Beşikte Konuşan Çocuklar

 Çocuklar yavaş yavaş büyürken; bir taraftan da konuşmayı öğrenirler. Bir çocuk 1-2 yaşındayken hala beşikte yatabilir ve bu arada konuşmayı öğrenebilir. Fakat biz "Beşikte Konuşan Çocuklar" ifadesiyle henüz konuşabilecek durumda olmayan, bebekleri kastediyoruz. Tarihte bazı bebekler, Allah'ın bir hik­meti ile konuşmuşlardır. Bu bir yaratılış harikasıdır. Emekli müftülerimizden sayın Mehmed Emre, İslamda Kadın ve Aile isimli eserinde bu konuda bir sıralama yapmış ve henüz bebek iken konuşan 14 isim tesbit etmiştir. Bu hususla ilgili sıralamayı aynen iktibas ediyoruz: Çocuklar, yaşı kemale erdikçe ve etrafındaki kimselerin öğretmesi ile konuşurlar. Bizim üzerinde durmak istediğimiz, bir harika olmak üzere beşikte konuşan çocukların kimler olduğu ve ne konuştuklarını açıklamaktır:


Buhari ve Ahmed b. Hanbel'in Ebü Hüreyre'den (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Hz. İsa, Cüreyc adındaki veliyi temize çıkaran çocuk ve diğer bir üçüncüsü zikr ve tafsil edilmektedir. Hakim'in sahih senetle rivayet ettiği hadis-i şerifte ise, bun­lardan farklı ve daha fazla olarak Yusuf aleyhisselamın lehine şahitlik yapan çocuk ile Firavn'ın kızının başını tarayan kadının çocuğu zikredilmektedir.


İmam Süyüti, muhtelif rivayetleri nazar-ı itibara alarak manzümesinde bu çocukların sayısını on dörde kadar yükselt­mektedir. Biz o manzümeyi esas alarak beşikte konuşan çocuk­ları sırası ile ve konuştukları sözleri ifadeye çalışacağız:


1- Hz. Muhammed (s.a.v.): Annesinden doğduğu zaman, "Allhü ekber kebiran vel-hamdü lillahi kesiran" demiştir.


2- Yahya aleyhisselam: Küçücük yaşında iken Hz. İsa'nın peygamberliğini tasdik ederek, "Senin, Allah'ın kulu ve Resülü olduğuna şehadet ediyorum" demiştir.


3- Hazret-i İsa: Meryem Süresi'nde İsa aleyhisselamla alakalı mesele şöyle açıklanmaktadır: Hz. Meryem, Hz. İsa'yı babasız olarak dünyaya getirdiği zaman kavmi, "Hey Meryem, andolsun ki sen acaib bir şey yapmışsın. Ey Harun'un kızkardeşi, senin baban kötü bir adam değildi. Anan da iffetsiz bir kadın değildi." dediler. Hz. Meryem (beşikteki) İsa aleyhisse­lama işaret etti. Kavmi, "Biz henüz beşikte bulunan bir sabi ile nasıl konuşuruz? dediler. Hz. İsa dile gelip dedi ki: "Ben, haki­kat Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi ve beni Peygamber kıldı. Ben, her nerede bulunursam, mübarek kıldı. Bana, ben hayatta bulundukça namazı, zekatı emretti. Beni anneme hür­metkar kıldı. Beni bir zorba, bir bedbaht olarak yaratmadı." dedi.


4- İbrahim aleyhisselam: Annesinden doğduğu zaman doğruldu ve: "La ilahe ilallahü vahdehü la-şerike leh, lehülmülkü ve lehü'l-hamdü. Elhamdülillahillezi hedana lihaza = Tek ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Hamd ona mahsustur. Bizi bu (yolu) na hidayet eden Allah'a hamd olsun" dedi.


5- Hz. Meryem: Hz. Meryem'in annesi Hanne, "Cenab-ı Hak bana bir çocuk ihsan ederse Beyt-i Makdisin hizmetine vak­fedeceğim" diye adakta bulunmuştu. Onu dünyaya getirdiği zaman Beyt-i Makdise götürüp teslim etti ve "Alınız bunu, mes­cide adaktır" dedi. Hz. Meryem, teyzesinin kocası bulunan Zekeriyya aleyhisselamın himayesinde büyüyordu. Mabedin mihrab adı verilen yüksek bir merdivenle çıkılan bir yerinde bu­lunuyordu. Orası kilitli durur ve Hz. Zekeriyya'dan başka giren olmazdı.


