. Bunları meydana çıkarıp onun yaptığı şekilde şerh ve tefsîr ettim. Temennim, bu iki kitap hâricinde tefsîre muhtaç garîbu´l-hadîs kalmamış olmasıdır".

Bu dalda, her yeni eser veren mükemmele ulaştığını zannederek yeni eserler vermeye devam etmiştir. İbrahim İbnu İshâk el-Harbî (825), Ebu Süleyman Ahmed İbnu Muhammed el-Hattâbî (378) bunlardandır. Bilhassa Hattâbî´nin eseri de tutulmuş, benimsenmiş idi.

Ebu Ubeyde Ahmed İbnu Muhammed el-Herevî (401 / 1010) Kur´an ve hadîste yer alan garîb kelimeleri alfabetik sıraya koyup irab ve açıklamasını yapan fevkâlâde kullanışlı yeni bir eser ortaya koydu. Bu eser, önceki eserlerdeki garîbleri birleştirmiş ayrıca kendi bulduklarını da ilâve etmiş idi. Muhteva zenginliğine inzimam eden kullanış kolaylığı kısa zamanda şöhrete ererek İslâm âlemine hemen yayılmasına sebep oldu.

Bundan sonra Zemâhşerî´nin (538/1143) el-Fâik isimli eseri karşımıza çıkar. İzah ve açıklamalarıyla seleflerine tefevvuk ederse de tertîbi karışıktır. Yeni baskılarda, incelenen kelimeler en sonda alfabetik sırayla kaydedilerek karşısında hangi cilt, hangi sayfada açıklandığı gösterilmek suretiyle kusuru giderilmeye çalışılmıştır.

Bundan sonra altıncı asrın büyük âlimlerinden olan Hâfız Ebu Musa Muhammed İbnu Ebî Bekr el-İsfehânî (581 / 1185), el-Herevî´nin metodunca gidip, onun nazarından kaçan Kur´an ve hadîsteki garîbleri cemederek aynı değer ve hacimde yeni bir eser ortaya koydu. "Arap lisanı Çok zengin olması hasebiyle benim gözümden de pek çok kelimâtın kaçtığı muhakkak" der.

Bu iki eser birbirini tamamlar.

Bu arada başka te´lifler de mevcuttur. Ancak bunların en mükemmeli, el-Herevî ve el-İsfehanî´nin eserlerine girmeyen çok sayıda başka garîb kelimeleri ortaya çıkarıp el-Herevî metodu üzerine tertip eden İbnu´l-Esîr´in (606/1209) en-Nihâye fi Garîbi´l-Hadîs ve´l-Eser adlı te´lîfidir.

Müellif, sahasında en pratik hadîs lügati hizmetini veren bu âbidevî eserini şöyle anlatır: "Herevî ve İsfehanî´nin eserlerindeki garîb´lerin çokluğuna rağmen, birçok garîb kelimeler de nazarlarından kaçmıştır. Daha işin başında Müslim ve Buhârî gibi meşhur kitaplarda mevcut fakat bunlarda yer almayan pek çok garîb kelimat hatırıma geldi. Hal böyle olunca şöhrete ulaşmayan diğer kitaplardaki pek çok garîb kelimatın gözden kaçmış olacağını mülâhaza ettim. Bunlardan yanımda mevcut olanları okudum ve inceledim. Müsnedleri, Câmileri, sünenleri, eski ve yeni yazılmış garâib kitaplarını, çeşitli lügatleri iyice tedkîk ettim. O iki kitaba alınmayan pek çok garîb kelime buldum. Böylece, bu iki kitabı birleştirmekle iktifa etmekten vazgeçip araştırmalarım sırasında rastlayıp derlediğim bu kelimeleri alfabetik sırayla onlardaki benzerlerinin yanına dercettim."

İbnu´l-Esir burada açıkladığı birleştirme ve derc işini yaparken, Herevî´den aldığı kelimelerle, İsfehânî´den aldığı kelimelerin başına işaret koyarak (Herevî´yi he İsfehânî´yi de sin harfiyle) belirtir. Şu hâlde işaretsiz kelimeleri kendisi ilâve etmiş olmaktadır. Eser 5 cilttir, matbudur, kelimeler alfabetik sırayla tanzîm edilmiştir. Açıklamalarla birlikte kelimenin geçtiği hadîs kaydedilerek şâhidlenir.

