Halkın Günahlarına Ağlıyordu
Beyazıd-ı Bestami Hazretleri başından geçen bir hadiseyi şöyle naklediyor:
? Benim süluke başladığımda 70 bin kadar keşfü keramet sahibi veli vardı. Bunlar arasında ehl-i ilim olanlar da çoktu. Fakat Cenab-ı Allah o asrın kutbiyyet makamını bir ümmiye ihsan etmişti. Bu zat akşam - sabah ömrünü demircilikle geçiren ve evlad ü iyalinin nafakasını temin etmekle meşgul bir kimse idi. Aynı zamanda kendisinin zamanın kutbu olduğundan da haberi yoktu. Çünkü keşfi açılmamıştı. Bu durum bana malum olup ziyaretine gittiğim zaman hayrette kalmış, bu kadar alim kimseler varken kutbiyyet makamının bir ümmiye verilmesini anlayamamıştım. Ne zaman ki, demircinin dükkanına vardım ve o zaman anladım, neden kutupluğun bu zata verildiğini...
Dükkana geldiğimi görünce «Hoş geldin» deyip benim elimi öptü ve bana kendisi için dua etmemi rica etti. Ben:
? Ben senin ayaklarını öpeyim, sen bana dua et, dedim. Bana:
? Ben sana dua etmekle derdim teskin olmaz ki, dedi. Ben:
? Senin derdin nedir ki, teskin olmuyor. Bize anlatın bakalım belki derdinize bir çare buluruz, dedim. Zamanın kutbu olan demirci o zaman şöyle söyledi:
? Acaba bu ümmetin mahşer günü hali nice olur, ben hep onu düşünürüm, dedi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Onun ağlaması bana da tesir etti, ben de ağladım. O zaman gaipten;
? Bunlar Nefsî, nefsi diyen kimseler değildir. Ümmetim, ümmetim diyenlerdendir, diye bir ses işittim. İşte kalbimdeki hayret bir anda zail oldu, ve niçin onun kutup olduğunu anladım. Bu zatlara kalb-i Muhammedi üzere istidat vaki oluyor. Hakikat-ı Muhammediye´ye vasıl olan kimselerin hali böyledir. Ben bir soru daha sordum:
? Ey kardeşim halkın azap görmesinin size ne gibi bir zararı oluyor, dediğimde, şöyle söyledi:
? Hak Teâlâ beni böyle yaratmış, benim yaratılış mayam bu şekildedir, dedi. Ve şunları ilave etti; eğer Cehennem ehlinin bütün azabını bana yükleyip tümünü affetseler memnun ve mesrur olurum, yeter ki onları affetsinler de kimse ateşte yanmasın, dedi.
Daha sonra kendisiyle çok sohbetlerimiz oldu. O benden namazda okunacak sürelerin hatalı yerlerinin olup olmadığını sordu ve yanımda baştan sona okudu. Ben de isteğini yerine getirirken kalbim feyz-i Rabbani ile öylesine doldu ki, ondan çok istifade ettim. Ve iyice anladım ki, kutbiyyet sırrı çalışmakla, ilimle olmayan bir makamdır ve ancak Allah´ın dilediğine bir fazlı ve keremidir. Zamanın bütün velileri feyz almak için mutlaka kutbun tavassutuna ihtiyacı vardır. Kendisini kutbun idaresinden müstağni addedenlerin feyz-i İlahiden nasipleri kesiktir.
? Benim süluke başladığımda 70 bin kadar keşfü keramet sahibi veli vardı. Bunlar arasında ehl-i ilim olanlar da çoktu. Fakat Cenab-ı Allah o asrın kutbiyyet makamını bir ümmiye ihsan etmişti. Bu zat akşam - sabah ömrünü demircilikle geçiren ve evlad ü iyalinin nafakasını temin etmekle meşgul bir kimse idi. Aynı zamanda kendisinin zamanın kutbu olduğundan da haberi yoktu. Çünkü keşfi açılmamıştı. Bu durum bana malum olup ziyaretine gittiğim zaman hayrette kalmış, bu kadar alim kimseler varken kutbiyyet makamının bir ümmiye verilmesini anlayamamıştım. Ne zaman ki, demircinin dükkanına vardım ve o zaman anladım, neden kutupluğun bu zata verildiğini...
Dükkana geldiğimi görünce «Hoş geldin» deyip benim elimi öptü ve bana kendisi için dua etmemi rica etti. Ben:
? Ben senin ayaklarını öpeyim, sen bana dua et, dedim. Bana:
? Ben sana dua etmekle derdim teskin olmaz ki, dedi. Ben:
? Senin derdin nedir ki, teskin olmuyor. Bize anlatın bakalım belki derdinize bir çare buluruz, dedim. Zamanın kutbu olan demirci o zaman şöyle söyledi:
? Acaba bu ümmetin mahşer günü hali nice olur, ben hep onu düşünürüm, dedi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Onun ağlaması bana da tesir etti, ben de ağladım. O zaman gaipten;
? Bunlar Nefsî, nefsi diyen kimseler değildir. Ümmetim, ümmetim diyenlerdendir, diye bir ses işittim. İşte kalbimdeki hayret bir anda zail oldu, ve niçin onun kutup olduğunu anladım. Bu zatlara kalb-i Muhammedi üzere istidat vaki oluyor. Hakikat-ı Muhammediye´ye vasıl olan kimselerin hali böyledir. Ben bir soru daha sordum:
? Ey kardeşim halkın azap görmesinin size ne gibi bir zararı oluyor, dediğimde, şöyle söyledi:
? Hak Teâlâ beni böyle yaratmış, benim yaratılış mayam bu şekildedir, dedi. Ve şunları ilave etti; eğer Cehennem ehlinin bütün azabını bana yükleyip tümünü affetseler memnun ve mesrur olurum, yeter ki onları affetsinler de kimse ateşte yanmasın, dedi.
Daha sonra kendisiyle çok sohbetlerimiz oldu. O benden namazda okunacak sürelerin hatalı yerlerinin olup olmadığını sordu ve yanımda baştan sona okudu. Ben de isteğini yerine getirirken kalbim feyz-i Rabbani ile öylesine doldu ki, ondan çok istifade ettim. Ve iyice anladım ki, kutbiyyet sırrı çalışmakla, ilimle olmayan bir makamdır ve ancak Allah´ın dilediğine bir fazlı ve keremidir. Zamanın bütün velileri feyz almak için mutlaka kutbun tavassutuna ihtiyacı vardır. Kendisini kutbun idaresinden müstağni addedenlerin feyz-i İlahiden nasipleri kesiktir.
İbretli Kıssalar
- Allah´ın Takdirini Anlamanın Zorluğu
- Allah´ın Hidayet Merhameti
- Yüce Rabbin Lutfettiği Genç
- Vesilenin Tesirli Olmamasının Hikmeti
- İbadeti Seçmenin Bereketi
- İzzeti Nefis Sahibi Bir Zat
- Emanete İhanet Eden Elçinin Sonu
- Hükümdar Kavmine Karşı İyiniyetli Olmalıdır
- Kullara Şefkatin Karşılığı
- Gerçeği Arayan İki Kişi
- Haram Yedirilen Hayvan
- Fakire Yardım
- Emirin Göremediği Gerçek
- Duanın Kabul Olmasının Şartları
- Allah´tan Hiç Bağışlanma Dilemedi
- Ne Oldum Dememeli Ne Olacağına Bakmalı
- Tevbe Eden Genç
- Her Yaratılanda Bir Hikmet Vardır
- Allah´ın Koruması
- Orucun Fazileti
- Halifeyi Ağlatan Çocuk
- Korkusuz Mücahid
- Çok Tevbe Edenler
- Halini Gizleyen Köle
- Mülkümüzden Çıkanı Geri Almayız
- Güzel Görüşlü Çirkin Cariye
- İstikametten Sapınca
- Salihlerin Namazı
- Teheccüd Kılan Kölenin Sırrı
- İbadetin Hakkını Verdi