MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ

Hatîb-i Bağdadi´nin, Bağdad Tarihi´nde, Ebu Hanife için ayırmış jlduğu 80 sayfa tutan yazısında, onu övücü sözler yanında küçültücü sözlere de yer vermesi, beni üzmüştü. İlim ve fazlının, zekâvehad´sinin hayranı olduğum bu büyük İmamı din kardeşlerime gereği gibi tanıtmak için İmamı A´zam adlı bir eser yazmış ve neşretmiştim. Aynı yıl, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ezher alimlerinden Muhammed Ebu Zeh­ra´nın Ebu Hanife adlı eserini tercemeyi teklif edince, bunu sevinçle kabul ettim ve derhal işe başladım. Başkanlıkça bu eser 1962´de basıl­dı. Arkasından yine aynı yazarın İmam Şafiî unvanlı eserini terceme ettim, bu da 1969´da adı geçen Başkanlıkça basıldı.

Aynı yazarın Dört İmam serisini tamamlamak için İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel adlı kitaplarımda terceme arzusuncjaydım, fakat başka meşguliyetler buna engel oldu ve aradan çeyrek asır geçti. Herşey vakt-ı merhununu bekler, derler. Nihayet bu arzu da gerçekle­şiyor. Ahmed b. Hanbel basılıyor, inşaallah onu İmam Mâlik takib edecek, böylece Ehli Sünnetin Dört İmam serisi tamamlanmış olacak. Bu vesileyle şunu da belirteyim ki, Ebu Hanifenin I. baskısı Diyanet Başkanlığınca yapıldıktan sonra, Özel yayınevlerince müteaddit baskı­lan yapıldı, İmam Şafii Başkanlıkça I.baskıda kaldı,Yayın Müdürlüğü, kendi yayımlan arasında böyle bir eserin bulunduğunu unuttu, bu güzel eser bir köşede kaldı.

Kahirö, Üniversitesinde islâm Hukuku okutan yazar, Dört İmamın ve diğer İslam büyüklerinin hayatlarını yazarak, fıkıh tarihine ve İslâm Hukukuna ışık tutmuş ve mezhepleri anlatmıştır. İslam hukuku çok geniştir. Vaktiyle 15 kadar olan Ehli Sünnet mezheplerinden bugün yaşayan Dört mezhebi ve Dört İmamı tanıtan bu eserler çok faydalıdır. Onlar hakkında derli toplu bilgi vermektedir. Dilimizde böyle mükemmel eser yok gibidir. Dört mezhebin hepsinin güzel ve özel yanları vardır.

Hanefi mezhebi, kıyası ençok kullanan bir mezheptir. Kuvvetli bir hads, üstün bir zeka sahibi olan Ebu Hanifeye nisbet olunan bu mezhep çk rasyoneldir ve pek yaygındır. Ebu Hanife o kadar hürri­yetçidir ki, bir insanı hacir altına almaktan utanırım, der. Şafii bir ilim şahikasıdır, Akademik bir tonu vardır. İmam Malik ananecidir, âdet­lere bağlı bir tutum içindedir. Hayata uygun, tatbiki kolay görüşlere de sahiptir. Yazar, her imamı doğru tanıtmaya çalışıyor. Eski hataları dü­zeltiyor. Meselâ İmam Malik Rivaye fıkhı kurucusu olup Diraye fıkhına karşı gösterilir. Fakat yazar, onun kıyasta Ebu Hanifeden daha atılgan olduğuna söyler. Hadisi, kendi metoduna aykırı diye reddsdiyor, Ebu Hanifenin İse, kıyasa aykırı diye bir Hadisi reddettiği olmamıştır.

Ekinizde olan bu eser, size Ahmed b. Hanbeli anlatmaktadır. Selefiyyeci ve muhafazakâr olan Hanbeli´lik enaz yayılmıştır. Sebeble-rini içerde okuyacaksınız. İmam Ahmed, zühd ü takva sahibi bir zat olup siyasetten uzak kalmıştır. O da, İmam Mâlik gibi siyasete bulaşmadı, devlete mutlak itaat istedi. İsyan zulmü kaldırmaz, arttırır, der. O kendini ilme verdi. İnsanlar ilme, ekmek ve su kadar muhtaçdır, diyor. Ona göre hoşa giden yemek, çok yenince karnı şişirir, ilimse böyle şişkinlik yap­maz, ilim arttıkça ilme heves te artar. Kur´ân mahluk mu meselesinde, o fırtınalı sınav sırasında, kelleler uçar, kırbaç oynarken, o da sorgu için getirildi, Gözüne orada şâfiinin bir talebesi ilişti, Ona yaklaşıp; Mest üzerine mesh etme hakkında Şafii ne derdi? diye sordu, oradakiler buna şaşakaldılar. Çünkü orası can-pazarıydı, hepsi sorgu için getiril­mişti. Fakat o can derdinde değil, ilim peşinde. Hatta bu işin başsorum-lusu olan Ebu Duâd bile hayretini tutamamış:

? Adama bakın, adama, âlem can derdinde, o ise fıkıhla meşgul, demişti. O, böyleydi. 60.000 kadar meseleye cevap verdiği söylenir. Bunu ancak kendini ilme veren yapar. Onun parolası şöyle: Maal mihbere-ilel makbere: kalem elde, mezara dek!..

O, çağında kendinikabul ettirmişti. Çağdaşlarından biri şöyle der:

? Horasandan tut ta Irak, Suriye, nerede sorarsan sor, heryerden t aynı ses yükselirdi: Ahmed b. Hanbel Racül salih,´ıyi adamdır... Tarihin şehadeti bu, sesi bu!..

O zaman şaşılacak 3 şey var derlerdi: Arap, fakat arapça beceremez; Ebu Sevr, Arap değil, fakat bir kelimede bile yanılmaz: Hasan Za´ferânî, yaşı küçük, fakat söylediği zaman büyükler kulak kesilip

onu dinlerler: Ahmed b. Hanbel.

Muamelâtta geniş ve müsamahalı olan Hanbeliler, İbadet husu­sunda titiz olduklarından, adları müteassıb çıkmıştır, bazı aşırı hareket­leri de olmuştur. Fakat mezhepte öyle ilginç görüşler var ki, insan hayret eder. Bu mezhep geniş düşünceli âlimler yetiştirmiştir: Evinde müsait yeri olan kimse, muhtaç olanları evinde barındırmaya mecbur­dur, ücret mukabili mecburi iskan.(bend:188} İşçiye ihtiyaç olunca halk mecburi çalıştırılır, halkın ihtiyacı olan sanatları öğrenmek ve öğretmek farzı kifayedir. (bend:189) Hükümet fiyatları dondurur, narh koyar, ihti­karı, karaborsayı, vurgunculuğu önler. (bend:190) Anarşi, fitne zama­nında silah satmak, düşmana satmak gibi haramdır. (bend:213) Bir kimse muhtaç durumda kalsa, birine başvurup yiyecek istese, o da vermese de adam acından ölse, vermeyene diyet lazım gelir. Çünkü ölüme sebeb olmuştur. {bend:210) Ticarette rakibine zarar vermek için fiyatla oynamak haramdır. Eşyada asıl olan mubah olmaktır, haram olmak için delil ister yoksa helaldir. Bu gibi halkın ihtiyacına uygun görüşleri çoktur. Mesalihi Mürseleyi delil olarak kullanır.