Eser, bizzat müellifinin de söylediği gibi bu sâhanın aşılması imkânsız te´lifi değildir. Nitekim, buna, Mahmud İbnu Ebî Bekr el-Ermevî (723/1323) bir zeyl ilâve ederek zenginleştirmiştir. Celaleddin es-Suyûtî de (911/1505) ve başkaları da ihtisarlar yapmışlardır.[287]

Hadîs Ağırlıklı Kitaplar:

İslâm kültür tarihinde bir kısım te´lifler vardır ki, ilk nazarda hadîs sâhasına girmez, âncak asıl malzemesini hadîs teşkîl eder. Bu çeşitten tefsîr, tasavvuf, kıraat vs. kitapları vardır.[288]

1- Tefsîr Kitapları:

Bu gruba muhtevasında çokça hadîse yer veren ve hadîsleri senetleriyle kaydeden tefsîr kitapları girer. Bunlara bir bakıma rivâyet tefsiri de denir. Abdurrahmân İbnu Ebî Hâtim´in tefsîr´i gibi bunun tamamı müsned âsârla doludur. İshâk İbnu Râhûye, Ebu Kasım Abdullah İbnu Muhammed İbnu Abdilazîz el-Bağavî (317/929), İbnu Cerir et-Taberî, İmadu´d-Dîn Ebu´l-Fida İsmâil İbnu Kesîr´in (774/1372) Tefsîr´leri, keza Suyûtî´nin ed-Dürrü´l-Mensûr adındaki tefsirler hep bu gruba girer.[289]

2- Şerh Kitapları:

Bir kısım âlimler ister hadîs, ister fıkıh isterse başka çeşitten olsun, herhangi bir kitabı şerhederken çokça senetli hadîslere yer vermişlerdir. Buhârî şerhi Umdetu´l-Kari ve Fethu´l-Bâri bunun en güzel örneğini teşkîl ederler. Fethû´l-Bârî´nin mukkaddimesinde, derecesi hususunda sükut edilen şerh hadîslerinin en az hasen mertebesinde olduğu belirtilir.

Suyûtî´nin Cami´u´s-Sağîr´ine Abdurrauf el-Münâvî´nin yaptığı Feyzu´l-Kadîr şerhi de bu gruba girer.

Muhammed İbnu Abdulvâhid İbnu´l-Hümâm es-Sivâsî´nin (861/1456) el-Hidâye fî Fıkhı´l-Hanefî´ye yaptığı Fethu´l-Kadîr adlı sekiz ciltlik şerh de böyledir. Keza, yine Sivâsî tarafından, usul-i fıkha müteallik et-Tahrîr´e (müellifi Muhammed İbnu Muhamıned el-Halebî´dir) yapılan şerh´de senetli hadîslerle doludur.

Muhammed Murtezâ el-Vâsıtî ez-Zebîdî´nin İhya´ya yaptığı on ciltlik şerh, Şevkânî´nin Müntekâ´l-Ahbâr´a yaptığı Neylü´l-Evtâr şerhi de bu gruba girer, hadîsle doludurlar.[290]

3- Mesahif Ve Kıraat Kitapları:

Bunlarda da müsned hadîsler çokça yer almaktadır. İbnu Ebî Dâvud´un, Ebu Bekr Muhammed İbnu´l-Kâsım el-Enbârî´nin (v. 328/939) Kitâbu´l-Mesâhîf´leri gibi. Yine Ebu Bekr İbnu´l-Enbârî´nin Kitâbu´l-Vakf ve´l-İbtidâ adlı eseri de bu gruba girer.[291]

4- Tasavvuf Kitapları:

İçerisinde çok senetli hadîs kaydedilen kitaplardan Ebu Bekr el-Âcirî´nin Edebu´n-Nüfûs´u; Ebu Bekr ed-Deynûrî´nin Şehâbeddin Ebu Hatb Ömer es-Sühreverdî´nin Avârifu´l-Meârif´i; Muhyiddin İbnu Arabî´nin Fütûhâtu´l-Mekkiyye´si misal olarak zikredilebilir.[292]

5- Fetâvâ´l-Hadîsiyye:

Bazı âlimler, hadîsle ilgili fetva kitapları yazmışlardır. Celâleddîn Suyûtî´nin, İbnu Teymiyye´nin, İdris İbnu Muhammed el-Irakî´nin, İbnu Hâcer el-Askalânî´nin, Ebu´l-Hayr es-Sehâvî´nin Fetâvâ´ları vardır. Sehâvî´nin ki el-Ecvibetu´l-Mardiyye ammâ suilet anhu mine´l-Ehâdîsi´n-Nebeviyye adını taşır. Ahmed İbnu Muhammed el-Heytemî´nin eseri de Fetâvâ´l-Hadîsiye diye isimlenir.[293]

Tahrîc Kitapları:

Hadîsçiler, çeşitli sâhalara giren mühim kitaplardan birçoğunun içinde geçen hadîslerin menşeini arayarak kaynak kitaplarda göstermeye çalışmışlardır. Bunlardan en mühimlerini kaydediyoruz:

1- Nesefi´nin Şerhu´l-Akaid´de geçen hadîsleri Aliyyu´l-Kâri Ferâidu´l-Kalâid fî Tahrîci Ehâdîsi Şerhi´l-Akâid adlı kitabında tahric etmiştir.

