Nasıl Başladı?

Tedvîn işi, Emevi halifelerinden Ömer İbnu Abdilaziz´le başlar. Dindarlığı ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sünnetine düşkünlüğü ile meşhur olan Ömer İbnu Abdilaziz (rahimehulllah), sünneti bilen Ashab neslinin, arkadan da büyük alimlerin çeşitli sebeplerle birer birer hayattan çekilmelerini görerek hadîsin kaybolacağından endişe eder. Tehlikeyi önlemek için her tarafdaki mevcut âlimleri hadîslerin yazılması işine sevketmeyi düşünür. Bu maksadla, halife sıfatıyla vâlilere emirler, tamimler gönderir. Ömer İbnu Abdilaziz´in gönderdiği bu mektuplardan bir tanesinin metni Buhârî´de mevcuttur. Bu, Medîne valisi Ebu Bekr İbnu Hazm´a gönderilen mektuptur:

"Beldende Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´le ilgili rivayetleri araştır, topla ve yaz. Ben ilmin (hadîslerin) yok olmasından ve âlimlerin tükenmesinden korkuyorum. Bu iş yapılırken sâdece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sünneti kabul edilsin. Âlimler mescid gibi herkese açık ve malum yerlerde oturup tedrisatta bulunarak ilmi yaysınlar, bilmeyenlere öğretsinler. Zira ilim gizli kalmadıkça yok olmaz."

İbnu Sa´d´ın kaydettiği rivayette Ömer İbnu Abdilaziz (rahimehullah) İbnu Hazm´a yazdığı mektupta şu ziyadede bulunmuştu: "....câri, bilinen bir sünnet veya Amra bintu Abdirrahmân´ın rivâyetleri kabul edilsin..."

Dârimi´nin rivayetinde şu ziyâde mevcut: "Sizce (veya bölgenizde) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den sâbit ve sahîh olan rivâyetlerle Hz. Ömer´den sâbit olan rivayetleri yaz".

Ebu Nuaym´ın Târîhu İsfehan´da kaydettiğine göre Ömer İbnu Abdilaziz, mektubu, bütün İslâm beldelerine göndermiştir.

Şu halde tedvîn işinden bahseden muhtelif rivâyetleri göz önüne alarak konu hakkında daha bütün bir fikre varabilmekteyiz.

Hadîslerin tedvîninde Halîfe Ömer İbnu Abdilaziz´in bu teşebbüsünü takdir edebilmek için; Tedvîn´de en büyük hizmeti geçen ve bu faaliyete ismini veren Muhammed İbnu Şihâb ez-Zührî´nin şu itirafını bir kere daha kaydetmek isteriz:

"Bizi bu ümera (idâreciler) mecbur edinceye kadar ilmin yazılmasını uygun bulmuyorduk. (Ümerânın müdâhale ve icbarıyla bu işe girişince) hiçbir müslümanı yazmaktan men etmemek gerektiğine inandık".[117