Hz. Ömer yaralıyken bile sabah namazını kıldı

 




Peygamberimizin (a.s.m.) güzide sahabeleri namaza öylesine önem verirlerdi ki, onun uğrunda hiçbir engel tanımaz, savaş, yaralanma, ölüm bile vız gelirdi.




 




Dünyada iken Cennetle müjdelenenlerden Hz. Ömer (r.a.), kanlı bir suikaste uğramıştı. Yarasından kanlar akarken sabah namazını kılmış, namazı terk etmeyi aklından bile geçirmemişti.




 




Yine Hendek Savaşında yaralanan Sa’d bin Rebi (r.a.) için mescidin içinde çadır kurulmuş, kanları akarken orada namazını kılmış ve bu hal üzere vefat etmişti.




 




Şu müthiş olaya bakın:




 




Peygamberimiz (a.s.m.) ve ashabı Zâturrikâ’ Gazvesine çıkmışlardı. Bir yerde mola verildi ve Peygamberimiz Abbâd bin Bişr (r.a.) ile Ammar bin Yasir’i (r.a.) bir geçidin girişine nöbetçi tayin etti.




 




Bu iki zat geçidin ağzına gelince Ammar yattı, Abbâd ise namaz kılmaya başladı.




 




Onları izleyen bir müşrik, namaz kılan Abbâd’ın silüetini görünce derhal bir ok attı ve ok eliyle koymuşçasına hedefini buldu. Ancak Hz. Abbâd, oku eliyle çıkarıp namaz kılmaya devam etti. Müşrik onun namaz kılmaya devam ettiğini görünce okun isabet etmediğini sanarak tekrar ok attı. Derken üçüncü kez ok attı. Çünkü Abbâd namaz kılmaya devam ediyordu. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı. Müşrik onların iki kişi olduklarını görünce kaçtı.




 




Ammar, arkadaşından akan kanları görünce:




 




“Sübhanellah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın?” diye sordu.




 




Abbâd’ın verdiği cevaba dikkat edin kardeşlerim:




 




“Öyle bir sure okuyordum ki, kesmek istemedim.” (Kütüb-i Sitte, c.10, s.199)




 




Bu nasıl imandır, bu ne muhteşem teslimiyettir ki, vücuduna saplanan okları, bir iğneden farksız görüyor?




İşte sahabenin dünyasında namazdan daha önemli bir ibadet, ondan daha değerli bir davranış yoktu. Onun uğruna canlarını, mallarını, her şeylerini feda etmekten çekinmezlerdi.