KAVİLLERİN VE RİVAYETLERİN ÇOKLUĞU

76- Kavil ve Rivayetlerin Çokluğu Sebebi:

Hanbeli Mezhebinde kaviller ve rivayetler gerçekten çok. Bunun sebepleri şunlardır:

a- İmam Ahmed (Allah razı olsun) takva sahibi bir zattır, dinde bıd´atı sevmez, kuvvetli açık delil olmaksızın fetva vermezdi. Fetva vermek zorunda kalınca cevapta tereddüt ederdi. Bazen reyiyle fetva venr, sonra o hususta bir eser bulur, o da verdiği fetvaya muhalif ise, Hadise uymak için o fetvadan dönerdi. Bazı döndüğü o ilk fetvayı kime verdiğini hatırlamaz, böylece ondan bir mes´ele için iki kavil ortaya çıkardı. Ve bu nakil olunurdu. Gerçekte onun reyi bir, fakat rücu´u bilinmiyor

b- Ahmed kendisi bazen mesele hakkında iki kavil bırakırdı. Çünkü bu mes´ele hakkında sahabeden muhtelif ıkı kavil var, birini diğerine tercih edecek neden yok, böylece sahabeden menkul iki rey haliyle kalırdı. Bu reyler ikiden fazla olabilirdi İbni Kayyım bu konuda şöyle

der: «Sahabeden muhtelif kavil olunca, bunlardan kitap ve sünnete en yakın olanını seçerdi, onların dışına çıkmazdı. Bu kavillerden birini daha muvafık olduğunu açıkça meydana çıkarmaz, o zaman ihtilaflı nakle­der, birim kesin hükmetmeydi. Bu mes´ele ondan böylece nakil olu­nunca ıkı rivayet ortaya çıkmış oldu. Çünkü o, bir tercih yapmadan iki rey bıraktı, ona mensup iki kavil kaldı.[1]

c- Onun talebeleri fıkha dair görüşlerini: Onun kavillerinden fiille­rinden, cevaplarından, aldılar. O fiil ve cevabın delalet ve kasdetmediği bir hüküm anlaşılabilir. Böylece de ihtilaf doğar. Rivayetler çoğalır, Ahmede mensup kaviller muhtelif olur. Bunun bir zararı olmaz, çünkü tahkiki mümkün, tercih yapmak imkanı da var.

d- İmam Ahmed bir olay hakkında esere uygun fetva verir, sonra ikinci bir olayda, ahval ve şartlara İcabi daha uygun görerek ona muhalif fetva verir. Raviler, ortada iki görüş buluyorlar. Durum icabı öyle olduğunu fark etmiyorlar. Gerçekten arada ihtilaf yok. Zaman ve şeriatten »doğma bir İhtilaf bu. Her fetva yerine göre uygundur. Eğer Ahmed´in fetvalarını toplayanlar, fetvanın sorulusu ile ilgili hususları inceleseler, bir çok farkların bu gibi zaman ve şartların gereği olduğunu görürler. Fahreddin Razi, İmam Şafiî´nin eski mezhebi-yeni mezhebi ara­sındaki farkları bu görüşle açıklamıştır, İmam Ahmed için de ayni şey vakidir.

e- İmam Ahmed bazen kıyasa, daha geniş deyimle reye baş vurmağa mecbur olurdu. Rey yolları ise muhteliftir. Onun görüşüne göre reyler değişik olur, her iki ihtimali de zikreder bunlar ondan naklo­lunur. Böylece kaviller çoğalır.

77- Ulemaya Düşen Vazife:

İşte bunlardan dolayı ona nisbet olunan fıkıh Mecmuası´nda kavil­ler ve rivayetler çoğalmıştır. Sonradan talebeleri onları toplamışlar. Birbirleriyle karşılaştırmışlar, tercih yapmışlar, bazı rivayetleri tashih etmişler, kalanını reddetmişlerdir. Yukarıda gördük ki, Hallâl bir kavli seçip, aldı talebesi Abdülaziz başka kavli aldı, başka rivayeti seçti. Kadı İbni Ebû Ya´lâ da bazen talebenin, bazen üstadın görüşüne katılıyor. Kavillerin ve rivayetlerin böyle çokluğu Hanbeli ulemasına fıkıh çalışma­larında iki kapı açtı:

1- Ulema bir takım kaideler vazedip bazı kavillerine, onlara göre öncelik tanımak, bazı rivayetleri tashih etmek istediler.

