El-Müctebâ

Nesâî, önce es-Sünenü´l-Kübrâ´yı te´lif etmiştir. Bunda sahîh ve ma´lûl hadîsler karışık olarak bulunuyordu. Bunu Remle Emîri´ne takdim edince Emîr: "İçinde yer alan bütün rivâyetler sahih mi?" diye sorar. Nesâî: "Hayır, kitapta sahîh, hasen ve hasene yakın olan rivâyetler var" cevabını verir. Bunun üzerine Emîr:"

- Bana, sahîh olanları öbürlerinden ayırıver!" der. Bu istek üzerine Nesâî, es-Sünenü´s-Suğra´yı te´lif eder ve buna el-Müctebâ Mine´s-Sünen adını verir. Bugün, Sünenü Nesâî deyince el-Müctebâ kastedilir.

El-Müctebâ, diğer sünenlerle mukâyese edilince içerisinde, zayıf hadîs en az olanıdır. Bu sebeple, bir kısım âlimler, el-Müctebâ´yı Kütüb-i Sitte´nin üçüncü kitabı saymıştır. Makdîsî´den naklen İbnu Hacer, Zehebî, Katip Çelebi, Sübkî, gibi meseleye temas eden bütün âlimler, Hafız Ebu Alî´nin şu sözünü kaydederler: "Nesâî´nin rical hususundaki şartı, Müslim´in ve Buhârî´nin şartından daha şiddetlidir". Ancak bu şartın ne olduğunu hiç biri belirtmez. Şu kadar var ki, Nesâi, Buhârî ve Müslim´in hadîs aldığı bir kısım râvilerden hadîs almamıştır. Sindî, bu sebeple, şartının Sahîheyn´den sıkı olduğunun söylendiğini ifâde eder." Kendisi der ki: "Ben Sünen´i cemetmeye azmedince hakkında, içime şüphe düşen bir kısım râvilerden hadîs alma hususunda Allah´tan istihârede bulundum. Netîcede, terklerinde hayır olduğu kanaatine vardım."

Nesâî, kitabını tanzîm ederken, râvinin terkinde ittifak olup olmadığına bakmıştır. Terkinde ittifak olmadıkça hadîs almıştır. Bu hususta o da Ebu Dâvud gibi düşünmektedir: Muhtelefun fih râvinin hadîsi makbuldür, zira bir babta zayıf rivâyet, re´yü´r-ricâl´den evlâdır. Çünkü Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den olma ihtimâli mevcuttur.[220]