Zekeriyya aleyhisselam oraya her çıkışında yaz mevsiminde kış meyvesi, kış mevsiminde yaz meyvesi görürdü. Hazret-i Zekeriyya sordu:


- Meryem! Bu sana nereden (geliyor)? dedi. Oda:


- Bu, Allah tarafındandır. Şüphesiz ki Allah kimi dilerse ona sayısız rızık verir dedi.


6- Cüreyc isimli bir velinin suçsuzluğunu ortaya çıkaran çocuk:


Bu çocuk, zina mahsülü bir sabi idi. Bunun konuşması Cüreyc'in kerametidir. Vak'a şöyle olmuştur: Cüreye Hıristiyan rahiplerinden olup kilisede ibadetle meşgul olurdu. Bir gün o namaz kılarken annesi gelerek kendisine seslenmiş, o da namazı bozmayıp, selam vereyim de anneme cevap veririm, diye düşünmüş. Annesi onun zina iftirasına uğraması için beddua etti. Anasının duası, ok gibi hedefini bulmuş, Cüreyc'e olan olmuştu.


Fahişe bir kadın gelerek Cüreyc'i zinaya davet etti. Cüreyc, Allah'tan korkarak, kadının arzusuna hiç temayül göstermedi. Bu vaziyet karşısında kadın varıp bir çobanla zina etti. Fahişe, çobandan hamile kalmıştı. Neticede gayri meşru bir çocuk dün­yaya getirdi. Ahali fahişeye, çocuğun kimden olduğunu sorunca "Cüreyc'tendir", dedi. Halk ayaklandı ve Cüreyc'in ibadetgahını yıkıp dağıttılar. Kendisine fena lakırdılar sarfettiler. Zinayı ya­pan serbest, zinadan kaçan mağdur vaziyete düşünce, geçir­mekte bulunduğu bu acı ve o nisbette ağır imtihan karşısında Cüreyc abdest aldı ve namaz kılarak Allamü'l-guyub olan Allahü Tealaya yalvardı, yakardı. Sonra çocuğun yanına geldi ve kendisini bu ağır töhmetten ve halkı da kötü zan taşımaktan kurtarmak için kerametini açığa koydu da çocuğa:


- Ey çocuk! Söyle, senin baban kimdir? dedi. Çocuk, kucakta bir sabi olduğu halde konuştu ve: - Falan çobandır, dedi.


Halk yaptıklarına nadim oldular, fakat olan olmuştu. Vicdan azabından olsun kurtulmak için Cüreyc'e hitaben:


- Yıktığımız mabedi yeniden ve hem de altından yapmamazı ister misin? dediler.


İftira çukurundan kurtulan Cüreyc:


- Hayır, topraktan yapınız, cevabını verdi.


Hüner, topraktan yaratılmış benliğin içinde meknuz altın gibi kıymetli manevi madenleri meydana koyabilmektir. Yoksa altın içinde toprak olup gitmek değil!


Taş yeşermez, gelmiş olsa nevbahar,


Toprak ol da bak nasıl güller açar.


7-Yusuf aleyhisselam: "Onun bulunduğu evdeki (kadın) onun nefsinden murad almak istedi, kapıları sımsıkı kapadı ve "Sana söylüyorum, beri gel" dedi. O ise, "Allah'a sığınırım, doğrusu o benim efendimdir. O, bana güzel bir mevki vermiştir. Hakikat şudur ki, zalimler asla felah bulmazlar" dedi. O (kadın) andolsun ona niyeti kurmuştu. Eğer Rabbinin bürhanını gör­memiş olsaydı (belki Yusuf da) onu kasdetmiş gitmişti. İşte biz ondan fenalığı ve fuhşu bertaraf edelim diye böyle bürhan gös­terdik. Çünkü o, (taatde) ihlasa ermiş kullardandı. İkisi de kapıya koştular. O (kadın) bunun gömleğini arkasından boylu boyunca yırttı. Kapının önünde (kadının) efendisine rast geldi­ler. Kadın dedi ki; "Zevcene kötülük etmek isteyenin cezası zin­dana atılmaktan, yahut acıklı bir azaptan başka ne olabilir? Yusuf "O, kendisi, benim nefsimden murad almak istedi" ce­vabını verdi.