2- Onlar bu çalışmalarını yaparken, Hanbeli fıkhının özelliğini gös­terir bazı usuller de tesbıt ettiler. Bu umumi kaideleri ilende yerin de göreceğiz.

78- Kavillerin ve Rivayetlerin Nakil ve Tercihi:

Ahmed´den rivayetler muhtelif, kaviller muhtelif, mes´eleler ihtilaflı oldu. Onun bazı sözlerini yorumlarken verdiği cevaplarda da ihtilafa düştüler. Çünkı ibare, haram olduğunda sarih değil veya talep ile farz eylemiş mi, yoksa nedib için mi,bu kesin değil. Mesel (lâ yenbegi-yakışmaz) sözü cevaplarında çok geçer. Bazıları bundan muradın haram olduğunu söyledi, ekseriyet bunu kerahat anlamına aldı. Ulemadan bazıları ise bunun yerine göre karinelerle yorumlanmasını istedi­ler, zira bir çok tabirler böyledir, okuyucu onları hal ve siyak karineleri­nin yardımıyla anlar. Karineler sözün manaya delaletine yardımcı olur. Önce kavillerin ve rivayetlerin tercih yolunu görelim, sonra ibareleri anlamak ve maksadı beyan etmeği ele alalım;

79- Muhtelif Kaviller Karşısında Ne Yapılır?:

Rivayetler çok olunca, ulema bunları senedinin kuvveti bakımın­dan birbiriyle karşılaştırırlar, senedi kuvvetli olanı daha sahih kabul edip alırlar, ona aykırı olanı reddederler. Eğer ikisinin arasını bulmak müm­künse, birleştirilir. Rivayetlerin senedi kuvvetçe birbirine eşit ise, birinin diğerine tercihi bilinmiyorsa, o zaman mes´ele hakkında iki rivayet kalır. İlmin yaptığı budur. İmam Ahmed´in kavilleri için de ayni yolu tutacağız.

Ulema dediler ki: Bir mes´ele hakkında İmam Ahmed´den birkaç kavil varsa, mümkün olduğu kadar aralan bulunur. Mesela ammile hâs muarız ise, o zaman hususi olan umumi olana hamlolunur. Has âmı tahsis eder. Has olan kendi ölçüsünde kalır, âmm olan, hasın medlu­lüne girmez. Yine bunun gibi mutlak, mukayyede hamlolunur. Kaviller­den biri mutlak, diğerinde mukayyed ise, o alınır. Yine böylece: Kaville­rinden birinde hüküm âm olur: Mesela umumi bir lafızla batıl veya haram olduğu söylenmiş, diğer bir kavilde bazı ahvalde batıl veya haram denilmiş, bu o şarta göre yorumlanır. İşte böylece imkan bulun­duğu takdirde, iki rivayet birbiriyle tevfik cihetine gidilir. Çünkü asıl olan,´ imamın bir mes´ele hakkında bir kavli olmasıdır, iki değil. Tevfik müm­kün oldukça böylece taâruz kalkar.

80- Muhtelif Kavilleri Tevfik Yolları

Muhtelif kaviller arasında tevfik mümkün değilse, o zaman her kavlin tarihine bakılır. Eğer tarih bilinirse, o zaman sonraki tarihli kavil, eski kavli iptal eder, nesh eder. Birinci kavil mensuh, ikincisi nasih olur. Birinci kavlinden rücu´ etmiş demektir. Çünkü daha kuvvetli bir delil bulunca, o batıl olmuştur. Böyle olunca rücu´ ettiği bir kavil ona nisbet olunarak iki kavil var denemez. Tashihi füru´ kitabı sahibi: Sahih olan bu görüştür, diyor. [2]Bazı ulemaya göre ise bu gibi durumda her iki kavil de ona nısbet olunur. Böylece mezhebde ona nisbet edilen iki kavil bulunur. Mecdeddin İbni Teyyime (Bu büyük İbni Teyyime´dir) diyorki: «Onların sözlerini düşündüm. Bunu mezhebine uygun buldum. Ondan rücu´ söylense de böyle. Füru´ kitabında da böyle geçer.»[3]

