f) Şu´be İbnu´l-Haccac

83-160 yılları arasında yaşamıştır. Vâsıt´da doğdu, Kûfe´de yetişti. Tâbiîndendir. Sâhabeden Enes İbnu Mâlik ve Amr İbnu Seleme´yi görmüştür. Tâbiîn´den 400 kadarını dinleyip hadîs almıştır. Birçok Tâbiî de ondan hadîs almıştır. Hasan-ı Basrî, Muâviye İbnu Kurre, Katâde hocalarındandır. Süfyan-ı Sevrî, İbnu´l-Mubârek, Ebu Dâvud, Eyub Sahtiyanî de kendisini dinleyenlerdendir.

Hadîste hafız, hüccet, şeyhülislâm ünvanlarını almıştır. Süfyân-ı Sevri: "Şu´be hadîste emîrü´l-mü´minîn" demiştir. Büyük hadîs hâfızlarından olan İmam Hammâd İbnu Zeyd "Şu´be bana muhalefet etse ona tâbi olurum, zira o, bir hadîsi yirmi kere dinlemeden kabul etmezdi, ben ondan bir kerecik dinledim mi kabul ederdim" demiştir.

Şu´be hadîsin durumunu, râvilerinin durumlarını araştırmaya büyük gayret gösterirdi. Öyle ki şu söz onundur. "Hadîs taleb eden iflas eder, ben annemin leğenini bu yolda yedi dinâra sattım". Şu´be, Ahmed İbnu Hanbel´in tavsîfiyle "hadîs ilminde tek başına bir ümmetti". Bilhassa ricâl hususunda çok titizdi. Hureyş, rüyasında Şu´be´yi görür ve "Sana hesap vermede en zor gelen ne oldu?" diye sorar; "Râviler hakkındaki müsamaham" cevabını verir. "Gökten düşüp param parça olmayı, hadîste bir tedlîs yapmaya tercih ederim" der.

Diyanet yönüyle de tanınmıştır. Devamlı oruç tuttuğu, çok namazdan derisinin kemiği üzerinde kuruyup siyahlaştığı söylenir. Cömertlik ve yumuşak kalplilik Şu´be´nin bir başka vasfıdır.

Hadîs tahkikindeki hassasiyetine bir örnek kaydedeceğiz: Nasr İbnu Hammâd el-Verrâk anlatıyor: "Şu´be´nin kapısının önünde oturmuş hadîs müzâkere ediyorduk. Ben dedim ki: "Bize İsrail tahdis etti, o da Ebu İshâk´tan, o da Abdullah İbnu Atâ´dan, o da Ukbe İbnu Âmir´den nakletti. Ukbe İbnu Âmir demiş ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında, münâvebe ile deve güdüyorduk. Birgün ben nöbetimde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e uğradığımda, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın etrafında Ashâbı (radıyallahu anhüm) toplanmış onu dinliyorlardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şöyle söylediğini işittim: "Kim abdest alır ve abdestini de güzel yapar, sonra iki rek´at namaz kılar, Allah´a istiğfarda bulunursa mutlaka mağfirete mazhar olur."

Ben memnuniyetimden "yaşasın, yaşasın" demekten kendimi alamadım. Bunun üzerine birisi arkamdan beni çekti. Dönüp baktım, bu Ömer İbnu´l-Hattâb (radıyallahu anh)´tı. Bana: "Ey İbnu Âmir, sen gelmezden önce buyrulan, bundan da hoştu" dedi. Ben: "Ne söylemişti, annem babam sana kurban olsun, hele söyle!" dedim. Ömer İbnu´l-Hattâb:

"- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Kim Allah´tan başka ilahın olmadığına ve benim de O´nun Resûlü bulunduğuma şehâdet ederse, onun için cennetin sekiz kapısı açılır, istediğinden cennete girer" buyurdu" dedi.

Nasr İbnu Hammâd devamla der ki:

"Şu´be benim bu sözümü işitmişti. Yanıma geldi bana bir tokat aşketti ve tekrar evine girdi. Az sonra çıkıp: "Bu niye ağlıyor?" diye sordu. Orada bulunan Abdullah İbnu İdrîs:

- Canını yaktınız! dedi. Şu´be dedi ki:

- Duymadın mı İsrail, Ebu İshâk´tan, O, Abdullah İbnu Atâ´dan, O da Ukbe´den ne anlatıyor?

Ben, Ebu İshak´a "Abdullah İbnu Atâ, acaba Ukbe İbnu Âmir´den hadîs dinledi mi? diye sormuştum da "Hayır!" demiş ve de kızmıştı. Mis´âr İbnu Kıdâm da orada idi. Mis´ar bana: "Şeyhi kızdırdın" dedi. Ben: "Nesi var? Ya bu hadîsî düzeltir, ya da ben onun hadîsini reddederim dedim. Bunun üzerine Mis´ar:

"- Abdullah İbnu Atâ Mekke´dedir" dedi.

Ben hemen oraya gittim. Bu gidişimde hacc yapmayı düşünmedim, hadîsi dinlemeyi arzu ediyordum. Nitekim Abdullah İbnu Atâ´yı buldum ve hadîsi sordum. Şu cevabı verdi:

- Bunu bana Sa´d İbnu İbrâhim rivayet etti.

Mâlik İbnu Enes de: "Sa´d İbnu İbrâhîm Medine´dedir, bu yıl haccetmedi" dedi. Ben derhal Medine´ye gittim ve orada Sa´d İbnu İbrahim´i buldum. Hadîsi ona sordum. Bana:

- Bu hadîs´i sizin memleketten, Ziyâd İbnu Mihrâk rivayet etti" demez mi!

Şaşırdım ve kendi kendime: "Allah Allah, bu ne hadîsmiş! Kûfi iken mekkî oldu, medenî oldu ve basrî oldu! dedim. Hemen Basra´ya döndüm. Orada Ziyad İbnu Mihrâk´ı bulup sordum. Bana:

- O sana yaramaz! dedi Ben: "Öyle mi?" deyince:

- İstemiyor musun? dedi.

- Hayır istiyorum, rivayet et! dedim. Bunun üzerine dedi ki:

- Şehr İbnu Havşeb bana Ebu Reyhâne´den, O da Ukbe İbnu Âmir´den rivayet etti.

Şu´be der ki: "Şehr İbnu Havşeb´in ismi geçer geçmez: "O, bu hadîsi nazarımda yıktı, şayet sahîh olsaydı benim için, ailemden, malımdan ve bütün dünyadan daha sevimli olurdu" dedim."[129]