Zeliha'nın yakınlardan bir küçük çocuk, konuşmaya başladı ve "Eğer gömleği önünden yırtıldıysa (kadın) doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır. (Yok), eğer gömleği arkadan yırtıldıysa (kadın) yalan söylemiştir, bu ise doğru söyleyenlerdendir." dedi.


Bu kucaktaki çocuğun şahitliğini reddetmeye kimsede me­cal kalmadı. Zira her şeyden önce bu bir harika ve Hz. Yusufun bir mucizesi idi. Baktıkları zaman elbisenin arkadan yırtıldığını gördüler. Böylece Yusuf aleyhisselam'ın iffetteki kemali ortaya çıkmış oldu.


8- Zalim bir hükümdarın iman edenleri ateşe atacağı zaman annesinin kucağında bulunan bir kü­çük çocuğun şehadeti:


Müslim'in Sahıh'inde rivayet ettiği vak'a şöyle cereyan etmiştir:


"Sizden önceki (ümmet) ler arasında bir padişah ve onun bir sihirbazı vardı. Yaşlandığı vakit padişaha, "Ben ihtiyarladım, bana bir genç gönder de ona sihir öğreteyim" dedi.


Padişah ona sihir öğreteceği genci yolladı. Gencin yolu üze­rinde bir rahip vardı. Yola çıktığında onun yanına oturup sözle­rini dinlerdi. (Anlattıkları) delikanlının hoşuna gitti (ve onun dinine girdi). Sihirbazın yanına vardığında, (geç kaldın diye) kendisini döverdi. Bu halden rahibe şikayet etti. O şöyle dedi:


- Sihirbazdan korktuğunda, "Evimizdekiler alıkoydu", ailenden çekindiğin vakit, "Sihirbaz bırakmadı" dersin. O bu hal üzerine gidip gelirken bir gün insanları (yolundan) alıoyan büyük (ve yırtıcı) bir hayvan üzerine (çıkıp) vardı.


Kendi kendine, "Sihirbaz. mı daha üstün, rahip mi daha faziletli, bugün öğrenmiş olacağım." dedi. Bir taş altı ve "Ya Allah, şayet rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise şu hayvanı öldürüver, ta ki halk yoluna devam etsin" dedi, taşı attı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar geçip gitti. Delikanlı rahibe geldi ve hadiseyi kendisine haber verdi. Rahip:


 


- Ey oğul, bugün sen, benden üstünsün. Senin şanın, gördüğün dereceye ulaştı. Yakında bir iptilaya uğratılırsın. Eğer bir belaya uğrarsan, benim aleyhimde yol gösterme, dedi.


 


Delikanlı körleri, alaca hastalığına tutulmuş kimseleri kurtarır ve halkın diğer hastalıklarını tedavi ederdi. Padişahın kör lan bir arkadaşı bunu duydu. Birçok hediyelerle delikanlıya geldi ve;


 


- Eğer sen bana şifa verirsen, bu hediyelerin hepsi senindir, dedi. O:


 


- Ben hiçbir kimseye şifa veremem, şifayı ancak Allah verir­. Eğer Allah'a iman edersen, Allah'a dua ederim, O da sana a verir, dedi.


 


Hasta derhal iman etti, Allah, kendisine şifa verdi. Padişaha gelerek daha evvel nasıl oturuyor idiyse öyle oturdu. Padişah arkadaşına sordu:


- (Gözünüzün görmesini) sana kim sağladı? dedi.


Oda:


- Rabbim, dedi. Padişah:


 


- Senin benden başka Rabbin mi var? dedi. Arkadaşı:


- Benim Rabbim de senin Rabbin de Allah'tır dedi. Hükümdar kendisini yakalattı, delikanlıyı haber verinceye kadar işkenceye devam etti. Delikanlı huzuruna getirildi. Padişah ona:


 


- Ey oğlum, sihrin körleri ve ala tenlileri kurtaracak (dereceye) ulaşmış (öyle mi), şöyle şöyle yapıyormuşsun, dedi.


Genç:


- Ben hiçbir derde şifa veremem, şifayı ancak Allah verir. dedi.


Padişah onu tevkif ettirdi. Rahibi haber verinceye kadar işkenceye devam etti. Rahip (hükümdara) getirildi, ona:


- Dininden dön, denildi.


Rahip (bu teklifi) red etti. Hükümdar bir destere istedi. Onu, rahibin başı ortasına dayadı ve destere ile başını ikiye böldü. Her iki parça (bir tarafa) düştü. Sonra padişahın arkadaşı getirildi. Ona da:


- Dininden dön, denildi.