Buna kail" olanların görüşüne göre, birbirine benzeyen mes´eleler arasında onları birbirinden ayıran ince farklar vardır. İmam Ahmed bu iki benzer mes´ele hakkında başka başka fetva vermişse, ikisi arasında . zaman ve şart bakımından fark varmış demek olur. Birinci hakkında fetvayı verdikten sonra ikinci olayda şartlar değişikti, onun için ona yeni bir fetva verdi. Bu iki mes´ele benzer ise de, bu zahirde böyledir. Halin değişmesi sebebiyle birinciden rücu´ ettiğini tasrih etmese de, ikinci fetva yenidir. Bu halde mes´ele hakkında iki kavil olur ve Ahmed´e nisbeti makuldür.

İki kavlin tarihi bilinirse ve arada zaman farkı varsa böyle yapılır. Fakat tarih bilinmezse, hangisi evvel veya sonra bulunamazsa, bu iki kavlin ayrı iki olay hakkında olduğu kabul olunur. Ve mezhepte iki kavil bulunur. Diğer bir kısım ulemaya göre: Mes´ele hakkındaki kavil birdir. Çünkü iki kavil, delil kuvvetine göre tercih olunur. Hanbeli Mezhebi kaidelerine göre delili daha kuvvetli olan kavil, İmam Ahmed´e nisbet olunur, diğeri reddedilir.

81- İki Görüşün Özeti;

Özet olarak şunu diyebiliriz; Olayaların çokluğu dolayısıyle kaville­rin müteaddit olması konusunda Hanbeli uleması iki gruptur.

1- Bir kısmı muhtelif kavilleri hoş karşılar, kavillerin arasını tevfik mümkün olmazsa, o zaman bu müteaddit kaviller kabul edilir. İmama mensup bu kavillerin çokluğu, onun kemaline bir delil sayılır. Çünkü o din hususunda çok ihtiyatlıydı. Takvası sebebiyle fetvada tereddüt ederdi. Tereddüt edenin kavilleri de çok olur.

2- Bir kısım ise, müteaddit kavilleri birleştirmeğe taraftardı. Tarih belli ise, sonraki tarihli alınır, mümkün değilse kaviller mukayese edilir, delilli kuvvetli olan kabul edilir, mezhebin kaidelerine uygun düşen alınır. Eğer bu da mümkün olmazsa, o zaman mezhepe uygun kavil kalır. Bu , mecbur kalınınca tutulan bir yoldur. Asıl olan müctehidın bir mes´ele hakkında bir kavli olmaktır. Eğer içtihadı sonucu, mes´ele hakkında kesin bir karara varamazsa, o mes´ele de içtihadı yok, hükmü yok demektir. Çünkü ıctihad, Neyli maksad ıçm bezli mechuttur. İctihad hüküm vermek içindir ve hüküm birdir. Öyleyse imamın kavli bir olmak gerekir, ona iki kavil nisbet edilemez. Eğer bir mes´ele hakkında muhte­lif rivayetler varsa, aralarında tercih yapılır. Kuvvetli olan alınır, tercih mümkün olmazsa, o zaman birinci kısım ulemaya göre ikisi de kabul olunurlar, diğerlerine göre ise, mezhebin usul ve kaidelerine uygun olan alınır, diğerleri reddolunur.

82- İbarelerini Anlama Yolu:

Bir mes´elede muhtelif rivayetler olunca ve birbirine benzer mes´elelere dair kaviller de ihtilaf varsa, tutulacak yol hakkında Hanbeli Mezhebi ulemasının görüşleri bunlardır. Onların sözlerini açıklayıcı nite­liğindeki bu satırlar maksatlarını açıklar sanırım.

Şimdi de ikinci mes´eleye gelelim: Onun ibarelerini anlama, sözle­rinde hüküm çıkarma yolu. Çünkü mezhebin fıkhını kendisi yazmadı. Onun sözlerinden, fillerinden, rivayetlerinden ve ibarelerinden alındı, Hadise dayalı olan bu fıkıh, âsâr yanında bazı fukâhâ kavillerine yer verdi. Şimdi ulemanın bunları nasıl tefsir ettiklerini, nice anladıklarını belirtelim ki, okuyucu bu büyük mezheb imamının yazma usulünü bil­sin.

İmam Ahmed´in ibarelerini anlamak için talebeleri, onun beyan

tarzından faydalandılar. Kannelerden, konuşma lehçelerinden yardım-landılar. Böylece ibareleri yorumlayıp manalarına göre hükümler çıkar­dılar.

83- Bazı Tabirlerin Manaları:

İmam Ahmed´e bir mes´ele sorulup; bu haram mı helal mı? denil­diği zaman! (onu kerih görürüm veya o kerihtir) sözünü kullanırdı. İki kız kardeşi nikahla cemi´ ayetle yasak, mülki yeminle yani cariye olarak cemi´ sorulduğu zaman (bunu kerih görürüm) dedi. Altın, gümüş kaptan abdest almak sorulunca (bu kerihtir) dedi. Bu iki şey, Hanbeli mezhe­binde haramdır. Birinci nassla veya nassın delaletiyle haramdır. Onun çin bu (kerih görürüm,kerihtir) sözleri Ahmed´in ifadesinde haramdır manasınadır. İbnî Kayyım derki: (kerih görürüm, bu kerihtir) sözleri

imamların dilinde çok kullanılır. Ve bununla haram murad edilir. Bu yalnız Ahmed´e mahsus değildir.Bu hususta, sonra gelenler, imamla­rına karşı büyük hatadadırlar. İmamlar haram kelimesini kullanmaktan çekinerek onun yerine kerahat kelimesini kullanmışlardı. Bazıları bunu haram anlamadılar, hatta tenzih hamledenler bile çıktı. Bazıları evvela onu terketmeğe yordular. Bu onların tasarruflarında çok. Böy­lece şeriata ve imamlara karşı büyük hataya düştüler. (Hanefiler de kerahat tahrime ve tenzihe ayırım var.) İmam Ahmed, cariye olarak iki kız kardeşi birlikte almak için; onu kerih görürüm, dedi, haram tabirini kullanmadı. Halbuki onun mezhebinde bu haramdır. O burada haram demekten çekindi. Bunda Hz. Osman´ın kavli için yaptı. Ebû Kasım Harakî, Ahmed´in şöyle dediğini nakleder: «Altın ve gümüş kaptan abdest almak mekruh oldu. Halbuki onun mezhebinde bu caiz değil­dir... Oğlu Abdullah´ın rivayetine göre de yılan ve akrep eti mekruhtur, demiş. Halbuki mezhebinde onların haram olduğunda ihtilaf yoktur. Su satmak soruldu, onu mekruh saydı.. Onun verdiği cevaplarda bunlar sayılmayacak kadar çoktur»[4]

(Lâ yucıbunl-beğenmem,, hoşlanmam) tabiri de, mekruh, kerahat sözü gibidir. Bundan muradı da haramdır. İbni Kayyım buna dair de bir çok misaller vermiştir:

a- Malının çoğu haram olan bir kimsenin malından yemek, ondan gasbetmek sorulduğu zaman: Malının çoğu haram ise, ondan yemek­ten hoşlanmam, diye cevap verdi. İbni Kayyım, bundan maksadının haram olduğunu söylüyor.

b- Ahmed, av köpeği besmele çekmeden ava salınırsa, tuttuğu avı yemek benim hoşuma gitmez, çünkü Hz. Peygamber: Köpeği ava saldı­ğın zaman besmele çekersin, buyurmuştur» diyor. Hadisin gelişinden bundan muradının haram olduğu anlaşılıyor.

c- Sirke yapmak için alınan şarap soruldu. Oen beğenmem, dedi. Yine muradı ona göre haramdır.

84- Bazı Tabirlerden Ne Anlaşılır?:

İbni Kayyım´ın getirdiği bu misallerden görülüyor ki, bu iki tabir ona göre haram demektir, karinelerle bu anlaşılır. Fakat bu iki kelimenin yorumunda ihtilaf edenler de olmuştur. En iyisi, diğerleri gibi onları da kannelerle bırakmaktır. İbni Müflih şöyle der:

«Kerih görürüm, hoşlanmam, beğenmem, sevmem, onu iyi bulmam.»

Bunların yorumunda iki kavil vardır:´

1- Eğer daha önce haram olduğunu söylememiş ise, nedib ve

kerahat içindir.

2- Bunlar haram demektir: Mut´a nikahını, muvakkat evlenmeyi, mezarlıkta namazı kerih görürüm, demesinden maksat, haram demek­tir. Hallâl bunu seçmiştir. Riayeteyn, Hâvi Kebir, Adabı-müffide şöyle denir: «Bunların hepsinde evla olan karineye bakmaktır. Vücub, nedib, haram, kerahat, mubah neye delâlet ettiği onunla anlaşılır. Doğru olan budur. İmam Ahmed´in sözünden bu anlaşılır.»[5]

Mezhebin tamamını incelemek, imamın sözünden muradının ne olduğunu anlamayı kolaylaştırır. Yenbegî Yakışır, layıktır, uygundur, uygun değildir, müstahab görürüm, müstahab görmem, tabirleri*de böyledir. Muradın: Kerahat, haram, nedıb, vücub, mubah gibi beş nevi1 mükellef fiillerinden hangisi olduğu karineye bağlıdır.

85- Hangi Fiilleri Delil Sayılabilir:

İmam Ahmed´in fıkhını bilme yollarından olan: Fiilleri, Hadis veya sahabe ve tabiin fetvaları veyahut müctehid imamlardan birinin kavliyte verdiği cevaplardan her birinin onun görüşünü açıklayıcı bir yönü vardır. Bunlar vasıtasıyla onun mezhebini beyan etmişlerdir.

Onun fiilleri, mezhebine delalet eder, dediler. Bundan maksat başka bir ihtimal taşımayan fiilleridir. Mesela pazartesi günü oruç tutar­sa, öğün oruç tutmanın haram olmadığına delildir. Evini kiraya vermiş-se, bu kiranın mubah olduğunu gösterir. Ancak onun fiili, o işin mubah olduğuna delildir, yoksa farz olduğunu göstermez. Onun zühd ve tak­vası, onu bazı şeylerden alıkoydu, mesela kadılık kabul etmedi, fakat bu haram sayılmaz, sultanın malını yemezdi, fakat bunu, haram demedi. Böylece fiilleri o iş hakkındaki hükmüne delil gösterildi.

86- Hadis ve Sahabe Fetvasiyle Verilen Cevap:

Bir hadis veya sahabe fetvasiyle verdiği cevap da, onun görüşünü gösterir. Çünkü bu muttaki imamın Hadise aykırı bir görüş sahibi olması imkansızdır. Karineler de o Hadis´e aykırı başka bir eser olmadığını gösterir. Ve bu cevap o sorunun cevabıdır. O soruya cevap olmayan bir şeyi delil olarak asla göstermez. Sahabe fetvaları da ona göre delildir. Soruya böyle bir fetva ile cevap vermesi, kitap ve sünnetten ona muha­lif bir şey olmadığını, onu kabulün evla olduğunu gösterir.

87- Başka Bîr İmamın Kavliyle Verdiği Cevap:

Müctehid imamlardan bir fakının kavliyle cevap vermesi, o kavli kabul edip seçtiğini gösterir. Ancak bunda Hanbeli uleması ihtilaf etmiş­lerdir. Bazıları bunu onun görüşü olarak almışlar, kendi delilleri de onun aynı olduğundan, onu kabul ettiğini söylemişlerdir. Çünkü o başkasını taklıdden menederdi. O kavli, o müctehid imama nisbet ederek söyle­mesi, kendisinden önce o imam o görüşü bulmuş olmasındandır, onun öncelik faziletini göstermek içindir, yahut kendi görüşünün bir bıd´at olmayıp, ondan önce başkasının onu söylemiş olduğunu bildirmek içindir. Bir kısım ulema ise bu kavli onun görüşü saymazlar; zira kendisi bu hususta bir görüş sahibi olmadığından, onu başka bir fakıhe havale ediyor demektir. Bu onun görüşü sayılmaz, derler. Tashih-i Furu´ sahibi birinci görü^ doğruya daha yakındır, der.

İmam Ahmed bir Hadis hakkında sahihtir veya hasendir derse, mezheb rivayetlerinin çoğuna göre, o hadisin delalet ettiği mana onun mezhebidir, onu kabul ediyor demektir. Eğer bir Hadisi, kitabına alıp yazdıysa, ona muarız başka Hadis bulunduğunu kaydetmediyse, bu da onun mezhebi sayılır. Ebû Bekr Mervezî ve Esrem bunu seçtiler. İkinci bir kavle göre, bu onun mezhebi sayılmaz. Tashih-i Furu´ sahibi bunu alır.[6]

88- Sahabe Fetvalarında İki Kavil Varsa:

Bazen sahabeden iki kavil bulunur, o da cevap verirken bunlardan birini seçmeden her ikisini de söylerse, o zaman bu iki kavil de ona nisbet edilir ve mes´ele hakkında iki kavil olmuş olur. İbni Kayyım burada şöyle der: «Sahabe iki kavil halinde ihtilaf üzere iseler, mes´ele hakkında iki kavil var demektir. O sahabe fetvalarını çok dikkatle araştırırdı.[7]

Sahabe fetvalarında iki kavil olup da birini tercih etmediği zaman durum böyledir. Fakat senedin kuvveti, veya Hadis ve kitapla birini diğerine tercih ederse, o tercih ettiği kavil, onun görüşüdür, o mezhep- -den sayılır. Bir de, o kavillerden birine göre bir fer´i mes´ele hükmü verirse, butefri´ bir nevi tercih sayılır mı? İki görüş var: Bir kısmı bu, o kavli beğendiğini gösterir, herhangi bir suretle onu kuvvetli bulmuş demektir. Diğerini ihmal etmesi, onu terk sayılır. Diğer bir kısım ulema, tefri´ tercih gibi olamaz, diyor. Çünkü tercih senedin kuvvetli olmasıyla, onu beğenmek suretiyle yapılır. Tefrİ´de ise bu yoktur. Tashih-i, Furu´ sahibi bu görüş doğrudur, diyor, fakat sözün gelişi birinciyi seçtiğini gösteriyor.

89- Mezhebe Hizmet Edenlerin Yaptıkları:

Hanbeli fıkhının nakil yolları böyle. Onun kavillerini, ibarelerini ve rivayetlerini anlamada tutulan usul bu. Fetvalara verdiği cevaplardan çıkan mana, fiillerinin yorumu hakkındaki görüşler böyle. Onun fıkhını nakledenler, yorumlayanlar bunlar. Bunları kısaca tanıdık. Bundan sonra onun mezhebinde tahriç usulünü, fıkhın geçirdği devirleri anlatır­ken ele alacağız, burada rivayet ve nakilden ve menkul kavillerin tefsi­rinden bahsettik.

Bu rivayet ve nakillerin mecmuundan Hanbeli fıkhı oluşmuştur. Bu fıkhın kendisine mahsus vasıfları olup neticeleri ve meyveleri ona göre­dir, usul ve görüş tarzı kendine özgüdür. Bunları biraz açıklamağa çalışacağız.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbni Kayyım, İ´lâmül-Muvakkıin, c.I, s,35.

[2] Tashih-i Fürû, c.l, s.30.

[3] Tashihi Fürû, c.1, s.30.

[4] İbn Kayyım I?lamül-Muvakkin,C.1,s.33/34

[5] Bak; Füru´ ve Tashih-i Füru´, d, s.6.

[6] Tashih-i Furu´, c.1, s.8. 228

[7] İbni Kayyım. nâmül-Muvakkıln, c.l, s. 23