Cilbab

Cilbab, kadını yukardan aşağıya kadar örten dış elbise olduğuna göre, kadınların evlerinin içersinde giydikleri iç elbi­seleri ile dışarıya çıkmamaları, çıktıkları zaman üzerlerine cil­bablarını almaları bu ayeti kerime ile emredilmekte, böylece kadının hür ve iffetli olarak tanınması, kendisine taarruzun yapılmaması için tessettürün en münasip kıyafet olduğu ifade edilmektedir.


Hz. Allah (c.c.) erkeklerin ne ile örtüneceklerinden hiç bah­setmediği halde kadınların örtünmelerinden bahsederken "Cilbab" ı zikretmektedir.





Ortaya çıkan en kuvvetli görüşe göre Cilbab, kadının başını


ve yüzünün bir kısmını örttüğü, fazlasını göğsü üzerine sarkıttığı, Anadolumuzda atkı, şal ve poşu denilen, kadınların sokağa çıkarken iç elbiselerinin üzerine attıkları, dört köşe ve kolsuz bir kumaştır. Bununla beraber cilbabın, memleketimiz de bazı Müslüman hanımlar tarafından kullanılan Çarşaf ma­nasına gelmediğini iddia etmek hem imkansız, hemde lüzum­suzdur. Fakat kadının tesettürü için çarşafı şart koşmak, daha da ileri giderek başka elbiselerle tesettürü caiz görmemek, teset­tür noktasından İslami sahayı daraltmaktan, başka bir şey değildir. İnsanların buna müdahele etmesi, hüküm ve şart ilave etmesi, caiz ve kafi olanın caiz ve kafi olmadığını iddia et­mesi düşünülemez.


Peygayberimiz (s.a.v.)


"Helal, Allah'ın kitabında helal kıldığı, haram da Allah (c.c.) ın kitabında haram kıldığıdır. Allah'ın sü­kut ettiği (helal veya haram kılmadığı) ise affedilenden (mübah kılınandan) dır" buyurmuşlardır. Demek ki açıkça emredilmeyen veya yasaklanmayanlar, Allah (c.c.) Hz.lerinin affettiklerinden (mübah kıldıklarınclan) dır.


Sevgili Peygamberimiz bu hadis-i şerifi "tereyağı ve pey­nir yemekle, kürk giymenin caiz olup olmadığına" dair sorulan bir soru üzerine irad buyurmuşlardır. Bu hadis-:i şeriften de anlaşılıyor ki tesettürün muayyen bir kıyafetle olması şart değildir. Müslüman erkek ve kadının kafirin küfrüne simge olmayan, ve dinimizin aradığı vasıflara sahip elbise ile örtünmesi kafidir. "Müslümanların güzel gördüğü Allah (cc) indinde de güzeldir." buyurmuşlardır.


Mevlamız (c.c.) kadınların tesettürü hususunda Cilbab'ı zik­rettiğine göre zikri geçmeyenlerle tesettür caiz ve kafi değildir diye iddia etmek, yanlıştır. "Üşümemeniz için hırkanızı giyi­niz." denilince soğuktan korunmanın başka elbiselerle müm­kün olmayacağını iddia etmenin akıl ve mantığa ters düştüğü gibi. Burada şunu da ilave etmek lazımdır ki, çarşaf müslü­manların icat ettikleri bir elbise olmayıp, bilakis yabancıların icat edip giydikleri, muhtelif sebeplerle sonradan memleketi­mize girmiş olup, müslüman kadının tek dini kıyafeti değildir. Kafirlerin küfürlerine simge olmadığı için giyilmesi sadece ca­izdir.


Bazı müslüman hanım kardeşlerimizin ise, mantoyu, garplıların icadı diye giymediklerine, giyilmesini caiz görme­diklerine dair haberler ortalıkta dolaşmaktadır. Meselenin aslına vukufu olmayanların ileri sürdüğü bu fikirler, bazı müs­lümanları tereddüt ve tedirginliğe sevk etmektedir. Elbisenin kimler tarafından icat edildiği mühim olmayıp, "gayri müslim­lere has bir kıyafet olup olmadığı" mühimdir. Dikkat edilecek husus, giydiğimiz veya giydirdiğimiz elbiselerin kafirlere has ve kafirlik alameti olmaması ve İslami ölçülere uyup uymaması hususudur.


Şu hadis-i şerif buna şahitdir:


"Peygamberimiz (s.a.v.) Rumi olan (diyar-ı Rumda Rumlar tarafından icat edilip yapılan) ve kolları dar olan cübbeyi giymiştir." Yine Peygamberimiz, (s.a.v.) Habeşistan Kralı Necaşi'nin gönderdiği mestleri giymiş ve üze­rine meshetmişlerdir.


Müslüman hanımlar tarafından giyilecek manto veya per­düsünün, şekli ve hudutları sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) ta­rafından, çizilen dış elbise efsafına uygun olması lazımdır. Zira örtünme emri geldiği zaman Peygamberimiz (s.a.v.) kızlarını ve hanımlarını toplayarak "Allah, (c.c.) Hz. leri örtünmenizi emrediyor" buyurmuş ve dış elbisenin hudutlarını (izah edi­len şekilde) çizmiş, dış elbiselerini giymeden hanımların na­mazgaha dahi gelmemelerini emir buyurmuşlardır. Hicretin 5.nci yılında nazil olan örtünme ayetleri Müslümanlara tebliğ edilince, bir gece içinde bütün hanımlar örtünmüşler, Cilbab temin edemeyen hanımlar, muhtelif elbiselerini yırtarak Cilbab (dış elbise) haline getirmişler sokağa ondan sonra çıkmışlardır. Müslüman hanımların çok kısa bir zamanda örtünmelerini hazmedemeyen Yahudiler, uzun bir ipin ucuna taktıkları çen­gelli diken ağaçlarını, müslüman hanımların, üzerine örttük­leri Cilbablarını, onların haberleri olmadan takıp çekerek düğmesiz olan bu elbiseleri düşürmek suretiyle onlarla alay etmeğe kalkışmışlar, müslüman erkekler de Yahudilere an­ladıkları dilden cezalarını vermişlerdir.


Yahudi aynı Yahudidir. Bugün de asrilik ipinin ucuna taktığı moda çengeli ile müslüman hanımın hem dış ve hem de iç elbisesine musallat olmuş, kadınımızın iffet ve namus şiarı olan elbisesini saymağa çalışmağa devam edegelmiştir. Onun için müslümanlar her zamankinden daha fazla dikkat edip, on­ların çengellerini ellerinin tersi ile itip, bu çirkin niyetlerine kalbi ile de buğz ederek en güzel ve en müessir cevabı vermeli­dirler.


.


.





Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri


Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.


Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !