Kadının Çalışması

Kadın çalışmalı mı? Onun da ev geçimine katkıda bulunması lazım gelmez mi? Vs..


Bu veya buna benzer laf1ar söyleyenler acaba ne kadar sa­mimidirler?!


Kadının çalışmasını isteyenlerin en baştan kendi düzenli aile hayatları yoktur. Bu toplumun hallerinden hem haberdar olup hem de bu toplumun içersinde, kadının işçi-memur olarak çalışmasını isteyenlerin, aynı zamanda herhalde insaf1arı da yoktur. Kadına acımamakta, işkence etmekten hoşlanmaktadır­lar. Onlar aslında kadınların her türlü bağdan koparılmasını istemektedirler.


Kadın çalışmalı diyenlerin, bar ve pavyonlarda çalışan kadınlara hiç acıdıklarını göremezsiniz. Ama bu insanları bar­ pavyon kadınlarıyla beraber görebilirsiniz. Niyetleri anlaşılmıyor mu?! Kadınların evdeki yaptıkları işler zaten on­ların yorulmasına yetiyor. Hamile olmak, doğum yapmak, çocuk terbiyesi, çamaşır-yemek-bulaşık ... Bunlar bir kadına iş olarak da, yıpranması için de yeter de artar bile.            .


Kadın hamile olmasın mı? Doğum yapmasın mı? Çocuk em­zirmesin, terbiye etmesin mi? Çamaşır, bulaşık yıkamasın mı?


Yoksa bunların hepsini hem yapsın, hem de çalışsın mı?


İnsaf! Kadın da insandır, yük hayvanı değildir. İnsan olduğu için de yorulur, çünkü makina değildir.


Doğum, çocuk terbiyesi, yemek, çamaşır işlerini dünyadan kaldırabiliyor musunuz? Hayır.


Peki ne olacak?


"Hem onu yap, hem çalış."


Bunu söyleyenlerde az da olsa acıma hissi var mı acaba? Efendim, hayat müşterek olduğu için ev işlerine yardım etsin ... Peki öyle mi oluyor, yoksa eve gelince ev işleri de yine kadına mı kalıyor? Tabi ki ikincisi. Yardım eden erkekler de var ama kaç da kaç?


Hadi diyelim erkekler de ev işi yapıyorlar, ama kadınların her işlerini yapamazlar ki ... Mesela? Mesela doğuramazlar. Bırakalım da kadınlar rahat rahat bir hamilelik devresi geçir­sinler ve doğum yapsınlar.


Biliyoruz, diyecekler ki hamilelik öncesinde ve doğumdan sonra kadınlara izin veriliyor.


Evet ama, arkasından tekrar işe gönderiliyor. Anne terbiyesi görmeyen çocukların nasıl bir ruh yapısıyla büyüdüklerini bil­meyen var mı? Anne sütünün yerini hangi şey tutar?


Sabah tam evden çıkarken katıla katıla ağlayan bebeğini mecburen bırakıp işe giden kadından iş randımanı alınamayacağı bir tarafa, o kadının akşam olana kadar ne çektiğini tarif mümkün değildir.


Kadın, adetli olduğu zaman yarı hastadır. O zamanlarda Allah onu namazdan izinli sayıyor. Ve namaz kılmamasını is­tiyor . .Kadın çalışsın diyenler, adetli zamanlarında onlara izin veriyorlar mı? Vücudunun bir yerinde devamlı yaşlık taşıyan bir insan nasıl rahat eder?


Her ay adet gören kadınların, o halde işe gitmeleri, çalışmaları da hiç kolay değildir.


Çalışan kadınların çoğunluğu büyük şehirlerdedir. Büyük şehirlerin umumi vasıtalarının ve bazı kendini bilmez insan­ların hali malumdur.


Kadın-erkek, balık istifi, vasıtalara binmeler, kadınların ra­hatsız edilmeleri, itiraz edip sesini çıkaranlara "Rahatsız olu­yorsan özel araba tut" denilmesi ve kimsenin de böyle konuşanları susturamadığı, bu memleketin gerçeklerindendir.


Kadınlar da çalışmalı ve hem aileye, hem de memleket ikti­sadiyatına yardımcı olmalı diyenler, önce yukarda sayılan mahzurları ortadan kaldırmalıdırlar.


İş yerlerinde, kadın ve kızların kulaklarını doldururcasına konuşulan en edepsiz sözlerin, ortadan kaldırılması bu şartlarda mümkün müdür?


Yukardan beri yazdıklarımız, çalışan kadınlara ve kadınlarını çalıştıranlara değildir. Gazete köşelerinde ve kitap­larda bu konuyu işleyenlere söylüyoruz bunları, muhatabımız o akıl hocalarıdır. Onların karı ve kızları hayatlarında belki bulaşıkla tanışmamıştır ama, kendileri bu millete akıl vermeye kalkışıyorlar. Çalışan kadınlar, işe gidip gelirken rahatsız edilmiş, işyerlerinde rahatsız edilmiş, aile geçimleri bozulmuş ... Bu gibi şeyler o tiplerin meselesi olmuyor.


Ama paraya ihtiyacı olan ailede kadın hiç mi çalışmasın?


Mecburdur, geçinemiyor. Ama şu da var:


Bir kere memleketimizde kadınlara verilen para, erkeklere göre azdır. Bu bakımdan zaten bir şanssızlık var. ikincisi:


Çalışan kadın, ev kadını gibi değildir. Her şeyi giyemez.


Dolayısıyla evdeki kadından farklı giyinmeye mecburdur. Aldığı paranın bir kısmı zaten giyime gider. Bunun üzerine bir de yol parası eklenmektedir.


Eğer çocuğu varsa, ya bakıcıya veya kreşe de para vermek zorundadır. Bu durumda elinde kaç parası kalır? Evet biraz parası kalacaktır. Fakat o kadar birşey için de bu sıkıntılara kat­lanmaya değer mi?


Nasreddin Hocaya sormuşlar:


- Hocam keçi boynuzu yer misin? Demiş ki:


- Bir gram şeker için koca bir kalas çiğneyemem.


Kadının, hamilelikten sonra, doğum, emzirme ve terbiye işini görebilmesi için yıpranmaması gerekir. Kadın vücudu ve ruhu naziktir. Senelerce devam eden yolculuk, işyeri ve ev stre­sinin hepsini birden taşıyamaz.


Onun için emekli olana kadar çalışan kadınların birçok­larını doktor kapılarında muayene için beklerken görürsünüz.


Ya şeker hastasıdır, ya asabiyetten gelmiştir veya kalbi vardır ...


Buyrun, çalıştırın onları ...


Zamanla bir milletin yükünü omuzlayacak olan çocukların, terbiyelerine çok dikkat etmek gerekir.


Annenin yemeğini vaktinde yemesi, uyuması, dinlenmesi bile çocuğa tesir eder. Böyle çocuklar dünyaya gelince, anneleri gibi vaktinde uyur vaktinde uyanırlar. Ona düzenli olarak sa­atine uygun süt verilirse, intizama alışır. İşte olan bir kadının bunları yapması mümkün müdür?


Çocukluk devresi en uzun süren canlı, insandır. Bu uzun sürede anadan daha yakın kimse olamaz.


Hayatı memuriyetle geçen annenin oğlu da kızı da, cinsi ter­biyeden de mahrum kalır. Akşamları (eğer akla gelirse) söyle­necek üç beş kelimelik öğüt asla tesirli olmaz. Her terbiye gibi, cinsi terbiye de sözden çok hareketle verilir. Çocuk annesini za­ten gündüz göremiyor ki, ondan terbiye alabilsin.


Kadın ev ve aileden uzak kaldıkça aile bağları da gevşemekte, bu da kendinde bir çok mahzurlar taşımaktadır.


Günün birçok saatini başkasının emri altında geçiren kadın, önce sakin ve yumuşak huyluyken, yavaş-yavaş hırçınlaşmaktadır.Aileye de yansıyan bu huy, karşı tarafı da hırçınlaştırmakta, arada uçurumlar, şüphelenmeler meydana gelmektedir.


Öyle olmasa bile kadının hırçınlığının sonu ekseriyetle ruh ve sinir hastalığıdır.


İşlerin bir kısmı kadınlar tarafından yapılan memleket­lerde, haliyle birçok erkekler de işsiz kalmaktadırlar.


Kocası gibi yorgun olarak eve gelen kadın, bir yerde müda­rasızdır. Kocasına ve çocuklarına o sinirli haliyle bağırır. O da kazanmakta, para getirmektedir. Bu da, kadınların çalışmalarıyla gelen başka bir nimettir(!)


Boşanmaların çoğu da çocuksuz aileler arasında olmak­tadır. Çocuk karı-kocayı birbirine bağlayan harçtır. Çalıştığı için, serbest olmak düşüncesiyle çocuk sahibi olmamakta, çocuk olmayınca da, evliliği, fazla düşünmeden sona erdirebilmekte­dirler.


Özetleyelim:


Kadının esas vazifesi evindedir. O da terbiye ve idaredir.


Onun, kayıtsız şartsız, kötü vaziyetler düşünülmeden serbest hayata bırakılması doğru değildir. Ev geçimi ve para kazanmak onun vazifesi de değildir. Buna rağmen kocanın getirdiği, geçim için yetmeyebilir. Bu durumda esas vazifelerini ihmal etmeden, İslamda günah olan şeylere bulaşmadan ve kendisine zor gelmeyecek işlerde çalışmasında ise mahzur yoktur.    .


Böylece, inancımıza ters olmamak şartıyla, kadınların çalışmasında birmahzur olmadığını da ifade etmiş oluyoruz.


.


.





Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri


Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.


Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.