2- Keşşâf Tefsîr´inde geçen hadîsleri de Cemâlu´d-Dîn Ebu Muhammed Abdullah İbnu Yusuf tahric etmiştir. Aynı eser için İbnu Hacer de bir çalışma yapmış, eserine el-Kâfi´s-Sâf fî Tahrîci ehâdîsi´l-Keşşâf adını vermiştir.

3- Beyzâvî tefsirinde geçen hadîsleri Abdurrauf el-Münâvî ve Muhammed Himmetzâde İbnu Hasan Himmetzâde (1171/1757) tahrîc etmişlerdir. Himmetzâde´nin eseri Tuhfetu´r-Râvi fi Tahrîci Ehâdîsi´l-Beyzâvî adını taşır.

4- Ebu´l-Leys es-Semerkandî´nin Tefsîr´indeki hadîsleri Zeynuddin Kâsım Katlubîğa tahrîc etmiştir.

5- Tahâvî´nin Meâni´l-Asâr şerhindeki hadîslerini yine İbnu Katlubiğa tahric ederek el-Hâvî fi Beyâni Asâri´t-Tahâvî adlı eserde cemetmiştir.

6- Hanefi fıkhının temel kitaplarından olan el-Hidâye´nin hadîslerini Zeyle´î Nasbu´r-Râye bi-Ehâdîsi´l-Hidâye adlı kitapta tahrîc etmiştir. Aynı kitabın hadîslerini İbnu Hacer ed-Dirâye fi Müntehâbı Tahrîci Ehâdîsi´l-Hidâye adlı kitapta tahrîc etmiştir. Keza Muhyiddîn Ebu Muhammed (775/1373) ve Alâeddin Ali İbnu Osmân el-Mardînî de Hidâye´nin hadîslerini tahrîc eden kitaplar te´lif etmişlerdir.

7- Hanefi fıkhına âit Şerhu´l-Muhtar´da geçen hadîsleri de el-ihtiyâr li-Ta´lîli´l-Muhtâr adı ile Kasım İbnu Katlubiğa tahrîc etmiştir.

8- Şâfiî fıkhından Gazâlî´nin Vecîz´ine Râfiî tarafından yapılan eş-Şerhu´l-Kebîr´de geçen hadîsleri el-Bedrü´l-Münîr fi Tahrîci´l-Ehâdisi ve´l-Âsari´l-Vâkia fi´ş-Şerhi´l-Kebîr namıyla yedi cilt hâlinde Sirâcüddin Ömer İbnu Mulakkin tarafından tahrîc edilmiştir. Bilâhare eserini dört ciltte telhîs ederek Hülâsatu Bedri´l-Mü´nîr´i meydana getirmiştir. Bunu da tekrar tek ciltte hülâsa ederek Müntekıu Hülâsâtı´l-Bedri´l-Münîr adını vermiştir. Aynı esere (el-Vecîzü´l-Kebîr´e) İbnu Hacer, et-Telhîsu´l-Hâbir fî Tahrîci Ehâdîsi Şerhi´l-Vecîzi´l-Kebîr´i; Suyûtî Neşrü´l-Abîr fi Tahrîci Ehâdîsi´ş-Şerhî´l-Kebir adlı tahrîcler yapmışlardır. Başta Zerkeşî, başkaları da aynı esere tahrîçler yapmışlardır.

9- Yine Gazâlî´nin el-Vasît´indeki hadîsler için İbnu Mulakkin Tezkiretu´l-Ahyâr bi-mâ fi´l-Vasît mine´l-Ahbâr adlı eserini meydana getirmiştir.

1- Ebu Ishâk eş-Şirâzî´nin el-Mühezzeb adlı Şafiî fıkhına dâir olan eserindeki hadîsleri yine İbnu Mulakkin ve Ebu Bekr Muhammed İbnu Musâ el-Hâzimî tahrîc etmişlerdir.

