Namazın Ruhu,Hayatın Pınarı

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adiyle (başlıyorum)


Mektubat'ın sırları ile münâcâtda (1) kullarına perdeyi kaldıran, dinin nurları ve vâcib olan vazifelerle göğüslerin (deki letâif kandillerin) i mâmur kılan, zikrin zevkleri ve müşahede lezzetiyle kalblerini yumuşatan Allah'a hamd-ü senalar olsun.


Kendisine «cevâmiu'l - kelim» (2) in hayırlısı ve son (kitab olan Kur'ân) âyetler(i) verilen, (muânzlara) gâlib çıkaran mucizelerin (3) sahibi Efendimiz Muhammed (s.a.v.)'e; hayırlara koşan ve (yüce) dereceler (e erişmekte) yarışan âl ü ashabına salât ü selâm olsun.


Bu (kudsî vazifeyi îfâ) dan sonra Zeynüddin oğlu Yûsuf —Allah, onu zihin noksanlığından ve dîni anlamakta zekâ eksikliğinden korusun— der ki :


— Allah Teâlâ'nın : اَقِمِ الصَّلاَةَ ِلذِكْرِى


Bu emrin zahiri, vücub ifade etmektedir. Gaflet, zikrin zıddıdır.


Salât, Rabbi ile kulu arasında ulaşma (vasıtası) dır. Bu sebeble Hak Teâlâ şöyle emretmektedir :


Beni zikretmek için namaz kıl, (4) emri hatırıma geldi.


Bu emrin zahiri, vucub ifade etmektedir. Gaflet zikrin zıddıdır. Salat, Rabbi ile kulu arasında ulaşma vasıtasıdır.


Bu sebeble hak Teala şöyle emretmektedir. وَقُومُو الِلّهِ قَانِتِينَ


Mânâsı :


«Allahın (divanına) tam huşu ve tâatle durun.» (5)


Namaz, kul ile Allah arasında (rızâya) ulaşmanın vesilesi olunca, Rubûbiyet tecellilerinin (6) ubudiyet üzerine gelmesi için, namaz kılan kimsenin tevazu' (7) üzerine bulunması vâcibtir.


Kime namazda huşu hâli cezbesiyle (ilâhi bir tecelliye) ulaşmak müyesser olursa, kendisine   Rabbânî  tecellinin   doğuşu   parıldamaya başlar. Halbuki insanların çoğu bundan gafil bulunmaktadırlar.


Ben, ihlâs üzere bulunan kullar için namazın sırlarından (bilinmesi) zarurî mes'elelerden bir kısmını; huzû, hûşû, ihlâs (8) ve niyyet gibi namazın hayatiyetinin tamamlanması mânâsmdaki bâtını mânâlarını, bir araya toplamaya —Allah'tan yardım dileyerek— kendimce karar verdim.


Allah Teâlâ «Beni zikretmek için namaz kıl» (9) buyurmuştur. Yani beni zikredici olarak (namaz kıl) demektir. Zira Allahü Teâlâ'-yı, lâyık olduğu gibi zikir; dilin tilâvet (-i Kur'ân) iie meşgul obuası, kalbin huzuru ve huşûun tam yapılmasından ibarettir.


(Bu cihetler dikkate alındığında) mânâ : «Seni zikr (yani lütfûmla mukabele) etmekli-ğim, devamlı tecellîmi ve (o tecellîde senin vücûdunun arzularını) ifna için benim huzurumda vücûdunu (ibadete) vererek münâcâta devam et» olur. Bu mânâya göre, namazın dosdoğrukılınması, vakitlerinde rükû ve secdesini tam yaparak edaya devamdan ibarettir. Münâcâtm devamı, murakabeye (10) devam ve va'd olunan ilâhî lütûflardan istifade etmekte bütün gayretini toplamaktır. Zira


Peygamber (s.a.v.) efendimiz «Sizin zamanınızın günlerinde Allah için nef'ha (rahmânî koku) vardır. Gözünüzü açın ve ona taarruz ed(ercesine istifade ed)in.» (11)


 


(1) Münâcât : Dergâhı ilâhîden niyazda bulunmak: Ce-nâb-ı Hakkın mağfiretini niyaz yollu yazılan manzumelere de bu isim verilmiştir.


(2) Cevamiu'l - Kelim : Az lâfızda çok mânânın toplanmış olmasına verilen bir isim olup, bu ibarede Kur'ân-ı Kerîm kasd olunmaktadır. Zira Kur'ân-ı Kerîm'in her âyetinde ve hattâ kelimeleri içinde az lâfızda çok mânâlar gizlenmiştir. «Bana cevamiu'l -kelim verildi» hadis-i şerifinde de Kur'ân-ı Kerîm mûrad olunmuştur.  (Nihâye, 1/295)


(3) Mucize :   Peygamberlik  iddia eden kimseyi,   dâvasında doğru çıkarmak için Allah Teâlâ'nın izhar ettiği harika işe denir.


(4)Sûre-i Tâhâ, 14


(5)    Sûre-i Bakara, 238.


(6)    Tecellî :   Gayb nurlarından  kalbte   zahir olan şey'e denir.


(7)    Tevazu :    Hakka teslim olup hükmüne aykırı hareketi terk etmeye bu isim verilmiştir.


(8)   İhlâs :   Safasına keder veren  şeyden, kalbi kurtarmaktır. İhlâs, kul ile Rabbi arasında bir sırdır.


(9)   Sûre-i Tâhâ, 14.


(10) Mâsivâ'dan alâkayı keserek Cenâb-ı Hakk'a teveccüh etmek, Allah'ın ilminin bütün kalbleri kuşatmış olduğunu düşünüp, ibadete devamla nefsi terbiye ve derûnunu tasfiye etmek manasınadır.


(11) اِنَّ لِلّهِ فيِ ايَّامِ دَهْرِكُمْ نَفَحاَتٍ اَلاَ فَتَعَرَّ ضوُالَهَا