O da bu teklifi reddetti. Destereyi başının ortasına koyarak ikiye ayırdı. Her iki parça (bir tarafa) düştü.


Daha sonra delikanlı getirildi. Ona da "Dininden dön" de­nildi. O da bu teklifi reddetti. Padişah onu kendi ar­kadaşlarından bir cemaate teslim etti ve:


- Onu falan dağa götürün, dağın tepesine çıkarın. Dağın üzerine vardığınızda, dininden dönerse (kendisini salıverin), aksi halde dağdan aşağıya atın, dedi.


Delikanlıyı derhal götürdüler ve dağa çıkardılar. Genç:


- Ya Allah, nasıl dilersen beni onlara karşı sen koru, diye dua etti.           .


Bunun üzerine dağ sarsıldı, onlar da (dağdan aşağı) düştüler. Delikanlı yürüyerek padişaha geldi. Hükümdar ona:


- Arkadaşların ne oldu? dedi. O:


- Allah beni onlara karşı muhafaza etti, dedi.


Padişah onu adamlarından (başka) bir güruha teslim etti ve:


- Bunu götürün, bir gemiye bindirip denizin ortasına iletin. Dininden dönerse (serbest bırakın) aksi halde denize atın, dedi. Götürdüler, delikanlı (dua ederek):


- Ya Allah, nasıl dilersen onlara karşı beni koru, dedi. Bunun üzerine gemi onlarla birlikte altüst oldu, hepsi boğuldular. O yürüyerek hükümdara geldi Padişah:


- Arkadaşların ne oldu? diye sordu. Delikanlı:


- Allah, onlara karşı beni ayakta tuttu, dedi ve padişaha karşı şöyle konuştu: "Sana emrettiğimi yapmadıkça beni öldü­remezsin. " Padişah:


- Nedir o? dedi. Delikanlı:


- Halkı, geniş bir meydan da toplayacaksın; beni de hurma dalına asacaksın. Sonra ok torbamdan bir ok al, yayın tam or­tasına yerleştir, daha sonra "Delikanlının Rabbi olan Allah'ın adı ile" de sonra at. Sen, böyle yaptığın takdirde beni öldürebilir­sin, dedi.


Bunun üzerine hükümdar halkı bir meydana topladı. Delikanlıyı hurma dalına astı. Sonra delikanlının ok tor­, asından bir ok aldı, onu yayın tam ortasına koydu. Daha sonra, “delikanlının Rabbinin adı ile" dedi. Bunu takiben oku attı. Ok delikanlının şakağına isabet etti. O, elini şakağına koydu ve ru­hunu teslim etti. Halk "Delikanlının Rabbine iman ettik" dedi­ler. Sonra Padişahın adamları gelip:


- Çekindiğin şeyi gördün mü? Allah'a andolsun ki korktuğun başına geldi, halk (tamamen) iman ettiler, denildi.


Padişah sokak ağızlarına hendekler açılmasını emretti. Hendekler açıldı, içleri ateşlerle dolduruldu ve;


- Kim dininden dönmezse zorla ateşe atın, yahut onları ateşe sokun, denildi.


Bu işleri yaptılar. Nihayet (kucağında) çocuğu ile birlikte bir kadın geldi, ateşe düşmemek için durdu, sendeledi. Çocuk kadına:


- "Ey anneciğim, sabret. Çünkü hak (din) üzeresin" dedi.


9- İsrail oğullarından bir kadın, oğlunu emziri­yordu. Binekli, güzel ve heybetli bir adam da oradan geçiyordu. Kadın oğlunun da böyle olmasını arzuladığından, "Ya Allah, benim oğlumu da böyle (yakışıklı ve heybetli) kıl!" dedi. Çocuk emmeyi bıraktı ve o kimseye dönüp baktı da, "Ya Allah beni onun gibi yapma!" dedi. Sonra annesini emmeye devam etti.


Daha sonra oradan bir cariye geçti. Halk onu dövüyor ve ona kötü laflar söylüyorlardı. Kadın, o cariyeyi kastederek, "Ya Allah benim çocuğumu böyle yapma!" dedi. Çocuk bir an için emmeyi bırakarak, "Ya Allah beni onun gibi yap!" diye dua etti. Bu hayret verici konuşmaların künhüne akıl erdiremeyen anne, kucağındaki küçük yavruya:


- Neden böyle söyledin, dedi. Çocuk hakikati şu ifadelerle açıkladı:


- O atlı, zalimlerden biridir. Bu kadın ise, halk, kendisine yapmadığı halde hırsızlık yaptı(n), zina etti(n), diyorlar, ce­vabını verdi.