2- Gazâlî´nin İhya´sında zikredilen hadîsleri Ebu´l-Fazl Zeynü´d-Dîn Abdurrahim el-Irâkî tahrîc etmiştir. Kitabın ismi el-Muğnî an Hamli´l-Esfâr´dır. Bu İhyâ´nın bazı baskılarında dipnot olarak basılmıştır. İhyâ´nın Türkçe´ye yapılan bazı tercümelerinde bu tahrîcten istifâde edilerek hadîsler hakkında dipnot hâlinde bilgiler verilmiştir.

3- Sühreverdî´nin Avârîfu´l-Meârif adlı eserinde geçen hadîsleri Kasım İbnu Katlubiğa tahrîc etmiştir.12- Cevherî´nin Sıhâh adlı lügatinde geçen hadîsleri Suyûtî Falaku´l-Esbâh fi Tahrîci Ehâdîsi´s-Sıhâh adlı kitapta tahrîc etmiştir.[294]

Mevzu Hadîsler Üzerine Te´lifat

Mevzu hadîsler bahsi, usûl-i hadîsin mühim mevzularından biridir. Zira Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) söylemediği halde, ona maledilen sözler, çok menfi maksadlarla uydurulmuş demektir. Çünkü Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın en çok üzerinde durduğu, ısrarla yasakladığı hususlardan biri kendi adına yalan söylenmesidir. Bir mü´minin böyle bir işe tevessül etmesi çok uzak bir ihtimaldir. Öyle ise uydurulan mevzû hadîsler temelde kötü niyetli münafık veya kâfirler tarafından uydurulmuştur. Ümmetin bu konuda uyarılması, mevzu hadîslere dikkatlerin çekilmesi mühim bir vazife olmaktadır. Bu sebeple birçok hamiyet ehli bu dalda eser vermiştir.

1- Ebu´l-Fadl Muhammed İbnu Tâhir el-Makdisî: Tezkiretu´l-Mevzûât.

2- Ebu Abdillah el-Hüseyn İbnu İbrahim İbni Hüseyn el-Cûzekî´nin (543/1148) Kitâbu´l-Mevzû´ât mine´l-Ehâdîsi´l-Merfû´ât.

3, 4, 5- Ebu´l-Ferec Abdurrahmân İbnu Ali İbni´l-Cevzî´nin (751/1350) el-Mevzû´âtu´l-Kübrâ´sı. Bu eser bu dalda yapılan en hacimlî eserlerden biridir. Ancak, İbnu´l-Cevzî müteşeddid mizacıyla nazarına çarpan ilk karineye dayanarak, araştırma yapmadan hadîslere mevzu damgasını vurmakta aceleci olmuş, verdiği hükümlere itibar edilmemiştir. Onun kitabında gerçekten mevzu olan hadîslerin yanında zayıf ve hatta hâsen ve sahîh olan hadîsler de mevcuttur ve hepsi mevzu damgasını yemiştir.

Bu sebeple Celâleddin Suyûtî hazretleri bu kitabın hadîslerini teker teker yeni baştan inceleyerek gerçek durumlarını ortaya koymuş, İbnu´l-Cevzî´nin hükümde isabet ettiği hadîsleri te´yîd ederken hata ettiği hadîslerde de hata sebebini belirtmiştir.

Bu eserin adı el-Leâli´l-Mesnû´a fî Ehâdîsi´l-Mevzû´a´dır. Suyûtî, Mukaddime kısmında İbnu´l-Cevzî´nin eserinin istifade dışı olduğunu belirtir.

Bu iki eseri, yeni bazı ilâvelerle, İbnu Arrâk diye meşhur Ebu´l-Hasen Ali İbnu Muhammed el-Kinânî (v. 963/1555) birleştirmiş ve hadîsleri de öbür iki kaynakta olduğu üzere fıkhî mevzularına göre tanzîm etmiştir. Eserin adı Tenzîhü´ş-Şerî´ati´l-Merfû´a ani´l-Ahbâri´ş-Şenî´ati´l-Mevzûa´dır. Eser matbûdur ve baş kısmında yer alan mevzuat çalışmaları ve hadîs uyduranların tanıtılmasıyla ilgili kısım, esere ayrı bir değer kazandırmıştır. İbnu Arrâk eseri tamamlayınca Kanunî Sultan Süleyman´a ihdâ etmiştir.