Onun en belirgin tarafı akidlerde ve şartlarda taraflara hürriyet vermesi, mukavele serbestisi tanımasıdır. Taraflar istedikleri şartı ko­şarlar. 4 mezhebin içinde onun kadar şartlarda serbestlik veren yoktur. Bu, ticaret hayatına canlılık katar. Başkalarının bağlayıcı hükümleri yanında onun bu serbestlik görüşleri, bugünki ticaret hayatına uygun düşer. Rahmetli Cevdet Paşa, Mecelle´nin mazbata-önsözünde bu konuya değinmiştir. Akidlerde ve şartlarda serbesti yanlış olduğun­dan, taraflar arasında uyumu sağlamak amacıyla, nikahta bir süre şart koşmayı caiz görür, muhayyerlik hakkı tanır, beğenmeyince nikah bo­zulur. (bend-226) Nikahta kadın, ikinci bir evlilik yaparak üzerine başka kadın almamayı şart koşabilir. Hülle nikahını caiz saymaz.

Ne gariptir ki, diğer mezhepler, özellikle Şafii ve Hanefiler, İctihad kapısını çoktan kapadıkları halde, Hanbelilerce kapı daima açıktır. Zamanın müctehidden hâli kalmasını caiz görmezler. (bend:241) Onun için dar görüşlü bilinen bu mezhepte yaman denebilecek alimler çıkmış­tır, İbni Teymiye, İbni Kayyım bunlardandır. İbni Teymiyeyi kusurlu görenler var, O gerçekten atak bir alimdir. Bir yandan arapça söyle­meye zorlarken diğer yandan çok geniş görüşler ortaya atar.. Ne diye­lim: İsmet sıfatı, peygamberlerden başkasının vasfı değil... Fıkıh tarihi­nin iki renkli siması var: İbni Teymiye ve İbn. Hazm. İbni Hazm için eskiler şöyle demişler: Hâccacı Zalimin kılıcı, İbni Hazmın

kalemi... Bu ikisinden Ümmeti Muhammed ürkmüş ve haklı. İbni Hazmı Hükümet mecburi ve parasız öğretim yapmalı diyor, Yazarın bu ikisi hakkında da aynı seride eserleri var, bilmem onlara el sürebilecek miyiz?

İmam Ahmedin hayatında en ilginç olay, Kur´an mahluk mu sınavı olmuştur. Üç halife: Me´mun, Mu´tasım ve Vâsik devrinde ortaya atılan bu iddia eserde teferruatıyla anlatılır . Öylesine gereksiz yere koparılan bu sert fırtına, öylebir yük oldu ki ulemanın sırtına, kiminin kellesi uçtu, kimisi dayak yedi. Ulema kafilesi, elleri kelepçeli zincirler içinde, Bağdad´dan Tarsus´a doğru sorgu için yola çıkarıldılar, kimisi yol meşakkatına dayanamıyarak ruhunu Hakka verdi, öyle kur­tuldu. Ahmed Tam 28 ay zindanda tutuldu ve dayak atıldı. Akılcı geçi­nen Mu´tezilenin başıaltından kopan bu sert fırtına delice esti, söz yerine dayak konuştu, delil yerine yumruk hakim oldu. Bu iş alay konusu bile yapıldı: Birisi, Me´muna: Her mahlûk gibi Kur´an´da ölürse, ne olur, teravih namazını neyle kıldıracaklar? diye alaylı alaylı sordu, diğer bir âlim: Bu işi Ebu Bekr ve Ömer bilirdi, neden siz gibi zorla davet etmediler? diye akıllıca sordu..Bunları eserde okuyacaksınız, hemde ibret ve hayretle...

İmam Ahmed; Kitab, Sünnet, Sahabe fetvaları, İcma´ ve Kıyası ana delil olarak alır. İstishâb, Mesâlihi Mürsele ve Şeddi Zerâyii de çok kullanır ve bunlar mezhebe genişlik katmıştır. Eserde görüleceği üzre, İmam Ahmed, siyasete asla bulaşmamış, zulme, anarşiye yol açar; durum kötü olur diye, o çağda Abbasilere karşı olan hareketlere katıl­mamış, devlete itaati savunmuştur.

Abduhun talebesi olan fâzıl üstadımız merhum Yusuf Zîyaud-din Ersal, Şumnu´da Nüvvab Mektebinin yüksek kısmında fıkıh ve usul derslerini çok iyi okutmuştu. Sonra Ezherde bu sağlam temel üzerine birçok şeyler ilave ettik. Rahmetli hocamız, Usuli Fıkıhta bilgi­sine güvendiği talebesi arasında bana da yervermişti. Bu Allah´ın bir lütfudur. Onun için bu dört İmamı terceme ederken pek zorluk çekme­dim diyebilirim. Hazâ min fadli Rabbî. Bunlar yalnız İmamların biyorgra-fisi değil, Tefsir, Hadis, Fıkıh.Usul ve diğer İslami ilimlerle ilgili birçok

konuları da içermektedir.

Eser bir Üniversite ders kitabı olduğundan, başlıklar yok, sadece rakamları konmuştu. İki bölümde: 126 + 288 = 416 bend var. Ben, Ebu Hanife ve Şafiide yaptığım gibi, eseri 25 fasla bÖldüm,her bendin başına

bir başlık koydum. Bunlar o bahsin bir özeti gibidir ve küçümsenmeye­cek bir iştir. Böylece eser daha cazip bir hale geldi ve sevilerek okuna­cak bir şekil aldı. «Ben buna karşılık sizden ücret istemiyorum ve ben gösteriş için uydurmacık bir şey yapanlardan değilim.» (Sâd:8)

Kaldı ki, ilim yüklü olan bu eser, İslâm ilimlerinden en mühimlerin­den bahsetmektedir. Her ilimde olduğu gibi bunların da kendine özgü yerleşmiş terimleri var. Ben onları aynen bıraktım. Mütevâtir, tahric, istinbât tabirlerini aldım. İstishâb, Mesâlih, Şeddi Zerayi´ dedim. Bunları bu, ilimlerin erbabı bilir ve anlar. Ben bu kadar yapabildim ve bunu ilim sevgisi, İslam´a hizmet aşkıyla yaptım. Böylece bir boşluğu doldurdu­ğuma kaniim.

Ehli Sünnetin dört büyük İmamının hayatını ve bu vesileyle İslâm hukukunun ve kültürünün bir çok yanlarını tanıtan bu eserleri irfan hazinemize kanzandırmakla kendimi bahtiyar addederim.

Çalışmak bizden,, tevfik yüce Mevladandır.

9 Zilhicce 1403/16 Eylül 1983

Osman Keskioğlu

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Bütün âlemlerin Rabbı olan Allah-u Teâla´ya hamdolsun. Pey­gamberimiz Hz. Muhammed´e, O´nun Aİ ve Ashabiyle cümlesine salât ve selâm olsun.

Kahire, Hukuk Fakültesinin yüksek tedrisat İslâm şeriatı kısmında bu seneki derslerim, Dâr´üs-Selâm olan Bağdat İmamı Ahmed b. Han-bel hakkındadadır. İslâm Ümmetine takdim ettiğim bu kitap, o derslerin bir hulasası ve özüdür.

Zühd ve takva sahibi olan bu salih imamı tanıtmaya, önce O´nun hayatını incelemek ile başladım. O´nun doğumundan itibaren çocuklu­ğunu gençliğini, yetişkinlik ve olgunluk devirlerini araştırdım. O, bütün bunların hepsinde sünnette, Hadîste imam olmağa yöneliktir ve gerçek­ten O, sünnet fıkhının imamı olmuştur.

O´nun hayatını incelerken, O´nun Halk-ı Kur´an mes´elesinde uğ­radığı meşhur olayı beyan etmeğe dikkat ettim, onun sebeplerini, geçir­diği safhaları, bu olay, O´nun mertebesini nasıl yükseltip kıymetini arttırdığını anlattım. Gerçekten bu olay O´nun namını her tarafa duyur­du. O´nun zühd ve takvası, salah ve fazileti bütün İslâm diyarında halkın dilinin destanı oldu.

O´nun hayatını araştırıp incelemeyi tamamladıktan sonra, kısaca O´nun yaşadığı asrı incelemeye yöneldim. O´nunla çağdaşları arasın­daki münasebeti, Hadîs uleması ile fıkıh uleması arasında hâkim olan dînî görüşleri anlattım. O devirlerde İslâm dünyasında başlayan fikir cereyanlarını, halifelerin ve emirlerin, fukaha ve hadîs âlimlerine bazı görüşleri aşılamağa çalıştıklarını, az kalsın bunu başaracaklarını beyan ettim. Bazı halifelerin bu teşebbüsleri kuvvetli bir tepki ile karşılandığını, çünkü o ulemâ, kendi görüşlerince, selef-i salihinin yoluna şiddetle sarıldıklarını ve neticede kazandıklarını bildirdim.

Bu yoldaki açıklamalarımla, istediğim şeyleri anlattıktan sonra, bir giriş kabilinden olan bunlar bitince, maksada yöneldim ki, o da bu imamın usul-u dindeki görüşlerini, Peygamberin sünnet şerifine ve İslâm fıkhına hakkile hizmetini beyan etmektir.

O´nun usul-u din hakkındaki görüşlerini oldukça geniş anlattım. Çünkü onlar, o asırda selef-i salihin görüşlerini en doğru olarak göster­mekte, tasvir etmektedir. Diğer yandan onlar, İslâm hakikatlerine felsefi bir görüşle bakmak isteyenlerin kurcaladıkları uyandırdıkları fırtınaya karşı, esere bağlı olanların ilmi bir mukavemetidir.

Bunları beyan ettikten sonra İmam Ahmed´in Sünnet-i Peygam­beri Hadîs Şeriflere hizmet için yaptıklarını, bütün hayatı boyunca Müs­lümanlar arasında sünnet yaymağa çalıştığını, bunun en canlı misali olan Müsned kitabını yazdığını, Müsnedin tesir ve kıymetini, O´nun hadislerinin kudret derecesini, onu toplamaktan maksadının ne oldu­ğunu anlattım. Sonra O´nun fıkhını ele aldım. Ve O´nun fıkhının: Sünneti incelemesinin olgun bir meyvesi, Hz.Peygamberin ve Ashab-ı Kiramın hükümlerini ve fetvalarını araştırmanın bir mahsulü ve tabiinin seçme fetvalarının bir hulasası bulunduğunu söyledim. O, hüküm ve fetva verirken itimad olunacak bir eser bulamazsa, o zaman onların eserle­rine kıyas yapar, onlara yakın hüküm vermeğe çalışır, dâima sünnetten ışık alırdı. Böylece O´nun fıkhı (Allah Ondan razı olsun) rivayet olunan asar veya o âsârın benzeri bir fıkıhtır denebilir.

Sonra O´nun fıkhının nasıl rivayet ve nakil olunduğunu ve doğrulu­ğunu, sağlamlığını bildirdim.

Daha sonra: Fıkhını üzerine kurduğu temelleri: Usul-u fıkhının, bu değerli mezhebin geçirdiği devirleri, büyüme yollarını, oncfa mes´elele-rin nasıl kurulduğunu, kaidelerinin tesbitini, fer´i mes´elelerin nasıl top­landığını beyan ettim. Böylece Hanbeli Mezhebi´nin nasıl büyüyen, yaşayan, salah ve ıslah getiren bir mezheb haline geldiği görülür.

Eğer Allah teâlâ´nın lütuf ve keremi, tevfik ve yardımcı olmasaydı, bu bahislerimizde ulaştığımız bu neticeyi kazanamazdık. O yüce Allah, ne güzel koruyucu, ne iyi yardımcıdır.

Safer 1367/Aralık 1947

Muhammed Ebu Zahra