10- Fir'avn'ın kızının baş tarayıcısı, Allah'a İman etmiş bulunan kadının kızı:


Annesi bir gün Fir'av'nın kızının başını tararken tarak düşmüştü. Onu alırken "Bismillah, teise Fir'avnü = Allah'ın adı ile (alıyorum). Fir'avn kahrolsun" dedi. Fir'avn'ın kızı:


- Senin, babamdan başka Rabbin mi var? diye sordu.


- Benim ve sizin Rabbiniz Allah'tır, cevabını verdi. Fir'avn'ın kızı:


- Bunu babama haber vereyim mi? dedi. Kadın:


 - Evet, dedi.


Kız da babasına haber verdi. Fir'avn, kadının inancından dönmesini istedi. Kadın, bu teklifi reddetti, Sığır şeklinde bakırdan yapılmış içi boş bir heykel vardı. Fir'avn, onun ateşte iyice kızdırılmasını ve kadının bunun içine atılmasını emretti. Bakırdan mamul sığır heykeli, kızdırıldı ve kadını içine atmaya teşebbüs ettikleri zaman, kadın geri çekildi. Kucağında bulunan çocuğu:


- Anne, geri çekilme (korkma), zira sen hak üzeresin, dedi.


11- Mübarekü'l Yemame: Yemame halkından bir şahıs, çocuğu ile birlikte Resul-i Ekrem'in huzuruna gelmişti. Peygamber Efendimiz ona:


- Ey oğul! Ben kimim? dedi. Çocuk:


- Sen Allah'ın Resulüsün, cevabını verdi. Resulüllah:


- Sende olan (bu istidad) ı Allah mübarek kılsın, buyurdu ve bu çocuğa (Mübarekü'l-Yemame) adını verdi.


12- Nuh aleyhisselam: Annesi Hz. Nuh'u mağarada dünyaya getirmiştir. Mağaradan ayrılmak dilediğinde, "Vay haline ey Nuh" demişti. Hz. Nuh:


- Hiçbir kimse (nin bana zarar eriştirmesin) den korkma! Allah beni yarattı (ğı gibi) korur" dedi.


13- Musa aleyhisselam: Fir'avn, zulümde o kadar haddi aşmıştı ki, "Sizin en üstün Rabbinizim", diye, kavmini kendi­sine taptırmaya başlamıştı. Ölüp de yok olmamak için çare ara­yan, fakat bulamayan bu zalime, bir kahin, "İsrailoğullarından bir çocuk doğacak ve senin devletinin zevaline sebep olacak" demiş idi. Fir'avn bundan korkup, Beni İsrail'den doğan erkek çocukları öldürtmeye başlamıştı.


Her semte tayin ettiği cellatlar İsrailoğullarının evlerini dolaşıp yeni doğan erkek çocukları öldürmeye devam ettikleri sırada Hz. Yakub'un üçüncü oğlu "Levi'nin torunlarından İm­ran adındaki zatın oğlu istikbalin KELİM'i Hz. Musa dünyaya geldi. Annesi, evladının gözü önünde boğazlanmasına dayana­mayacağı için türlü çareler ararken Fir'avn'ın cellatları evi bastılar. Hz. Musa'nın annesi, korkusundan çocuğu fırının içine sakladı. Hz. Musa'nın kızkardeşi vaziyeti bilmediği için fıırını yakmıştı. Annesi çocuğu almak için geldiğinde ne görsün! Fırın alevalev yanmakta idi. Annelik şefkatinin verdiği bir heyecanla:


- Eyvah! (Felaketten) sakınmak bana bir fayda vermedi.


Evladımızı yaktınız, diye çocuklarına bağırırken fırın için Hz. Musa şöyle seslendi:


- (Anneciğim) korkma ve üzülme! Allah beni (yanmaktan) ­korudu, dedi.


Annesi elini fırına sokarak oğlunu çıkardı.


14- Hz. Yusuf: Hazret-i Yusufun konuştuğuna dair rivayet varsa da konuştuğu tesbit edilememiştir.


.


.








Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri


Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.


Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !