Düzensiz Saldırılar


Bedir´in ve onu izleyen küçük seferlerin önemli bir so­nucu da, Cuheyne ve Kızıl Deniz´deki diğer komşu kabile­lerin Medine´yle müttefik olmasıydı. Bu, Mekke kervanla­rının Suriye´ye giden sahil yolunu kesmek demekti ve şu soruyu akla getiriyordu: Doğu, batı ve kuzeyden kervan yollarını kontrol altına alarak Kureyş´i zayıf bir konum­da bırakmak mümkün değil miydi? Bu gizli tehlike Ku-reyşlilerin gözünden kaçmıştı. Fakat Kureyşliler, Kuzey­doğudaki, Basra körfezinde Irak´a giden yol üzerindeki Sü­leym ve Gatafan kabileleriyle ittifaklarını güçlendirmişler; di. Bu kabileler Mekke ve Medine´nin doğusundaki Necd ovasında yaşıyorlardı. Mekke´den giden kervanlar yedinci konaklarını Süleym kabilesinin verimli topraklarında yapı­yorlardı. Kureyşliler özellikle bu kabileyi, Yesrib sınırla­rını yağmalama konusundaki hiçbir fırsatı kaçırmamaları için teşvik ediyorlardı.

Bunu takip eden aylardan birinde, Peygamber (s.a.v.) vahanın doğusundan yapılacak olan üç saldırıya karşı uya­rı aldı. Bu saldırılardan ikisini Süleym, birini Gatafan ka­bilesi yapacaktı. Her seferinde onlar saldırıya fırsat bula­madan, onları kendi yerleşim bölgelerinde bastırdı ve onun geldiği haberini duyan kabile adamları kaçtılar. Fakat bu yürüyüşlerden biri özellikle başarılıy­dı. Gatafani kabilesinin Sa´lebe ve Muharip kollarına kar­şı yapılan yürüyüşte, Peygamber (s.a.v.) Necd´İn kuzeyindeki kayalıklarda gizlenen bu bedevileri, Sa´lebe´den müs-lüman olmuş bir bedevinin rehberliğinde bastırmak istedi. Oradan kuzeye doğru Muharip kabilesinin yerleşim böl­gesine doğru ilerlerken yağmur başladı. Aralarında Pey­gamber (s.a.v.)´in de bulunduğu bir grup adam, sığınma­ya fırsat bulamadan ıslandılar. Peygamber (s.a.v.) adam­lardan biraz uzaklaştı, bir ağacın yanında soyunup giye­ceklerini ağaca astı ve kurumasını bekledi. Ağacın altında yatarken onu uyku bastırdı. Onların bu hareketleri gör­medikleri birçok kişi tarafından gözleniyordu. Peygamber (s.a.v.) uyandığında karşısında kılıcını çekmiş bir adam buldu. Adam, Peygamber (s.a.v.)´in haber aldığı saldırı­dan sorumlu olan Muharib´in şefi Du´sur idi. «Ey Muham-med» dedi, «Bugün seni bana karşı kim koruyacak?» Pey­gamber (s.a.v.) : «Allah» dedi. Bunun üzerine Cebrail, be­yazlar giymiş bir adam olarak göründü ve adamı göğsün­den geriye doğru itti. Kılıç Du´sur´un elinden düştü, Pey­gamber (s.a.v.) de kılıcı aldı. Cebrail, Du´sur´un önünden kayboldu. Du´sur bir melek gördüğünü anlamıştı. Peygam­ber (s.a.v.) : «Seni bana karşı kim koruyacak?» diye sor­du. Du´sur: «Hiç kimse» dedi ve şu sözlerle devam etti: «Allah´tan başka ilah olmadığına ve Muhammed´irt Allah´­ın Rasulü olduğuna şehadet ederim». Peygamber (s.a.v.). adama kılıcını geri verdi. Birlikte müslümanlann kamp yerine gittiler ve Du*sur´a din konusunda bilgi verildi. Du´­sur daha sonra kabilesinin yanına döndü ve onlara İslam´ı tebliğ etmeye başladı.

Ordu Necd´den dönene dek Ka´b İbn Eşref Mekke´den ayrılmış ve Medine´den çok uzakta olmayan Beni Nadir kabilesi arasındaki evine ulaşmıştı. Onun Kureyş´i öc alma­ğa teşvik eden şiirlerinin yanısıra, Peygamber (s.a.v.)´i ve arkadaşlarını aşağılayan şiirleri de vardı. Arabistan´da tu­tulan bir şan* insanların tümünün görüşünü temsil ediyor­du denebilir. Çünkü böyle bir şairin mısraları dilden di­le dolaşırdı. Şair eğer iyi ise İyilik kaynağı, kötü ise de kötülük kaynağı olurdu. Birgün Peygamber (s.a.v.) şöyle dua etti: *Yarabbi, beni Ka´b îbn Eşref ten kurtar. Sen dilediğinden kurtarırsın. O hem kötülük yayıyor hem de kötü şiirler okuyor.» Ve yanındakilere: «Kim, bana bu ka­dar kötülük yapan îbn Eşrefe karşı çıkar?» îlk gönüllü, Evs´Ü Sa´d îbn Muaz (r.)´m kabilesinden Muhammed Îbn Mesleme (r.) idi. Peygamber (s.a.v.) ona Sa´d´a danışma­sını söyledi ve dört gönüllü daha bulundu. Bu beş gönül­lü, yalan söylemeden, hile yapmadan îbn Eşrefe yakiaşı-lamayacağını biliyorlardı. Aynı zamanda Peygamber (s.a.v)´in bunları yasakladığından da haberdardılar. Bu yüzden Peygember (s.a.v.) ´e gittiler ve ona zihinlerini meş­gul eden bu konuyu açtılar. Peygamber (s.a.v.) onlara, amaçlanna ulaşmak için herşeyi söylemekte serbest olduk­larını, çünkü savaşta hile ve yalanın serbest olduğunu ve Ka´b´ın da kendilerine savaş açtığını söyledi.

Ka´b´ı aldatarak evinden dışarı çıkardılar ve öldürdü­ler. Paniğe kapılan Nadir yahudileri Peygamber (s.a.v.)´e gittiler ve başkanlarından birinin sebepsiz yerö öldürül­düğünü söylediler. Peygamber (s-.a.v.) gelenlerin çoğunun Ka´b gibi îslam´a düşman olduklarını biliyordu. Bunu ha­yal kırıldığı içinde kabul etmek zorunda kaiöı. Fakat ya-hudilere, düşmanca düşüncelere hoşgörü gösterilse de, düş­manca etkinliklere hoşgörü gösterilemeyeceği bildirilme­liydi. «Eğer o da kendisi gibi düşünen diğerleri gibi dav­ransaydı, haince öîdürülmezdi. O bizi incitti ve aleyhimi­ze şiir yazdı; sizden hanginiz bunu yaparsa öldürülecek­tir.»[1]. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) onları bağlılık an­laşmasından başka özel bir anlaşma yapmaya, davet etti. Onlar da kabul ettiler.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] W. 192