6, 7- Ebu´l-Hasen Ali İbnu Muhammed Sultân el-Herevî´nin (ki el-Kârî diye meşhurdur) (v. 1014/1605) Tezkiretu´l-Mevzû´ât´ı, buna Esrâru´l-Merfû´a fi Ahbâri´l-Mevzû´a da denmektedir (Beyrut 1971). Aliyyü´l-Kâri´nin mevzuat üzerine başka telifleri de var, el-Masnu fi Ma´rifeti´l-Hadîsi´l-Mevzû da burada zikre değer.[295]

Meşhur Ve Müştehir Hadîsler Üzerine Telîfat

Halk arasında meşhur olan sözler vardır. Bunlardan bir kısmı atasözü olarak bilinir, bir kısmı da hadîs olarak bilinir. Bilhassa hadîs olarak bilinen sözler, gerçekten hadîs midir merak konusudur. Eğer hadîsse sıhhati nedir, kaynağı nedir? Bilinmesi istenir.

Alimler bu meseleyi de ele alarak pek çok te´lifatta bulunmuşlardır. Bu çeşit eserlerde hadîsler, alfabetik sıraya göre tanzîm edilir. Bir kaçını tanıyalım:

1- Muhammed İbnu Abdirrahmân es-Sehâvî´nin (902/1496) el-Makâsıdu´l-Hasene fi Beyâni Kesîrin mine´l-Ehâdîsi´l-Meşhûre alâ´l-Elsine adlı kitabı tanınmış bir eserdir. Matbûdur ve mukaddime kısmında bu çeşit çalışmaların tarihçesi hakkında bilgi verilmiştir (Mısır, 1956).

Bu eser, Ebu´z-Ziya Abdurrahmân İbnu´d-Deybe´ eş-Şeybaânî tarafından Temyîzü´t-Tayyib mine´l-Habîs fi ma yedûru ala´l-Elsine mine´l-Hadîs adıyla ihtisar edilmiştir.

2- Celâleddin es-Suyûtî´nin ed-Dürerü´l-Müntesire fi´l-Ehâdîsi´l-Müştehire (Mısır, 1910).

3- Şeyh İzzeddin Muhammed İbnu Ahmed el-Halîlî´nin (1057/1647) Teshîlü´s-Sebîl ilâ Keşfi´l-İltibâs amâ Dâra mine´l-Ehâdîs Beyne´n-nâs.

4- İsmail İbnu Muhammed el-Aclûnî´nin (1162/1748) Keşfu´l-Hafâ ve Muzil´ül-İlbâs amme´ş-tehere mine´l-Ehâdis alâ Elsineti´n-Nâs (Beyrut, 1932). Bu kitap hemen hepsinden muahhar olduğu için kendinden önce yazılmış olanları cemetmiş durumdadır. Hem tedkîke konu olan hadîsler sayıca çoktur, hem de bir hadîs hakkında bilgi verilirken daha fazla malûmata yer verilmektedir. İki cild olan bu eser bir çok kereler basılmıştır. Bu sâhada en mütedavil olan te´lif budur. Bu kitabın son kısmında, âyrıca bazı yanlış tarihî bilgilere dikkat çeken bir bölüm vardır.[296]

Cüz´ler

Hadîsçiler, bazan bir sahâbîden veya daha sonra gelen bir râviden mervî olan hadîsleri müstakil bir risalede cemetmişlerdir. Bazan da muayyen, hususî bir konuya giren hadîsleri veya belli bir hadîsin bütün tarîklerini müstakil bir risalede cemetmişlerdir. Bazan da belli bir gâye ile muayyen miktarda veya vasıfta hadîsler müstakil risalelerde cemedilmiştir. İşte bütün bu kısmi te´liflere cüz (cemi cezâ) denmesi âdet olmuştur. Cüz´ler, tertibinde tâkip edilen gayelere göre farklı şekil ve isimlerde olur: Mesbut, fevâid, vuhdâniyyat, sünâiyyât, sülâsiyyât, rübâiyyât, humâsiyyât.. üşâriyyât, erbâûniyyât, semânûniyyât, mie ve miât vs. gibi.

Bu cüz´ler çoğunlukla müelliflerinin isim ve ünvanlarına göre isimlenirler. Mesela Abu Abdillah el-Kâsım İbnu´l-Fadl es-Sahâfî´nin cüzleri, el-Cezâu´s-Sahâfiyyât adını taşır.

Şu isimlere bakalım:

Cüz´ün fi Ahiri´s-Sahâbe Mevten (İbnu Mende´nin).

Cüz´ü İbni Bişrân (Ebu´l-Huseyn Ali İbni Abdillah (414/1023),

Cüz´ü Salâti´t-Tesbîh (Hatîbu´l-Bağdadî),

Cüz´ü men haddese ve nesiye (Hatîbu´l-Bağdadî),

Cüz´ü Fadli Sûreti´l-İhlâs (Ebu Nuaym el-İsbehânî),

Cüz´lerin tesmiyesinde her zaman cüz kelimesi bulunmaz, mahiyetine göre değişik isimler alır:

Fevâidu İbni Şâhin,

El-Fevâidu´l-Celîle fi Müselselâti Muhammed İbni Ahmed Akîle,

El-Vühdan Li´i-Buhârî, El-Vühdan Li-Müslim İbni´l-Haccâc,

Vuhdâniyyâtu Ebî Hanîfe (Abdulkerîm İbnu Abdi´s-Samet et-Taberî),

Sünâiyyâtu Mâlik: (İmam Mâlik´in Muvatta´da geçen iki râvisi bulunan hadîsleri cemeden cüz).

Sülâsiyyatu Ahmed, Sülâsiyyâtu Buhârî, Sülâsiyyâtu´d-Dârimî... Senetlerinde üç râvi bulunan hadîsleri cemeder.

Rubâiyyatu´l-Buhârî, Rubâiyyatu Müslim...

Humâsiyyâtu´d-Dârakutnî...

Sümâniyyâtu Yahya İbnu Ati el-Attâr..

Tüsâiyyatu İbni Cemâ´a...

El-Uşâriyyât li´t-Tirmizî... [297]

Kırk Hadîsler:

Türkçemize Kırk Hadîsler diye geçen ve belli bir konuya giren veya değişik konularda kırk hadîsi derleyen kitaplar vardır. Bunlar da cüzler sınıfına girer, ancak kırklı´lar mânasına erbaûniyyât denmiştir. Bu çeşit te´lifat menşeini Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şu sözlerinden alır: "Kim ümmetime, sünnetimden kırk tanesini koruyup ulaştırırsa ben kıyamet günü onun imânına şâhid ve şefaatçi olurum". Bu hadîsin müjdesine mazhar olmak ümidiyle ilk defa Abdullah İbnu´l-Mubârek el-Hanzalî (181/797) olmak üzere pek çok âlim kırk hadisler cüzleri tanzim etmişlerdir:

El-Erbaûn li´d-Dârakutnî,

El-Erbaûn li-Fadli Aliyyin(Radıyyu´d-Dîn el-Kazvîni),

El-Erba´în li´l-Hâfız İbni Hacer vs.

Bâzı alimler birçok erbaûn mecmuâları te´lîf etmiştir, Ebu´l-Kasım İbni´l-Asâkir gibi.

Mie (yüz hadîsler) ile ilgili telifat da olmuştur. Ebu İsmâil Abdullah İbnu Muhammed el-Herevî´nin (481/1088) el-Mietu Hadîs´i gibi. Keza Selâhuddîn el-Alâî, Sahîhu Müslim ve et-Tirmizî´den seçtiği hadîslerle iki ayrı Mie te´lîf etmiştir.[298]

Hadîs Bulmada Yardımcı Telifat

İstenen hadîsi kolayca kaynaklarından bulup çıkarmak, eskiden beri bir ihtiyaç olarak kendisini hissettirmiştir. Bu maksada yönelik farklı çalışmalar mevcuttur.[299]

1- Etraf Kitapları:

Bunlar, öncelikle Sahîheyn ve Kütüb-i Sitte gibi belli başlı mecmuaların hadîsleri üzerine yapılmıştır. Bu çeşit te´liflerde, çalışmaya esas kılınan kitap (veya kitaplar) daki hadîsleri rivâyet eden sahâbîler alfabetik sırayla düzenlendikten sonra her sahâbenin rivâyet ettiği hadîslerden her birinin -mânaya delalet edecek kadar bir tarafı alınır ve, arkadan rivâyetin alındığı fıkhî bölüm belirtilir.

Bu çeşit te´life Ebu Mes´ûd İbrahim İbnu Muhammed ed-Dımeşkî´nin (v. 401/1010) Etrafu´s-Sahiheyn´i, Ebu´l-Abbas Ahmed İbnu Sâbit İbni Muhammed et-Terkî´nin Etrâfu´l-Kütübi´l-Hamse´si veya buna İbnu Mace´nin de ilâvesiyle, Ebu´l-Fadl Muhammed İbnu Tâhir el-Makdisî´nin te´lif ettiği Etrâfu´s-Sitte´si misal gösterilebilir.

Altı kitaba Muvatta´nın da ilavesiyle Abdülgani İbnu İsmâil en-Nablusî (v. 1143/1730) tarafından telif edilmiş bulunan Zehâiru´l-Mevârîs fi´d-Delâleti alâ Mevâdi´l-Ehâdîs daha geniş ve matbu bir etraf kitabıdır.

En geniş etraf kitabı İbnu Hacer el-Askalânî tarafından yapılmıştır: İthâfu´l-Mehere bi-Etrâfı´l-Aşere. İsminden de anlaşılacağı üzere on kitabın etrafını yapmıştır: Muvatta; Şâfi´î, Ahmed İbnu Hanbel ve Dârimî´nin Müsned´leri; İbnu Huzeyme´nin Sahîh´i; İbnu Cârûd´un Müntekâ´sı; İbnu Hibbân´ın Sahîh´i; el-Müstedrek Ebu Avâne´nin Müstahrec´i; Tahâvî´nin Şerhu Me´âni´l-Asâr´ı; Dârakutnî´nin Sünen´i.[300]

2- Alfabetik Tanzîmler:

Hadîsleri alfabetik sıraya göre tanzîm eden eserler de baş tarafı bilinen hadîsleri bulmak maksadına râcidir. Suyûtî´nin Cem´ul-Cevâmi´si (Câmi´u´l- Kebir de denir), Cami´u´s-Sağîr ve Ziyâdetu´l-Cami´i merfu hadîsleri alfabetik sıraya göre tanzîm eden kitaplardır.

Bu gruba, en ziyade arama ihtiyacı duyulan ve halk arasında şöhret bulan hadîslerin kaynaklarını ve sıhhat durumlarını göstermek maksadıyla te´lif edilen bazı kitaplar da girer. Bunlar da umumiyetle alfabetik sırayla tanzîm edilmişlerdir: El-Makâsıdu´l-Hasene (Sehâvî´nin) ve Keşfu´l-Hafa (el-Aclûnî´nin) gibi.

Bu kitapları, meşhur ve müştehir kitaplar üzerine te´lifat kısmında tanıttık.[301]

3- Miftahlar:

Daha muahhar devirlerde belli kitapların hadîslerini, baş kısmını alfabetik tertiple tanzîm ederek, hadîsin bölüm (kitap) ve babını eser içerisinde göstermeyi gaye edinen telifler ortaya konmuştur. Buna en güzel örnek Miftâhu´s-Sahiheyn´dir. Muhammed eş-Şerif İbnu Mustafa et-Tokâdî (1312/1897) tarafından ortaya konmuştur. Kavlî hadîsler, Buhârî ve Müslim için iki ayrı bölümde alfabetik sırayla kaydedildikten sonra kitap ismi, bab rakamları, cilt ve sayfa numaraları, Buhârî hadîsleri için Fethu´l-Barî, Umdetu´l-Kârî ve İrşâdu´s-Sârî şerhlerinin cilt ve sayfa numaraları, Müslim hadîsleri için de Kastalânî kenarındaki Nevevî Şerhi´nin cîld ve sayfa numaraları gösterilmiştir.

Hadîs kitaplarının tahkikli yeni baskılarında, hadîslerin baş taraflarına göre fihristlerini bulmaktayız. Muhammed Fuad Abdu´l-Bâki´nin tahkik ettiği Müslim, İbnu Mâce ve Muvatta baskıları böyledir. Keza Azîz Ubeyd er-Rakkâş tarafından tahkikli olarak neşredilen Tirmîzî ile yine aynı zâtın Tahkîkinden geçen Ebu Dâvud´un sonlarında alfabetik hadîs fihristleri mevcuttur.

Son zamanlarda zenginleşen hadîs çalışmaları, bir çok tanınmış kitapların bu çeşitten fihriste kavuşmasını sağlamıştır. Mesela Ebu Hâcir Muhammed es-Sâd İbnu Besyûnî Zağlûl, Ahmed İbnu Hanbel´in Müsned´inin ve Ebu Nu´aym´ın Hilyetu´l-Evliya´sının ayrı ayrı fihristlerini neşretmiştir (Müsned´inki 1985´te Beyrut´ta Hilye´ninki de yine Beyrut´ta 1986´da basılmıştır). Keza Dr. Yusuf Abdurrahman el-Mar´aşlî el-Müstedrek Ala´s-Sahîheyn ile Sünenu´d-Dârakutnî´de geçen hadîslere fihristler yapmıştır. (Her ikisi de Beyrut´ta 1986 yılında basılmıştır).

Bu cümleden olarak İbnu Sa´d´ın et-Tabakâtu´l-Kübrâ´da geçen hadîsler, Beyrut 1968 baskısı´nın fihrist cildinde, Sahîhu İbni Hibban´ın hadîsleri Beyrut 1987 baskısının fihrist cildinde İmam Begavî´nin Şerhu´s-Sünne´sinde geçen hadîsler Beyrut 1983 baskısının fihrist cildinde, Tebrizî´nin Mişkâtu´l-Mesâbîh´inde geçen hadîsler Beyrut 1961 baskısının üçüncü cildinin arkasında gösterilmiştir.[302]

a) Kelime Miftâhı: Concordance:

Söylemeye hâcet olmayan bir husus şu ki, bu fihristler hep hadîsin başı bilindiği takdirde bize yol gösterir, aksi takdirde işe yaramazlar. Öyle ise hadîsin neresinden olursa olsun bilinen bir veya daha fazla kelimeden hareketle istenen hadîsleri bulmada, başka rehberlere, miftahlara ihtiyaç vardır. Bu maksadla müsteşrîkler tarafından hazırlanmış bulunan el-Mu´cemu´l-Müfehres Li-Elfâzi´l-Hadîsi´n-Nebevî´den bahsetmemiz gerekmektedir. Kısaca Fransızca adıyla Concordance de denen bu eser Kütüb-i Sitte´ye ilâveten Muvatta, Sünenu´d-Dârimi ve Ahmed İbnu Hanbel´in Müsned´i olmak üzere dokuz kitabın hadîslerini herhangi bir kelimesinden bulmaya yarayan bir miftâh´tır.

Kelimeler sülasî asıllarından mezîd bablara doğru, fiil, (mazî, muzari, emir) masdar ve isim sırasıyla tertiplenmiştir. İstenen bir kelime bu tertîbe göre aranır. Bir kelimeden bir başka baba ait bir kelimeye geçince yeni kelimeyi altına çizgi atarak verir.

Bu hususları bilmek, aradığımız kelimeyi daha çabuk bulmada yardımcı olur.

Şunu da belirtelim ki, bu miftah tertiplenirken pek çok kelime gözden, kaçmış durumda. Bu sebeple bir hadîsi ararken bir kelimesinden bulamadı isek, "Bu hadîs Kütüb-ü Sitte´de yok" veya "Mu´cemin şâmil olduğu kitaplarda yok" diye acele hüküm vermemek gerekir.

Aradığımız hadîsi bulduğumuz takdirde rumuzlarla kaynaklarını gösterir. Rumuzların hangi kitaba delalet ettiği her sayfanın altında gösterilir. Ancak şunu bilmek gerekir: Buhârî, İbnu Mâce, Nesâ, Tirmizi, Ebu Dâvud, Dârimî´ye delalet eden rumuzlardan sonra hadîsin bulunduğu kitab ismi, sonra da bab numarası bulunur. Müslim ile Muvatta´ya delalet eden rumuzlarda ise kitap isminden sonra gelen rakam bab numarası değil, her kitapta (bölüm) 1´den başlatılan hadîs numarasıdır. Ahmed İbnu Hanbel´le ilgili rakamlar ise cilt ve sayfa numarasına delâlet eder.[303]

b) Miftahu Künûzi´s-Sünne:

Bunu müsteşriklerden Weinsinck İngilizce olarak hazırlamış ise de M.F. Abdulbâki Arapçaya çevirmiştir. 14 kaynak kitap esas alınarak hazırlanmıştır: Concordance´daki 9 kitaptan başka şu kitaplara da yer verilmiştir: Tayâlisî´nin Müsned´i, İbnu Hişam´ın Siret´i, İbnu Sa´d´ın Tabakât´ı, Zeyd İbnu Ali´nin Müsned´i.

Kitap alfabetik sırayla İman, Hac, Zekat, Salât gibi ana konulara ayrılmakta, ana başlıklardan sonra tâli başlıkları vermekte; tâli konuya (bâba), bazan bir hadîs metni, bazan da bab başlığı diyebileceğimiz bir kaç kelimelik bir cümle ile işâretten sonra, önce o bahsin geçtiği kaynak kitaplar rumuzlarla gösterilmekte, sonra, bahsin kaynak kitaplardaki yeri, bölüm (kitap) ve bâb numaraları veya -kaynağına göre- cilt ve sayfa numaraları verilerek belirtilmektedir. Bu esnada kullanılan kısaltmaların neye delâlet ettiği, bölüm (kitap) gösteren rakama tekâbül eden bölüm adı vs. en başa konmuş olan kısaltmalar ve miftah kısmında belirtilmektedir.[304]

c) El-Mürşid:

Kelime´den hadîs bulmak maksadıyla yapılan bir miftah Tirmizî hadîsleriyle ilgili el-Mürşid ilâ Ehâdîsi Sünen´it-Tirmizî adını taşır, Sıddîkî el-Beyk tarafından hazırlanmıştır. Humus´ta 1969´ta basılmıştır. Maalesef, pek çok eksiklikleri var, her kelimeyi bulmak gayr-ı mümkindir.[305]